Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Dedesi ve babaannesi Yunan işgalini yaşamış ve onlardan birçok kez anılarını dinlemiş biri olarak 1919 ve 1922 yıllarında Nazilli’de yaşananların pek çok kez kaleme alınmış olmasına rağmen, hem o günleri diri tutmak ve 100 yılında bize Cumhuriyetin yolunu açan Milli Mücadele’nin Nazilli bölgesindeki gelişmelerini yazmayı gerekli buldum.
Nazilli’nin Milli Mücadele’de önemi büyüktür. Nazilli 03 Haziran 1919 – 20 Haziran 1919 ve 03 Temmuz 1920 – 05 Eylül 1922 tarihleri arasında iki defa işgali yaşamış, İlk Kuva-yı Milliye teşkilatı Nazilli Kongrelerinde, ilk olarak bu topraklarda oluşturulmuş; düşmana karşı ilk cephe, Nazilli’de kurulmuştur.
Düzenli ordu kuruluncaya kadar geçen safhada, işgalci kuvvetlere karşı koyan güç Kuva-yı Milli’ye olup, Kuva-yı Milliye’nin içinde subaylar, zeybek ve gönüllülerin yanı sıra, asker kaçakları, kanun kaçakları, hatta hapishaneden çıkarılan suçlular da bulunmaktaydı. Bu yüzden bu kişilerin ilk dönemlerde 20 Haziran 1919’da Nazilli’de yaşananlarda olduğu gibi halka karşı taşkın hareketler yaptıkları da olmuştur.
Özgün Tarihçi Müslim Özbalkan, Kuva-yı Milliye deyiminin, tarih yazımında ilk defa 1913 yılında görüldüğünü, Balkan Harbi sırasında Bulgar işgaline uğrayan Batı Trakya’da Batı Trakya Geçici Hükümeti kurulduğunu, bu faaliyetler sırasında Süleyman Askeri Bey’in “Garbi Trakya Kuva-yı Milliye Kumandanı”, Kuşçubaşı Eşref Bey’in ise “Kuva-yı Milliye Müfettişi” unvanlarını kullandıklarını, Kuva-yı Milliye hareketinin doğuşunda etkili olan ve 29 Kasım 1918’de İstanbul’da toplanan “Milli Kongre”nin bildirgesinde Kuva-yı Milliye deyiminin kullanıldığını aktarmıştır.
Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 30 Kasım 1918 tarihinde Edirne’de kurulan Türk Ulusal Hareketi yanlısı ilk cemiyettir.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılacağını düşünen bu cemiyet, yıkılma tehlikesine karşın Batı Trakya ve Doğu Trakya’yı tek bayrak altında toplamak, Trakya’daki Müslüman nüfusa sahip çıkmak ve bu bölgede bir Türk devleti kurmak amacıyla kurulmuştur.
Nitekim Atatürk Nutuk’ta ülkenin her yerinde bir takım insanlar tarafından kuruluş çareleri düşünülmeye başlandığını, bir kısım kuruluşların doğduğunu, örneğin Edirne ve çevresinde Trakya-Paşaeli isminde bir derneğin olduğunu, doğuda Vilayat-ı Şarkiye Müdafa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Trabzon’da Muhafaza-i Hukuk, İstanbul’da da Trabzon ve Havalesi Ademi Merkeziyet Cemiyeti olduğunu, İzmir’deki bazı gençlerin 14/15 Mayıs Yunan işgalinin bir ilhakla sonuçlanmasına engel olma kararında birleşerek, Reddi İlhak ilkesini ortaya attıklarını bildirmiştir (Hürriyet Kitap, Nutuk, Sh.7).
Bazı bölgelerin kendilerinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmama tedbirlerine başvurduklarını, bazı bölgelerin Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılacağını kabul ederek kendi başlarını kurtarmaya çalıştıklarını anlatmıştır (Hürriyet Kitap, Nutuk, Sh:11).
Konumuzla ilgili olarak Batı Anadolu’daki Kongre Hareketleri Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri Bibliyografyası’nda özetle aşağıdaki gibi anlatılmaktadır:
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden Osmanlı delegasyonuna iletilen Sevr Barış planına (11 Mayıs 1920) kadar geçen dönemdeki belirsizlik, Anadolu’da direnişin örgütlenmesi için önemli bir zaman aralığı olmuştur.
Batı Anadolu’da gelişen olayların ilk adımı 6 Kasım 1918’de İzmir Körfezi’ne demirleyen İngiliz monitörüdür. Ardından 15 Kasım’da bir Fransız, 20 Kasım’da bir İtalyan savaş gemisi körfeze demirlemiş ve 24 Aralık’ta da küçük bir Yunan savaş gemisi müttefiklerin arasında yerini almıştır. İtilaf devletleri kentin üzerinde hak sahibi olmaya başlamış ve Rumlar, İzmir’e gelen Yunan askerleri denetiminde örgütlenmeye başlamışlardır.
Batı Anadolu Kongreler Hareketi 19 Mart 1919’da İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’nin (Osmanlı Haklarını Savunma Derneği) Büyük Kongresi ile şekillenmeye başlamıştır. İstanbul Hükümeti’nin Anadolu’daki direnişleri destekleme eğilimleri ortadan kalkmıştır. Yerel kongrelerin oluşmasını sağlayan yalnızca merkezi otorite boşluğu değil aynı zamanda bölgesel savunmanın gerekliliğidir. Batı Anadolu’daki sivil örgütlenmelerinin ilk ayağını “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” oluşturmuştur. Paris Konferansı’nı etkileyebilmek için bu dernekler (cemiyetler) bünyesinde istatistik çalışmalar yapılmış, yabancı dilde yayınlar hazırlanmış ve söz konusu oluşumlara delegeler yollanmış ve mütarekeden sonra Türklerin bulunduğu bölgelerin işgali öngörüldüğünden derneklerce bu sorun barışçıl olarak çözümlenmek istenmiştir. Bu işlevlerini de Wilson Prensiplerinden olan “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarının egemenliği sağlanacak…” maddesine dayandırarak açıklamışlardır.
Başlangıçta İstanbul Hükümetleri ile uyumlu olan bu sivil örgütlenme modelinin öncülüğü, Ege’nin aydınları, din adamları ve eşrafı tarafından gerçekleştirilmiştir. Ülkenin birçok yöresinde birbirinden habersiz kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin öncülüğünü büyük ölçüde ulusal ideolojiyi besleyen İttihad ve Terakki Fırkası kökenli aydınlar yapmışlar, bu aydınlar I. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin siyasi yükü sebebiyle ve muhaliflerin işbirliğini engellememek için kimliklerini saklamak gereğini duymuşlardır.
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ve bölgede Rumların örgütlenmeye başlaması, adı geçen cemiyetlerin bir evrim geçirerek, sınırlı propagandaya dayalı örgütler olmaktan çıkıp silahlı direniş örgütleri haline gelmelerine neden olmuştur.
İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti (17-19 Mart 1919) ile başlamış olan kongre hareketi Balıkesir Kongreleri, Nazilli Kongreleri, Sivas için Muğla Kongreleri ile alt gruplar oluşturmuş, daha sonra Alaşehir Kongresi ile (16-25 Ağustos 1919) bölgeselleşmiş, 2 Ağustos 1920’de Afyon’da yapılan kongre ile Kemalist önderliğe bağlanmış ve ortadan kalkmıştır.
Millî Mücadele döneminde düzenlenen toplam 31 kongrenin 12’si Batı Anadolu’da yapılmıştır. Sayının çokluğu bu bölgede Yunan işgaline karşı duyulan tepkiyi ve verilen mücadelenin yoğunluğunu göstermektedir. 12 kongrenin 3’ü Nazilli’de düzenlenmiştir.
Bu anlamda da 1. Nazilli Kongresi yöresel özellik göstermiştir. Ancak, Türkiye’nin ulusal düzeydeki sorunları üzerine de tezler üretilmiştir. Batı Anadolu’da gerçekleşen kongrelerde benimsenmiş olan strateji bölgesel kurtuluş stratejisidir.
27 Mayıs 1919’da akşama doğru Aydın’ı işgal eden ve kuvvetlerinin büyük bir bölümünü Aydın’da tutan Yunanlılar bir taburluk bir kuvvetle Büyük Menderes Vadisinde demiryolu boyunca Umurlu, Köşk, Sultanhisar, Atça ve 4 (bazı kaynaklarda 3 Haziran olarak geçmektedir) Haziran’da 1919’da Nazilli’yi işgali etmişlerdir.
Yunanların Nazilli’yi işgali sırasında Milli Mücadele aleyhtarları olan Türklerin de bulunduğu kalabalık, işgal kuvvetlerini alkışlarla karşılamış, yerli Rumlar her tarafa Yunan bayrakları asarak sokak sokak gezerek bağırıp çağırmışlar, işkence, ırza geçme ve yağma gibi taşkınlıklara başlamışlardır.
Dedem Ali Yörükoğlu da bugünkü belediye meydanında toplanan Nazillili bazı zenginlerin ellerinde Yunan bayrakları ile Aydın üzerinden gelen Yunan askerini (Ali Molla İş Hanı’nın köşesinde) sevgi ile karşıladıklarını anlatmıştı.
Yunan askeri ile işbirliğine bir örnek olarak henüz Kuvvay-ı Milliye kuvvetlerinin oluşmadığı Yunan’ın Nazilli’yi ilk işgal ettiği dönemde gerçekleşen ve bir Türk tarafından yapılan ihbar sonucu Durasıllılı Çındır Mehmed Efe ve kızanlarının pusuya düşürülmesi olayıdır.
