Köyün Doğal Konumu
Amerikalıların yıllar önce uydularıyla yaptıkları araştırma raporunda; 10.000 yıl kadar önce Nilüfer Çayı, şimdiki yatağından değil, batıya, Çalı’ya doğru akarken büyük bir heyelan olmuş. Bu heyalanın sonucunda çayın Çalı’ya doğru akan yatağı kapanmış. Burada büyük bir göl oluşmuş. Bir müddet sonra, günümüzdeki “Kent Orman’ının bulunduğu tepeyle, Hisarlık Tepe arasından göl yarılarak, Nilüfer Çayı’nın şimdiki yeni yatağını şekillendirmiştir… İşte Misi bu gölün altında binlerce yıl kalan bu verimli toprakların üstünde kurulmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Köyün konumunu ve durumunu anlatan en güzel yazılardan birisi, 3 Nisan 1941 Tarihli Bursa Halkevi Uludağ Dergisi’nin 13 sayfasında, “Köy Etüdleri: Misi Köyü” adıyla yayınlanan yazıdır.
Yazı şöyledir:
“Misi, Bursa’nın 15 kilometre? batısında[1], Nilüfer Deresi kenarında ve derenin boğazdan ovaya çıktığı yere çok yakın bir köydür.
Çam ağaçlarıyla örtülü dört tepenin çevrelediği iki boğaz arasında bulunan bu köy, Bursa’nın en eski köylerinden birisidir. Tarihi durumu ve adı hakkındaki rivayetler tamamen aydınlatılamamıştır.
250 evi ve 850 nüfusu vardır. 106 mevcutlu okulu 5 sınıflıdır ve bir öğretmen tarafından idare edilmektedir. Biraz sonra mevcudun 150’ye çıkacağı sanılmakta ve 3 öğretmen daha ilave edileceği anlaşılmaktadır. Kız öğrenci daha fazladır. Halkın okuma yazma hevesi çoktur. Köyde hemen hemen okuma yazma bilmeyen yok gibidir.
4 radyosu vardır. Halk çok zeki ve uyanıktır. Bir kahvesi vardır. Cumhuriyet Bayramı’na kadar öğretmen evinin (inşaatının) bitirileceğini Valimize vaad ettiler. Şarapçı köy olduğu halde, şarap içenlerin sayısının 10’u bulmadığını söylediler. Muhtar, ihtiyar heyeti ve Parti teşkilatının kumar ve içki üzerinde titizlikle durdukları öğrenilmiştir.
Köyde hastalık olmadığını, yalnız 2 yıldan beri “sıtma” görüldüğünü söylediler. Halkın bir kısmı dere bir kısmı kaynak suyu içer. Köy tamamen bağcıdır. 4 şarap yapma yeri vardır. Bütün bağcı köyler gibi kooperatif kurmak üzeredirler. Pazar günü yapılan bayramla, güzel bir hamle yapılmış oluyor.”
Köyün Mevkileri
Güneyden başlayarak, Misi’nin yer adları: Dede Bayırı, Evli Bağlar, Danapınar, Gölcük, Akçaalan, Doruk Mevkii, Hamza Deresi, Korutarlalar, Kavacık Sultan Dede.
Batıda: Hindi Bayırı, Harmanlar, Harmanlaraltı, Kavakdere.
Kuzeye doğru: Selevatlar, Çukurbağlar, Kurtdere, Kocaçukur, Kaletdere (Taşköprü Üstü).
Doğudan güneye doğru: Beyduranlar (Kent Ormanı), Hesarlık (Hisarlık), Keçiyağı.
Bölgeden Geçen Tarihi Yollar
Bölgeden geçen tarihi yollar: Kortarla Yolu. Deveci Yolu: Bu yol, eskiden kervanların ve Türkmenlerin yaylaya çıkarken kullandıkları kuzey-güney doğrultusunda olan bir yoldur. Milattan 500 yıl öncesinden kalan yerleşim izleri bulunan; Misi, Dağyenice Göleti’nin suları altında kalan ve bölge halkının “Kandıra Mezarlığı” dedikleri eski yerleşim, Kızılcıkdere Boğazı’ndan geçerek Adranos/Orhaneli’ne ulaşan eski yol ve Atlas’taki “Sekecek” mevkiinde bulunan eski yerleşim birbirlerine bu yolla bağlanırdı. Bunun yanında bölgede bulunan birçok manastıra olaşım bu yoldan ayrılan tali yollarla yapılıyordu. Yine, bölgede bulunan Trapeza, Atroa gibi tarihi şehir ve yerleşimlere bu yoldan gidiliyordu.
Misi’nin içinden geçerek, Orhaneli’ye ulaşan yolun yapımı 1885 Yılı gibi yakın sayılabilecek bir tarihtedir.
TARİHSEL SÜREÇ
Öncesi ve Köyün Kuruluşu
Nilüfer Belediyesi’nin katkılarıyla, Uludağ Üniversitesi adına 2016 yılında Kültür Envanteri Projesi kapsamında, Prof. Dr. Mustafa Şahin başkanlığında Misi’de yapılan yüzey araştırmaları sonuçları; Mustafa Şahin Hoca tarafından “Bursa ve İlçeleri Arkeolojik Kültür Envanteri- III, Nilüfer İlçesi II. Kitap” adıyla 2017 yılında yayınlanınca, Misi’yle ilgili merak edilen birçok sorunun cevabını da bulmuş olduk.
Bugüne kadar hep lafta kalan ve elle tutulur pek kuvvetli bir belgeye dayanmayan, tarihlenmiş bir maddi delille ortaya konulmayan fikirlerin doğru veya yanlış olduklarını bu kitap ortaya çıkardı.
Prf. Dr. Mustafa Şahin Hoca ve ekibinin tespitlerine göre, Misi ve arazisinin değişik yerlerinde kale kalıntısı, ayazma, yerleşim yerleri, çeşme kalıntıları, nekrapol alanları ve hatta, bir han kalıntısı vardır. Bu arada tarihi yollar da tespit edilmiştir. Bu kalıntıların bazılarının yaşları, bulunan seramik eserlerin yaşlarının tespitiyle MÖ 500 yıl kadar geriye inmektedir. Anlaşıldığı kadarıyla burada yaşam hiç sekteye uğramadan günümüze kadar aralıksız devam edegelmiştir. Sadece egemenler değişmiş, yönetimler el değiştirmiştir. Bir de halklar değişmiştir.
Bursa’nın muhasarası pekiştirilince Misi, askeri üs olarak kullanılmıştır. Bursa’nın batı yakasındaki Kete/Kite Hisarı zaten Bursa’dan 23 yıl önce alınıp, daha sonraları kaza merkezi haline getirilmişti. En büyük engel, Adranos/Orhaneli tarafından gelebilecek tehlikeydi. Öyle ya! Uludağ’dan kesilen ulu kerestelik ağaçlar Nilüfer yoluyla Odunluk’a kadar geliyordu da Atranos Tekfuru neden Bursa’ya bu yolla yardıma gelemesin di! Bütün bu askeri tedbirler sonucunda birçok yerde olduğu gibi Misi’nin yerli halkı göç etmiş ve çevredeki manastırlar da boşalmıştır. Bernardin Menthon’a göre Misi ve çevresinde birçok manastır vardı. Bizzat gezerek, adlarını ve yerlerini tesbit etmiş ve haritasına da işlemiştir. Zaten bölgeye ilk yerleşenler askerlerdir. İleride ilk Türk köylerinin çekirdeğini meydana getirecek çiftlikleri ve mezraları kuranlar da bu askerlerdir… Misi’de olduğu gibi…
Köyün Adı Nereden Geliyor?
Bizans Dönemi’nde Mision, Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet Döneminde Misi, sonra Gümüştepe ve daha sonra tekrar Misi adını almıştır. Bazı eski kayıtlarda “misi”, eski dillere göre “kayın/gürgen ağacı” anlamına gelirmiş. Köy arazisinde, eski devirlerde bu ağaç cinsi çok bol olmalıdır. 1844 yılında köyde yaşayan birisinin gürgen korusu bulunmaktadır.
Misililer, köylerini üç kardeşin kurduğuna inanmaktadırlar. Bunlardan, kız kardeşleri varsayılan “Kavacık Sultan” geçmişte çok saygı duyulan bir adak yeriydi. Diğer bir kadeş; Fırla Dede’ymiş. 3’cü kardeş ise köyün 2 kilometre güneyinde yatırı bulunan, şimdiki Bayram Dede’ymiş.
Köylülerin söylediğine göre; eskiden dedeler, geceleri ışıklar içinde, tef çalarak, köyün üstünden geçerek, Kavacık Sultan’ı ziyarete giderlermiş.
