Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
24 Temmuz 1923`te Lozan Antlaşması`nın imzalanmasıyla Türkiye doksan yıldır devam eden bir barış dönemine girdi. Dünya tarihinde devam etmiş Lozan`a benzer bir barış dönemi yoktur. İki dünya savaşında imzalanan antlaşmalardan sadece Lozan Antlaşması hala yürürlülüktedir. Sınırların belirlenmesi, kapitülasyonların kaldırılması, dış borçların ödenmesi, Boğazlar ve Ermeni meselesi gibi konularda çetin bir müzakere süreci sonucunda imzalanan antlaşmanın halen yürürlükte olması uluslararası arenada bölge tarihine kalıcı barışı getiren bir devlet konumunda olduğumuzu kanıtlamaktadır.
Lozan müzakereleri günümüzde müze ve sanat merkezi olarak kullanılan Lozan Üniversitesi`nin konferans salonunda gerçekleşmiştir. Konferans genel sekreteri İtalyan Massigli idi. İlk imzayı İsmet Paşa[1] attı. Ardından Rıza Nur ve Hasan Saka attılar. İmzaları latin harfleriyledir. Müttefikler adına İngiliz Rumbold, Fransız Pelle, İtalyan Galloni imzaladı. İsviçre cumhurbaşkanı Scheurer`in kapanış konuşmasıyla tören sona erdi. Lozan`da imzalar atıldığında Türkiye ve İslam dünyasında kurban bayramıydı. 24 Temmuz 1908`de ilan edilen İkinci Meşrutiyet`in 17. yıldönümüydü. Hürriyet bayramı olarak kutlanıyordu. Türk gazeteleri birinci sayfalarında çifte bayram diyerek manşetten haberi verdiler.
Avrupalılar daha çok savaş sonrasının sorunlarıyla ve ekonomik krizlerle uğraşmaktaydılar. Amerika Birleşik Devletleri ise gözlemci olarak katılmıştı. İmzalanan antlaşma taraf ülkelerin meclislerinde imzalanmalı idi. İşgal güçlerinin donanmalarının Türkiye`den ayrılması için ivedilikle mecliste onaylanmak amacıyla görüşmelere başlandı ve görüşmeler üç günde tamamlandı. Mecliste muhalefet yok idi. Bağımsız seçilen Gümüşhane vekili dışında tüm vekiller Mustafa Kemal`in listesindendi.
En sert eleştiriler Musul[2] konusunda idi. İsmet Paşa meclisteki konuşmasında uzlaşı olmazsa savaşa sebebiyet verilebilirdi demiştir. Trakya, İstanbul ve Çanakkale kan dökülmeden alınmıştı. Borçların Osmanlı`dan ayrılan devletlere paylaştırıldığını indirim ve taksitlendirme yapılarak Türkiye`nin rahatlatıldığını söyledi.
287 mebustan 227` si oylamaya katıldı. 14 ret oyuna karşılık 213 kabul ile 23 Ağustos`ta Lozan`ın[3] meclisteki onay işlemi sona erdi. Ret oyu veren vekiller arasında Hoca Esat Efendi, Faik bey ve Yahya Kemal, Kılıç Ali, Mustafa Necati, Şükrü (Kaya) bey vardı. 2 Ekim`e kadar işgal kuvvetleri Türkiye`yi terk etti.[4] İşgal kuvvetlerinin İngiliz bütçesine maliyeti aylık 260 bin sterlindi. Musul meselesi Türkiye ile İngiltere arasında dokuz aylık bir süre içinde ikili olarak görüşülecek sonuç alınamazsa Milletler Cemiyetine havale edilecekti.
6 Ekim 1923 de Şükrü Naili Paşa[5] kumandasındaki Türk ordusu sevinç gösterileri arasında İstanbul`a girdi. İstanbul 4 yıl 10 ay 29 gün sonra işgalden kurtarıldı. Parlamentolarda onay sürecinin geciktirilmesi Türkiye`ye baskıydı. Ankara rejiminin krize yuvarlanmasını beklemekti. Müttefikler savaşı göze alamadılar ve içlerinde gizlide gizliye bir ümit taşıyorlardı. Türkiye`de girişilen ıslahatların vatandaşlar tarafından kabul görüp görmeyeceği gelecek tepkilerin ne ölçüde olacağı sebebiyle onay sürecini beklettiler.