Hedefin Çındır Efe olmasına karşın o sırada kızanlara öncülük eden Güzelköy’den bir kişi şehit verilmiştir. İhbarı yapanın da Durasıllılı köyünde, Çındır Mehmed Efe’yi evinde saklayan, ona yataklık eden bir kadın olduğu anlaşılmıştır.
Durasıllılı Çındır Mehmed Efe, 9 Ekim 1937 tarihinde, Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın açılışında Atatürk ve tüm devlet erkanını karşılayan efelerden, Milli Mücadele kahramanı ve Demirci Mehmet Efe’nin kızanlarındandır.
Bu ilk aşamada Yunan yayılması bir direnişle karşılaşmadan gerçekleşmiştir. Ama bu, yörede bir tepkinin yokluğu demek değildi. Bu tepki henüz bir silahlı direnişi üretecek biçim ve kapsamda değildi. İlk tepkiler daha önce oluşmuş bir toplumsal etkileşme ağının sonucuydu.
İzmir’in işgalinden dört saat kadar sonra 15 Mayıs’ta ilk protesto mitingi Denizli’de, 16 Mayıs’ta Tavas ve Aydın’da, 17 Mayıs’ta Çal ve Muğla’da yapılmıştır.( “Aydın Cenup Mıntıkası Heyet-i Merkeziyyesinin Kongre Mukarreratıyla Nizamnameleri Mübeyyin Risa Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhuttin Çarıklı’nın Kuva-yı Milliye Hatıraları, Prof. Dr. İlhan Tekeli- Selim İlkin, Sh.5,6)
5 Haziran’dan sonra ortaya çıkmaya başlayan direnişin ikinci aşamasında Ege Bölgesi’nin livalarında örgütlenme kendini gösterir. Bunlar İzmir ve Denizli’de Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri, Heyet-i Milliye adındaki Aydın direniş örgütleri, Muğla’da ve Isparta’da tüm livayı temsil eden Müdafa-i Vatan örgütleridir.
Bu silahlı direniş örgütlerinin 57. Tümen’in yönlendirmesi ile Haziran ayının ikinci yarısında baskınlara başlamasının ilk önemli sonucu, zayıf kuvvetlerle Nazilli’yi işgal etmiş olan Yunanlıların 20 Haziran’da Nazilli’yi boşaltması olmuştur. Yunan birlikleri çekilirken yanlarında Nazilli, Atça ve Sultanhisar eşrafından kişileri rehin alarak götürmüşler, bu rehineleri Köşk’te kurşuna dizmişler ve sürekli saldırılar karşısında Aydın’a kadar çekilmişlerdir (a.g.e.Sh. 10).
Dedemin babası (Osman Ağa) da bu kaçırılanlar arasında olup, Yunanistan’a götürülmüştür.
Temmuz ayı başında Yunan birliklerinin doğu yönde ilerleyişi için çok az engel bulunmakta olup, Umurlu’da bulunan 57. Tümen Topçu Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Bey’in komutasındaki küçük birlik bu bakımdan yetersiz kalmıştır. Nazilli Heyet-i Merkeziyesi’nin II. Meşrutiyet Meclisi’nde mebus olan Hoca Hacı Süleyman Efendi’nin ikna etmesiyle Demirci Mehmet Efe direnişe katılmış ve Umurlu’da toplanan kuvvetler Yunan ilerleyişini durdurmuştur. Buradaki cephe, 17 Temmuz’da kararlılık kazanmıştır. Yaşanan olaylar sadece gönüllü katkılarla oluşan bir direnişin anlık başarılar kazanmasını sağladığını, sonra birden yok olduğunu gösterdiği için, üçüncü bir aşamaya geçilmiştir. Direniş sadece gönüllü katkılarla değil, hem insan gücü hem maddi kaynak sağlamada konulacak mükellefiyetlerle yürütülecektir.(a.g.e.Sh.12)
17 Temmuz 1919’da Yunanistan Başbakanı Venizelos’un Paris Barış Konferansı’nda Yunan hatlarını Umurlu ile sınırlandığını bildirmesi sonrasında Yunan birlikleri geri çekilmiş, cephe hattı kararlılık kazanmıştır.
20 Temmuz’da Binbaşı Şükrü Bey, komutanlığı Köşk’e taşımıştır. Denizli Heyet-i Milliyesi’nin askere çağrısını 20 Temmuz 1919’da daha sonra da değineceğimiz gibi Demirci Mehmet Efe ve Kuvay-ı Milliye Komutanı Binbaşı Hacı Şükrü Bey yaygınlaştırmıştır.
Kurulan Köşk karargahında bir yandan Binbaşı Hacı Şükrü Bey ile Demirci Mehmet Efe arasında bir iktidar yarışı başlamıştır, Demirci Efe Galip Hoca’ya (Celal Bayar) Padişah’a asker toplamak için bir telgraf çektirmiş, ancak bu telgrafın akibeti bilinmemektedir. Bu sorunları bir ölçüde çözmek için Temmuz ayı sonunda bir heyet Köşk’e gitmiştir. Galip Hoca, Demirci Efe’yi bir ölçüde denetleyebilmek için ona müşavirlik vermiş, Kuvay-ı Milliye’ye gerekli meşruiyet sağlamak için Nazilli’de bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır. Binbaşı Şükrü Bey’in askeri harekattan sorumlu, Demirci Efe’nin de asker sağlanması ve askerin iaşe ve ikmalinden sorumlu tutulması üzerine uzlaşmaya varılmıştır. Cephenin Topçu Komutanlığı İsmail Hakkı Bey’e verilmiş, 1 Ağustos 1919’da Denizli’den Hacı Şükrü Bey’e üzerinde “Aydın Zeybek Ordusu Kumandanı”, Demirci Efe’ye de “Aydın Mıntıkası Kumandanı” yazan mühürler gönderilmiştir (a.g.e,Sh. 16).
Köşk’te Temmuz ayı sonunda varılan uzlaşmada Demirci Efe üzerine verilen işlevler daha sonra Heyet-i Merkeziye’ye geçmiştir. Ancak Kongre kararları kağıt üstünde Demirci Efe’yi işlevsizleştiriyorken, gerçekte Nazilli’de iktidarı büyük ölçüde Demirci Efe ele geçirmiştir.
Sırası gelmişken Yunan güçlerine karşı ilk silahlı saldırı olan Malgaç Baskını’ndan söz etmek istiyorum.
Milli Direniş Hareketi’ni ilk başlatan ve ilk örgütlü saldırı Malgaç Baskınıdır. 16 Haziran 1919 tarihinde gerçekleşen bu baskın ile İzmir rıhtımında 15 Mayıs 1919 sabahı haksız yere dökülen vatandaş kanının ve aziz şehitlerin ilk öcü alınmış ve Yunan işgaline karşı Milli Direniş başlamıştır.
Baskınının 16 Aralık 2005 tarihinde Sultanhisar’da yapılan “Milli Mücadele’de Nazilli Cephesi ve Önderleri Paneli”nde Tarihçi Müslim Özbalkan’ın “Milli Mücadele’de ‘İlk’ Başkaldırış: Yörük Ali Efe ve Malgaç Baskını” adlı sunumundan yararlanarak yaptığım özeti aşağıdadır:
Düşman askerleri her türlü savaş araç ve gereçlerini Anadolu’nun içlerine kadar demiryolu ile sevk ediyorlardı. Bu nedenle Aydın Demir Yolu’nun tahribinin askeri strateji açısından çok büyük bir önemi vardı. Aydın Demiryolu hattından düşmanın ilerlemesi engellenmeliydi. Yörük Ali Efe ve çetesine böylesine zor bir görev verilmişti.
Yörük Ali Efe Çetesi, 7 Haziran Cumartesi günü, Yenipazar’da yapılan toplantıda alınan karar üzerine demiryoluna varıp, Atça ile Sultanhisar istasyonları arasına sokulmuş, Efe, 8 Haziran Pazar günü Alanlı Köyü’nde Yunanlıların durumu hakkında bilgileri bulunan Teğmen Zekai Bey ve Teğmen Kadri Bey ile görüşmüştür.
Yörük Ali Efe, 11 Haziran 1919 tarihinde Dalaman’ın Alanlı Köyü’nden çıkıp Yenipazar’ın Donduran Köyü’ne doğru hareketi sırasında beş Rum delikanlısı ile karşılaşmış, onlara “Karşıya geçip, Yunanlılara teslim olarak, onlarla çalışmak isterim.” diyerek bir plan kurmuştur. Bu planın amacı Malgaç’ta Yunan’a baskın yapmaktır.
15 Haziran günü Zekai Beyle birlikte Yenipazar’a giderek çetenin selametle Menderes’ten karşıya geçmesini sağlayacak araçları, imkanları temin ettikten ve Menderes Nehri’ni geçecekleri yerde etrafa gözcüler konulması için gerekenlerle görüştükten sonra Donduran Köyü’ne geri dönmüşlerdir.
15 Haziran Pazar akşamı saat 8 civarında, 60 mevcudu ile Donduran Köyü’nden sessizce yola çıkıp, Menderes kıyısına gelen grup dolunayın olduğu gecede her defasında 30 kişiyi taşıyan sal ile 16 Haziran saat 01.00’de karşıya geçmiştir.
Yörük Ali Efe’nin teslim olacağı hakkındaki haber Sultanhisar’daki yeri Rumlar ve Yunanlılar arasında bayram havası estirmiştir. Yunanlılar, Nazilli’den Yörük Ali Efe ile Yunan Kumandanı arasında aracılık etmek amacıyla getirdikleri Nazilli’nin en saygın papazın şerefine, gece büyük bir eğlence düzenlemişlerdir.
