Milli Mücadele’de Giresun Gönüllü Alayları |
Bu yazıya başlamamın ilhamı Selim Erdoğan’ın “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez” kitabının ikinci baskısını verdi. İstiklal Harbi’nin dönüm noktası olan Sakarya Savaşı’nın nasıl cereyan ettiğinin ayrıntılarını bu kitaptan öğrendim. Kitabı okuduktan sonra Çanakkale’ye yapılan gezilerin buraya niye yapılmadığına açıkçası şaşırdım.
Sakarya Savaşı’nın en kritik anında cepheye Topal Osman Bey’in gönüllülerinden oluşan iki alay yetişir, 41. Ve 47. Alaylar. Önce topladığı gönüllülerle Balkan ve I. Dünya Savaşı’na katılan Osman Bey, savaş sonrasında ayrılıkçı Pontuslu Rumlarla çarpışır ve deyim yerindeyse nefes aldırmaz. Sonra Koçgiri ayaklanmasını bastırır.
Önce milis binbaşı, sonra yarbay rütbesi verilen ve bazen iki alaya komuta edilen Osman Bey, maalesef bazı çevreler tarafından “Topal” lakabıyla küçümsenir. Oysa, o topallık babasının bedel ödemesine rağmen topladığı gönüllülerle Balkan Savaşı’na katılan ve Çatalca‘da Bulgarlarla yapılan var olma savaşında üzerlerine atılan bir top mermisinden fırlayan şarapnel parçasının eseridir.
Osman Bey, Ankara’ya gönderdiği Giresun uşaklarıyla Mustafa Kemal Paşa’nın güvenliğini sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde Giresun uşakları bu görevi layıkıyla yerine getirdiler.
İstiklal Harbi sürecinde direnişi başlatanların, önderlik edenlerin ve sürdürenlerin İttihatçılar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ege’de direnişi İttihatçılar ve Teşkilat-ı Mahsusa’cılar başlatmıştır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarının İttihatçılara olan nefreti maalesef çoğunu işgalci İngiliz ve Yunanlılarla iş birliğine itmiştir.
Saray ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasının örgütlediği iç isyanlar olmasaydı, İstiklal Harbi Yunanlılar Bursa ve Eskişehir’e gelmeden sona ererdi. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesinden kısa bir süre sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilir. Ardından 19 Mayıs 1919’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilir. Bu işgal Anadolu’da Milli Mücadele’nin başlangıcı olur.
İstanbul’u işgal eden İngilizlerin gitmemek üzere geldiklerini Sayın Abdurrahman Bozkurt, “İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi” ayrıntılı şekilde anlatmıştır. İngilizler, müttefikleri Çarlık Rusya’sının yıkılmasının sebebi gördükleri Osmanlı Devleti’ni yıkmaya, Türkleri İç Anadolu’ya hapsetmeye kararlıdırlar.
Padişah Vahdettin’in ve Hürriyet ve İtilafçılar, bu gerçeği görmezler; “Savaşa girmenin suçunu İttihatçılara atarak, bu işten sıyrılırız, İngiltere’nin himayesinde yaşarız” hesabını yaparlar.
Bu hesap tutmaz. Sultan Vahdettin tarafından 5 kere sadrazam yapılan Damat Ferit Paşa, 10 Ağustos 1920’de Fransa’nın Başkenti Paris’in Sevr banliyösünde önüne konan ve Türkleri Anadolu’nun içine hapseden Antlaşmayı imzalar.
*
İstanbul’un kabul ettiği Sevr Antlaşmasını Ankara kabul etmez. Ankara, Milli Mücadelenin merkezi olduğunu içte ve dışta tüm aleme kabul ettirir. İngilizler ve padişah, Yunan ordusunun Kuvvacıları dağıtmasını ve yok etmesini isterler.
İngiliz ve padişah destekli Yunan orduları önce Ege, sonra da Marmara bölgelerini işgal ederler.
İkinci defa da İnönü istikametine yaptıkları taarruzdan netice alamayan Yunan Ordusu yeni takviyelerle tekrar taarruza geçer.
Yunan ordusu üç ayrı koldan taarruza başlar. Bu taarruzun amacı Türk ordusunu kıskaca alıp yok etmek ve Ankara’ya Sevr Antlaşması’nı kabul ettirmektir.
Türk ordusu çarpışa çarpışa geri çekilerek bu oyunu bozar. Yunan ordusuyla arasına dokuz günlük bir mesafe koyarak Sakarya Nehri’nin doğusunda mevzilenir Yunan ordusunu Anadolu bozkırına, yarı çöle çeker. Düşmanla 22 gün ve 22 gece sürecek bir var olma savaşı başlar “21 Ağustos-13 Eylül 1921”.
Yunanlılara her türlü istihbarat İstanbul’daki İngiliz İşgal Komiserliği’nden gidiyordu. İngilizler, taarruz için Yunanistan’a kredi açmışlar, silah ve cephane göndermişlerdir.