Osmanlı Döneminde Misi
Misi, 1. Murat Hüdavendigar’ın vakıf köylerindendir[2]. Sultan 1. Murat 1366 yılında tamamladığı Çekirge’deki külliyesini yaşatmak için birçok köyün gelirini vakfetmişti. 1385 Yılında düzenlenen vakfiyesine bakılırsa, Misi bu tarihten çok önce kurulmuş olmalıdır. Misi halkı 1487 yılında Hüdavendigar Vakfı’na 95 kile buğday öşürü veriyordu. Daha sonra öşür’ün yerine para alınmaya başlamıştır. Öşür, sipahi ve başka yerlere verilmeye başlanmıştır. Köy 1521 yılında 30 akçe veririken[3], 1573 yılında bu miktar 1.042 akçeye yükselmiştir. 1837 Yılında 1.043 akçe/3.868 kuruş olarak verdiği vergi 1573 yılından beri değişmemiştir.
1455 Tarihli Kirmasti Defterine Göre Misi[4]
1455 Yılında, Mevlana Kirmasti tarafından yapılan sayımda Misi’de 8 hane (ev) ve 10 yetişkin erkek vardır. 8 çiftliklik kadar toprak işlenmektedir. Bu işlenen topraklar, yaklaşık olarak 650 dönüm kadardır.
Karye-i Misi, vakıftır, merhum Gazi Hündgar İmareti’ne, Kapluca’ya.
Ayas veledi Muhammedi (çift), Halil veledi İbrahim (çift), Turası veledi Azor (çift), Musa veledi Muhammedi (çift), Oruçbeg veledi Aydın (çift), Murat veledi Saruca (çift), Mustafa veledi Yakub (çift), Ramazan veledi Aruz, Eynedeğen veledi Kayağlu (çift), Yunus veledi Salih.
<Nefer 10, hane: ba-çift 8>
Hasıl:
Buğday 4 müd 15 kile[5], arpa 1 müd 10,5 kile, yulaf 1 müd 18 kile, bağçe öşürü 30 akçe.
1487 Yılı Tahrir Defteri’nde:
Karye-i Misi, vakıftır, Merhum Gazi Hundgar İmareti’ne, Kapluca’ya.
Hasıl: Buğday 4 müd, 15 kile. Arpa 1 müd, 10.5 kile. Bahçe öşürü 30 akçe.
Cürüm-cinayet ve bad-i heva ve arusane ve yave ve kaçgun ve 10 akçe.
Karye-i Misi: Hane 3?, mücerred 4. Hasıl; 1.042 akçe.
1521 Yılı ahrir Defteri’nde Misi:
928/1521 Tarihli ve 113 numaralı defterde kayıtlı olan Misi’de o tarihte köyde yaşayan 10 yetişkin erkek vardır. Bunlardan 6’sı evli, 4’ü bekardır. Köyde yaşayan erkeklerin baba adları ve çocukları, kardeşleri kayıt edilmiştir. Kayıt şöyledir:
Karye-i Misi, tabi-i Bursa
Abdi………veled-i Demir Nim | Veledi; Bekir O Mücerred | Halil, veled-i Mehmed Çift | Hüseyin, veled-i Nasuh Mücerred | Mustafa, veled-i Abdullah Bennak |
Ahmed, veled-i Mehmed Çift | Veledi; Mehmed O Mücerred
| İlyas, veled-i Mehmed Mücerred | Turmuş, veled-i Ahmed Bennak | Biraderi; Turusina O Bennak |
El-Hasıla:
Resm-i çift ve bennak; 258. Hınta; müdd 5. Şair; müdd 4. Alef; müdd 1. Erzen; gabran? 7. Bırçak; kile 5.
Resm-i; zemin, tapu. Resm-i; deştebani ve bad-i heva ve yave ve kaçgun ve gayrıhu; 10
Resm-i tapu-yi zemin 90 akçe.
Yekün: Siyakat bakılacak
1530 Yılı İcmal Defteri’nde:
1573 Yılı Tahrir Defteri’nde:
Tapu-yı zemin 90 akçe. Cürüm-cinayet ve bad-i heva ve arusane ve yave ve kaçgun 68 akçe.
Haric-ez raiyyet 2 hane, çiftlik 3.
Tahrir ve icmal defterlerinden anlaşıldığına göre, her ne kadar Misi köy olarak yazılsa da, küçük bir yerdir. Bir ara tamamen boşalmış görünüyor. 1573 yılında köyde oturan yoktur. Dışarıdan gelen iki hane 3 çiftlik (yaklaşık 250 dönüm) kadar yeri işlemektedirler. 1530 Yılında köyden elde edilen hasılat çevre köylere göre çok düşük kalmaktadır. Bunun sebebi de nüfusun azlığı olmalıdır. Nüfusun az ve evliliklerin olmadığı Cürüm, cinayet ve arusane (evlilik-nikah) vergisinin azlığından anlaşılmaktadır. 1521 Yılında bu vergi sadece 10 akçedir ki o yıl Misi’de hiç evlilik olmadığını göstermektedir. Bu vergi o yıllarda 15’er den 30 akçedir (evlenecek erkek ve kadından ayrı ayrı 15’er akçe alınırdı).
Belgelere Göre Misi
Naci Kum, Misi’deki araştırmalarında; Hacı Ömerler’den İzzettin Gümüş’ün evinde 957 hicri, Yaklaşık 1559-1560 miladi tarihli Mevlit tarzında bir kitap bulmuştur. Kendisi tarafından bu kitap Bursa Müze Kütüphanesi’ne konulmak üzere alınmıştır. Yine, İzzettin Gümüş’ün evinde 1064 hicri, yaklaşık 1653-1654 miladi tarihli bir başka kitap daha bulunmuştur. Bu da müzeye alınmıştır. Naci Kum, Halkevi Uludağ Dergisi’nin Mart 1940 tarihli, 26. sayısında şöyle yazmaktadır:
“İzzettin Gümüş’ün evinde ‘Muslihiddin’ adlı bir zat tarafından, meşhur Süleyman Çelebi’nin Mevlidinden ilham alınarak bir mevlit kitabı görülmüştür. Dil ve üslup itibariyle değerli görülen bu kitap, Müze Kütüphanesi için hediye alınmıştır.
Yine Aynı evde, 1064 hicri, 1653-1654 tarihinde ‘Ömer – el Hatib, der sakin – i Çorça, tabi – i Karahisar, afa anhü’ (Afyonkarahisar’ın Çorça köyünden Hatip Ömer) hatimesini taşıyan 218 sayfalık elyazısı ‘Haza Kitab-ı İmad- El İslam’ (adlı) esere tesadüf edilmiştir. Kitabın yazılış maksadını uzun boylu izah eden müellif, ‘Halkın işine yarayacak birçok bilgilerin Arap diliyle yazılmış olduğundan şikayetle, kendisi Türk diliyle Türk halkına faydalı bilgileri yazmak istediğini…’ ‘Amma layık değildir ki kitap Türki-dür deyip edna/aşağı nazar oluna. Zira ki, içindeki ilim nafidir ve ameli salihtir.’ Sözlerini söylemektedir.”
Hicri 1118, Miladi 1706 Yılı Kadı Sicillerinde Misi:
1706 tarihli 47b/3 numaralı kadı sicilinde: Misi köyünde, Mahmut oğlu Seyyid Mustafa öldüğünde, mirasçıları miras bölüşümünde anlaşamayınca kadıya başvurup, mirasın satılıp gelirinin bölüşülmesini istemişlerdir. Mahkeme de bunu yerine getirmiştir.
Padişah II. Mahmut’un Baş Pehlivanı Demirci Köylü Softaoğlu Mehmet Pehlivan ve Misi:
Demirciköylü olması, orada ölmesi ve mezarının köyünde olması dolayısıyla, kendisinden Demirciköy bölümünde de bahsedilecektir[6], ancak onunla ilgili önemli bir padişah fermanıyla birlikte, seceresinin ve güreşlerde giydiği manda derisinden yapılmış kıspetinin burada, kızının torununun evinde bulunması konusu Misi’yi de ilgilendirmektedir.
Anlaşıldığı kadarıyla Pehlivan, kızını Misi’ye gelin etmiştir. Buradan kendisinin oğlu olmadığı anlaşılmaktadır. Oğlu olsaydı, bu belge ve emenetler, oğlunun torunlarından birinin elinde olurdu. Olurdu. Kızının torunlarından ve Hacı Haliloğulları’ndan Mehmet Ali’nin elinde büyük dedesine ait bir nesep silsilesi/soy ağacı yazılı bir büyük tomar kâğıdı bulunmuştur[7]. Boyu 2.20 metre, eni 27 cm olan bu soy ağacı, Hicri 873 yılında (yaklaşık 1470-1471 yıllarına denk gelmektedir), Recep ayından önce bunun Nakib Yahya- El Hüseyni imzasıyla yazıdığı anlaşılmaktadır.
Bu Tomarda: ‘Seyyid Mehmet bin Celaleddin[8], Şemseddin, Zeynelabidin, Kemalettin, Nizamüttin, Hasan, Celalüttin, Kemalettin, Alaettin, Nizamettin, Cafer, Fahrettin, Hasan, Hüseyin, Mehmet, Zeyyit, İmam Musa Kazım, İmam Cafer-ü Sadık, Muhammet Bakır, Zeynelabidin, İmam Hüseyin- İmam Hasan bin Ali ibni Ebutalip’ isimleri sıralanmaktadır.