Bu arada Yörük Ali Efe Çetesi, Yunanlıların 20 kişilik bir kuvvetle korumaya çalıştıkları ve üstünden demiryolu geçen büyük Malgaç Köprüsü’nün birkaç yüz metre üzerine ulaşmışlardır. Yunan askerleri çadırlarını köprünün Atça tarafındaki, yani batısında bir çavdar tarlasının ortasına kurmuştur.
Kıllıoğlu Hüseyin Efe, yanına güvendiği kimseleri alarak dere kenarından aşağı doğru sarkmış, Yörük Ali Efe, Teğmen Zekai, Yüzbaşı Ahmet Beylerle tarlanın kuzey tarafını tutmuş, çetenin bir kısım erleri de Yunanlılara karşı mevzi almışlardır. Çemberin sağ tarafında Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve arkadaşları; sol tarafında Asaf Bey ve arkadaşları vardı. Yörük Ali ve beraberindekiler merkezde bulunuyorlardı.
Malgaç Köprüsü’nü ve oradaki bir diğer şimendifer köprüsünü “Kanlı Köprü”yü havaya uçurmak için patlayıcı düzenekler yerleştirilmiş, ilk silah kuşatma çemberinin sağ yanından Kıllıoğlu Hüseyin Efe tarafından patlatılmıştır. Aynı anda Ramazan dolayısıyla Atça’dan atılan sahur topunun sesi ile birlikte Malgaç Köprüsü’ne ve Kanlı Köprü’ye yerleştirilen patlayıcılar büyük bir gürültü ile patlamış ve muhtemelen de Sultanhisar’daki Yunanlılar patlamayı sahur topu sanmışlardır.
Kısa bir süre kararsızlık ve şaşkınlık geçiren Yunanlıların karşılık vermek istemelerine karşın hepsi de yok edilmiştir.
Malgaç Baskını’nda kazanılan başarı zeybeklerin ataklığını artırmıştır. Yörük Ali Efe, Malgaç Karakolu baskınıyla Nazilli ile irtibatı kesilen Yunan’ın daha belini doğrultmadan da Nazilli’deki Yunan taburunu basarak Nazilli’yi düşman işgalinden kurtarmak istemiştir.
Malgaç Baskını, işgalcilere karşı ilk örgütlü çete saldırısıdır. Aydın’da Kuvay-ı Milliye’nin kuruluşunda, Milli Mücadele ve direniş hareketinin başlamasında çok önemli yeri vardır.
Yörük Ali Efe Müzesi arşivinden alınan aşağıdaki fotoğrafta Malgaç Baskını’na efe kıyafeti giyerek katılan Teşkliatı Mahsusa mensubu Teğmen Şükrü Oğuz Alpkaya (Yörük Ali Efe’nin askeri yaveri) ile Yörük Ali Efe ve kızanları görülmektedir. Fotoğrafta görünen ve tam olarak okunamayan tarih: 19.06.1919’dur.
Aşağıdaki fotoğraflarda ise Nazilli yönünden Sultanhisar girişinde bulunan Malgaç Baskınının gerçekleştiği demiryolu köprüsü ve o günün anısına yaptırılan anıt görülmektedir:
Burada zeybeklerin ataklığına ilişkin olarak Yörük Ali Efe’nin kızanlığını yapmış olan dedemin kendisinden dinlediğim Yunan askerleri ile arasında geçen bir olaya değinmek istiyorum.
Bir akşam vakti dedemi üç (veya dört) Yunan askeri yakalayarak, yaya olarak Yunan karakoluna götürmek istemişler, bir tanesinin önde, birinin arkasında, diğerinin yanında (veya diğerlerinin yanlarında ) olduğu halde yürürlerken bataklık bir yere geldiklerinde ve bata çıka yürürlerken, dedem birden onlara saldırmış, kendisine “tüy gibi hafif gelen” Yunan askerlerini birer birer havaya kaldırıp, yere sererek ellerinden kurtulmuştur.
Dedem, Yunanlıların 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgalinin ardından Nazilli ve çevresini de işgal etmelerinin üzerine ( o tarihte 23 yaşında) Yunanlılarla yapılan çatışmalara katılmış ki, o sırada henüz düzenli ordu kurulmadığından Kuvva-yı Milliye’nin içinde yer alarak ve Yörük Ali Efe’nin kızanı olarak zaman zaman Yunan ordusuna yapılan baskınlarda yer almış, Türklerin savunma hattı olarak kurdukları Köşk cephesinde savaşmıştır.
İzmir’in işgalinin hemen ertesinde 16 Mayıs’ta işgali protesto mitingi yapılmış, 19 Mayıs’ta Nazilli’den bütün çevreye “Aydın ve Havalisi Harekat-ı Miiliye Redd-i İlhak Cemiyeti” adına bir beyanname gönderilmiştir. Ancak bu heyet daha oluşum halinde iken durmuştur. Nazilli Heyet-i Milliyesi’nin teşekkülü ise 20 Haziran1919’dan sonra Yunanlıların Nazilli’yi terk etmelerinden sonra gerçekleşmiştir (85. Yılında Nazilli Kongreleri’nin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Paneli: Yard. Doç. Dr. Günver Güneş, Sh:35.)
20 Haziran 1919 sabahı Yörük Ali Nazilli’ye girdiğinde Yunanlıların kendiliğinden şehirden çekildiğini öğrenmiş ve milislerin Nazilli’ye gelişleri yağmacılara cesaret vermiş, bu kez şehir çetelerin istilasına uğramıştır. Nazilli’deki vurgunun miktarı 60 bin lira kadar olduğu tahmin edilmekte olup, bu para Yörük Ali ve Kıllıoğlu Hüseyin Efelere ait paydır. Diğer zeybeklerin payları bilinmemektedir. (a.g.e sh.35, İlhan Tekeli ve Selim İlkin, sh. 10)
Yörük Ali ve güçlerinin Nazilli’den ayrıldığı 21 Haziran sabahı Sarayköy’de oluşturulan Binbaşı İsmail Hakkı Bey kumandasındaki kuvvetler kente gelerek bozulan asayişi yeniden kurmuşlardır. İsmail Hakkı Bey hemen bir Heyet-i Milliye oluşturmak için çalışmalara başlamış, Nazilli Jandarma Komutanı Arap Yüzbaşı olarak Nuri Bey, Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Yusuf’un da Heyet-i Milliye’nin oluşturulmasında yardımcı rollerinin olduğu bildirilmiştir. (a.g.e. sh:.36)
21 Haziran 1919’da Giritli İsmail Hakkı (Akdeniz) Bey’in başkanlığında kurulan Heyet-i Milliyesine Avukat Ömer Lütfi, Hoca Hacı Süleyman, Mollaoğlu Hasan, Palamutçu İbrahim, Tüccardan Ali Haydar, Müftü Salih ve Sultanoğlu Sadık Bey katılmışlardır.
Nazilli’de asayişin sağlanmasından sonra (21 Haziran) Nazilli Heyet-i Milliyesi üyeleri Nazilli eşrafı ile ilk toplantısını yaparak, kongre toplanıp da takip edilecek program ortaya çıkıp, görev dağılımı yapılıncaya kadar sorumluluğu tek başına Nazilli Heyet-i Milliyesi üstlenmiştir. Aydın cephesini idare eden sivil güç olan Nazilli Heyet-i Milliyesi olmuş, sonradan Nazilli Heyet-i Merkeziyesi adını almıştır.(a.g.e. sh:37)
Kuvay-ı Milliye döneminde bölgede (Aydın, Muğla, Denizli) yürütme işlevi açısından bu görevi Heyet-i Milliyeler yerine getirmişlerdir.
Mustafa Kemal, İzmir, Aydın ve Manisa’nın işgali sonrası 28 Mayıs 1919’da 15-20-13. Kolordulara ve Konya’daki Ordu Müfettişliklerine tebligatta bulunarak halkın işgale karşı mitingler yapmalarını istemiştir. Mustafa Kemal’den aldıkları emir gereğince kolordu komutanlıkları bölgelerdeki milli teşkilatlanmayı gerçekleştirmeye çalışmışlar, Nazilli’de de sivil asker bu teşkilatlanmanın içerisinde bir takım teşebbüslerde bulunmuşlardır. Rauf Bey, Haziran 1919’da tebdili kıyafetle Nazilli’ye gelerek bir dağ köyü olan Dereköy’de Hacı Süleyman Efendi ile milli mukavemet teşkilatının kurulması için görüşmüşler, ancak somut bir fikir çıkaramamışlardır. (a.g.e.sh.37,38)
İzmir’in işgali sonrası Heyet-i Milliyeler arasında fikir ve işbirliği kurmak, görev dağılımı yaparak, milli teşkilatlanmayı sağlamak gayesi ile Nazilli Heyet-i Milliyesi tarafından Nazilli’de bölgesel bir kongre yapılmasına karar verilmiştir. Ancak böyle bir kongre için ne eleman, ne de ortam vardır. İşgalcilerle mücadele etmek, cephe gerisinde Kuva-yı Miiliye’nin ihtiyaçlarını karşılamak için Heyet-i Milliyelerin sayısının artmasına karşın işbirliği konusundaki girişimleri zayıftır. Bu eksiklikleri giderecek en iyi yol ise her Heyet-i Milliyeyi temsil eden delegelerin katılımı ile bir kongre düzenlemektir. Bu ortam içerisinde bulunduğu konum nedeniyle düzenlenecek kongrenin Nazilli’de toplanmasına Heyet-i Milliye kurullarınca karar verilmiştir.