Taarruzu başlatan temel neden Yunanistan’daki iktidar değişimidir. Yunan Kralı Aleksander, maymununun ısırması sonucu mikrop kapar ve 25 Ekim 1920’de ölür. Fransa’da sürgünde olan babası Konstantin sürgünden döner. 14 Ekim 1920’de yapılan seçimi kaybeden Venizelos sürgüne gider. Yunan halkı savaştan bıkmıştır. Ama yeni iktidar bunun farkında değildir. İktidara gelen kral yanlılarının ilk hedefi Anadolu’da bir askeri ve siyasi zaferdir.
Yunan ordusunda uzun süre silah altında olanlar huzursuzdur. Yunan komünistleri “Anadolu’da işimiz yok, İngiliz çıkarları için ordayız” diyerek propaganda yapmaktadırlar.
Küçük Asya Ordusu Komutanlığına kralcı Papoulas atanır. Eskişehir’e gelen Yunan Başbakanı Gunaris ve Savunma Bakanı Teotolis, Papoulas’a hedefi gösterirler: “ANKARA. Ankara işgal edilmeli, Kuva-yı Milliyeciler etkisiz hale getirilmeli ve Ankara’daki meclis dağıtmalıydı. Sevr Antlaşması başka türlü kabul ettirilemezdi”.
Taarruza kalkan Yunan ordusunun mevcudu 123 bindi. Türk ordusunun mevcudu yüz bin civarındaydı. Sakarya gerisine geri çekiliş sürecinde 30 bin kişi ordumuzdan kaçmıştır.
Yunanlılar, Anadolu Rumlarının askerlik çağındaki çocuklarını azını gönüllü, kalanını da zorla askere aldılar. Bu şekilde 12 bin kişi askere alınır.
Yunanlıların top sayısı Türk ordusundan yüz fazlaydı. Makinalı tüfek sayısı ise üç kat fazlaydı.
Haymana Ovası, Polatlı sırtları, Haymana ve Tuz gölü civarında kanlı bir boğazlaşma oldu. Ordumuz kaçaklar için tedbir alır. Firarın, birliklerini izinsiz terk edenlerin cezası ölümdür.
18 Temmuz günü Mustafa Kemal Paşa, “Ordunun derlenip toparlanması için araya mesafe konulup, Sakarya’nın doğusuna çekilmenin uygun olduğunu” cephe komutanı İsmet İnönü’ye bildirir. Düşman Anadolu’nun içine çekilip yok edilecektir. Bu plan gereği Eskişehir boşaltılır. İmalat-ı Harbiye Ankara’ya taşınır.
Yunan birlikleri ileri harekâtını sürdürürken aralarında boşluk oluşur. 21 Temmuz’da İzzettin Bey, Eskişehir yönüne taarruza geçer. Yunan tümeni paniğe kapılır ve geri çekilir. Kanlı çarpışmalar yaşanır. Takviye alan Yunan birlikleri Seyitgazi civarındaki Kırgız Dağı’nı ele geçirirler.
Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa, Yunan ordusunu lojistik merkezlerinden, tren yolundan uzağa, o dönemin ifadesiyle Haymana çölüne çekerler. Yunanlılar ordumuzu çembere almak isterken ordumuz onları içine alır.
22 Temmuz günü Yunan Başkomutanı Papoulas, zafer kazandıklarını ilan eder. Papoulas, sonraki harekât için Savaş Bakanı aracılığıyla kralı ve başbakanı toplantıya davet eder.
28 Temmuz 1921 günü Kütahya’da Kral Konstantin başkanlığında bir savaş meclisi toplanır. Yunan ordusunun kurmay başkanı Rallis, daha ileriye gidilmesini riskli bulur. Ancak Başbakan Dimitrios Gunaris’in ısrarıyla Yunan Küçük Asya ordusunun Ankara’ya taarruz etmesine karar verilir. Gunaris ve diğer hükümet üyelerinin görüşü “Eğer Türk ordusu imha edilmezse savaş hali sürer, Yunan ekonomisi asla düze çıkamaz”.
İkmal hatlarından uzaklaşacak Yunan Ordusu’nun nakliye kolları için binlerce hayvan ve 840 kamyon temin edilir. Eskişehir ve Seyitgazi’de yeni hastaneler kurulur.
Bu süre zarfında Türk ordusu Sakarya’nın doğusuna çekilişini tamamlamış ve hızla eksilen ordu saflarını doldurmaya, mühimmat takviyesine başlamıştır. Ülkenin mümkün olan her yerinden cepheye asker, top, makineli tüfek ve cephane getirilir.
5 Ağustos 1921’de Meclis tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya üç aylık süreyle Başkumandanlık yetkisi verilir. Bu süre daha sonra Meclis tarafından uzatılacaktır.
Sakarya’nın doğusuna çekilen orduyu savaşa hazırlamak için Başkomutanlık tarafından 7 Ağustos 1921’de Tekâlif-i Milliye kanunu ilan edilir.