Silsile, Hazreti Ali’nin eşinin Hazreti Muhammet’in kızı olması dolayısıyla, soy ağacı Hazreti Muhammet’e kadar uzanmaktadır. Bu secereden Misili bazı ailelerin köklerinin ne olduğu da anlaşılmaktadır. Secerler yazılırken aileye katılan/doğan erkekler de yazıldığından, Baştaki yazılan ‘Seyyid Mehmet’in Softaoğlu Mehmet Pehlivan olduğu ve babasının adının Celalettin olduğunu anlayabiliyoruz. Kendisinin oğlu olmadığından secereye başka isim yazılmamış ve secere burada son bulmuştur.
II.Mahmut’un Fermanı:
Devrin padişahın başpehlivanı olduktan sonra, başarılarından dolayı Dergah-ı Ali Çavuşlarının arasına alınan Softaoğlu Mehmet Pehlivan’a, Padişah II. Mahmut, Bir fermanla Şimdi Arnavutluk topraklarında kalan, Pirzerin/Pirizren, Üsküp ve Yanya sancaklarında bulunan köylerden 41.216 akçelik gelir getiren zeamet vermiştir. Bunu belgeleyen ve Miladi 1812, hicri 1228 muharrem ayının 15’inde yazılan bu tuğralı ferman, kızının torunu Mehmet Ali tarafından 1940 yılında 1895 kayıt numarasıyla Bursa Müzesi’ne hediye edilmiştir.
Softaoğlu Mehmet Pehlivan’ın yine kızının torunu olan Hacı Haliloğulları’ndan Mehmet Ali, büyük dedesinin güreşlerde giydiği ve yüzyıldan fazla bir zaman özenle sakladıkları kısbetini de Bursa Müzesi’ne hediye etmiştir. Müze Kayıt Numarası 1252 dir. Mehmet Ali’nin soyadı yazılmadığına göre, teslim tarihi 1935’ten önce olmalıdır. Bilindiği gibi Soyadı Kanunu 1935 yılında yürürlüğe girmişti.
1786 yılında Demirciköy de doğan Softaoğlu Mehmet Pehlivan, Hicri 1246, Miladi 1830 yılında 44 yaşında Doğduğu köyde ölmüştür. Mezarı buradadır ancak, mezar taşı orijinal değildir. Sonradan yapılmıştır. Gerçek mezar taşı 1940 yılından önce yerinden kaldırılıp, 1783 kayıt numarasıyla Bursa Müzesi’ne alınmıştır. Daha sonra yerine gerçeğinin benzeri bir mezar taşı yapılıp dikilmiştir.
40 yıl kadar önce Softaoğlu’nun kısbetinin müzede olduğunu öğrendiğimde içimde onu görme isteği uyandı. Yeşil’deki müzeye gidip sorduğumda, Muradiye’deki depolarda olduğunu söylemişlerdi. Ailesi tarafından yüz yıldan fazla bir zaman korunan Osmanlı’nın Baş Pehlivanı Softaoğlu Mehmet Pehlivan’ın kısbeti günümüzde ne halde acaba! Vakit bulabilirsem, akibetini tekrar araştıracağım.
1830-37 Yılları Bursa Nüfus Kütüğü’ne Göre Bursa’da Yaşayan Misililer
1- Şeker Hoca Mahallesi, 48 kapı numaralı evde oturan rençber, Misili Mustafa’nın oğlu Halil, kır sakallı ve orta boyludur. 8 yaşındaki oğlu Mehmed, 1250 yılında ölmüştür. 1830 yılında ilk sayım yapılırken 8 yaşında olan kardeşi Mustafa, 1253/1840-41 yıllarında 18-19 yaşlarındayken Asakir-i Mansure’ye katılmıştır.
2- 1830 yılında Şeyh Paşa Mahallesi’nde oturan Misili bir aile vardır.
3- Altıparmak Mahallesi’nde 23 numaralı evde yaşayan Ali oğlu Rençber Halil, orta boylu, sarı sakallı ve 40 yaşındadır. Üç oğluyla birlikte yaşamaktadır. Oğullarından Ahmed bir yaşında, Mehmed 10 yaşındadır. Diğer oğlu Yakub ise 1249 yılında üç yaşında ölmüştür.
4- Hamzabey Mahallesi’nde 12 kapı numaralı evde yaşayan Misili Koca Mehmed, Abdullah’ın oğludur. 40 yaşında, orta boylu ve kara sakallıdır. 1247/1831-32 yılında ölmüştür. Koca Mehmed’in gözleri görmeyen Ahmed adlı bir oğlundan başka, 5 yaşlarında Süleyman adlı bir başka oğlu daha vardır.
5- Elvan Bey Mahallesi’nde 47 numaralı evde oturan Misili Rençber Abdullah, Yusuf’un oğludur. Orta boylu, seyrek bıyıklıdır. 35 yaşındadır. 1247/1831-32 yılında Doğancı köyüne yerleşmiştir. 2 yıl sonra Doğancı’dan tekrar evine dönmüştür. 1247 yılında, Veliyüddin adlı bir oğlu vardı.
6- Aynı mahallede 55 numaralı evde yaşayan bir Misili daha vardır. Bu evde yaşayan Rençber Ali, Abdullah’ın oğludur. Orta boylu, kara sakallı ve 40 yaşlarındadır. 1250 yılında Altıparmak Mahallesi’ne taşınmıştır. Damadı, Ahmed oğlu Çoban Ahmed 25 yaşındadır. Çoban Ahmed bir başka diyara göç etmiştir.
7- 1250 yılına kadar Mantıcı Mahallesinde yaşayan Misili Yakub oğlu Halil, 1250 yılında Elvan Bey mahllesi’ndeki 79 numaralı eve taşınmıştır. İdris adında bir oğlu vardır.
8- Kaygan/Kayan Mahallesi’nde 28 numaralı evde yaşayan Göçükçü İbrahim, orta boylu kara sakallı ve 45 yaşındadır. 1248/1832-33 yılında Pazar-ı Esb/Atpazarı Mahallesi’ne taşınmıştır. Bu mahalleye taşındıktan 5 yıl sonra, 1253/1837-38 yılında burada ölmüştür.
9- Anarlı/Enarlı/Narlı Mahallesi’nde 30 numaralı hanede/evde yaşayan Misili Mehmet gibi, küçük oğlu İsmail de 1247 yılında ölmüşlerdir.
Bunlardan başka, yakın tarihlerde, çeşitli yerlerde yaşayan Misililer de vardır. Bunlardan birisi; Çekirge’de güzel bir evde yaşayan Misili Edhem Efendi’dir. 1927 yılında, Genel Kurmay Başkanlığı’nın yayınladığı “Bursa Coğrafyası” adlı Osmanlıca basılan kitapta; O yıllarda, Bursa’nın sıcak sularının dağıtıldığı 32 adet kaplıca, hamam ve evlerden birisi de Çekirge’de Misili Edhem Efendi’ye aittir.
1844 Yılı Temettuat Defterine göre Misi:
1844 yılında düzenlenen Temettuat Defterleri, köylerin hanelerini, bu hanelerde yaşayanların lakaplarının, aile adlarının, kendi adlarının, mal varlıklarının, hayvan varlıklarının, mesleklerinin yıllık kazançlarının, ödedikleri ve ödeyecekleri vergilerin miktarlarının yazıldığı defterlerdir. Defterler düzenlenirken 1. haneye köyün muhtarı, 2. haneye de köyün 2. muhtar yazılıyordu.
Hüdavendigar Livası, Hüdevandigar Sancağı/Bursa’nın Kite kazasına bağlı Misi köyünün emlak ve arazisini beyan eden defterdir (Yıl hicri 1260, miladi 1844).
Hane 1: Muhtar.
Seyyid Ahmet Efendi, Mehmet’in oğlu.
Seyyid Ahmet Efendi, aynı zamanda köyün muhtarıdır. 4 dönüm bağı, 1 dönüm dut bahçesi, 1 atı, 1 karasığır ineği, 3 sağmal keçisi, 2 yoz keçisi ve 1 oğlakı vardır. Yıllık kazancı 957 kuruştur.
Hane 1: Seyyid Ahmet Efendi’nin yanında kalan oğlu Mehmet Emin.
Mehmet Emin’in 1 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu vardır. Yıllık geliri 90 kuruştur.
Hane 2: 2. Muhtar.
Mehmet Ali, Yusuf’un oğlu.
Mehmet Ali’nin 10 dönüm bağı, 4 dönüm dutluğu, 1 karasığır ineği, 1 dölsüz/kısır karasığır ineği, 3 sağmal keçisi, 2 oğlakı, 1 atı vardır. Yıllık geliri iki bin 244 kuruştur.
Hane 2: Mehmet Ali’nin evinde oturan damadı Mehmet, Ali’nin oğlu.