Kongre için Nazilli’nin seçilmesinin nedenleri:
1-Nazilli’nin cepheye yakın olması nedeniyle yerin müsait olması,
2-İlçe Kaymakamı İstanbul Hükümeti taraftarı olmasına rağmen, Kuvva-yı Milliye’nin kontrolü altında olması,
3-Kongre için zamanın müsait, ilk işgalin şaşkınlığını üzerinden atan halkın, gerek askeri, gerekse sivil şahıslar tarafından bilinçlendirilemeye çalışılıyor olmasıdır (a.g.e. sh.38).
Temmuz 1919 sonlarında Aydın Vilayetine bağlı il ve ilçelere duyurular yapılarak ikişer delege ile katılması istenilmiş, gerekli çalışmalara başlanılmıştır.
Ancak, dönemin konjonktürel yapısı gereği hükümetin baskısı, bölgedeki muhaliflerin takınacağı düşmanca tavırları nedeniyle, katılacak delegelerin engellenmesinden korkuluyordu.
Bu nedenle Hükümete dahi başkaldırmış ve halk üzerinde etkili otoriteleri olan Gökçen Hüseyin Efe, Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efelerin kuvvetlerinden yararlanma yoluna gidilmiştir.
3 Temmuz 1919’da başlayan yeni Yunan taarruzu başta Aydın olmak üzere pek çok yerleşim biriminin Yunanların eline geçmesine neden olmuştu. Bu gelişmeler Denizli Heyet-i Milliyesi’ni birtakım tedbirler almaya yönlendirmiş, bu ise Ağustos 1919 başlarında Heyet Milliyeleri yanlış tutumlara sevk etmiştir. Denizli Heyeti Milliyesi Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali için özel bayrak yaptırmış ve 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey Heyet-i Milliye’yi uyararak buna engel olmuştur.
Fakat Nazilli Heyet-i Milliyesi adına üç mühür yaptırılmış, bu mühürlere aşağıdaki sıfatlar kazdırılmıştır.
“Aydın Mıntıkası Kumandanı Demirci Mehmet Efe”
“Cenubi Aydın Mıntıkası Kumandanı Yörük Ali Efe”
“Aydın Zeybek Ordusu Kumandanı Hacı Şükrü”.
Nazilli Heyet-i Milliyesi’nin içi oldukça karışıktı. Üyelerinin büyük çoğunluğu Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarı, nüfuzlu insanlar, görünüşte Kuva-yı Milliyeci olmakla birlikte gerçekte bu gelişime karşı olanlardan oluşuyordu. Bir taraftan İngiliz Generali Milne ile görüşülürken diğer taraftan Demirci Mehmet Efe’yi Kuva-yı Milliye’ye karşı kışkırtmaya çalışmışlardır. Bu kişisel rekabetler, siyasi çekişmeler bu yerel sivil örgütlenmenin büyümesini engelleyen en önemli etken olmuştur.( a.g.esh-39)
Bütün bu olumsuzluklara karşın Nazilli Heyet-i Milliyesi, Nazilli Kongrelerini başından sonuna kadar yönlendiren bir organ olmuştur. Nazilli Kongresi yöresel kongreler grubuna dahil edilmiştir. Zira yerel örgütlerin her sancak ve kazada ayrı ayrı ve kendi başlarına faaliyette bulunmaları verimsiz bir çalışma düzeniydi. (a.g.e.39-40)
Mustafa Kemal, İzmir, Aydın ve Manisa’nın işgali sonrası 15-20-13. Kolordulara ve Konya’daki Ordu Müfettişliklerine gönderdiği tebligattan Nutuk’ta da söz etmiş ve özetle, işgal ve ilhak gibi olayların bütün millete kan ağlattığını, bu duruma son verilmesinin bütün medeni milletlerle büyük devletlerin adalet ve nüfuzundan sabırsızlıkla beklendiğini göstermek maksadıyla üç gün boyunca büyük ve heyecanlı mitingler yapılmasını, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Babıali’ye etkili telgraflar çekilmesini, Hristiyan halka karşı saldırı, gösteri ve düşmanlık gibi tavırlardan sakınılmasını, istemiştir.
20 Temmuz 1919 tarihinde Demirci Efe askerlikle ile ilgili bir telgraf emir yayımlamıştır:
“1895, 1896, 1897 ve 1898 doğumlu efrat bütün silah ve teçhizat ve elbiseleriyle kırk sekiz saat içerisinde şubelerine müracaat edecek, etmedikleri takdirde tebligata riayetsizlik gösterdikleri anda yakalayıp muhakemesiz idam ettireceğim ve evlerini yaktıracağım. Bütün millete vatan selameti namına istiklalimizi temin maksadı ile ilan ederim.”
Bundan sonra kıtalarından firar vaki olmayacak, bu telgraf her kazada tellallar vasıtasıyla ilan edilecektir. Bu telgraf aynı zamanda şube reislerine de aynen gönderilecektir. (Milli Mücadele’de Bir Destan Demirci Mehmet Efe, İbrahim Kiraz)
Direniş yükünün bölgesel genişleme yoluyla azalması ve buna ek olarak bölgedeki Efelerin hakimiyeti ve kendi bildikleri yöntemlerle direniş ve halk arasındaki mesafeyi açmaları I. Nazilli Kongresi’nin toplanma nedenlerinin başında gelmektedir. Özellikle Demirci Efe’nin ulusal kuvvetlere katılmasını sağlama girişimleri I. Nazilli Kongresi ile sonuca bağlanmıştır.
Nitekim, Efelerin hakimiyetine Nutuk’ta da değinilmiş, Efeler tarafından idare edilen Aydın cephesindeki kuvvetlere bir komutan gönderme konusu düşünülmeye başlanıldığı, ifade edilmiştir.
Birinci Nazilli Kongresi, Büyük Menderes Nehri vadisinde Yunan işgaline karşı oluşan Kuvâ-yı Milliye arasında iş birliği sağlamak, keyfilikleri önlemek amacıyla Nazilli Heyet-i Milliyesi öncülüğünde düzenlenmiştir. Kongreye Nazilli, Denizli, Karacasu, Karaağaç, Çal, Bozdoğan, Tavas ve Muğla’dan delegeler katılmış olup, aldığı kararları 18 maddede toplamıştır.
Bu maddeler kısaca ve özet olarak aşağıda belirtilmiştir:
1-Topraklarımızı haksız yere işgal eden Yunanlıların halkımıza yaptığı mezalimden dolayı meydana gelen milli galeyanı iyi idare etmek, milli hareketi birleştirmek,
2-Amacını, Aydın vilayetinde işgal edilen topraklardan Yunanlıları atmak için idari, siyasî, fiili savunma olarak belirlemek, Denizli ve Muğla’da silah ve malzeme için birer depo kurmak; Nazilli, Denizli ve Muğla’da maliye, ulaştırma, satın alma, haber alma ve göçmenlere yardım şubeleri ve kolları açılmasını hedeflemek,
3-Nazilli’de bir yönetim merkezi ve yöredeki liva, kaza ve nahiyelerde de ona bağlı birer şube açılmasını sağlamak,
4- Heyet-i Milliye’nin siyasi vazifesi, Hükümet’in emel ve gayesi dahilinde Yunanları topraklarımızdan atıp, cezalandırmak,
5- Miktarları karargah komutanları tarafından belirlenecek mücahid (efe) ve gönüllü asker toplamak,
6- Heyet-i Milliye merkez ve şubeleri gerekli görürse, ücretli memur alma yetkisine sahip olmak ve mücahid ailelerine uygun miktarda yardımda bulunmak,
7-Giderlerin halkın yapacağı para ve mal bağışları ile karşılanmasını sağlamak,
8-Muhtaç olan göçmen ve mücahid ailelerine ve mağdur durumda olan tüm ailelere mevcut zahirenin dağıtımı Heyet-i Merkeziyece yapılmasını sağlamak, devlet ambarlarında bulunan hububatın örgüte teslim edilmesi için hükümete başvurmak,
9-Kuva-yı Milliye tarafından askerliğe çağırılanlardan 100 TL. bağışta bulunanların üç ay askerlikten muaf tutulmalarını sağlamak,
10-Mücahid reislerinin, bey ve subay sınıfına dahil olmaları sebebiyle bağıştan muaf olmalarını sağlamak,
11-Denetleme işlemleri için genel merkezde bir müfettişlik kurmak, bu işlemlerde keyfi hareket edenlerin cezalandırmak,,
12-Merkezi Umumiye’nin yerini ve zamanını tayin edeceği bir yerde her ayın başında, üç gün sürecek kongrenin toplanmak,
13-Denizli ve Muğla şubelerinde sosyal ve milli dayanışmayı sağlayacak maliye, irşadiye (iskan) istihbariye, sıhhiye, mübayaat (tazminat) daireleri kurmak,,
14-Kuvva-yı Milliye Komutanlarının maiyetlerinde bulunan askeri görevliler ile gönüllülerden sorumlu, terhis işleri ile de ilgili olmalarını sağlamak,
15- Merkez-i Umumi’den istenilip artan yardımların, derhal merkeze gönderilmesini sağlamak,
16- Heyet-i Umumiye’nin bütün şubelerinin vazifesi ve heyetler üzerindeki kontrolü ve vereceği kararların uygulanan Hükümet kanunlarına tabi olmasını sağlamak,
17-Kongre’nin kararlarının şubelere gönderilip, kararların derhal uygulanarak ve II. Kongre’ye katılacak kişilerin her şubenin fikrini alarak gelmelerini sağlamak,
I8- Kongre’ye güvenilir olmak kaydıyla İslam ahali arasından gizli oyla katılacak, Merkezi Umumi ve Sancak Merkezi’nden 12, kazalardan 9, nahiyelerden 7, köylerden 5 kişiyi geçmemek üzere seçilen kişiler arasından gizli oy ile başkan ve başkan yardımcısı seçilmektir.
