Manas Destanında Geçen Halk Kültürü Değerlerinin Günümüzdeki İzleri |
Kırgızlar Türk ırkının tarihî devirlerde bilinen en eskilerinden biridir. Sekizinci yüzyılda Kırgızlar’ın hanı Bars Beg Göktürk hakanının kızı ile evlenmiş. Bars Beg’in torunları Tanrı Dağlan, Talaş, Işıkgöl ve Pamir dolaylarında 17-18 yüzyıllara kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Batı Türkistan altı parçaya ayrılıp herbirine bir cumhuriyet adı verildiği zaman Kırgızlar’a da bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti adı verilmiştir.
Nogay devrine ait olup Türkler’in bozkır hayatını anlatan ve ilim alemine Kazak âlimi Çokan Velihanoğlu tarafından duyurulan Manas Destanı Kırgızlar’ın bütün mitolojsini, masallarını, her türlü geleneklerini kahraman Manas ve alpleri çevresine toplamış bir nevi Kırgız ansiklopedisidir.
Kırgızlar’ın hayat tarzları, gelenek ve görenekleri, ahlâki ve dinî görüşleri, coğrafyaları, tıp bilgileri, diğer uluslarla olan ilişkileri hep bu destanda ifadesini bulmuştur. Manas Destanı’nda sergilenen Kırgız halkının kültür değerlerinin önemli bir bölümü de Anadolu Türk halkınca Türkistan’daki ortak Türk gelenek ve göreneklerinin bir uzantısı olarak günümüze kadar getirilmiştir.
Manas Destanı yüzyıllar boyu sürüp gelen bir geleneğin ürünü olarak yaratılmış “Manasçı ” denilen saz şairlerinin ortak ürünüdür. Manasçılar’ın Anadolu’daki izleri halk hikâyeleri anlatan halk şairlerimizdir.
Manas Destanı’nda gördüğümüz “süt Kardeşi” olayının bugün Anadolu’da hâlâ varlığının korunduğu bilinmektedir. Destanda “Cıyırtı Hatun Almambet’i “Yavrum!” diye kucakladığı vakit kurumuş memelerinden süt akıverdi. Almambet ile oğlu Manas’a memelerimi emip kardeş olunuz! diyerek ikisine memelerini emzirdi. Bu törenle Manas’la Almambet birbirine öz kardeş oldular” denmektedir. Anadolu’da da aynı kadının emzirdiği iki çocuk öz kardeş sayılıp süt kardeşlerini hayatları boyunca öz kardeş olarak bilirler.
Manas’ta aile, miras, ant, hak ve hukuk sorunları İslâm fıkhına göre değil; sözlü gelenekte yaşayan töre ve yasalarla yürütülmüştür. Günümüzde de aile, miras, ant gibi değerler Manas Destanı’ndaki kurallar çerçevesinde yürütülmektedir. “Ölüm hak, miras helâl” deyimi ucu yüzyıllar ötesine dayanan bir yargının ürünüdür. Ataya saygı, aile büyüklerine danışma, kutsal değerler üzerine yapılan antlardan (yeminlerden) dönmeme gibi gelenekler hâlâ canlılığını korumaktadır.
“Manas’ın kırk yiğidi bu ihtiyara büyük saygı gösterirlerdi” ifadesinde belirtilen yaşlı insanlara saygının günümüzde de sürmesinin yanında Manas’ta:
“Üstübüzdö töröbilz
Obodo köktö tenridey”
“Üzerimizdeki beyimiz havadaki (gökteki) Tanrı gibi” ibaresi yöneticiye olan bağlılığın güzel bir ifadesi olarak görülmektedir. Günümüzde de yöneticilere geleneğe bağlı büyük bir saygı ve güven hâlâ varlığını korumaktadır.
Manas Destanı’nda gördüğümüz büyük dileklerle hayvanı kurban olarak kesme olayı benzer biçimde Anadolu’nun pek çok yöresinde önemli bir gelenek olarak hâlâ yaşmaktadır.
Bir işimizin gerçekleşmesi dileği ile adak adama ve dilek yerine gelince kurban kesme olayı bütün canlılığı ile sürdürülmektedir. Manas’ta “Erkek kuzu büyüdükten sonra Tanrı için kurban olur.” ifadesinin bugün de kurban için erkek koyun seçimi olarak varlığı bilinmektedir.
Kırgızlar’da Şamanizm devrinden kalma kutlu sayılan ağaçlar, ataların ve büyük samanların mezarları İslamlaştırılmış ve evliyaların türbeleri olmuştur.