MANGAL DAĞI
Savaşın kaderini belirleyen stratejik tepelerden en önemlilerinden birisi Mangal Dağıdır. Neredeyse tamamen yuvarlak hatlı kayalarla kaplı, toprağı yok denecek kadar az, üzerinde ot ve dikenden başka bir şey olmayan bir tepedir. Askerler ve çevredeki köylerde yaşayanlar günlerce uğraşarak diz boyun gelen siperler kazabilirler. Başkomutanlık, Mangal Dağı’nın “Bağımsız muharebe verilecek gibi tahkimini” emreder.
Mangal Dağı’nın yakınında Türbetepe bulunmaktadır. Orası da tahkim edilir. 15 kilometrelik bir cephe meydana getirilir. Mangal Dağı’na Gaziantep’ten getirilen ve daha önce Yunanlılarla savaşmamış 5. Tümen mevzilenir. 9.Tümen ise Türbetepe’yi tutar.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Ankara-Polatlı arasındaki Alagöz’de karargâh kurar. Köyün ileri gelenlerinden Aliağa’nın evi karargâh binası olur. Kapıdaki muhafızlar, her zamanki gibi kara zıpkalı Giresun uşaklarıdır.
Ordunun ihtiyatını oluşturan üçüncü gruba tecrübeli bir asker komutan olarak atanır. Millet Meclisinde Bolu milletvekili olan Yusuf İzzet (Met) Paşa, meclisten izin alarak orduya döner. Üniformasını giyer ve Sakarya Savaşı’nda görev alır. Koçgiri İsyanını (6 Mart 1921-1921 Haziran sonu) bastıran birlikler arasında bulunan Binbaşı Hüseyin Avni Bey 42. ve Binbaşı Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Giresun gönüllü alayları 3. Grup emrine verilir. 750 kişilik Meclis Muhafız Taburu da cepheye sevk edilir.
Giresun gönüllü alayları, Milli Mücadele’nin en kritik günlerinde meydana gelen Koçgiri İsyanını Sakallı Nurettin Paşa’nın Merkez ordusunun emrinde bastırmışlardır. Topal Osman Ağa’nın bizzat komuta ettiği 47. ve Hüseyin Avni Bey’in komuta ettiği 42. Giresun alayları daha sonra Mustafa Kemal Paşa’dan Samsun’daki Rum isyanını bastırma emri alırlar. Nebiyon Dağı ve çevresi Rum isyancılarından temizlenir.
Alaylar, Havza ilçesinde toplanırlar. Buradan da yürüyerek Ankara’ya gelirler. Giresun 47. Alayın Sancak Çavuşu İğneli Pembe Hanım’dı.
Pembe Kadın, tam teçhizatlı, cesur bir kadındır. Başında dolak, sırtında asker kaputu, ayaklarında çizme vardı. Uzun bir etek giyiyordu. Tabancası ve kasaturası belinde asılıydı. Taaruzlarda askerle birlikte koşan Pembe Hanım, “Oğullarım, açlığınız var mı, yoruldunuz mu oğullarım? Düşman peşinden koşan yorulmaz. Allah kuvvet versin oğullarım” diye askere moral verir, hareket borusu çalar çalmaz hemen alayın önüne geçermiş.
47.Alay, Ankara’ya geldiğinde Mustafa Kemal Paşa tarafından teftiş edilir. Sancak Çavuşu Pembe Hanım, Mustafa Kemal Paşa’nın dikkatini çeker, Paşa, Osman Bey’i yanına çağırır ve sancak çavuşu hakkında bilgi alır.
16 Ağustos’ta Ankara’ya gelen bu alaylar 23 Ağustos günü cepheye sevk edilirler.
Yunan Ordusu 3 kolorduya bağlı 9 tümen ve bir süvari tugayıyla taarruza geçerler. Ordularında 286 top, 2728 makineli tüfek ve 12 uçak bulunmaktadır. Onları 16 piyade, 4 süvari tümeni, bir süvari tugayından oluşan Türk ordusu karşılar.
Başkomutanlık Yunan planını anlamış ve ona göre mevzilenmiştir. Güya sürpriz bir taarruz planlayan Yunan ordusu komutanı Papoulas çılgına döner. Harekât planı çökmüştür.
Düşman taarruzu 23 Ağustos günü başlar. Yunan Ordusu’nun bir tümeniyle Mangal Dağı’na saldırır. Çarpışmalar tüm hızıyla sürerken bir de fırtına kopar. Rüzgâr askerlerimize doğru eser, göz gözü görmez. Askerler yoğun ateş altında ağır kayıp verirler. Tepe boşaltılır. Buraya gönderilecek tek kuvvet Topal Osman’ın Giresun gönüllülerinden oluşan 47. Alayıdır. Süngü takılamayan Rus Berdan tüfekleri ve üzerlerinde üniforma gibi aba zıpkalarıyla Giresun uşaklarına bu mevzileri ele geçirme görevi verilir.