4 dönüm bağından elde ettiği yıllık kazancı 310 kuruştur.
Hane 3/1:
Arpacıoğlu Atmaca Mehmet, Hacı Halil’in oğlu.
Atmaca Mehmet’in 5 dönüm bağı, 2.5 dönüm dut bahçesi, 2 yoz keçisi, 1 oğlakı, 1 sağmal keçisi ve 1 atı vardır. Bütün bunlardan yıllık geliri bin 112 kuruştur.
Hane 3/2:
Atmaca Mehmet’in evinin avlusundaki başka bir evde oturan oğlu Mustafa.
Mustafa’nın 1 dönüm bağından yıllık kazancı 100 kuruştur.
Hane 3/2:
Mustafa’nın eşi Asiye Hatun.
Asiye Hatun’un 5 dönüm bağı, 3.5 dönüm dut bahçesi vardır Yıllık geliri bin 100 kuruştur.
Hane 4:
Öksüzoğlu Mehmet, Sait’in oğlu.
Mehmet, 4 dönüm bağ, 1.5 dönüm dutluk, 1 at ve 1 yoz karasığır ineğinin sahibidir. Yıllık kazancı 600 kuruştur.
Hane 4:
Öksüzoğlu Mehmet’in eşi Fatma Hatun.
Fatma’nın 3 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu vardır. Yıllık geliri 430 kuruştur.
Hane 5:
Çayıroğlu? Halil, Abdullah’ın oğlu.
Halil’in 1 dönüm bağı, 2 sağmal keçisi,2 oğlağı ve 1 erkek merkebi vardır. Yıllık kazancı 356 kuruştur.
Hane 5:
Halil’in evinde kalan kayınvalidesi Zekiye Hatun.
Zekiye Hatun’un 2 dönüm bağı vardır. Bağından yıllık geliri 480 kuruştur.
Hane 6:
Hamzazade Kemal, Abdullah’ın oğlu.
Kamil’in 5 dönüm bağı, 2 dönüm dut bahçesi, 10 dönüm nadasa bıraktığı tarlası ve 1 atı vardır. Bunların yanında yılda 130 kuruşa kiraya verdiği bir değirmeni vardır. Ayrıca Başka bir işten? Yılda 250 kuruş kazanmaktadır. Bütün bunlardan yıllık geliri 980 kuruştur.
Hane 7: Değirmen, çam korusu.
Hamzazade Hamza Bey, Abdullah’ın oğlu.
Hamza Bey’in 2 dönüm ekili tarlası, 5 dönüm nadas tarlası, 3 dönüm bağı, 4 sağmal keçisi, 1 yoz keçisi, 1 oğlakı, 1 atı, 2 dönüm çam korusu, yılda 180 kuruşa kiraya verdiği bir değirmeni vardır. 250 kuruşta başka bir işten kazanmaktadır. Yıllık geliri bin 642 kuruştur.
Hane 8:
Berberoğlu Mehmet, Ali’nin oğlu.
Mehmet’in 4 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, 1 sağmal ineği ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 800 kuruştur.
Hane 8:
Berberoğlu Mehmet’in eşi Hanife Hatun.
Hanife Hatun’un 3 dönüm bağı ve 1 dönüm dut bahçesi vardır. Yıllık kazancı 600 kuruştur.
Hane 9:
Çoban? Salih, Mehmet’in oğlu.
Çoban Salih’in hiçbir şeyi yoktur. Askerde olan üvey oğlu Ahmet’e ırgatlık yapmaktadır. Buradan bir yılda kazandığı 80 kuruştur.
Hane 9/1:
Çoban Salih’in üvey oğlu Ahmet, Süleyman’ın oğlu.
Ahmet askerdedir. Üvey babasının oturduğu evin avlusundaki başka bir evde oturmaktadır. 4 dönüm bağı, Yarım dönüme yakın dut bahçesi ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 690 kuruştur.
Hane 10:
Seyyid Halil, Ahmet Efendi’nin oğlu.
Seyyid Halil’in 2 dönüm bağı vardır. Yıllık geliri 125 kuruştur.
Softaoğlu Mehmet Pehlivan’ın Seceresi, kısbeti ve II. Mahmut’un Fermanı Hacı Haliloğuları’ndan Mehmet Ali’nin elinde bulunmuştu. 10. Hane de kayıtlı Seyyid Halil, Softaoğlu Mehmet Pehlivan’ın damadı olabileceği gibi, büyük bir ihtimalle, Hacı Haliloğulları ailesine adını veren kişi de bu şahıs olmalıdır.
Hane 11:
Kahvecioğlu Ahmet, Mustafa!nın oğlu.
Ahmet’in 9 dönüm bağı, 1 dönüm dut bahçesi ve bir atı vardır. Yıllık kazancı bin 780 kuruştur.
Hane 12: Çam korusu.
Eskicioğlu Hacı İbrahim, Mustafa’nın oğlu.
Hacı İbrahim’in 12 dönüm bağı, 4 dönüm dut bahçesi, 15 dönüm çam korusu, 4 sağmal keçisi, 12 yoz keçisi vardır. Yıllık geliri üçbin 218 kuruştur.
Hane 13: Çam korusu.
Elmacı Halil, Ahmet’in oğlu.
Ataç Halil’in 50 dönüm ekili tarlası, 50 dönüm nadas tarlası, 11 dönüm bağı, 5 dönüm dut bahçesi, 4 karasığır öküzü, 3 sağmal ineği, 5 dönüm çam korusu ve bir katırı vardır. Bütün bunlardan yıllık kazancı beşbin 40 kuruştur.
Hane 14:
Adranoslu Mustafa, Mehmet’in oğlu.
Mustafa’nın 4 dönüm bağı, 7 dönüm dut bahçesi ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 850 kuruştur.
Hane 14:
Mustafa’nın eşi Emine Hatun.
Emine Hatun’un 4 dönüm bağı, 2 dönüm dut bahçesi vardır. Bunlardan yılda 800 kuruş kazanç elde etmektedir.
Hane 15:
Ahmet, Yunus’un oğlu.
Ahmet, 1.5 dönüm bağa ve 1 erkek eşeğe sahiptir. Yıllık kazancı 120 kuruştur.
Hane 16:
Kapanoğlu Ali, Mehmet’in oğlu.
Ali’nin 3 dönüm bağı, 2.5 dönüm dutluğu ve 1 sağman ineği vardır. Yıllık geliri 760 kuruştur.
Hane 17:
Gelemiçli Hacı Mehmet, Emir Ali’nin oğlu.
Hacı Mehmet, 8 dönüm bağın, 3 dönüm dutluğun, 1 sağmal keçinin, 1 yoz keçinin ve 1 katırın sahibidir. Ayrıca 1 sağmal ineği vardır. Bunlardan yıllık kazancı bin 391 kuruştur.
Hane 18:
Gençmehmetoğlu Mustafa, Mehmet’in oğlu.
Mustafa, 2 dönüm bağ, 3 yoz keçi ve 1 erkek eşeğin sahibidir. Yıllık geliri 144 kuruştur.
Hane 19:
Kırbaş’ın damadı Seyyid Feyzullah, Salih’in oğlu.
Feyzullah’ın 7 dönüm bağı, Yeni diktiği ve henüz vergi alınmayan yarım dönüm dutluğu, 1 sağmal keçisi, 3 yoz keçisi, 1 oğlakı ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık kazancı 617 kuruştur.
Hane 20:
İmamoğlu Mehmet, Hacı Salih’in oğlu.
İmamoğlu Mehmet, 3 dönüm bağ, 5 dönüm dutluk, 55 dönüm nadas tarla, 1 dönüm dutluk, 1 sağmal manda ineği, ve bir erkek eşeğin sahibidir. Yıllık kazancı 950 kuruştur.
Hane 21:
İmamoğlu Süleyman, Salih’in oğlu.
Süleyman 20 numaralı hanedeki Mehmet’in kardeşidir. 3.5 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu, 15 dönüm nadasa bıraktığı tarlası, 10 dönüm ekili tarlası, 1 öküzü ve 1 erkek eşeği vardır. Bunlardan yıllık kazancı 650 kuruştur.
Hane 22:
Bekâr Mustafa, Abdullah’ın oğlu.
Mustafa’nın 3.5 dönüm bağı, 1 erkek eşeğinden başka mal varlığı yoktur[9]. Yıllık kazancı 100 kuruştur.
Hane 23:
Yetim Baltacıoğlu Ethem, Abdullah’ın oğlu.
4 dönüm bağı, 1.5 dönüm dut bahçesi ve 1 sağmal ineği vardır. Yıllık geliri 630 kuruştur.
Hane 24:
Hasköylüoğlu Musa, Ahmet’in oğlu.
Musa’nın 2.5 dönüm bağı, 1 dönüm dut bahçesi vardır. Bunlardan yıllık kazancı 290 kuruştur.
Hane 25:
Yetim Hasköylüoğlu İdris, Musa’nın oğlu.