Manas’ın babası Çakıp Han’ın, karısı Çayırdı’ya:
“Çungkar Uya üstünde
Alınalım oosında
Yerdep yatkan Yakıp kan
Keçe aydar kandı kışı Çırıçı
Algan eken Yakıp kan
Ou Çurıçını alganı
Men yıttap bala öppödüın”
“Çakıp Han Çunkar Yuva tepesinde
Alınatı (deresinin) ağzında
Yer edinmiş ve yatmıştı
Evvelce Aydar Han’ın kızı Çırçı’yı
Almış bulunuyordu (şöyle dedi)
“Bu Çırçı’yı olduğum günden beri
Ben koklayarak bir çocuk öpmedim”
Devamında ise “Mezalı yerleri, yatırları ziyaret edip elmalı, kutlu yerlerde yuvar¬lanmadın, kutlu pınarlarda gecelerce kalıp çocuk istemedin. Kısır kadın odun olmaktan başka bir faydası olmayan meyvesiz ağaçtır.” deyişinin günümüzde de geçerliliğini koru¬duğu; Anadolu’da çocuğu olmayan kadınların çeşitli yatır ve ziyaret yerlerine gidip çocuk olması için dilekler dilediği bir gelenek olarak hâlâ varlığını sürdürmektedir.
Yaraları tedavi için ve bazı hastalıklara karşı ayı eti, kurt eti ve dağdaki çeşitli ot¬lardan merhem yapma, dağdan toplanmış kırk çeşit otun kaynatılması ile oluşturulan ilaçların pek çoğunun bugün de “Kocakarı ilaçları” adı ile varlığını sürdürdüğü bilinmek¬tedir. “Temir Han bir kol askerle davul zurna ile sökün etti.” denilen Manas destanı’nda savaşa gidilirken “Altın ağızlı zurnaların çalınması, ‘davulların vurulması” olayının günümüzde ise önemli bir iz olarak orduda bando ve mızıka takımlarının varlığı görülmektedir.
Manas Destanında Çakıp Han; “Manas, Kırgız töresine göre eğlenceli toy düğün yapıp evlenmek istiyor… Çin ülkesini gezdim güzel kız bulamadım… Şart ilini taradım bir güzel kız bulamadım. Kalmak ilini dolaştım güzel kıza rastlamadım. Dünyanın en güzel kızı olarak Temir Han’ın kızı Kanıkey’i buldum. O’nu oğluma istemeye geldim” der. Anadolu’da da evlilik çağına gelen delikanlıya evlendirecek kız arama ve aile büyüklerinin izni ile evlenme geleneği ve evlilikte tıpkı Manas’taki gibi kalın (mihir), bir başka deyişle başlık verme geleneği hâlâ canlılığını korumaktadır.
Manas’ta sık sık rastlanan alkış ve kargışlar (dua ve bedduaalar) günümüzde de yaygın olarak kullanılmakta olup, Manas’ta; Koşay Ağa’nın Manas’ı “Yolun açık olsun” diye dua ederek uğurlaması, günümüzde de önemli bir işe giden ya da yolculuğa çıkanların arkasından söylenen alkışlarımız arasında yaşamaktadır.
Manas’ta geçen kargış konumundaki “Ayak bastığın yere ot bitmez zalim”, “Tanrı belasını versin” biçimindeki söyleyişler Anadolu’da da kötü niyetli insanlara bir yakıştırma olarak hâlâ söylenmektedir.
Manas’taki ifade ve tasvirlere göre bazı hanlar yerin altında da gezip tozma özelliğine sahiptirler. Yerin altında da mücadeleler yapmış hanlar vardır. Bazı kötülüklerin yerin altında olduğu belirtilmektedir. Bugün de kızılan bir kimseye “yerin altına, batasıca”, “yere giresice” gibi kargışlar söylendiği görülmektedir.
Manas Destanı’nda sık sık rastladığımız büyücüler ve fal bakıcıların bugün de varlığı hepimizce bilinmektedir. Gaipten haber verdiğini iddia eden, fal, büyü vb. işlerle uğraşan pek çok insanın bulunduğu, halkımızın da hâlâ fal, büyü, nazar değme gibi hu¬suslara büyük ölçüde inandığı bir gerçektir.
Alkış ve kargışlardan başka yeminler de önemli ölçüde Manas Destanı’nda gördüğümüz biçimine yakın olarak varlığını korumaktadır.