Giresun uşakları önce sessizce, sonra koşarak tepeye ulaşırlar. Yunanlılar gelen uşakları fark etmezler. Kara zıpkalılar ateş ederek, nara atarak siperlere dalarlar. Mermileri bitince Giresun bıçaklarıyla, onlar düşünce tekme tokatla savaşarak Yunan askerlerini kovalarlar.
Yunan askerleri takviye alarak Mangal Dağı’na tekrar saldırırlar. Şiddetli çarpışmalardan sonra 24 Ağustos sabahı tepeyi tekrar ele geçirirler. 47 Alay büyük zayiat verir. Yunan taarruzu 42. Alay’ın yetişmesiyle durdurulur. Türbetepe Yunanlıların eline geçer.
25 Ağustos günü karşı taarruza geçen Yarbay Halit (Akmansü) Bey komutasındaki 3. Kafkas tümeni Türbetepe’yi kurtarır. Mangal Dağı, cephe içinde bir adacık halinde Yunan Ordusu’nun elinde kalır.
25-27 Ağustos tarihlerinde şiddetli çarpışmalar olur. Mustafa Kemal Paşa,27 Ağustos 1921 günü tarihe geçen şu emri yayınlar: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır! Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için, küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir; fakat, küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki birliğin çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler, ona tabi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar azim ve mukavemete mecburdur.”
Türk Ordusu’nu sol kanadını kuşatmak için yaptığı taarruz 4. ve 23. Tümenler tarafından durdurulur. Tümenlerin zayiatı artınca Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Alay takviye olarak devreye girer.
27 Ağustos günü Türk süvarileri sahneye çıkar. Yunan karargâhı basılır. Yunan komutanı Papoulas baskından zor kurtulur. Arabası, şoförü ve madalyaları Türk süvarilerinin eline geçer. Süvarilerimiz Yunan ikmal hatlarını vururlar. Yunan birlikleri zaman zaman aç kalırlar ve cephane sıkıntısı yaşarlar.
Önce 42. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey’i kısaca tanıyalım (Erzurum Milletvekili ve Mustafa Kemal Paşa’nın cumhurbaşkanı olarak seçilmesini önlemek için adayların bir yerde sürekli olarak en az beş yıl oturması veya Misak-ı Milli sınırları içinde doğması önerisini veren Hüseyin Avni Bey’le karıştırmayalım). Hüseyin Avni Bey, 1876’da Giresun’un ilçesi olan Tirebolu’da doğdu. Hüseyin Avni, askeri okuldan teğmen rütbesiyle Selanik’e tayin oldu. 31 Mart ayaklanmasında arkadaşlarıyla gönüllü olarak Hareket Ordusuna katıldı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Rus sınırında Bahattin Şakir’in yürüttüğü Teşkilat-ı Mahsusa operasyonlarında görev aldı. Çoruh Müfrezesinde (Deli) Halit Paşa’yla birlikte savaşmıştır. Çok sayıda muhabereye katılmıştır.
Hüseyin Avni, Doğu cephesinde savaşırken aynı zamanda “Türk Yurdu Dergisi’ne” “Alparslan” adı ile yazılar yazmaktadır. Dönemin birçok aydını gibi Türkçüydü.
Harşit Çay’ının batısında Rus ordularına karşı oluşturulan cephede görev aldı. Yarbay Hamdi Bey komutasında,3 alaydan müteşekkil bir kuvvet oluşturulur. 110. Alay komutanı Topal Osman Bey, vekili de Hüseyin Avni Bey’dir.
Rusya’da 1917 Ekim Devriminden sonra Rus ordusunda ayaklanmalar çıkar. Osmanlı Devleti’yle Erzincan anlaşmasını imzalayan Ruslar bir müddet sonra çekilmeye başladılar. 37.Tümen de takip harekâtı başlatır. Trabzon ve Rize kurtarılır. Rus Ordusunda yer alan ve ayrıca çeteler kurmuş olan Ermeniler ilerlemeye karşı koyarlarsa da dağıtılırlar. Batum ve Kars kurtarılır.
Rusya’da çıkan iç savaştan faydalanan birlikleriniz Bakü’yü kurtarırlar (Rahmetli dedem Ahmet Çavuş (Peker) Nuri Paşa’nın Kafkas İslam Ordusundaydı. Bakü’ye girenler arasındadır) İran Azerbaycan’ı da Rus ve İngilizlerden kurtarılır. Hüseyin Avni Bey’de bu Azerbaycan harekâtına katılmıştır. Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da görevlendirilen Hüseyin Avni Bey, Mim Mim Teşkilatına üye olur ve teşkilat tarafından Karadeniz’de görevlendirilir.
Hüseyin Avni Bey, Eylül 1919’da Rize Askerlik Şube Başkanlığı’na atanır. Hüseyin Avni Bey, bir süre Giresun Kaymakamlığı görevini de vekaleten yürütür. Giresun’da Osman Ağa, Müdafaa-i Hukukçular ve halk ile el ele vererek düzenli birlikler oluşturdular. Oluşturulan 42. ve 47. gönüllü alaylara oluşturulmuştur. Alpaslan Grubu adı verilmiştir.