Birinci Nazilli Kongresi çalışma alanı olarak Aydın’ın Yunan işgalinde olmayan bölgesi ile Denizli ve Muğla’yı seçer, bu bölge de Balıkesir Kongresi’nde olduğu gibi başının çaresine bakma yolunu tutar. Askere alma, para toplama, hatta yargılama gibi hükümet yetkilerini kullanır, mücadelede düzensizliği önleme ve güç birliğini sağlamaya çalışır.
Alınan kararlarla, Kongre aslında devletin yerine getirmesi gereken askere alma, iç güvenliği sağlama, yargı gibi işlevleri üzerine almıştır. Bu Kongre’nin etki alanının geniş olduğu söylenemez. Kongre’ye Marmara bölgesinden delege katılmamıştır. Batı Anadolu’da Nazilli ile birlikte Balıkesir ve Alaşehir odaklı üç direniş hareketi söz konusudur.
Alaşehir’de toplanan üst Kongre’de, Ege’deki direnişin tümünün tek bir ad altında sürdürülmesi kararı alınmış ve üç ayrı hareketi bir üst düzeyde düzenleyecek olan “Encümeni Müdiran”ın (encümen idare amirleri) kurulması kararlaştırılmıştır. Ancak ne yazık ki, Alaşehir ve Nazilli Heyeti Merkeziyeleri kendi azalarını seçip ve göndermedikleri için maalesef toplanamamıştır. (Milli Mücadele Döneminde Hacim Muhiddin (Çarıklı) Beyin Batı Anadolu’daki faaliyetleri-Tuncay Ercan Sepetcioğlu,sh.60 )
Kongre kararlarının birer sureti İtilaf Devletleri Mümessillerine ve Heyet-i Milliye şubelerine gönderilmiştir (85. Yılında Nazilli Kongrelerinin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Paneli: Yard. Doç. Dr. Günver Güneş Sh.40)
1.Nazilli Kongresi diğer kongrelerden farklı olarak İstanbul Hükümeti’ne yardım edilmesi konusunu gündeme getirmiştir. Ayrıca Kongrenin Cemiyetler Kanunu’na uygun toplanmış olması da “meşru” kalmak isteğinin bir ifadesi olarak görülebilir.
Bu bağlamda Nazilli ve çevresinde Demirci Mehmet Efe’nin askere alma, idam, hane yakma gibi aldığı kararlarını meşruluk kazandırmak için de kongreye ihtiyaç duyulmuştur (a.g.e.sh.41).
Bu arada Celal Bayar ile ilgili bir not: Kongre üyelerinin cepheye çağrılması ve Köşk’te verilen yemekte Celal Bayar’ın yaptığı konuşmada Yunan işgalinin yanı sıra İngiliz işgaline de karşı çıkan tutumu, Nazilli Heyet-i Milliyesinde etkili olan Hürriyet ve İtilafçı çevrelerin rahatsızlığına neden olmuştur (İlhan Tekeli- Selim İlkin,sh.19)
II.Nazilli Kongresi saat 9’da Ali Beyzade Ali Bey’in evinde toplanmıştır ( Yard. Doç. Dr. Günver Güneş Sh.45)
II.Nazilli Kongresi’nin toplanma amacı, Harekatı Milliye’nin daha iyi bir şekilde düzenlenmesi ve bölgedeki Heyet-i Milliyelerin yönetiminin iyileştirilmesidir. Bu kongrede, Heyet-i Merkeziye’nin görev ve yetkilerini belirleyen yedi maddelik bir “Kanun” kabul edilmiştir. Kongre Nazilli’de kurulacak olan Heyet-i Merkeziye’ye kongrede temsil edilen yerlerden birer üyenin seçilmesine, gerekli gördüğü takdirde öteki merkezlerde de Heyet-i Merkeziyeler kurulmasına ve Nazillideki merkezin, 1 Ekim 1919 tarihinde bir toplantı yapmasına karar vermiştir. (a.g.e. sh 45).
Yani, II. Nazilli Kongresi’nde Nazili Heyet-i Merkeziyesi kurularak, bölgedeki bütün Heyet-i Milliyeler ona bağlanmıştır.
II.Nazilli Kongresi ilkine göre daha geniş bir katılımla gerçekleşmiştir. Nazilli Kongresine katılanlar Sivas Kongresi’nin amaçlarını pek anlamamışlardır. Kongrenin Heyet-i Temsileye’den izin almadan toplanması, Sivas Kongresi’nin “İstanbul ile olan ilişkilerin kesilmesi” yönünde aldığı karara uyulmayacağının açıklaması Heyet-i temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın tepkisine neden oluştur (a.g.e.sh:46).
Kongre’de genel olarak Alaşehir Kongrelerinde alınan kararlar kabul görmüştür.
Eski Nazilli Kaymakamı Salih Keser,31 Mart 2006 tarihinde yapılan 85. Yılında Nazilli Kongreleri’nin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Panelinde İkinci kongrenin bütün yurdu ilgilendiren ve kapsayan Sivas Kongresi’nin aldığı kararların tümüne katılacağını bildirdiğini, belirmiştir.
Heyet-i Merkeziye’nin cephe ile cephe gerisindeki ilişkileri düzenlemek, haberleşmeyi sağlamak, cephenin her türlü gereksinimlerinin yerine getirilmek, Heyet-i Milliyelere ve bağlı birimlerin yardım oranlarının belirlenmesi gibi yetkileri vardır. Heyet-i Merkeziyelerin kesin olarak cephe işlerine karışmayacakları yönünde önemli karar da alınmıştır. (a.g.e.sh.47)
Yapılan çalışmaların tamamen savunmaya yönelik olduğu, Yunan işgalci güçlerinin tamamen Anadolu’dan atılıncaya kadar, Milli Savaş’ın devam edeceği belirtilmiştir. (a.g.e.sh.47)
Güney-Batı Anadolu Heyet-i Milliyeleri, İstanbul Hükümeti ile ilişkileri bozmamaya büyük özen göstermişlerdir. Heyet-i Merkeziye oluşturulduktan sonra cephe gerisindeki işler daha düzenli olarak yapılmaya başlanılmıştır.
3 Ocak 1920’den itibaren adı Aydın Cenup Mıntıkası Heyet-i Merkeziyesi şeklinde değiştirilmiştir.
Heyet-i Merkeziye çalışmalarına 4 Temmuz 1920 tarihinde son vermiş, 6 Ekim 1919’dan 4 Temmuz 1920’ye kadar 262 karar almıştır (a.g.e.sh 49).
Pro. Dr. Esin Derinsu Dayı tarafından anlatıldığı üzere, Kongrenin kabul ettiği kararlara göre, Heyet-i Merkeziye’nin görevleri şöyle anlatılmıştır;
1-Heyet-i Merkeziye, cephe ve cephe gerisindeki hizmetlerinde aracı olup, vatanın kurtuluşu için mühim vazifeler üstlendiği,
2-Ayni ve nakdi bağışların toplanmasının Heyet-i Merkeziye tarafından yapılacağı,
3-Cephelerin levazım ve her türlü ihtiyaçlarının Kuva-yı Milliye reislerinin bildirmesi üzerine, Heyet-i Merkeziye tarafından derhal temin edilip gönderileceği,
4- Heyet-i Merkeziye’nin askeri konularda mücahid reislerine (Kuva-yı Milliye Komutanlarına) asla müdahale etmeyeceği, Yunanlılar topraklarımızdan çekilirken askeri tedbirler konusunda hem Heyet-i Merkeziye hem de Kuva-yı Milliye tarafından birlikte karar verileceği,
5- Bağışta bulunmayan kaza ve sancaklardan dolayı yükleri artan diğer diğer mahallerin mükellefiyetinin azaltılabileceği,
6- Her ayın sonunda sancakların gelirlerini ve masraflarını gösterir bir cetvel hazırlayıp Heyet-i Merkeziye’ye gönderecekleri, sancak ve kazaların kendilerine bağlı köylerden temin edecekleri bu tür cetvelleri de merkeze gönderecekleri, şeklindedir.
Heyet-i Merkeziye teşkil ettikten sonra gerek milli ve gerekse nizamiye kuvvetlerinin ayakkabı, elbise ve çamaşır ihtiyaçlarının karşılanması için, Nazilli’de bir kundura imalathanesi ve bir terzihane kurulmuştur (85. Yılında Nazilli Kongreleri’nin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Paneli, Pro. Dr. Esin Derinsu Dayı Sh. 68)
Heyet-i Merkeziye tarafından Sivas Kongresi’nin toplanma gaye ve hükümlerini gerektiren sebeplerinin açıklanarak, Heyet-i Milliye’nin aydınlatılmasına karar verilmiş ve bu sebeple Sivas Kongresi’nin kararlarının kabulü bir süre gecikmiştir.
II.Nazilli Kongresi’ne Aydın, Denizli, İzmir, Manisa, Muğla, Isparta, Antalya, Budur illeri ile onlara bağlı ilçe ve nahiyeleri temsilen delegeler katılmıştır. Yani, Marmara, Ege ve Batı Akdeniz bölgesinin II. Nazilli Kongresi’nin kapsamı alanına girdiği söylenebilir. (a.g.e.sh.70).
III. Nazilli Kongresi’nin toplanmasının esas sebebi Heyet-i Merkeziyesi’nin ilk toplantısının yapacak olmasıdır.
23 Eylül 1919 tarihinde Nazilli’de toplanan kongrenin kararına göre; Harekat-ı Milliye Redd-i İlhak Aydın ve Havalesi Heyet-i Merkeziyesi ve buna bağlı olarak maliye, levazım, teşkilat, istihbarat ve teftiş Encümenleri kurulmuştur (a.g.e.sh.72).