Destanda, Manas’ın oğlu Semetey’in arkadaşları ile “Ak buğday ekmeğini ısırıp, kılıcın yüzünü yalayıp ant içtiler” deyişinin, günümüzde ekmek üzerine yemin etme biçiminde izlerini görmek mümkündür.
Manas’ta barındığı, misafir bulunduğu eve karşı nankörlük yapmamak en önemli erdemlerden biri olarak gözükmekte olup, günümüzde de aynı erdemlilik halkımızın önemli özelliklerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.
Manas’ta Kanıkey’in göz kapağının seğirmesinin uğursuzluk ya da kötü bir olayın olmasına işaret sayılması günümüzde de bâtıl bir inanç olarak varlımı korumaktadır.
Nazara karşı Manas Destanı’nda rastladığımız uygulamaların da bugün izlerini görmek mümkündür.
Küketay Han evlatlığına sünnet düğünü yapınca, çocuğun başına nazardan korun¬ması için puhu kuşunun tüyünü taktırır ve çocuğun baş sadakası olarak her gün altı teke, dört oğlak kurban kestirir. Bugün de nazardan korunmak için nazar boncuğunun yanı sıra sünnet şapkalarına tüy takma, sünnet düğününde kurban kesip etli pilav dağıtma geleneği hâlâ varlığını korumaktadır.
Yine Manas’ın karısı Kanıkey’in çocuğunu baba Manas’a birdenbire göstermek is¬tememesi, babanın nazarı çok değer inancı ile bazı tedbirler alarak çocuğunu babasına göstermesi gibi davranışlar günümüzde de görülmekte “Babanın nazarı çabuk değer” denmektedir.
Manas Destanı’nda üç yerde defin töreninden bahsedilir. Küketay Han’ın ölürken vasiyeti üzerine elbiseleri yoksullara dağıtılır. Yaylalara at, yoksullara giyecek verilir.Olü arkasından verilen “ölü aşı” denilen yemeğe, kâfir müslüman demeden herkes çağrılır. Etli yemek, ayran ve pilav yedirilir.
Manas Destanı’nda gördüğümüz bu uygulamanın Anadolu’da hâlâ canlılığını sürdürdüğünü bilmekteyiz.
Bugün de ölünün elbiseleri “soyka”adı ile yoksullara dağıtılır.
Ölü aşı tıpkı Manas’taki biçimiyle uygulanır. Ölünün kırkıncı günü kurban kesilir (mevlid yapılır).ölü aşına fakir, zengin demeden herkes gelir. Etli yemek, pilav, ayran ve helva yedirilir. Hasta ziyaretleri geleneği de yine Manas’taki “ Hasta iken dostunuzu görünüz” diye rastladığımız güzel bir gelenek olarak korunmaktadır.
Manas Destanı’nda Han Küketay’ın ölümü üzerine “Orman gibi kalabalık Kırgız, Nogay halkı yas tutup… bağıra bağıra ağlaştı.” Manas’ın ölümü üzerine de “Manas”ın cenaze törenine açlar gelsin doyunsun, Manas öldü diye ağlasınlar…” “Manas’ın kırk yiğidi bağıra bağıra ağladılar, her yandan çığlıklar koptu. Kanıkey beyaz kâğıt gibi beyaz yüzüne tırnaklarım batırdı… Kanıkey ağlaya ağlaya ağıt “coktav’ söyledi;
“Ey ulusum,
Yıldızının parlaklığı söndü, kayboldu
Kırgızı ulusunun atmacası uçtu
Ey asil kahramanım Canımı acı azap içine atma,
Aslan Manas’ım
Beni de yanına al!”
diyerek herkesi ağlattı biçiminde ağıt yakma geleneği belirtilmektedir.
Anadolu halkının geleneksel kültürünü en önemli öğelerinden biri olarak ağıt yakma geleneği Manas’tan, hatta Manas öncesinden başlayarak günümüze kadar hiç ke¬sintisiz sürmüştür. Ağıt söyleme geleneği Manas Destanı’ndaki biçimi ile hâlâ varlığını korumaktadır. Anadolu’da Ağıtçı Kadınlar’ın bulunduğu bilinmektedir.