Savaş sürerken 28 Ağustos günü Yunan topçusu birliklerimizi ağır bir topçu ateşine tutar. Bir şarapnel parçası 42. Alay komutanı Hüseyin Avni Alpaslan Bey’i ağır yaralar. 42. Alayla cepheden cepheye koşan Hüseyin Avni Alpaslan Bey şehit olur. 42. Alay ağır zayiata uğrar. Alay komutanlığını bir müddet bir asteğmen yürütür. Yunan taarruzunu önlemek için Deli Halit Paşa’nın 2. Grubuna Topal Osman Bey’in komuta ettiği 47. Alay ve Meclis Muhafız taburu takviye olarak verilir.
Türk Ordusuna güneyden hücum eden Prens Andreas, kolordusunun üçte birini yitirmiştir. Prens şu acı gerçeği öğrenmiştir; “Kemalin askerleri önce onları şiddetli bir taarruza zorlamakta, Yunan tümenleri bütün hışmıyla taarruza geçtiğinde topçusuyla, piyadesiyle mümkün olan en büyük zayiatı verdirmektedir. Daha sonra bir kademe geriye çekilerek yeniden bu oyunu sürdürmektedir. Mehmetçik çekilerek dövüşürken Yunan Ordusu’nu tüketmektedir. (Sakarya, s.193)
Yunan askerleri isyan halindedir. Çarpışmak istemezler. Bursa’daki yaralı Yunan askerleri isyan eder ve Yunanistan’a gönderilirler.
Bir ara Ankara’da başta meclis ve diğer resmi dairelerin boşaltılması gündeme gelirse de başkomutanlık Yunan Ordusu’nun taarruz gücünün kırıldığını gördüğü için bundan vazgeçilir.
Ordumuzun elinde bulunan toplama parçalarla oluşturulan üç uçaktan birisinin pilotu Vecihi Hürkuş’tur. Vecihi Bey, keşif uçuşlarına çıkmaktadır. 1 Eylül günü yaptığı keşif uçuşunda Yunan birliklerinin üzerine el bombaları atar. Üzerine gelen bir Yunan uçağını düşürür. 4. gün yaptığı uçuşta Yunan Ordusundaki çözülmeleri görür ve rapor eder (Sakarya, s.231).
Papoulas için savaş bitmiştir. Bozguna uğramadan birliklerini Sakarya Nehrini geçirmek derdindedir. 5 Eylül’de bazı birliklerini Porsuk Çayının batısına, Beylikköprü istikametine çeker. Yunan birlikleri can derdindedir.
10 Eylül’de Türk Ordusu taarruza geçer. Süvari Grubunun 3. Tümeni mangal Dağı’nı geri alır. 13 Eylül günü Yunan birliklerinin tamamı Sakarya’nın batısına çekilir. 15 Eylül günü Türk Ordusu Sakarya’nın batısına geçer ve savaşı sonlandırır. Tüm birliklerin elinde sadece 6 bin top mermisi kalmıştır.
Yunanlıların kurdukları özel birlikler köyleri yakarak, katliam yaparak geri çekilirler. Büyük taarruzdan sonra daha büyük katliamlar yaparlar, büyük kentler de ateşe verirler
Giresun gönüllülerinin her birinin ayrı bir öyküsü var. 1894 doğumlu Mehmet Fındık, savaşı şöyle anlatır; “Haymana’ya geldik. Mangal Tepe eteklerine yerleştik. 2. Kolordu 4.Fırka emrindeydik. Alay komutanımız Hüseyin Avni Bey’in emirleriyle batıdan taarruza geçen düşmana karşı cephelendik. Mangal Tepe karşımızdaydı. Akşam yaklaşırken savaş düzeni aldık. Düşman Mangal Tepe’ye doğru ilerliyordu. Siperlerimizi kazarak savunma düzenine girdik. Taciz ateşine başladık.
Hüseyin Avni Bey, babayiğit bir komutandı. Asker babasıydı. Siperlerimizi dolaşırken, ‘yavrularım, evlatlarım hepiniz babalarınızın emanetlerisiniz. Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Gazanız mübarek, kılıcınız keskin olsun’ nağralarıyla bizi coşturuyordu.
Elimizdeki silahlar Osmanlı yapısı beşli mavzerlerdi. Düşmanın silah gücü, bizdekinden çok yüksekti. Muharebe şiddetli geçiyordu. Yaralanan arkadaşlarımızı siperlerin gerisindeki yaralı çadırlarına taşıyorduk. Yarası sarılan arkadaşlarımız tekrar cepheye dönüyorlardı. Şehitlerimizi toprağa veriyorduk. Ağır yaralılar ikmalci askerler tarafından hayvanlarla taşınarak hastaneye nakledilmek üzere istasyona götürülüyordu.