İdris’in 5 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, kiraya verdiği yılda 220 kuruş gelir getiren bir değirmeni ve 1 atı vardır. Yıllık kazancı bin 320 kuruştur.
Hane 26:
Gelemiçlioğlu İbrahim, Halil’in oğlu.
İbrahim, 3 dönüm bağ, yarım dönüm dutluk, 1 sağmal keçinin sahibidir. Yıllık geliri 288 kuruştur.
Hane 27:
Uzunibrahimoğlu Mustafa, İbrahim’in oğlu.
Mustafa’nın 4 dönüm dut bahçesi, 4 dönüm bağı, 1 sağmal ineği ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık kazancı 810 kuruştur.
Hane 28:
Mollahaliloğlu Osman, Halil’in oğlu.
Osman, 8.5 dönüm bağa, 1.5 dönüm dutluğa, Kiralık tuttuğu ve gelir yazılmadığı için tadilat yaptığı anlaşılan bir değirmene ve metinlerden anlaşıldığı kadarıyla kendisi değirmen tamircisidir. “İmar ettiği asiyabdan temetuu 150 kuruştur” diye bir not eklenmiştir. Yıllık kazancı 2.300 kuruştur.
Hane 29:
İnesili/Eynesilioğlu[10] Yunus, Salih’in oğlu.
Yunus’un 1.5 dönüm bağı ve 1 erkek eşeği vardır. Aynı zamanda köyün sığırmaçıdır[11]. Bağından yılda 150 kuruş kazanırken, sığırtmaçlıktan bunun iki katını yani 300 kuruş kazanmaktadır. Yıllık toplam kazancı 450 kuruştur.
Hane 30: Çam korusu.
Çalıkoğlu Osman, İbahim’in oğlu.
Osman’ın 6.5 dönüm bağı,1 dönüm dutluğu, 1 erkek eşeği, 3 sağmal keçisi, 1 yoz keçisi, 1 oğlağı ve 3 dönüm çam korusu vardır. Yıllık kazancı bin 17 kuruştur.
Hane 31: Çam korusu.
Akçaoğlu Hacı Ahmet, Mehmet Emin oğlu.
Hacı Ahmet’in 6 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, 1 sağman ineği, 1 yoz keçisi (İki yıl sonra gerçekten yoz olup olmadığına ve kontrol edileceğine dair not düşülmüş.), 10 dönüm nadas tarlası, 2 atı vardır. Mecmuundan/bütün bunlardan yıllık kazancı bin 30 kuruştur.
Hane 32:
Kütahyalı Bekar İsmail, Abdullah’ın oğlu.
İsmail’in yarım dönüm bağı ve buradan elde ettiği yıllık 80 kuruş geliri vardır.
Hane 33:
Haliloğlu İsmail, Ali’nin oğlu.
İsmail’in yılda 1200 kuruş gelir getiren büyük bir bağı vardır. Kaç dönüm olduğu yazılmamıştır. ‘ dönüm dut bahçesi, 8 dönüm nadas tarlası ve 1 yoz ineği vardır. Yıllık geliri 1.310 kuruştur.
Hane 34:
Harmancıklı Osman, Mustafa’nın oğlu ve Üvey oğlu Abdi. İkisi birlikte aynı evde yaşamaktadır. 12 dönüm bağları, 1.5 dönüm dutluk ve 1 atları vardır. Yıllık kazançları 3.100 kuruştur.
Hane 35: Değirmen.
Hacı Veyisoğlu Hacı Emin Ağa.
Hacı Emin Ağa’nın 7 dönüm bağı, 4 dönüm dutluğu, 1 değirmeni, 15 dönüm nadas tarlası, 1 sağmal ineği, 2 sağmal keçisi, 1 oğlakı ve 4 yoz keçisi vardır. Yıllık geliri 2.380 kuruştur.
Hane 35: Değirmen hisesi.
Hacı Emin Ağa’yla aynı evde oturan validesi Emetullah Hatun.
3.5 dönüm bağa, 2 dönüm dutluğa ve 1 değirmenin yarı hissesine sahiptir. Yıllık kazancı 940 kuruştur.
Hane 36:
Kasım’ın damadı Hacı Salih, Mustafa’nın oğlu.12 dönüm bağı, 1.5 dönüm dutluğu ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 3.100 kuruştur.
Hane 37:
Kaymak Mustafa, Mustafa’nın oğlu.
Mustafa’nın 2 dönüm bağı ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 300 kuruştur.
Hane 37:
Kaymak Mustafa’yla aynı evde kalan kayın validesi Ayşe Hatun.
Ayşe’nin 1 dönüm bağı ve 1 dönüm dut bahçesi vardır. Yıllık kazancı 200 kuruş.
Hane 38:
Gelemiçlioğlu Mustafa, İbrahim’in oğlu.
Mustafa, 4 dönüm bağ ve 1.5 dönüm dutluğun sahibidir. Yıllık geliri 900 kuruştur.
Hane 39:
Eynesili/İnesilioğlu İbrahim, Salih’in oğlu.
İbrahim’in Evi ve 3 dönüm bağından başka hiç bir şeyi yoktur. Yıllık kazancı 300 kuruştur.
Hane 40:
Hacıahmetoğlu Mehmet, Ahmet’in oğlu.
Mehmet’in 8 dönüm bağı, 4 dönüm dutluğu ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 1.600 kuruştur.
Hane 40/1:
Ali, babası Mehmet’in evinin avlusundaki başka bir evde oturmaktadır. 8 dönüm bağı ve ve yıllık 1.400 kuruş geliri vardır.
Hane 41:
Berberoğlu Halil, Ali’nin oğlu.
Halil’in 8 dönüm bağı, 2 dönüm dut bahçesi, 1 atı ve 4 adet damızlık boz keçisi vardır. Yıllık kazancı 1.712 kuruştur.
Hane 42:
Doğancılı Musa, İbrahim’in oğlu.
Musa, 3 dönüm bağ, 1 dönüm dutluk ve 1 erkek eşek sahibidir. Yıllık geliri 500 kuruştur.
Hane 43:
Bursavi/Bursalı Mehmet Emin, Salih’in oğlu.
Hane 43:
Mehmet Emin’in evinde kalan üvey annesi Ayşe Hatun.
Ayşe’nin 1 dönüm bağı, 1 dönüm dut bahçesi ve 1 erkek merkebi vardır. Yıllık geliri 250 kuruştur.
Hane 44:
Hacışerifoğlu İbrahim, Mehmet Emin’in oğlu.
İbrahim’in sahibi olduğu oturduğu evden başka 4 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu ve 1 erkek merkebi vardır.
Hane 45:
Hacıahmetoğlu Ahmet, Mehmet’in oğlu.
Ahmet, 6 dönüm bağ, 2.5 dönüm dutluk, 2 sağmal keçi ve 1 oğlak sahibidir. Yıllık geliri 1.516 kuruştur.
Hane 46:
Halilbeyoğlu Hüseyin, Halil’in oğlu.
Hüseyin’in 3 dönüm bağı, 1 yoz karasığır ineği ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık kazancı 600 kuruştur.
Hane 47: Çam Korusu.
Akçaoğlu Hacı Hüseyin, Osman’ın oğlu.
Hacı Hüseyin’in 10 dönüm bağı, 4 dönüm dut bahçesi, 2 sağmal keçisi, 1 yoz keçisi, 1 erkek merkebi, 15 dönüm nadas tarlası ve 2 dönüm çam korusu vardır. Yıllık geliri 2.509 kuruştur.
Hane 48:
Berber Devecioğlu Mustafa, mehmet’in oğlu.
Berber Devecioğlu Mustafa, Bursa’da Maksem Mahallesi’ne yerleştiğinden köydeki evinden başka hiç bir vergiye konu olacak emlak ve arazisi kalmamıştır. Yıllık geliri yoktur.
Hane 49:
Çongaralı Ahmet, Halil’in oğlu.
Çongaralı Ahmet’in, 1 dönüm bağı ve 1 dönüm dutluğu vardır. Yıllık kazancı 250 kuruştur.
Hane 50:
Kudüslü Mustafa, Mehmet’in oğlu.
Mustafa, 3 dönüm bağ, 1 dönüm dutluk, 1 karasığır ineği ve 1 erkek eşek sahibidir. Yıllık kazancı 570 kuruştur.
Hane 51:
Tavşanlılıoğlu Mustafa, Yetimdir Çakır Hasan’ın oğludur ve 10 yaşındadır. Evinden başka hiç bir şeyi yoktur. Yardımlarla geçinmektedir.
Hane 51:
Tavşanlılı Mustafa’nın evinde yaşayan Hacışerifoğlu Mehmet Emin, Mehmet’in oğlu.
Mehmet Emin’in 1 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu vardır. Yıllık kazancı 140 kuruştur.
Hane 52:
Ayaslıoğlu? Ahmet, İbrahim’in oğlu.
Ahmet’in 3 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 850 kuruştur.
Hane 52: Değirmen.
Ahmet’in eşi Ayşe Hatun.