Ağıt sadece ölüm anında söylemekte kalmayıp Manas’taki gibi savaşa gidilirken, kız gelin edilirken de söylenmektedir. Ama, en yaygın olanı ölüm olayı üzerine söylenenidir. Ölüm üzerine karalar giyip yas tutma, geride kalanlara başsağlığı dileme gele¬neği ise Manas Destanı’nda olduğu gibi bugün de önemli bir gelenek olarak sürdürülmektedir. Manas’ta görülen ölenin karısının kayınlar donları sarı da, onların ötesinde kara, beri tarafta doru, kır donlu sürüler ödüyorlardı” gibi atların renkleri ile anılması durumu günümüzde atlar için söylenen “al at, doru, kırat, kula, yağsız ve atın genel rengi için söylenen “don” deyimi Manas Destanı’ndaki atla ilgili öğelerin önemli izlerindendir.
Bilindiği gibi halkımız üzerinde dinin çok büyük etkisi vardır. Bazı sayılar da dinin etkisiyle kutsal sayılır. Bu sayılardan bazılarının kaynağı İslâmiyet’ten önceki din ve inançlara dayanır. Türk folklorunda sayılar üzerine kurulan inançların kaynakları hem İslam dini¬ne, hem de Orta Asya yaşayışına ve Şamanizme dayanmaktadır. Türkler’de kutsal sayılan sayılardan biri kırk sayısıdır. Manas Destanı’nda sık sık karşımıza çıkan kırk sayısının ilk çağlardan bu yana kutsallığına inanılmıştır.
Manas’la. “Kırk çocuk”, “Kırk yiğit”, “Kırk savaşçı”, “Kırk gelin”, “Kırk çıt”, Kırk yoldaş”, “kırk kılıç”, “kırk kulaç” gibi ifadelerle belirtilmesi kırk sayısına verilen önemin işaretlerindendir. Günümüzde de “Kırk kulaç”, “Kırk basması”, “Çocuğun kırkının çıkması”, “kırklama” gibi inanma ve uygulamalarla kırk sayısının kutsallığı aynı ölçüde önemini korumaktadır.
Manas Destanı’nda rastladığımız, Semetey’in karısı Ayçörek’e söylediği: “Eski akıllı adamlar derlerdi ki: “Alpların önüne kadın çıksa uğursuzluk işaretidir…. Yolumu kesme,” biçimindeki ifadenin günümüzde de varlığının korunduğuna rastlamaktayız. Ana¬dolu’da kadın yoldan giden erkeğin önünden geçmez. Erkeğe yol verir. “Erkeğin uğuru kesilmez” diye de bir deyim söylenir.
Manas Destanı’nda kötü bir rüya gören Kargul’a gördüğü kötü rüyayı anlatması üzerine hiddetlenen Karagül çocuğa “Bu düşünü kimseye söyleme” diye kızar. Anado¬lu’da kötü rüya gören kimse bu rüyasını anlatmaz ya da suyu açıp tuvalete anlatır. Her rüya anlatılmaz. Rüya anlatılmaya kalkışılırsa dinleyen “hayırlara, karşı gele” der. Rüyalara inanma, rüyaların etkisi altında kalma Manas’taki gibi canlılığı ile Anadolu’da da varlığını sürdürmektedir.
Manas Destanı’nın Büyük Çin Seferi rivayetinde Almamber’in yağmur yağdırmak için bulutlan afsunladığı yada (cada,cad) taşı kullandığı anlatılmaktadır.
Anadolu’nun bazı bölgelerinde yağmur duası ile ilgili gelenekler arasında taşlara dua okuyup, suya atma uygulaması bulunmaktadır. Bu uygulama Manas Destanı’nda görülenin Anadolu’daki bir çeşit izidir.Yine Anadolu’da yağmur tılsımı ile ilgili Manas Destanı’ndakini andıran çeşitli uygulamalara rastlanmaktadır.
Kuraklık olduğu dönemlerde yağmur yağdırmak için çocuklarına oynadıkları Çömçe Gelin bunun değişik bir örneğidir. Kimi yerlerde tahta kepçe çocuk gibi giydiri¬lir, kimi yörelerde de bir kalbur içine ot-çöp doldurulur köyde ya da mahallede yoksul bir çocuğa bu çocuğa bu çömçe (ya da kalbur) başı üzerinde taşıtılır. Her kapı önüne gelindiğinde topluca
“Çömçe gelin ne ister
Çömçe gelin su ister
Ver Allahım ver
……. evini seler ver
biçiminde bir tekerleme söylenir. Her evden bir tas su çömçe geline (ya da kalbura) ser¬pilir; yağ, yumurta, bulgur ya da ekmek verilir. Toplanan yiyecekler çömçe gelini ya da kalburu taşıyan çocuğun annesine götürülür. Kadın ya evde, ya bir çeşme başında ya da bir yatır kenarında pilav, kaygana yaparak çocuklara yedirir. Artan yağ yumurta vb. çocuğun evine bırakılır.