Günümüzde sağcı, solcu, muhafazakar, liberal, kemalist olmak üzere Lozan hakkında olumlu olumsuz önyargılı bakışlara yol açılmamalıdır. Lozan kendi şartlarında değerlendirilmelidir. Başarılı ya da başarısız bulmak mümkündür fakat bu mutlaka objektif araştırmalara dayanmalıdır. Lozan`ı değerlendirirken kendi hedeflerimizin yanında müttefiklerin politikalarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Lozan on yıllık savaştan sonra barış için yapılmış bir uzlaşmadır. Türkiye`nin kuruluş senedidir.
Lozan bir ulus devlet anlaşmasıdır. Lozan`da Türkiye bağımsız bir ulus devlet olarak tescil edildi. Ulus devlet haline gelmenin Lozan`da gerçekleşen iki temelinden biri nüfus mübadelesi diğeri ise hukuk birliğinin sağlanmasıdır. Nüfus mübadelesi[6] ile Hristiyan azınlıkların sayısı azaldı ve nüfusumuz homojenleşti. Dış müdahaleye açık çok hukuklu bir düzenden vatandaşların eşitliği esasına dayalı hukuk birliğine geçildi.
Osmanlı da azınlıklar sorunu 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması[7] ile ortaya çıktı. Ruslar Osmanlı vatandaşı Ortodoksların himayesini üstlenmek istedi. 1878 Berlin Antlaşması[8] ile milliyetçilik hareketleri azınlıkları etkiledi.
Osmanlı`yı yıkan etkenlerden olan bu sorunlar 150 yıl sonra Lozan`da çözüldü. Vatandaşlık esasına dayalı hukuk birliği Tanzimatçıların rüyasıydı. 1876 da Abdülhamid bu özlemini dile getirmişti ve bu Lozan`da gerçekleşti. Uluslar arası hukuktaki genel azınlık hakları tanındı. Hukuk birliği aynı zamanda hukuk sisteminin laik olması anlamına gelmektedir. Hukuk sistemi artık din farkına değil dini ayrım gözetmeden vatandaşların eşitliğine dayanacaktır.
Lozan`da müttefik temsilcileri ise hukukun eskisi gibi din ayrımına tabi olmasını istediler. Patrikhanenin yargı yetkisinin olmasını istediler. Müslüman olmayan vatandaşların makul bir vergi ile askerlikten muaf tutulmasını savundular. Lozan`daki konuşmaları haber yapan gazeteler laiklik kelimesinin karşılığını “ladini” diye tercüme etmişlerdir. Rıza Nur meclisteki konuşmasında “dünyevi,seküler” anlamında kullanıldığını belirtmiştir. İsmet Paşa hicaz demiryolları ve kutsal emanetler gibi konular gündeme geldiğinde halifenin haklarının siyasi müzakere konusu yapılamayacağını belirtmiştir. Lozan’daki laiklik Osmanlı modernitesinin devamı niteliğinde kanunların laikleştirilmesi din ayrımı yapmayan kanun düzeni anlamındadır. 1924 yılında hilafetin kaldırılması[9] da tek parti döneminde uygulanan totaliter laikleştirme politikaları da Kemalist rejimin tercihidir. Lozan`la ilgili değildir.
Suç işleyen bir yabancıyı devletin tutuklaması bile mümkün değildi. O devletin büyükelçisi veya konsolosu izin verirse tutuklama yapılabilirdi. Osmanlı vatandaşlarıyla hukuki, ticari bir sorun olduğunda bu usül mutlak yabancıların lehine işliyordu. Bu şekilde ekonomik kaynakları sömürüyorlardı. Kapitülasyonların kaldırılması[10] gerektiği Ali Paşa`dan 70 yıl, Sava Paşa`dan 42 yıl sonra İsmet Paşa tarafından Lozan da dile getirildi. Biz de Lozan nasıl eleştirildiyse İngiliz parlamentosunda liberaller tarafından başarısız bulunarak eleştirildi. Lozan antlaşması Türkler karşısında İngiliz diplomasisinin hezimeti idi.