Ayşe Hatun’un 3 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu ve yılda 775 kuruş gelir getiren değirmeni vardır. Yıllık geliri 1.550 kuruştur.
Hane 53:
Musaoğlu Mehmet.
Mehmet’in 7 dönüm bağı, 2 dönüm dut bahçesi ve 1 katırı vardır. Yıllık kazancı 1.100 kuruştur.
Hane 54:
Abdülşüküroğlu Hacı Ahmet, Ali’nin Oğlu.
Hacı Ahmet’in 10 dönüm bağı, 2 dönüm dutbahçesi, 2 sağmal keçisi, 2 oğlakı ve 1 atı vardır. Yıllık kazancı 1.816 kuruştur.
Hane 55:
Sabancıoğlu Süleyman, Ahmet’in oğlu.
Süleyman’ın 6 dönüm bağı, ve 2 dönüm dutluğu vardır. Bunlardan yıllık kazancı 1.470 kuruştur.
Hane 56:
Ayasoğlu Abbas, İbrahim’in oğlu.
Ayasoğlu’nun 4 dönüm bağı, 1.5 dönüm dutluğu, 3 sağmal keçisi, 2 oğlağı ve 1 erkek merkebi vardır. Yıllık geliri 774 kuruştur.
Hane 56:
Abbas’ın evinda yaşayan eniştesi Kahveci ismail, Ahmet’in oğlu.
Kahveci ismail’in 1 dönüm bağı, yarım dönümden az dutluğu vardır. Bunlardan yıllık kazancı 135 kuruştur.
Hane 57:
Kanadoğlu Hüseyin, Ali’nin oğlu.
Hüseyin’in 3.5 dönüm bağı vardır. Yıllık geliri 560 kuruştur.
Hane 58:
Kabakçı Yunus, Hacı Ali’nin oğlu.
Yunus’un 3 dönüm bağı ve 1 dönüm dut bahçesi vardır. Yıllık kazancı 445 kuruştur.
Hane 59:
Döbüşoğlu Mehmet, Mustafa’nın oğlu.
Mehmet, 4 dönüm bağ ve 1 dönüm dutluğun sahibidir. Yıllık geliri 1.100 kuruştur.
Hane 60:
Çavuşoğlu İbrahim, Abdülkadir’in oğlu.
Çavuşoğlu’nun 10 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 1 sağmal ineği ve 1 yoz ineği vardır. Yıllık geliri 1.730 kuruştur.
Hane 61:
Deliibrahimoğlu Halil, Ali’nin oğlu.
Halil’in 1 dönüm bağı vardır ve buradan yılda 100 kuruş gelir elde etmektedir.
Hane 61:
Halil’in eşi Selime Hatun.
Hane 61:
Halil’in evinde yaşayan kayın validesi Resime Hatun.
1 dönüm bağı vardır. Yıllık geliri 150 kuruştur.
Hane 62:
Topal İsmail’in damadı Ahmet, Osman’ın oğlu.
Ahmet’in 1 dönüm bağından elde ettiği bir yıllık kazancı 60 kuruştur.
Hane 63:
Yetim, Dağlıahmetoğlu Hüseyin.
Hüseyin’in 3 dönüm bağı ve yarım dönüm kadar harap olmuş, gelir getirmeyen dut bahçesi vardır. Yıllık kazancı 300 kuruştur.
Hane 64:
Döbüşoğlu Mustafa, Mehmet’in oğlu.
Mustafa’nın evinden başka hiç bir şeyi yoktur. Kendisine yapılan yardımlarla yaşamaktadır.
Hane 65:
Topalakoğlu Hacı İbrahim.
Hacı İbrahim, 7 dönüm bağa, 3 dönüm dutluğa, 1 tosuna ve 1 ata sahiptir. Yıllık kazancı 1.900 kuruştur.
Hane 66:
Akalioğlu Musa, Osman’ın oğlu.
Musa’nın 5 dönüm bağı, 1.5 dönüm dutluğu ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık kazancı 840 kuruştur.
Hane 67:
Abdülşüküroğlu Mustafa, Hacı Ahmet’in oğlu.
Mustafa, 3 dönüm bağın, yarım dönüm kadar dut bahçesinin ve 1 sağmal ineğin sahibidir. Yıllık geliri 510 kuruştur.
Hane 68:
Akoğlu Mustafa, Hacı Ömer’in oğlu.
Akoğlu Mustafa’nın 2 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu, 2 sağmal keçisi ve 3 boz keçisi vardır. Yıllık geliri 425 kuruştur.
Hane 69: Çam korusu.
Yetim, Hacıosmanoğlu Osman, Mustafa’nın oğlu.
Osman’ın kiraya verdiği 3 dönüm bağı (geliri yazılmamıştır), yıllık 40 kuruşa kiraya verdiği 1 dönüm hadika[12], 1 atı ve 3 dönüm çam korusu vardır. Bütün bunlardan yıllık kazancı 190 kuruştur. Yetim Osman, henüz beş yaşındadır. Vasisi Annesi Hatice Hatun’dur.
Hane 70:
Düğüncülerli Molla Halil, Hüseyin’in oğlu.
Halil’in kiraladığı ve yılda 900 kuruş geliri olan bir bağdan ve Yine yılda 40 kuruş getiren 1 dönüm dutluktan bir yılda elde ettiği kazanç 940 kuruştur.
Hane 71:
Pınarlarlı? Hüseyin, Mehmet’in oğlu.
Hüseyin 7 dönüm bağ, 1 dönüm dutluk ve 1 erkek eşeğin sahibidir. Yıllık geliri 1.540 kuruştur.
Hane 72:
Hasanoğlu Hasan, İbrahim’in oğlu.
Hasan, 5 dönüm bağ, 1 dönüm dutluk ve 1 erkek eşek sahibidir. Yıllık kazncı 935 kuruştur.
Hane 73:
Hasanoğlu Bektaş, İbrahim’in oğlu.
Bektaş askerde olduğundan, emlakını kardeşi Mustafa idare etmektedir. 3 dönüm bağı ve yeni dikilmiş gelir getirmeyen 1 dönüm dutluğu vardır. Yıllık geliri 450 kuruştur.
Hane 74:
Gurbedoğlu Osman, Eyüp’ün oğlu.
Osman’ın 7 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 1 yoz ineği ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 1.150 kuruştur.
Hane 75:
Haliloğlu Hacı İsmed, Mehmet’in oğlu.
Hacı İsmed’in 7 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 2 sağmal keçisi,6 y0z keçisi, 2 oğlağı ve 1 sağmal ineği vardır. Bütün bunlardan yıllık kazancı 1.234 kuruştur.
Hane 76:
Mehmetoğlu Halil.
Halil, 10 dönüm bağ, 2 dönüm dutluk ve 1 atın sahibidir. Yıllık geliri 1. 350 kuruştur.
Hane 77:
Mehmet Emin, Bekir’in oğlu.
Hane 78:
Doğancılıoğlu Hüseyin, İbrahim’in oğlu.
Hüseyin, 1 dönüm bağ, 1 dönüm dutlık ve 1 erkek eşek sahibidir. Bunlardan yıllık kazancı 250 kuruştur. Dut bahçesini yeni dikip yetiştirmekte olduğu anlaşılmaktadır. Ertesi yıl vergi olarak 32 kuruş alınacaktır.
Hane 79:
Berberoğlu İbrahim, Ali’nin oğlu.
İbrahim’in 4 dönüm bağı ve 1 atı vardır. Yıllık kazancı 200 kuruştur.
Hane 80:
Kanadoğlu Ali, Mehmet’in oğlu.
Ali’nin 6 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, 2 sağmal keçisi, 2 tekesi ve 1 katırı vardır. Mecmuundan/bütün bunlardan yıllık kazancı 822 kuruştur.
Hane 80:
Kanadoğlu Ali’yle aynı evde yaşayan oğlu Ahmet.
Ahmet’in 3 dönüm bağı vardır. Yıllık kazancı 200 kuruştur.
Hane 81:
Kanadoğlu Arif, Ali’nin oğlu.
Arif’in 4 dönüm bağı ve 1 erkek merkebi vardır. Yıllık kazancı 450 kuruştur.
Hane 82:
Kirazlılıoğlu (Uludağ’daki Kirazlı köyü) Ahmet, Lâtif’in oğlu.
Ahmet’in 11 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 2 sağmal keçisi, 2 yoz keçisi, 1 atı, 1 yoz karasığır ineği, 4 dönüm nadas tarlası vardır. Bütün bunlardan yıllık kazancı 1. 322 kuruştur.
Hane 83:
Kirazlılıoğlu İzzeddin, Gani’nin oğlu.
İzzeddin’in 6 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 5 dönüm nadas tarlası, 3 sağmal keçisi, 4 yoz keçisi ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 1.136 kuruştur.
Hane 84:
Çeşmecioğlu Halil, Mehmet Ali’nin oğlu.
Hlil’in 4 dönüm bağı ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 350 kuruştur.
Hane 85:
Değirmencioğlu Mehmet. Ali’nin oğlu.