Manas Destanı’nda bazı çocuklara doğdukları günün önemli olaylarını, doğuş biçimlerini hatırlatıcı isimler verildiği görülmektedir. Örneğin “Aş Töreni” yapıldığı gün doğan çocuklara Aşbergen, uzak bir yerden aileye konuk geldiği gün doğan çocuklara Konak keldi gibi adlar verilirken bazılarına İtilbay, Uralbay gibi doğdukları yerlerin adları verilmekte kimilerine de Külçora’ya:
“Kül tutup doğmuş çocuğa
Kül çora deyip ad verdi”
Konçara’ya
“Kan tutup doğmuş çocuğa
Kançora deyip ad verdi”
şeklinde, doğuş biçimine bağlı olarak ad verildiği, ad verenin ihtiyar biri olup;
“Adın yaşar olsun, beşik bağın berk olsun
Arkanda küçük, önünde büyük kardeşlerin olsun”
biçiminde dua ile çocuğun adını koyduğu görülmektedir. Bu uygulamanın izlerine Ana¬dolu’da da rastlanmaktadır.
Anadolu’da çocuğun adını ailenin en yaşlı erkeği dua ederek koyar. Çocuklara Muharrem, Recep, Şaban, Ramazan gibi doğdukları ayların, kimi zaman da Cuma gibi doğdukları günlerin adlan verilir. Doğanşehir’de doğduğu için Doğan, Tufanbeyli’de doğduğu için Tutan gibi doğdukları yerin adının verildiği de görülmektedir. Çok çocuğu olanların daha olmasın diye Yeter, çocukları yaşamayanların yaşması için Duran, Yaşar, Dursun gibi adların konduğu bilinmektedir.
Manas’taki İslâm kültür öğelerinin tamamının günümüzde izleri canlılığı ile sürdürülmektedir. Sagımbay’ın Çin’e yapılan büyük seferde Manas’ın karargâhında kılınan bir sabah namazını “Tan ağarıp karargâhında kılınan bir sabah namazını “tan ağarıp attığı, yeryüzünü sis kapladığı zaman, çok güzel bir ezan sesi kırlarda yankılandı… Herkes, bütün savaşçı askerler uykudan kalkıp abdest alıp sabah namazına hazırlandılar.” İfadesinde çizilen tablonun günümüzde de her an görülmesi mümkündür.
Manas Destanı’nda geçen Altınay, Gökçegöz, Esen, Gökçe, Karahan gibi kişi adlarının günümüzde ad ve soyadı olarak; Yarkent, Çambel, İğdir, Boran, Bayat, Alagöl ve Belen gibi adların da yer adı olarak var oluşu Manas Destanı’nın günümüzdeki önemli izlerinden bir başkası olarak düşünülebilir.
Abdülkadir İnan’ın; 1972’de kısaltarak Türkiye Türkçeşi’ne çevirdiği Manas Destanı isimli kitabın önsüzünde Zeki Velidi Togan ve Macar bilim adamı Van Almaşı’nın gördüğünü belirttiği İslâmiyet’in etkisi altında yazılmış iki nüshasının araştırılıp bulunması; Sagımbay Orazbakoğlu rivayeti olan Manas Destanı (Trilogiası), S. Orazbakoğlu’nun Manas, Oğlu Semetey ve Torunu Seytek’in Destanı (Trilogiası) ile Kırgızistan ilimler Akademisi’nde olduğu söylenen nüsha ve bölümlerin bir komisyon tarafından incelenip tamamının Türkiye Türkçeşi’ne aktarılarak hacmi itibariyle dünyanın en büyük destanı bilinen Manas Destanı’nın tam olarak yayımlanması gönlümüzden geçen en güzel duygulardır.
Destanlarımız arasında mitolojik unsurları en az olup kahramanları Köroğlu ve Dede Korkut Hikâyeleri’nin kahramanlarına büyük ölçüde benzerlik gösteren ve sosyal hayatımızda hâlâ izlerini gördüğümüz bu öz be öz Türk destanının okul kitaplarında gereken önemle yerini alması, çocuklarımızın ders kitaplarına batının bize tamamen yabancı “İlyada ve Odisse” gibi destanları yerine Manas’ın ve Manas’taki kültür değerlerinin öğretilmesi en büyük dileğimizdir.