Sevr antlaşmasında çağrılan Lozan`da çağrılmayan İngiliz dominyonları temsilcilerinin çağrılması geleneği çiğnendiği için imparatorluk ruhunun zedelendiği eleştirileri de dile getirilmiştir.
Lloyd George üç konuda İngiliz diplomasisinin Lozan’da mağlup olduğunu iddia etti. Kapitülasyonların kaldırılması, Boğazlar, İzmir ve Mezopotamya. Antlaşmanın onaylanmasının doğruluğunu savunanlar ise İngiltere` nin Ortadoğu`da sağlıklı ilişkiler geliştirmesi için Lozan antlaşmasını onaylamak gerektiğini vurguladılar.
14 Nisan 1924 tarihli Time dergisine göre Abd`li diplomat James Gerrard Lozan`da Hristiyan medeniyeti çarmıha gerildi demiştir. Time dergisinin analizinde İngiliz diplomasisinin başarısızlığı analizi yazılmıştır. Lozan antlaşmasının Türkiye`yi Avrupa`dan atmak yerine Avrupa`yı Türkiye`den attı yorumları dikkat çekicidir.
Lozan müzakereleri 20 Kasım 1922`de başlamış, 4 Şubat 1923`de tıkanarak kesintiye uğramış, 23 Nisan 1923`de müzakereler yeniden başlamış, 24 Temmuz 1923`de imzalanmıştır. Müzakerelerde üç defa savaşın eşiğine gelinmiş, İngiltere Malta`daki donanmasını İstanbul`a göndermek için yola çıkarmış, Fransız donanması İzmir`den ayrılmayı reddetmiştir. Bu uzun ve zorlu müzakerede tavizler verilmiş olsa da hezimet demek insafsızlıktır.
Lozan Barış Antlaşması`nın 2023 yılında geçerliliğinin sona ereceği yalandır. Sevr antlaşmasında Türkiye`ye bırakılan toprak 480 bin kilometrekare iken milli mücadele sonunda 736 bin kilometrekare ve Hatay`ın dahil olması ile 783 bin kilometrekare olmuştur.
Lozan’ın başarı derecesini ölçecek iki kıstas: Misak-ı Milli ve talimatname yani hedefler belgesidir. Lozan`da müzakereler devam ederken İstanbul ve Çanakkale işgal altındaydı. Türkiye bazı tavizler verdi. Bu tavizlerin en önemlisi Musul’dur. Fakat Musul’u alma gücümüz yoktu. Boğazlarda verilen tavizler geçicidir. 1937 Montrö Sözleşmesi ile telafi edilmiştir.
Hatay Lozan’da alınamamıştır. Fakat 1939`da Türkiye`ye katılmıştır. Gümrük vergisi ve adalet bakanlığında Avrupalı danışman gibi konularda verilen tavizler beş yıllığına geçiş dönemi tavizleridir. Lozan`ın iki temel özelliği vardır. Misak-ı Milli önemli ölçüde gerçekleşti ve kapitülasyonlar kaldırılarak bağımsız Türkiye hukuken kurulmuştur.
[1] Mustafa İsmet, Malatya’ya yerleşmiş eski bir Türk ailesi olan Kürümoğullarındandır. 24 Eylül 1884’te İzmir’de doğmuştur. Evli ve üç çocuk babasıdır. 03-11 Ekim tarihleri arasında Mudanya’da Mütareke görüşmelerini sürdürmüş ve anlaşmayı imzalamıştır. 26 Ekim 1922’de Edirne Millet Vekili sıfatıyla Dışişleri Bakanı olmuş ve Lozan Konferansına Heyet Başkanı olarak katılmıştır. I. Lozan Konferansı 4 Şubat 1923’te kesilmiş, II. Lozan Konferansı 23 Nisan 1923’te başlamış ve 24 Temmuz 1923’te Barış Anlaşması imzalanmıştır.14 Ağustos 1923 tarihinden 5 Mart 1924 tarihine kadar ikinci defa Malatya Milletvekili olarak Hariciye Vekili olmuş ve 30 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyetinin ilk Başbakanı olmuştur.10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk’ün vefatı üzerine 11 Kasım 1938’de Cumhurbaşkanı seçildi. 14 Mayıs 1950 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Partinin çoğunlukla iktidara geçmesi üzerine Cumhurbaşkanlığından çekildi ve o günden sonra muhalefet liderliği görevine başladı.