Mehmet, 8 dönüm bağ, 2 dönüm dut bahçesi, 1 yoz inek ve 1 at sahibidir. Yıllık kazancı 1.000 kuruştur.
Hane 85/1:
Değirmencioğlu Mehmet’in evinin avlusundaki başka bir evde yaşayan torunu Mehmet, İsmail’in oğlu.
Mehmet’in 2.5 dönüm bağıvardır. Yıllık geliri 350 kuruştur.
Hane 86:
Türkmen Ebubekiroğlu Mehmet Emin, İsmail’in oğlu.
Türkmen Mehmet Emin’in, 4 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, 1 sağmal keçisi, 2 yoz keçisi ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık kazancı 1.014 kuruştur.
Hane 87:
Hacı Salih’in damadı Abdullah, Ahmet’in oğlu.
Abdullah’ın 4 dönüm bağı (Defterde yanlış olarak dutluk yazılmıştır), 1 dönüm dut bahçesi, 2 sağmal keçisi ve 1 atı vardır. Yıllık geliri 1.026 kuruştur.
Hane 88:
Çakıcıoğlu Ahmet, Mustafa’nın oğlu.
Ahmet, 4 dönüm bağ, 2 karasığır öküzü, 1 yoz inek, 1 erkek eşek ve kiraladığı 3 dönüm tarlası vardır. Yıllık kazancı 1.100 kuruştur.
Hane 89:
Türkmenbekiroğlu Mehmet, Mehmet Emin’in oğlu.
Mehmet’in Yeni yetiştirmeye başladığı 2 dönüm bağı vardır. Hiç gelir getirmediği ve üç yıl sonra yoklanacağı yazılmıştır.
Hane 90:
Topal Kaya Mehmet (Defterde kaya yazılmıştır. Doğrusu “Kara” olmalıdır), İbrahim’in oğlu.
Mehmet’in 4 dönüm bağı ve 1.5 dönüm dut bahçesi vardır. Yıllık kazancı 300 kuruştur.
Hane 91:
Topal Karamahmetoğlu Süleyman, Ali’nin oğlu.
4 dönüm bağı ve 1 dişi eşeği vardır. Yıllık geliri 570 kuruştur.
Hane 92:
Düğüncülerli Kara Mehmet, Hüseyin’in oğlu.
Kara Mehmet, 4 dönüm bağ, 1 dönüm dutluk, 2 sağmal keçi, 2 oğlak ve 1 at sahibidir. Bunlardan yıllık kazancı 630 kuruştur.
Hane 93:
Esseyyid Mustafa, Ahmet’in oğlu.
Mustafanın 2 dönüm bağı vardır. Buradan yıllık geliri 200 kuruştur.
Hane 94:
Selamcıoğlu İbrahim, Mehmet’in oğlu.
2 dönüm bağı vardır. Kendisi öldüğünden ve kimsesi olmadığından, gelir yazılmamıştır.
Hane 95:
Korucuoğlu Haşim, İsmail’in oğlu.
Haşim’in 1 dönüm bağı, 1 dönüm dut bahçesi, 2 sağmal keçisi, 2 oğlağı ve 1 dişi eşeği vardır. Yılık kazancı 131 kuruştur.
Hane 96: Çam korusu.
Abdülşüküroğlu Müslimiddin, Ali’nin oğlu.
Müslimeddin, 3 dönüm bağ, 5 dönüm dutluk, 2 sağmal keçi, 2 yoz keçi, 1 kısır inek ve 1 at sahibidir. Yıllık geliri 2.922 kuruştur.
Hane 97:
Abdüşşüküroğlu Ali, Müslimiddin’in oğlu.
Ali’nin 4 dönüm bağı ve bundan yıllık 600 kuruş geliri vardır.
Hane 98:
Abdülşüküroğlu Çalı Osman, Süleyman’ın oğlu.
Çalı Osman’ın 8 dönüm bağı, 2.5 dönüm dutluğu, 30 dönüm nadasa bıraktığı tarlası, 1 karasığır ineği ve 1 atı vardır. Bunlardan yıllık kazancı 1.300 kuruştur.
Hane 98:
Çalı Osman’ın evinde yaşayan annesi Zeynişerif.
Zeynişerif’in 3 dönüm bağı, yarım dönümden az dutluğu vardır. Yıllık geliri 380 kuruştur.
Hane 99:
Delilerli Halil, Abdullah’ın oğlu.
Halil’in 1 dönüm bağı ve buradan yıllık 100 kuruş geliri vardır.
Hane 100: Çam korusu.
Suhte Çalıkoğlu İsmail, Hacı Mehmet’in oğlu.
Çalıkoğlu İsmail’in 6 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, 3 sağmal keçisi, 2 yoz keçisi, 1 atı ve 4 dönüm çam korusu vardır. Yıllık geliri 1.150 kuruştur.
Hane 101:
Suhte Çalıkoğlu Musa, Hacı Mehmet’in oğlu.
Çalıkoğlu Musa’nın 13 dönüm bağı, 15 dönüm nadasa bıraktığı tarlası, 1 sağmal ineği ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 1.700 kuruştur.
Hane 102:
Delihaliloğlu İdris, Ali’nin oğlu.
İdris, 7 dönüm bağ, 1.5 dönüm dutluk, 1 sağmal inek ve 1 erkek eşek sahibidir. Yıllık geliri 1.700 kuruştur.
Hane 103:
Delihaliloğlu Sadettin, Ali’nin oğlu.
Bursa’da, Narlı Tekkesi civarında ev satın aldığı için köyden hiç geliri yoktur.
Hane 104: Çam korusu.
Suhte Çalıkoğlu İbrahim, Süleyman’ın oğlu.
8 dönüm bağı, 1.5 dönüm dutluğu, 3 sağmal keçisi, 2 yoz keçisi, 10 dönüm nadasa bıraktığı tarlası, 4 dönüm çam kurusu, 1 sağmal ineği, 1 erkek eşeği ve 1 yoz ineği vardır. Yıllık kazancı 1.630 kuruştur.
Hane 105: Çam korusu.
Sadettinoğlu Hasan, Sadettin’in oğlu.
Hasan, 6 dönüm bağ, 2 dönüm dutluk, 2 sağmal keçi,1 sağmal inek ve 1 at sahibidir. Bunlardan başka 4 dönüm de çam korusu vardır. Yıllık geliri 1.216 kuruştur.
Hane 106:
Danacıoğlu Hacı Emrullah, Yunus’un oğlu.
Hacı Emrullah’ın 11 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 1 sağmal ineği, 1 karasığır öküzü, 1 atı ve 7 dönüm nadasa bıraktığı tarlası vardır. Yıllık geliri 1.880 kuruştur.
Hane 107:
Sağıroğlu Sağır Ali, İbrahim’in oğlu.
Sağır Ali’nin 4 dönüm bağı, 2 yoz keçisi ve 2 oğlağı vardır. Bunlardan yıllık geliri 522 kuruştur.
Hane 108: Çam korusu.
Danacıoğlu Hacı Saim, Yunus’un oğlu.
Hacı Saim’in 7 dönüm bağı, 2 dönüm dutluğu, 3 sağmal keçisi, 1 yoz keçisi, 1 atı, 10 dönüm nadas tarlası, 2 sağmal ineği ve 2 dönüm çam korusu vardır. Yıllık geliri 2.027 kuruştur.
Hane 109: Çam korusu.
Akçaoğlu Mehmet, Mehmet Emin’in oğlu.
Akçaoğlu Mehmet, 5 dönüm bağ, 2 dönüm dutluk, 2 dönüm ekilmiş tarla, 1 sağmal karasığır ineği, 1 yoz inek, 10 dönüm nadas tarla, 2 öküz ve 1 erkek eşeğin sahibidir. Bunlardan başka 2 dönüm de çam korusu vardır. Yıllık kazancı 1.080 kuruştur.
Hane 110:
Akçaoğlu İsmail, Emin’in oğlu.
İsmail’in 20 dönüm ekili tarlası, 4 dönüm bağı, yarım dönüm dutluğu, 2 karasığır öküzü ve 2 dönüm çam korusu vardır. Yıllık geliri 1.260 kuruştur.
Hane 111:
İnceoğlu Hüseyin, İsmail’in oğlu.
Hüseyin’in 5 dönüm bağı vardır. Buradan elde ettiği yıllık gelir 450 kuruştur ( Defterde yanlış olarak 45 kuruş yazılmıştır. ).
Hane 112:
Uzunoğlu Beşe Mehmet Emin, Mustafa’nın oğlu.
Beşe M. Emin’in 4.5 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu, 25 dönüm nadasa bıraktığı tarlası ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 600 kuruştur. Defterde burada da yanlış olarak 150 kuruş yazılmıştır.
Hane 113:
Yetim, Ahmet Çavuşoğlu Hüseyin? Ahmet’in oğlu.
Yetim yedi yaşındadır. Hiçbir şeyi yoktur. Yardımlarla geçinmektedir.
