Millet Yolu’nda Çerkes Edhem Bey ve Çerkeslere Bir Hitabesi (Nisan-1920) |
Bir Bursa Gazetesi Olarak Millet Yolu
Evvela şu hususu belirtelim: “Millet Yolu”, Milli Mücadele Yılları’nda Bursa’da çıkan bir gazetenin adıdır.
Millet Yolu Gazetesi, 22 Şubat 1920 tarihi itibarıyla yayın hayatına başlamış ve Milli Mücadelemizin yılmaz bir savunucusu olarak ortaya çıkmıştır.
Gazete her ne kadar logosunun hemen altında kendisini “yevmi”, yâni günlük bir gazete olarak takdim etmişse de ancak haftada bir, o da Cumartesi günleri, çıkabilmiştir.
Takdim bölümünde: “Hukuk ve Hakimiyet-i Milliye’nin Müdafii Yevmi Gazete” ibaresi yer almaktadır.
Gazete başlığının ve takdimin hemen altındaki bölümde ise oldukça iddialı bir slogan cümle yer almaktadır:
“Millet Yoludur, Hakk Yoludur Tuttuğumuz Yol. Ey Hakk! Yaşa! Ey Sevgili Millet Yaşa, Varol!”
Gerçekten de iddiasının hakkını veren bir gazete olarak işgal altındaki memleketimizde milletimizin sesini cesurca duyurmaya çalışmıştır Millet Yolu.
Gazetenin idare binası olarak Koza Han, No:80 gösterilmiştir. Milli Mücadele’nin en zor zamanlarında kesintilere uğrasa da yayınında vazgeçmeyen Millet Yolu, Milli Mücadele’den sonra da bir süre devam etmiştir. Elimde gazetenin 1923 yılı Aralık ayına ait bir sayısından anlıyoruz.
Millet Yolunun Sahibi, Milletin Temsilcisi Muhiddin Baha PARS
Millet Yolu Gazetesi’nin Sahibi Avukat Muhiddin Baha Bey’dir. Bursa’nın yetiştirdiği en kıymetli vatan evlatlarından birisi olan M. Baha Bey, 1884 Bursa doğumludur. İstanbul Üniversitesi Hukuk mezunudur. Hukukçuluğunun yanı sıra öğretmen, gazeteci ve edebiyatçı gibi çok yönlü bir kişiliktir. II. Meşrutiyet Devri’nde Bursa Erkek Lisesi’nde ( o dönemki adıyla Mekteb-i Sultani) Edebiyat’tan Felsefe’ye kadar bir dizi dersler okutmaktaydı.
Baha Bey, bu yazımızın konusunu aldığımız Millet Yolu Gazetesi’nden başka haftalık bir Bursa Dergisi’nin de sahibidir. Kurtuluş savaşımızdaki en büyük rolü ise, hiç şüphesiz ilk TBMM’de Bursa milletvekilliği yapmasıdır. Meclisin Maarif Komisyonu’nda görev yapmış ve ayrıca Eskişehir ile Konya İstiklal Mahkemeleri’nin de azalığını yapmıştır. Baha Bey, Soyadı Kanunu’ndan sonra “PARS” soyadını almıştır.
Hareketli, vatan ve millete faydalı bir ömrün ardında M. Baha Bey, 29 Ağustos 1954’te Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Çerkes Edhem Bey’den “Cengâver Çerkesler!” Başlıklı Bir Hitâbe
Milli mücadelede en fazla bilinen, tanınan simâların başında gelir Edhem Bey, nâm-ı diğer “Çerkes Edhem”. Batı Cephesi’nde Kuva-yı Milliye’nin efsane bir lideri olarak hem Yunan işgalcilerine karşı amansız savunma ve saldırılar yaptı. Hem de 23 Nisan’da açılan TBMM’ye karşı çıkan ayaklanmaların en şiddetlilerini bastırdı. Bu isyanların en önemlisi Yozgat Çapanoğlu İsyanı’dır.