[2] 1118’den itibaren bir Selçuklu toprağı ve 1517’den itibaren de bir Osmanlı vilayeti olan Musul, Birinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi bahane edilerek İngilizler tarafından işgal edilmiş, bunun üzerine İngilizlerle Türkler arasında şiddetli bir mücadeleye sahne olmuş, sorun silahlı mücadeleyle çözülememiş ve konu Lozan Konferansı’na bırakılmıştır. Musul bu konferansta büyük tartışmalara neden olmuştur. Ancak Musul’un statüsü burada da kesin olarak belirlenemediği için sorunun çözümü bir sonraki görüşmelere ertelenmiş, bu görüşmelerden de bir sonuç alınamaması üzerine 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması’yla İngiliz mandasındaki Irak’a bırakılmıştır.
[3] Lozan görüşmelerinin ilk safhasında İngiliz heyeti başkanı olarak Lord Curzon görev yapmıştı. 23 Nisan’da başlayan görüşmelerde Lord Curzon’un yerine Horace Rumbold atandı. Aynı şekilde Fransa’da Bompard’ın yerine İstanbul Fevkalâde Komiseri General Pellé’yi, İtalya ise Marki Garoni’nin yerine Montagna’yı görevlendirdi.
[4] 23 Ağustos’ta Bostancı bölgesinde nakliyat yapmaya başladılar ve buradan 27 top ile bazı silah ve mühimmat gemilere nakledildi. İngiliz kuvvetleri, 6 gün içinde Anadolu cihetini tahliye etmeyi planlarken, Fransızlar da yine altı günde Hadımköy bölgesindeki kuvvetlerini tahliye etmeyi düşünüyorlardı.
[5] Şükrü Naili Paşa, 1867 doğumlu idi. Mustafa Kemal ile mahalle arkadaşı olmalarının yanı sıra anneleri iki yakın komşu idi. Mustafa Kemal Atatürk`ün kendisine önerdiği Gökberk soyadını almıştır. 25 Kasım 1936 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
[6] Kelime anlamı “değişim” olan mübadele kelimesi, Lozan Konferansı sırasında kararlaştırılıp imzalanan ve Türkiye’de yaşayan Rum azınlık ile Yunanistan’da yaşayan Türk-Müslüman azınlığın değişimini belirtmek için kullanılagelmiştir. Mübadil ise başkasının yerine getirilmiş, mübadele edilmiş demektir.
[7] 17 Temmuz 1774 tarihinde Rus generali Repnin ve Osmanlı devlet adamlarından Ahmet Resmi ve Reisülküttab İbrahim Münib efendiler tarafından görüşülen antlaşma; 28 madde olarak imza olundu.
[8] Berlin Antlaşması, 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanmıştır.
[9] Halifeliğin kaldırılışıyla Türkiye Cumhuriyeti, lâiklik yolunda bir büyük adım daha attı; zira millî egemenliğe dayalı bir rejimde, çağdaş ve lâik devlet kavramında “halifeli cumhuriyet” söz konusu olamazdı. Anayasa’da, 1928’de yapılan bir değişiklikle “Türkiye Devleti’nin dini, din -i İslâmdır” maddesinin de kaldırılması, cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin yemin şeklinin yeniden düzenlenmesi, lâiklik yolunda aşılan büyük gelişmeler oldu. Nihayet 5 Şubat 1937’de lâiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa’da yer aldı.
[10] Kapitülasyon kelimesi köken olarak Latince “capitulum”dan türemiştir. Terim olarak “ savaş sırasında bir ordunun, bir kale ya da şehrin teslim edilmesi amacıyla yapılan anlaşmalar” demektir. Lozan Antlaşması kapsamında TBMM heyetinin de kararlılığıyla yabancı devletlere tanınan tüm ayrıcalıklar sona erdi. Türkiye Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren tüm ticari kuruluşların Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uyması zorunlu hale geldi.