Çok kayıp verdikse de düşmanın Mangal Tepe’yi geçmesine izin vermiyorduk. Düşman sürekli ateş açarken, biz taciz ateşinde bulunuyorduk. Ancak taarruza geçtiklerinde yoğun ateşle karşılık veriyorduk. Cephanemizi idareli kullanmak zorundaydık. Yirmi-otuz mermi attıktan sonra tüfeğimizin namlusu şişiyordu. Mangal Tepe çakıllı ve taşlıydı. Yere çarpan şarapnel parçaları, taş ve kayaları toz bulutu halinde havaya kaldırıyordu. Savaşın her anı kurşun kemirmekle geçiriyordu. Hüseyin Avni Bey, askerlerine moral veren cengâver bir komutandı. Bir elinde tüfek, bir elinde tabancasıyla ateş ederek siperlerimizi dolaşırken, Yunan’ın şakasına bak’ nağralarıyla bizleri morallendiriyordu.
Akşam karanlık basarken alayımızın bulunduğu orta gurup kritik saatler yaşıyordu. Her yerin karış karış vurulduğu saatlerdi. Mermiler ıslık çalıyordu. Çok zayiat vermiştik. Kanımızın son damlasına kadar direniyorduk.
Aniden gelen bir şarapnel parçası sağ alt çenemi düzledi. Dört dişim kırıldı. Çenem uyuştu. Göğsüm kan revan içinde kaldı. Sedye ile cephe gerisine alındım. Acımı dindirmek için önce ağrı kesici verdiler. Sonra ağzıma içerden, çeneme dışarıdan dikiş atıldı. Sancılar içinde kıvranıyordum. Geceyi revirde geçirdim, sabah cephede yerimi aldım. Çenem şişmişti, günlerce yemek yiyemedim.
Muharebe bütün şiddetiyle devam ediyordu. Düşmanın ateş gücünün karşısındaydık. Çok sayıda kayıp verdik. Yaralanmayanlar yok denecek kadar azdı. Cephanemiz yetersizdi. Destek ve mühimmat bekliyorduk. Baba komutan Hüseyin Avni Bey, siperlerimizin önünde bir ileri bir geri dolaşıyordu. Savunma tertibat aldırarak cüretkâr konuşmalarıyla bizleri yüreklendiriyordu.
Öğleye doğru savaşın hızı kesildi. Çatışma avcı ateşine döndü. Düşmanın savaş stratejisi anlaşıldı. Cepheyi genişleterek bizi kuşatmaya çalışıyorlardı. İç taraftan ikmal yollarımızı kapattılar. Hüseyin Avni Bey, dürbünüyle Yunan ordusunun gerisinde uzanan ovayı gözlüyordu. Çemberi yarmak için çare arıyordu. Gelen destek ile nağralar atarak taarruza geçtik. Düşmanı püskürttük, önceki mevzilerimizde yer aldık.
…Birden bir sessizlik hâkim oldu. Komutanımız Hüseyin Avni Bey on metre sağımdaydı. Siperin önünde sağ dizinin üstüne çöktü. Dışarı fırlayan buğulu bağırsaklarını sol eliyle içeri basıyordu…Ölümcül yara aldıysa da ‘Ben bu yaradan ölmem, devam edin arslanlarım’ diye nağralarıyla bizi coşturmaya devam ediyordu.
Yunan şarapneli sağ kasığının üzerinden doğramıştı. Sıhhiye erleri onu cephe gerisindeki yaralı çadırına götürdüler…Nöbeti genç bir komutan aldı. Muharebe tüm şiddetiyle devam ediyordu. Muharebe hızını kesmemiş, tüm şiddetiyle devam ediyordu.
Gün ışıdığında bizden ve düşmandan onlarca kişi muharebe meydanında yatıyordu. Cephemizin önü sayılamayacak kadar Yunan askerlerinin cesetleriyle doluydu. Ölülerini geri çekmeye fırsatını bulamamışlardı. Kayıplarımızla 42. Alay’da büyük bir çökme oldu. Bir avuç dolusu kalmıştık. Alayımız lağvedildi. Kalanlar takviye birliklerine dağıtıldı. Geceki saldırının dehşetinden Yunan ordusunun savaş gücü kırıldı. Haymana ovasına çekilmek zorunda kaldılar.
4.Fırkaya bağlı olarak muharebeye devam ediyorduk. Fransızların ve İtalyanların çekilmeleriyle elde edilen silah ve mühimmatlar Batı Cephesine gönderilmişti. Komutanlarımıza Fransız beşlisi ile tabancalar verildi. Erata da Alman yapısı beşli mavzerler dağıtıldı. Bundan sonra tüfeklerimiz yirmi otuz mermi attıktan sonra şişmiyordu. Boş kovanları çıkarmaya uğraşmıyorduk.