Bu encümenler vasıtasıyla, teşkliatta iş bölümü gerçekleştirilip, bir organizasyon sağlandığı gibi, Kuva-yı Milliye’nin ihtiyaçları da karşılanmaya çalışılacaktır.
Nazilli Heyet-i Merkeziyesi geçici bir hükümete benzetilmiştir; Sivas Kongresi’nde birleştirilen Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında birleşip; Sivas Kongresi kararlarını kabul ederek Heyet-i Temsiliye’ye bağlanıncaya kadar Ege Bölgesi’nde “Geçici Hükümet” gibi faaliyet göstermiştir. Denizli, Isparta, Burdur, Antalya, Muğla ve Aydın illeri ile bu illere bağlı kaza ve nahiyelerin gönderdikleri 49 kişiden oluşmuştur. Nazilli Heyet-i Merkeziyesi Yunan işgalindeki Batı Anadolu ile İtalyan işgali altındaki Akdeniz bölgesinin sorumluluğunu olarak bölgenin kaderinde söz sahibi olmuştur. (a.g.e.sh.73)
Bu kongrede güçlü bir reise yer verilmemiş, icra ile görevli encümenleri genel kurulda seçtirip buna karşı sorumlu tutan bu yapılanmanın, Birinci TBMM döneminde (1920-1923) ve özelikle 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile geçerlilik kazanacak olan meclis hükümet sistemi ile benzerdir. Temsili bir kimlik aldığı da olmuştur.
1985 Yılında Nazilli Kongreleri’nin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Paneli’nde Prof. Dr. Esin Derinsu Dayı’nın Nazilli Kongreleri ile ilgili değerlendirmeleri aşağıdaki gibidir:
Batı Anadolu’nun yaklaşık olarak dörtte üçünü kapsayan Aydın Vilayeti’nde, Aydın sancağının bir ilçesi olan Nazilli, Kuva-yı Milliye örgütlenmesinin merkezi olmuştur.
Nazilli Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi, etrafına topladığı sivil halk, Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe, Postlu Mestan Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe gibi efeler ile 57. Tümen’e bağlı subay ve erlerden oluşan Kuva-yı Milliye gücü ile Yunan işgaline karşı Nazilli Cephesi’ni kurmuştur. En önemli faaliyeti; Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye hareketinin sivil, askeri ve siyasi örgütlenmesini en iyi şekilde yapıp, ihtiyaçları olan maddi ve manevi desteği sağlamak üzere bir dizi kongreler yapmasıdır (Sh:55).
İşgalden sonra Heyet-i Milliyelerin sayısı gittikçe arttığından, bu heyetlerin fikir ve işbirliği yapmaları gerekiyordu. Bunu sağlayacak en iyi yol ise bir kongrenin toplanması idi. Bu kongrenin (yukarıda belirttiğimiz) avantajları nedeniyle Nazilli’de toplanmasına karar verilmiştir.
Kongreye katılacak delegelerin engellenmemesi ve onların olumsuz şekilde etkilenmelerinin önlenmesi için Hükümet’e dahi başkaldırmış ve halk üzerinde olumlu otoriteleri olan Gökçen Hüseyin Efe, Demirci Mehmet ve Yörük Ali Efelerin güçlerinden yararlanılmıştır.
1.Nazilli Kongresinin açılış gününün 6,7 ve 8 Ağustos günleri olduğu hakkında farklı görüşler vardır.
Ancak, Kongre’nin ilk günü Hacı Şükrü bey tarafından Kongre Heyeti’ne gönderilen bir telgraftan kongrenin 6 Ağustos 1919 günü toplandığı anlaşılmaktadır.
Toplantıya, Bozdoğan, Çal, Denizli Merkez, Garbikaraağaç (Denizli), Güney, Isparta (merkez), Babadağ, Karacasu, Muğla (merkez), Nazilli (Emekli Binbaşı Hüsnü Bey), Tavas, Yenipazar, Acıpayam, Buldan, Çal’dan delegeler katılmışlardır. Ancak tam listenin daha fazla olduğu söylenmektedir. Örneğin, hem Heyet-i Milliye’nin kurulması için çalışan, teşkilatta yer alan ve kongrenin toplanmasında gayret gösteren Hacı Süleyman Efendi’nin ismine rastlanılamamıştır.
Celal Bey tarafından Kongre çalışmalarının sürdüğü sırada İngiliz Muhipler Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Partisi ve İstanbul Hükümeti’nin Kongreyi olumsuz yönde etkilememeleri için Kuvvay-ı Milliye ile Kongre üyelerinin temas halinde olmamaları istenilmiştir.
Kongrenin gayesi; topraklarımızı haksız yere işgal eden Yunanlıların halkımıza yaptığı mezalimden dolayı meydana gelen milli galeyanı iyi idare etmek, milli hareketi birleştirmektir. Bu gayenin gerçekleştirilmesi için kurulan Heyet-i Milliyelerin, resmiyet kazanmalarının sağlanması için mahalli hükümete her şube tarafından beyanname verilmesi uygun görülmüştür.
Nazilli Heyet-i Milliye çevresinde Hürriyet ve İtilafçı çevrelerin etkili olması nedeniyle bu çevreler tarafından Heyet-i Merkeziye içindeki iktidar yarışında Demirci Mehmet Efe’nin gücünden yararlanılmış ve onun gücü kullanılmak istenilmiştir. Zira Hürriyet ve İtilafçı çevreler yerel hareketin İttihat Terakkicilerin denetiminde olmasından rahatsızdırlar. Demirci’ye siyasal danışmanlık yapan Celal Bayar’ın uzaklaşmasını sağlamışlar, Nazilli Heyet-i Merkeziyesi’nin ilk toplantısında itilafçılara yakın olan Nuri Bey Demirci Efe’ye danışman yapılmıştır. Eylül ve Ekim ayının (1919) başında yapılan bu operasyonlar Demirci’yi bu yörede tam bir egemen haline getirmiştir. Demirci Efe sadece milis ve zeybekleri yargılayan Nazilli’deki Milli Harp Divanı’nın kararlarını tasdik ve infaz yetkisini de üzerine almıştı. Demirci Mehmet Efe’nin dış dünyaya ordunun işlere karışmadığını göstermek bakımından iyi bir paravan olmasına karşın, bir egemenlik aracı haline gelmesi sakıncalar taşımıştır. Nitekim Ekim ayı içinde II. Nazilli Kongresi kararına ve 57. Tümen Kumanda’nın muhalefetine karşın Aydın’ın geri alınması için saldırı kararı alınmış, bu karar karşısında Tümen Komutanı istifa etmek zorunda kalmış, ama Harbiye Nazırınca hem saldırı kararı, hem de istifa kabul edilmemiştir.
Demirci Efe’nin çevresinde oluşan bu gücün denetim altına alınması Mustafa Kemal’in tüm Ege hareketini denetim altına alması süreci içinde geçekleşmiştir. Nazilli Heyet-i Merkeziyesi, II. Nazilli Kongresi sırasında Mustafa Kemal’in Sivas Kongresi sonrasında bir bunalım yaratarak Damat Ferit Paşa hükümetini düşürme gayretlerine katılmaktan kaçınmış, Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin 30 Eylül 1919 tarihinde 3. Kez istifasından sonra Sivas Heyet-i Temsiliyesi’nin Anadolu içindeki önemi artmıştır.
23 Ekim 1919’da Sivas Heyet-i Temsiliye’si Albay Refet Bey’i İzmir ve havalisi Umum Kuvay-ı Milli Kumandanı olarak atamış, Albay Refet Bey 16 Kasım’da önce Denizli’ye bir gün sonra Nazilli’ye hareket ederek Demirci Mehmet Efe’yle ilişkileri bozmadan yavaş yavaş denetimi ele almaya çalışmıştır. Milli kuvvetleri 57. Tümen’e bağlanmasını sağlamış ve Demirci Efe’nin sorumluluğunu yeniden cephe gerisiyle sınırlamış, Nuri Bey’i Demirci Efe’nin danışmanlığından uzaklaştırmış, Efe’nin mührünü önce üzerine almış, sonra da bir yüzbaşıya devretmiştir.
Aralık 1919 sonuna gelindiğinde Demirci Efe üzerinde bir ölçüde denetim kurulmuştur.
Nazilli Heyet-i Merkeziyesi Nazilli Kongreleri sonrası Doğu Anadolu’daki ulusal hareket ile birleşmeyi düşünmeye başlamıştır.
27 Ekim 1919’da, Nazilli Heyet-i Merkeziye üyelerinden Hacı Süleymen Efendi Başkanlığı’nda görüşmeler yapmak üzere Sivas’a bir heyet gönderilmiş, 13 Kasım 1919’da Sivas’a varmışlardır.
Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul olunan heyet 13 Aralık 1919’da Nazilli’ye dönmüştür.
Sivas’a giden heyet döndükten sonra Nazilli Heyet-i Merkeziyesi Sivas Kongresi kararlarını tanımış ve bu da gerçekte Heyet-i Merkeziye’nin kendisini de ortadan kaldırmasını içeren bir karar olmuştur. Ama cephede harekat sürdüğünden Sivas Heyet-i Temsiliyesi Nazilli Heyet-i Merkeziyesi’nin “Aydın Cenup Mıntıkası Heyet-i Merkeziyesi” adıyla işlevlerini sürdürmesini kabul etmiştir.