Hepimizin malûmudur ki, Edhem Bey aynı zamanda Milli Mücadele’nin en talihsiz adamı da sayılır. 1920 yılı sonlarında düzenli ordunun oluşmasıyla hiç de istenmeyen pozisyonlara düşen / düşürülen şahsiyetidir o. Bu nâ-hoş konuya daha fazla girmeden asıl konu başlığımız hitâbeye gelelim.
Baştan aşağı vatanseverlik bildirgesi sayılan bu hitâbenin eski harfli basınımızın sayfaları arasında kalmaması gerekirdi. Biz de bu gereklilikten yola çıkarak hitâbenin tamamına aşağıda yer verdik.
Çerkes Edhem’den özel olarak Çerkeslere çekilen bu nutuk, Millet Yolu Gazetesi’nin 26 Nisan 1920 Tarihli sayısının birinci sayfasında yer almaktadır. “Umum Kuva-yı Mürettebe ve Te’dibiye Kumandanı Muhterem Edhem Bey Efendi’den Vârid Olmuştur” şeklinde bir bilgi notunun ardında yer verilen hitâbe şöyledir:
Cengâver Çerkesler!
Asrılardan beri dinine, padişahına sadakat göstermekle maruf, cesur ve kahraman kan kardeşlerime hitâb ediyorum.
Kafir düşmanlardan gördüğü zülum üzerine yüzlerce sene evvel Osmanlı Hakanı’nın al ve nurlu bayrağının sâye-i feyz ve felâhına kabul olunmuş olan biz Çerkesler, Vatan-ı Osmaniye’nin itilası ve halâsı nâmına pek şanlı hizmetler ifâ ettik.
Ruslarla, Nemselilerle (Avusturyalılar), Bulgarlarla, Sırplarla, Karadağlılarla yapılan muharebelerde en ön saflarda bulunarak; besâlet ve hâmiyetimizle düşmanlarımızı hayretlere gark ettik.
Atlarımızı daima din düşmanlarımıza karşı oynattık. Hiçbir Hıristiyan hükümetin idaresini tanımadık. Moskof Çarı’nın cebr ve kahrına uğradığımız zaman bize şefkatle âguşunu açan Osmanlı ve Müslüman diyârına geçtik. Senelerden beri bu mukaddes topraklarda her türlü esbâb-ı istirahatimiz mü’men bir halde yaşıyoruz.
Bugün bizi analarımız gibi muhabbetle, merhametle büyütmüş olan bu mukaddes ve mübarek toprak Allah’ımızın, Dinimizin, Camilerimizin, can ve kan kardaşlarımızın düşmanı olan İngiliz ve Yunan canavarlarının tecavüzüne maruz bulunuyor.
Senelerce uğrunda kan döktüğümüz, kılınç salladığımız halife ve padişahımız hunhâr İngilizlerin esareti altındadır.
Menâzir-i lâtifesiyle, havasıyla, cevâmi-i âliyesiyle, Darülfünunlarıyla, mektebleriyle meşhur-i cihan olan hilâfet makarımız (İstanbul), İngiliz işgal askeriyesi elinde inliyor.
Padişahımızın askerleri silahsız bırakılıyor, veliahtımızın konağı kuşatılıyor, kadınlarımızın ve kızlarımızın fotoğrafları alınıyor, İngilizler evlerimize giriyorlar ve hemşirelerimizin ırzına tecavüz ediyorlar.
Ey necib millet!
Ey şecaatiyle, biniciliğiyle dünyaya korku saçan asil millet!
Dinin tahkir olunduğu bu saatte düşmanın İngilizlere karşı isyan etmeyecek misin?
Bugüne kadar İngiliz tahakkümü, Yunan tahakkümü ne olduğunu bilmediğin için bu melun hükümetlere karşı lüzumu derecede gayz ve kin göstermedin.
Fakat benim gibi anası, babası öz Çerkes bir kardaşının sözlü hitabını okuduğun ve işittiğin zaman Arslan kanının galeyan edeceğine eminim.
Eminim ki, bu dakikadan itibaren İngilizleri,Yunanlıları yok etmek; bu alçak din düşmanlarını yok etmek için ant içeceksin.
Öyle ise haydi atına bin!
Bu alçak din düşmanlarına karşı öç ve Allah’ın ve Peygamber’in intikamını al!
Çerkes Edhem