Sanırım eylülün ilk haftasıydı. Mustafa Kemal Paşa’nın emirleriyle komutanlarımız cephede toplandılar. Paşalarımız keşif ve gözlemlerini tamamladıktan sonra geri döndüler. Onların cepheye dönmesiyle morallendik Mangal Tepe tamamen kontrolümüzdeydi. Haymana Ovasında karşılıklı taarruzlar sürüyordu. Sonra birliklerimiz iç koldan ‘Allah! Allah!’ sedalarıyla taarruza geçtik. Şarapnel parçaları üstümüzden ıslık çalarak geçiyordu. Düşman ağır kayıplar vererek geri çekildi. (Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlar da Çılgındı, s:105-106-107-108)
Savaşta, 2000 kişiden oluşan ve Hüseyin Avni Bey tarafından komuta edilen 42. Alay’ın neredeyse tamamına yakını hayatını kaybetti; 47. Alay’dan ise 285 kişi sağ kaldı.
Daha sonra eksikleri tamamlanan, kayıplarını yeni gönüllülerle tamamlayan alaylar, Bolvadin’in Hamidiye köyüne yerleştirilirler. Burada yapılacak taarruza hazırlanırlar.
26 Ağustos 1922 sabahı taarruz başlar. İngilizlerin altı ayda aşılmaz dedikleri Yunan mevzileri bir günde aşılır. Hacı Anestesi yerine Küçük Asya Ordusu başına getirilen Yunan generali Trikopis teslim olmak mecburiyetinde kalır. Başkomutanlığa atandığını Mustafa Kemal Paşa’dan öğrenir.
Yunan orduları perişan edilir. Askerlerimiz İzmir’e doğru akarlar. 9 Eylül’de İzmir’in kurtarılma haberi gelir. 47. Alay’ın yönü Kırkağaç’ı kurtarırlar. Oradan Balıkesir’e oradan da Çanakkale Boğazındaki İngiliz mevzilerine yönelirler. İngiliz askerlerinin karşılarında mevzilenirler. Bir mütareke durumu ortaya şıkınca Osman Bey, Ankara’ya gider.
Zaferden sonra yarbay rütbesi ve İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı. 21 Aralık 1922’de döndüğü memleketi Giresun’da büyük bir coşku ile karşılandı. Osman Bey, daha sonra Ankara’ya çağrılır ve kaderini yaşar.
Osman Ağa, 27 Mart 1923 tarihinde Ankara’da aniden ortadan kaybolan Milletvekili Ali Şükrü Bey’in öldürülmesinden sorumlu tutuldu.
Yeni kurulan muhafız birliği tarafından 1 Nisan 1923 gecesi Papazın Bağı’ndaki evinde kıstırılan Topal Osman Ağa ve adamları, bütün gece çatıştı. Topal Osman, yaralı olarak ele geçirildi. Papazın Bağı’ndaki baskından yaralı ele geçirilen Topal Osman Ağa hastaneye kaldırılırken İsmail Hakkı Tekçe’nin emri ile öldürüldü ve bilahare Çankaya yakınlarına gömüldü.
Meclis’te Ali Şükrü Bey’in katilinin yakalanarak Ulus Meydanı’nda idam edilmesi kararı oy birliği ile alınınca, başından asılması mümkün olamayınca ceset mezardan çıkarılmış, Meclis’in kapısında birkaç saat ayağından asılmıştır. Cenazesi, daha sonra kardeşlerinin Atatürk’ten ricası üzerine Giresun’a nakledildi ve Kurban Dede mezarının yanında Giresun Kalesi’ne defnedildi. Naaşı daha sonra Atatürk’ün Giresun’u ziyaretinde verdiği emir üzerine 1925 yılında kalenin en yüksek tepesinde yaptırılan anıt mezara nakledilmiştir.
Ö. Erden Menteşoğlu, “Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlar da Çılgındı” çalışmasında konuştuğu gaziler bu olayın altında Ali Şükrü Bey’in Koçgiri İsyanından sonra Mecliste takındığı tutumun etkili olduğunu belirtmişlerdir.
Osman Bey’in gönüllüleriyle konuşan Menteşoğlu, kitabında Osman Bey’in silah arkadaşlarının “Ali Şükrü Bey, mecliste Koçgiri Ayaklanmasının bastırılması sırasında yapılan bazı uygulamalardan dolayı Sakallı Nurettin Paşa’yı suçlar. Nurettin Paşa, Topal Osman Bey’den yardım ister. Osman Bey, Giresun uşaklarıyla meclisi sarar. Osman Bey, meclise gelir ve Nurettin Paşa’yı savunan bir konuşma yapar. Nurettin Paşa hakkındaki suçlamalar düşer” dediklerini ifade eder.
Osman Bey’in ölümü üzerine, 47. Alay geriye alınır ve daha sonra trenle Isparta’ya gönderilirler ve 50. Alayın bünyesine katılırlar.
Gerek 42. Ve 47. Alaylarda olsun, gerekse diğer alaylarda ve farklı cephelerde çarpışan Giresunlu gazilerin anlattıkları ortak bir şey var, kaçan Yunan ordusunun geri çekilirken yaptığı mezalim.