Böylece yöredeki hareketin Müdafa-i Hukuk sistemi içine alınması, tabandan başlayıp, aşama aşama gelişen örgütlenme dördüncü aşamasını tamamlamıştır.
İlerleyen Yunan tehlikesi karşısında 24 Haziran’da Nazilli’den Denizli’ye taşınmıştır. 3 Temmuz’daki ikinci işgal üzerine bazı delegelerin itirazlarına rağmen Dinar’a nakledilmiştir.
24 Haziran’da Denizli’ye, 4 Temmuz’da Dinar’a taşınan Heyet-i Merkeziye Temmuz ayının ilk haftasında Demirci Efe’nin yarattığı Denizli olayı neticesinde Burdur’da konumlanmıştır
Nazilli Heyet-i Merkeziyesi’nin karar defterinden bu heyetin 4 Temmuz 1920’ye kadar karar aldığı anlaşılmaktadır.
57.Tümen Komutanı Nazmi Bey’in 3 Eylül’de yazdığı raporla bu heyetin Demirci Efe’ye hizmetten başka bir şey yapmadığının bildirilmesi üzerine 29 Eylül’de lağvedilerek Burdur Heyet-i Merkeziyesi haline getirilmiştir.
22 Haziran 1920’de başlayan Yunan saldırısından sonra 3 Temmuz’da (bazı kaynaklarda 30 Haziran) Nazilli ikinci kez işgal edilmiştir. .
Nutuk’ta, Salihli ve Aydın cephelerindeki sevk ve idarenin askeri bir düzene sokulması gerektiği belirtilerek, buraya az çok tanınmış bir askerin gitmesinin gerektiği, Aydın Kuva-yı Milliye Komutanlığı’nı yürütmek üzere cepheye hareketi için Refet Paşa’ya yazıldığı, Nazilli’ye giden Refet Paşa’nın Demirci Mehmet Efe’den komutayı almaya gerek ve yarar görmediği, belki de komutanın kendisine teslim edilmediği, Demirci Efe’nin emrinde kurmay gibi görev yapmayı daha yararlı ve uygun bulduğunu Refet Paşa’nın kendilerine bildirdiği, bölge şartlarını gördüğü, ya Efe’nin komutasının devam ettirmekte ve yardımcı olmakta yarar vardı ya da Refet Paşa o cephenin komutasını herhangi bir sebeple ele alamadığı, her iki ihtimale göre de mutlaka komutayı al diye emir vermenin anlamsız olacağı, ifade edilmiştir.
172.Alay Komutanı Ali Bey’in Alvalık’a asker çıkarması üzerine 28 Mayıs 1919’da savaşa girişmesi ve Ayvalık bölgesinde cephe kurması üzerine yavaş yavaş Soma’da, Akhisar’da Salihli’de milli cephelerin oluşmaya başladığı, 15/16 Haziran 1919 gecesi, Ali Bey’in Ayvalık’tan gönderdiği kuvvetlerin Bergama’da Yunan işgal kuvvetlerini bir baskınla perişan etmesi olayı üzerine Yunanların dağınık ve zayıf müfrezelerini geri çekip toparlanmak gereğini duydukları, ve bu arada da Nazilli’yi de boşalttıkları, cephede toplanan halk kuvvetlerinin bunları sıkıştırmaya başlamaları üzerine, Aydın’ı da boşaltıp çekildikleri, böylece Haziran ayı ortalarında Aydın cephesinin de kurulduğu;
57.Tümen’in bulunduğu bölgede, Alay komutanlarından Binbaşı Hacı Şükrü Bey, milli kuvvetlerin başında Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe’nin olduğu, sonunda Demirci Mehmet Efe’nin duruma hakim olarak Aydın Cephesi Komutanlığı’nı üzerine aldığı, sonradan oraya gönderilen Albay Refet Bey (Refet Paşa)’in bile Mehmet Efe’nin komutanlığını kabul ettiği, İzmir’in çeşitli cephelerinde kurulan ve askeri birliklerle desteklenmeye çalışılan milli cephelerin beslenmeleri daha çok o bölgelerdeki halk tarafından sağlandığı, bu görevin halktan hükümete geçişi Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin kuruluşundan sonra sağlanabildiği;
Yunanlıların 22 Haziran 1920’de Milne Hattı’ndan* genel taarruza geçtikleri, bir tümenle Aydın cephesinden taarruz ettikleri, Aydın’dan ilerleyen bir Yunan kolunun da Nazilli’ye kadar geldiği, tümenlerin kuru birer kadro halinde oldukları, harp malzemelerinin bulunmadığı, ifade edilmiştir.
Mustafa Kemal 11 Haziran 2020 tarihinde Ankara’dan yazdığı ve Aydın ve Havalisi Kuvayı Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe başlıklı mektubunda;
“Aydın’ın doğru, özlü ve fedakar evlatları Bolu ve Düzce Havalisinde Memleketimizi gavurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakarca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifa ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin kendilerine ve umum kumandanları olan zat-ı alinize Büyük Millet Meclisinin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder gözlerinizden öperim. Kardeşim Efendim.” (Milli Mücadele’de Bir Destan Demirci Mehmet Efe, İbrahim Kiraz) şeklinde teşekkür etmiştir.
Çerkez Ethem ve kardeşlerinin cephede bulunan komutanları beğenmemeleri, onların emirlerine uymamaları, bakanlıkları ve hükümeti tanımayıp, Meclis’i kendi isteklerine göre harekete geçireceklerini ummaları şeklindeki tavırları üzerine Demirci Efe’nin Ethem Bey ile haberleştikten sonra özel bir tavır takındığı, bu durumun sezilir sezilmez Güney Cephesi’nde bulunan Refet Bey’in süvarilerinin derhal üzerine gönderildiği, 15/16 Aralık 1920’de Dinar yakınlarındaki İğdecik köyünde bir gece baskınıyla Efe’nin kuvvetlerinin dağıtıldığı, kendisinin beş-on kişi ile kaçtığı, Efe’nin çok sonra milli güçlere sığınarak affedildiği, ifade edilmiştir. (Nutuk, sh.254,255)
Yunan işgali ile birlikte Anadolu’daki Rum ve Ermeni toplulukları ile Türk halkı arasındaki dostluk ve dayanışma bir anda düşmanlığa dönüşmüştür.
Yunanların Aydın Vilayeti’ni işgalleri sırasında yaptıkları mezalimden dolayı büyük ve genel bir üzüntü yaşanmış, her ferdin doğal ve yasal hakkının korunması için silaha başvurulmuştur. Örneğin, Nazilli’nin Çapahasan Mahallesi’nde eşi, babası ve annesi ile birlikte yaşamakta olan Dedem Ali Yörükoğlu da Yunanların işgali üzerine evinden ayrılarak Kuvva-yı Milliyeci’lere katılmış ve Köşk Cephesi’nde savaşmıştır.
Bu iki halka mensup insanlar yüzyıllar boyunca Anadolu topraklarında birlikte yaşamış, birbirleriyle her türlü alışverişte bulunmuş, Türkler Rumların, Rumlar da Türklerin yanında çalışmış olmalarına rağmen dostluk ve dayanışma bir anda bozulmuştur.
Fotoğrafta da görüleceği gibi, Anadolu topraklarında birlikte yaşamaya örnek olarak dedemin babası Osman Ağa ile yanında çalışan Andon (bize göre sağda) isimli Rum’un birlikteliğini gösterebiliriz.
Yunan işgal bölgesi genişledikçe Türk halkı üzerindeki zulüm, vahşet ve katliamlar da gittikçe şiddetlenerek artmıştır. Nitekim 15 Mayıs 1919 ve 9 Eylül 1922 tarihleri arasında kısa veya uzun vadede Yunan kontrolünde bulunan il, ilçe, kasaba ve köyler, bu feci olaylarda muhakkak nasibini almıştır. Toplu katliam yapmak, misli görülmemiş şekilde insan öldürmek veya işkence çektirmek henüz çocuk yaştaki kızlara ya da eli bastonlu ihtiyar kadınlara tecavüz etmek, insan kaçırmak, gasp, camileri, evleri, iş yerlerini, tarlaları yağmaladıktan sonra yakmak, hayvanları telef etmek, Yunan askerlerinin ve yerli Rumların yaptıklarının maalesef sadece ana başlıklarıdır.
Bu mezalimle ilgili o yılları yaşamış ailemde örnekler mevcuttur.
Yunanlılar Nazilli’yi ilk işgallerinde dedemin babasını kaçırarak, Yunanistan’a götürmüşler ve yıllarca da orada esir kalmıştır.
Babaannem 1919 – 1922 tarihlerinde 20 ile 23 yaşlarında genç ve güzel bir kadın olduğu için, kayınvalidesi, Yunanlılar tarafından taciz edilmesini ve kaçırılmasını önlemek için yüzünü kazan karası (kazanların altında odun isinden oluşan kara renkli katman) ile boyayarak çirkin görünmesini sağlamış ve babaannemin bu halini gören Yunan askerleri de “sen soytarı olmuşsun” diye alay etmişler.
Yunan Askerleri zengin bir kadın olan dedemin annesinden (Fatma nine) beline sardığı kuşağın içindeki altınlarını istemişler, vermek istemeyince de dövüp, elini ayağını da kırarak, belindeki kuşağı kılıçla kesmek suretiyle, altınlarını gasp etmişlerdir.
Yunanlılar Büyük Taarruzun ardından Türk zaferinin kesinleşmesi ile beraber hızla İzmir’e doğru geri çekilmeye başlamışlar, 4 Haziran 1919 – 20 Haziran 1919 ile 3 Temmuz 1920 ile 05 Eylül 1922 tarihleri arasında 27 ay boyunca işgal ettikleri Nazilli’den 5 Eylül 2022’de çekilişleri sırasında Nazilli ve çevresinde büyük tahribat yaratmışlardır. Kuyulardan ve enkaz altındaki bağ ve bahçelerden cesetler çıkmıştır.
Yunanlıların çekilişleri sırasında Nazilli’yi tamamen yaktıkları ve pek çok Türkü de öldürdükleri dönemin kaynakları ve daha sonra yapılmış olan araştırmalarda belirtilmiştir.
Yukarı Nazilli tümüyle yakılmış, Aşağı Nazilli’de 100 kadar ev yangından kurtulmuştur.
Aydın Vilayetinde Megalo İdea’ya ulaşmak için insanlık dışı uygulamalarla işgali gerçekleştiren Yunan işgal kuvvetleri müttefiklerinin her türlü desteğine rağmen, Türk Milli Hareketi karşısında tutunamayarak ardından unutulmayacak acılar bırakarak çekilmek zorunda kalmıştır.
O yılları yaşayan büyüklerimiz Yunan askerinin kaçarken Çapahasan Mahallesinde bir kısmı evi yakmadıklarını anlatmışlardı, o evlerden biri de aşağıda fotoğrafını paylaştığım ve dedemin babasına ait evdir. 1800’lü yılların ikinci yarısında yapılmış ve 2010 yılına kadar mesken olarak kullanılmıştır.
Yeri gelmişken 5 Eylül 1922 günü babaannemin yaşadıklarını anlatıp, yazımı bitirmek istiyorum:
Yunan işgalinin son gününde yani, 05 Eylül 1922 günü, üstte fotoğrafı görülen evde, dedem kaçmakta olan düşmanla savaştığı ve kayın validesi de daha önce ayrıldığı için yalnız kalan babaannem, kaçan düşmanın hışmına uğramamak için, evin kiler olarak kullanılan duvarının köşesine sığınmış ve komşu kızına da çömelmek suretiyle üzerine çamaşır teknesi örttürerek, kısa boylu olduğu için, kucağında ilk çocuğu Şükriye ile birlikte teknenin arkasına saklanmıştır. Bu arada düşman eve gelmiş, öldürmek için insan aramış, bağırmış, çağırmış ve kimseyi bulamayınca da gitmiş, babaannem, bu arada çocuğu ağlamasın, ses çıkarmasın diye sütü olmadığı halde onu teknenin altında emzirmeye çalışmıştır. Çocuk ağlasa veya bir ses çıkarsa, Yunan askeri onları bulacak ve muhtemelen de, katledileceklerdi.
Bu arada kaçma telaşında olan Yunan askeri babaannemin bulunduğu evin 100 – 150 metre ilerisindeki mahalle meydanında bulunan evleri yakmaya başlamış ve alevler yükselince de alevlerin sıcaklığı babaanneme kadar ulaşmıştır. Bu sıcaklığa dayanamayan babaannem kucağında çocuğu ile B. Menderes’e doğru kaçmış. Bu arada alevlerden ürken dedemin mandası da böğürerek eve doğru koşuyormuş.
Menderes Nehri’nin güneyinde kalan bölge Sevr Antlaşması ile İtalyanların nüfuz bölgesi olduğu için Yunanlılar Menderes Nehrinin güneyine geçemediklerinden orası Türkler için güvenli imiş. Hatta Türklerin bir çoğu 27 aylık Yunan işgali sırasında çoluk çocuk B. Menderes’in güneyindeki köylere taşınmışlar ve erkekler zaman zaman işgal altındaki Nazilli’ye gelerek ihtiyaçlarını tedarik edip, tekrar B. Menderes’in güneyine geçmişler.
Babaannem Menderes’e ulaştıktan sonra köprüden karşıya geçmiş, açlıktan ve korkudan sütü gelmediği için aç ve susuz kalan çocuğunun dudaklarına nehrin suyu ile ıslattığı tülbentini sıkıp ağzı kuruyan bebeğinin dudaklarına ve ağzına su damlatmış ve bebeğinin hayatta kalmasını sağlamıştır.
Bu arada düşmanın Nazilli’yi terk etmiş ve oradan geçmekte olan ve babaannemi tanıyan iki atlının, “Sen burada ne arıyorsun? Ne işin var senin burada? Düşman kaçıyor” şeklindeki uyarıları üzerine Babaannem Nazilli’ye dönmüştür.
Yunan askeri 05 Eylül 1922 tarihinde Nazilli’den son kez, 09 Eylül 1922 tarihinde de İzmir’den bir daha geri dönmemek üzere ayrılmış ve büyük Anadolu seferi zaferle sona ermiştir.
Şahin Efe Yılmaz “Milli Mücadele’de Nazilli ve Çevresindeki Zeybeklerin Hizmetleri” adlı yazısında tek tek saydığı Milli Mücadele’de Nazilli ve çevresinde milletimiz için mücadele eden efeler aşağıdaki gibidir:
Demirci Mehmet Efe, Demirci Efe’nin kardeşi Demirci Ahmet Efe ve baş zeybek Sökeli Ali Efe ile birlikte Karacasulu Zurnacı Ali Efe, Eycellili Dokuzun Hasan Hüseyin Efe, Dokuzun Mehmet Efe, Dokuzun İbrahim Efe, Durasıllılı Çındırın Mehmet Efe, Kestelli Dıngırlı İbrahim Efe, Kuyucak Karapınarlı Ali Molla Efe, Karapınarlı Kara Osman Efe, Sinekçilerden Hacı Hasan Hüseyin Efe ile Yusuf Efe, Arslanlılı Çavuş Ahmet Efe, İsabeylili Kaftanoğlu Deli Şakir Efe, Bozdoğan Kızılcaköylü Gazi Hacı Mustafa Efe, Kızılcaköylü Kınoğlu Süleyman Efe, Dereağzı’ndan İnce Mehmet Efe, Saçıkaralı Martinli Zeybek, Horzumoğlu Mustafa Efe, Deli Mestan Efe, Rumelili Yaşar Efe, Arnavut Bayram Efe, Kara İbrahim Efe, Bahri Efe, Murtaza Şen Efe, Çakır Mehmet Efe, Tazı Mehmet Efe, Çoban Süleyman Efe, Yenipazarlı Hacı Kara Mahmut’un Ali Efe, Hacı Kara Mustafa Efe.
Ayrıca Yazırlılı Habibin Ali Efe, İsabeylili Ese Efe, Sailerli Ali Efe, Arpazlı Kara Ali Efe, Mastavralı Gazi Yörük Parmaksız Hasan Efe, Atçalı Tekelinin İbrahim Efe gibi yine yörede nam salmış olan önemli zeybekler de Yörük Ali Efe Müfrezesi ile birleşmişler ve Yörük Ali Efe ile birlikte işgalcilere karşı savaşmışlardır.
Yazımı, 1987 yılında, 88 yaşında kaybettiğimiz babaannem Adile Yörükoğlu’nun her zaman en büyük duası olan “Allah bir daha bu ülkeyi gavur çizmesi altında ezdirmesin” ve savaşla ilgili olarak da “Eğer anne ve babalar helal kazançlı, geçimli bebek dünya getirirse, savaş kırk yıl daha geri gider” şeklindeki sözleri ile bitiyorum.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yedi düvele karşı verilen dünya tarihinin en haklı ve kutsal milli mücadelesi sonucunda kurulan ve 100. yılını kutladığımız Cumhuriyetimiz hepimize kutlu olsun.
* Milne Hattı ile ilgili kısa bir bilgi: Paris Barış Konferansı’nda Yüksek Şüra tarafından çarpışmaların önüne geçmek amacıyla 18 Temmuz 1919 tarihinde Yunanlılar ile Türk Milli Kuvvetleri arasında bir sınır tespiti yapılmasını ve bu sınırın Kuzey Anadolu İtilaf Devletleri İşgal Kuvvetleri Komutanı General Sir George Milne’e verilmesini kararlaştırmıştır. 15 km. derinliğinde olan bu sınırın krokisi aşağıdadır.
1-İlber Ortaylı’nın Önsözüyle Nutuk, İstanbul, 2007, Hürriyet Kitap,
2- Batı Anadolu’daki Kongre Hareketleri Ulusal ve Yerel Kongreler ve Kongre Kentleri Bibliyografyası, Ankara, 1994,
3-“Aydın Cenup Mıntıkası Heyet-i Merkeziyyesinin Kongre Mukarreratıyla Nizamnameleri Mübeyyin Risale Üzerine- Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhiddin Çarıklı’nın Kuva-yı Milliye Hatıraları, Prof. Dr. İlhan Tekeli- Selim İlkin, (1919-1920) Ankara 1969, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü,
4-85. Yılında Nazilli Kongreleri’nin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Paneli: Yard. Doç. Dr. Günver Güneş A.D.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü-Sh.35-52, Birinci Baskı:2007,
5- 85. Yılında Nazilli Kongreleri’nin Milli Mücadele Tarihi İçinde Yeri ve Önemi Paneli: Atatürk Ansiklopedisi ile Pro. Dr. Esin Derinsu Dayı (Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü, Sh.58-61,Birinci Baskı:2007 ),
6- Milli Mücadele Döneminde Hacim Muhiddin (Çarıklı) Beyin Batı Anadolu’daki faaliyetleri-Tuncay Ercan SEPETCİOĞLU,Studıes Of The Ottoman Domaın Cilt:5 Sayı:8 Şubat 2015 Sh.60 ),
7- Milli Mücadele’de Bir Destan Demirci Mehmet Efe, I. Cilt, 2007, İbrahim Kiraz)