Gerek Manisa gerekse Uşak ve Afyon bölgelerinde İzmir ve Bandırma’ya doğru kaçan birlikleri yolları üzerindeki köy, kasaba ve şehirleri yakarak ilerler. Yunanlıların Averof zırhlısı Bandırma’yı top ateşine tutarak yakar.
Büyük taarruzdan sonra Çanakkale’de görev yapan alaya Osman Bey’in idam edildiğini Merkez ordusu Komutanı Sakallı Nuri Paşa verir. Terhisi gelenlerin tezkereleri verilir, kalan gönüllüler diğer alaylara dağıtılır.
*
Dedesi bu alaylarda görev yapmış bir dostum; “Dedem, Atatürk ismini duyduğunda gözleri yaşarırdı. Atatürk’e asla laf söyletmezdi”. Osman Bey’in trajik sonu bu fikirlerini hiç değiştirmemiş. “Bana, ‘O gün öyle gerekiyordu. Biz Giresun’dan ayrılırken ölüme koştuğumuzu biliyorduk’ diye anlatırdı”.
Sakarya Savaşını tüm ayrıntılarıyla yazan Selim Erdoğan’a teşekkür ederim. Yazdığı, Kronik Kitap’tan çıkan “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez, İstanbul-2020,” kitabı okumanızı ve savaş alanını ziyaret etmenizi dilerim.
KAYNAKÇA:
-Arif, Cemil, I. Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1977
-Allen, W.E.D.1828-1921 Türk-Kafkas Sınırındaki Harplerin Tarihi, Ankara-1966,
-Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul-2004
-Apak, Rahmi, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları, Ankara-1988
-Apak, Rahmi, İstiklal Savaşı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu
-Aralov, S.İ, Bir Sovyet Diplomatın Anıları, İstanbul-
-Avcıoğlu, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul-1974
-Aydemir, Şevket Süreyya, Enver Paşa, İstanbul-1975
-Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, İstanbul-1991
-Bal, Mehmet Akif, Milli Mücadele Döneminde Bekirağa ve Malta Anılarıİstanbul-2007
-Bıyıklıoğlu, Tevfik Trakya’da Milli Mücadele Ankara, 1992
-Bozkurt, Abdurrahman, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara-2014
-Cebesoy, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları-İstanbul
-Dedeoğlu, Ömer, Mustafa Kemal Paşa’nın Gizli Oturum Konuşmaları, İstanbul-2008
-Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan, İstanbul-2012
-Erdoğan Selim, “SAKARYA Türk Bitti Demeden Bitmez”, İstanbul-2020, Kronik
-Esengin, Kenan, Milli Mücadelede ayaklanmalar, İstanbul-2006
-Fortuna, Benjamin C., Kuşçubaşı Eşref, İstanbul-2018
-Hafifbilek, Celal, Ankara 1920, İstanbul-1998
-İlgurel, Mücteba, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, İstanbul-1999
-Kandemir, Feridun, Rauf Orbay, İstanbul-1965
-kant, Albert, Bir Yahudinin Anıları, İstanbul-2009
-Karabekir, Kazım, Paşaların Hesaplaşması, İstiklal Savaşı’na Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik, İstanbul-1992
-Köse, Mustafa, Şehit Binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan, Samsun-2007
-Kutay, Cemal, Çerkes Ethem Dosyası, İstanbul-1989
-Kutay, Cemal, Rauf Orbay, Hayat ve Hatıratım, İstanbul-1997
-Nur, Rıza, Hayatım ve Hatıratım, İstanbul-1967
-Menteşoğlu, Ö. Erden, Giresunlu Fedailerle Konuştum Onlarda Çılgındı, Ankara-2008
-Menteşoğlu, Ö. Erden, Milis Yarbay Osman Ağa, Ankara-2014
-Peker, Ekrem Hayri, Yeni Bir Cihan İmparatorluğu Kurma Mücadelesi Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-2020
-Selçuk, İlhan, Yüzbaşı Selehattin’in Romanı, İstanbul-2010
-Sorgun, Taylan, Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş, İstanbul-2003
-Sorgun, Taylan, Mütareke Dönemi, İstanbul-2007
-Soysal, İlhami,150’likler, İstanbul-2005
-Soysal, İlhami, Kurtuluş Savaşında İşbirlikçiler, İstanbul-2008
-Stoddard, P, Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1993
-Şener, Cemal, Çerkes Ethem Olayı, İstanbul-2000
– Şimşir. B.N, Malta sürgünleri, Ankara-1985
-Taçalan, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, İstanbul-1970
-Tansu, Semih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul-2011
-Türk İstiklal Harbi 5. Kısım 2. Kitap, Ankara-1973
– Türk İstiklal Harbi, II. Cilt Batı Cephesi V. Kısım I. Kısım, Ankara-1995
-Ulubelen, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul-1967
-Yerasimos, Stefanos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri
-Yel, Selma, Yakup Şevki Paşa ve Askeri Faaliyetleri, Ankara-2002