Hane 114:
Dağlıoğlu Kara Hüseyin, Ahmet’in oğlu.
Kara Hüseyin’in 7 dönüm bağı, 1.5 dönüm dutluğu ve 1 atı vardır. Yıllık kazancı 1.000 kuruştur.
Hane 115:
Dağlıoğlu İbrahim, Ahmet’in oğlu.
İbrahim’in 4.5 dönüm bağı, 2 dönüm dut bahçesi, 1 sağmal ineği ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 730 kuruştur.
Hane 116:
Kapıoğlanı İsmail, Mehmet’in oğlu.
İsmail, 10 dönüm bağ, 20 dönüm kiraladığı tarla, 10 dönüm bağ,1.5 dönüm dutluk, 2 karasığır öküzü, 1 at, 1 sağmal inek ve 1 düvenin sahibidir. Yıllık geliri 3.570 kuruştur.
Hane 117: Çam korusu.
Bakırcıoğlu Hacı Ali, Süleyman’ın oğlu.
Hacı Ali’nin 17 dönüm ekilmiş tarlası, 5 dönüm nadasa bıraktığı tarla, 7 dönüm bağ, 1 dönüm dutluk, 2 karasığır öküzü, 1 yoz karasığır ineği ve 1 sağman ineği vardır. Ayrıca 2 dönüm de çam korusu vardır. Yıllık geliri 2.095 kuruştur.
Hane 118:
Yetim Yusufoğlu İdris, Hacı Halil’in oğlu.
İdris henüz beş yaşındadır. Vasisi Hacı Ali’dir. Kendisine emlak olarak hiç miras kalmamıştır. Lazım oldukça harcayacağı 750 kuruş nakit para kalmıştır. Bu parayla geçinmektedir.
Hane 119:
Doğancılıoğlu Kadı Mustafa, Ali’nin oğlu.
Kadı Mustafa’nın 1 dönüm bağı, yarım dönüm dutluğu ve 1 sağman keçisi vardır. Yıllık geliri 358 kuruştur.
Hane 119: Defterde hane numarası yoktur. Anlaşıldığı kadarıyla Kadı Mustafa’nın evinde oturmaktadır.
Kadı Mustafa’nın eniştesi Yakuboğlu Mehmet Emin.
Hane 120:
Yusufoğlu’nun damadı Durali, Alinin oğlu.
Durali’nin 4 dönüm bağı, yarım dönüm dut bahçesi ve bir atı vardır. Yıllık geliri 990 kuruştur.
Hane 121: Gürgen korusu.
Sağırahmetoğlu Mısdık, Ahmet’in oğlu.
Mısdık, 7 dönüm bağ, 2.5 dönüm dutluk, 1 sağman keçi, 1 katır, 5 dönüm ekmediği tarla ve 2 dönüm korusu vardır. Yıllık kazancı 2.476 kuruştur.
Hane 122:
Kavas Abdullah, Yusuf’un oğlu.
Kavas Abdullah’ın 3 dönüm bağı, 1 atı ve 1 sağmal keçisi vardır, Bunlardan 1 yılda kazandığı 308 kuruştur.
Hane 123:
Doğancılıoğlu İmam İbrahim, Mustafa’nın oğlu.
İbrahim’in 7 dönüm bağı, 1.5 dönüm dut bahçesi, 5 sağmal keçisi, 7 yoz keçisi ve 1 erkek eşeği vardır. Bunlardan yıllık geliri 1.250 kuruştur.
Hane 124: Çam Korusu.
Ahmet Ağa ‘nın oğlu Seyyid Ali.
Seyyid Ali’nin 5 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 2 dönüm çam korusu, 1 yoz ineği, 1 katırı, 10 dönüm ekili ve 10 dönüm de nadas tarlası vardır. Yıllık kazancı 1.910 kuruştur.
Hane 125: Çam Korusu.
Kabakçı Ömer, Hacı Ali’nin oğlu.
Kabakçı Ömer’in 6 dönüm bağı, 3 dönüm dutluğu, 1 yoz ineği, 1 katırı, ekip te yılda 100 kuruşa kiraya verdiği tarla, 10 dönüm nadas tarla ve 4 dönüm çam korusu vardır. Yıllık kazanacı 1.080 kuruştur.
Hane 126:
Can Ebubekir, Velibey’in oğlu.
5 dönüm bağı, yarım dönümden az dutluğu, 1 yoz ineği ve 1 erkek eşeği vardır. Yıllık geliri 940 kuruştur.
Hane 127: Çam korusu.
Yetim Yusufoğlu Ahmet, Hacı Mustafa’nın oğlu.
Ahmet’in 10 dönüm bağı, 4 dönüm dutluğu, 3 dönüm çam korusu, 3 dönüm nadas tarlası, 1 atı ve 1 karasığır ineği vardır. Yıllık geliri 2.090 kuruştur.
Hane 128:
Arabacıoğlu İbrahim, Hacı Halil’in oğlu.
İbrahim’in 1 dönüm bağı ve 1 dönüm dut bahçesi vardır. Yıllık kazancı 285 kuruştur.
Hane 129:
Köçek Hüseyin, Kara İbrahim’in oğlu.
Köçek Hüseyin’in 3 dönüm bağı, 3.5 dönüm dutluğu ve 1 sağmal ineği vardır. Yıllık kazancı 630 kuruştur.
Hane 130:
Beğcelioğlu Osman, Hüseyin’in oğlu.
Osman, 7 dönüm bağ, 3.5 dönüm dutluk ve 1 at sahibidir. Bunlardan yıllık kazancı 1.690 kuruştur.
Hane 131:
Doğancılıoğlu Mehmet, İbrahim’in oğlu.
Mehmet’in 2.5 dönüm bağı vardır. Yıllık geliri 250 kuruştur.
Hane 132:
Baltacıoğlu Halil, İbrahim’in oğlu.
Baltacıoğlu Halil’in 5 dönüm bağı, 1.5 dönüm dut bahçesi, 2 sağmal keçi, 2 yoz keçi, 2 oğlak ve 1 erkek eşeğin sahibidir. Yıllık kazncı 1.172 kuruştur.
Hane 133:
Alimollaoğlu İbrahim, Mehmet’in oğlu.
İbrahim’in mal varlığı ve çalışacak gücü yoktur. Yardımlarla geçinmektedir.
Hane 134:
Şişecioğlu Hacı mustafa, Ali’nin oğlu.
Hacı Mustafa’nın 7 dönüm bağı, 1.5 dönüm dutluğu, 2 sağmal keçisi ve 1 katırı vardır. Yıllık kazncı 1.316 kuruştur.
Hane 135: Çam korusu.
Kara Yakuboğlu Yakub, Mustafa’nın oğlu.
Yakub’un 3.5 dönüm bağı, 4 dönüm çam korusu vardır. Yıllık kazncı 580 kuruştur.
Hane 136:
Yörük Mustafa, Molla Osman’ın oğlu.
Yörük Mustafa’nın 4 dönüm bağı, 1 dönüm dutluğu vardır. Yıllık geliri 720 kuruştur.
Hane 137:
Topal Osman, Hüseyin’in oğlu.
Topal Osman’ın yalnızca 1.5 dönüm bağı vardır. Yıllık kazancı 70 kuruştur.
Defter burada, 51. sayfada sona ermektedir. Köyün yıllık toplam geliri 139.487 kuruş olarak hesaplanmıştır. Köylünün vereceği yıllık vergi toplamı da 1. 336 kuruş olarak tespit edilmiştir.
Bu rakamların ve son sayfanın altında köyün 1. ve 2. muhtarlarıyla birlikte, köy imamının da mühürü vardır.
1844 Temettuat Defteri’ne Göre Misi’de Tarımsal Varlıklar
Misi’de, tarla ziraati çok azdır. Sadece 145 dönüm arazi ekilmiş olup, 280 dönüm tarla da nadasa bırakılmıştır. Hububat gibi yıllık ürünlerin ekildiği tarlalar nadas tarlalarla birlikte sadece 425 dönümdür. Bunun yanında, “Sıraköyler” dediğimiz, doğudan-batıya doğru uzanan bir hattın ucundaki ve Ulubat Gölü’nde son bulan hattın son köyü olan Akçalar’a kadar, kitabımıza konu olan köylerin içinde en fazla üzüm bağı olan köy 713 dönümle Misi Köyüdür. Bunun yanında, köyde 207 dönümlük dut bahçesi ve 68 dönümlük sahipli korular vardır. Misili bir şahsın sahip olduğu ve bahsettiğimiz köylerin içinde olmayan bir “gürgen” korusu vardır. Diğer koruların hepsi çam korusudur.
Misi’de Mal varlığı olan kadınlar:
1844 Yılında Bursa’da kadınların toplumda erkekler karşısındaki yeri yok gibiydi[13]. Kadınların sosyal statülerinin en alt sınıftaki erkeklerden daha düşük seviyede, kölelere yakın bir durumda oldukları analaşılmaktadır. Misi’de durum Farklıdır. Şöyle ki:
Diğer köylerde çok az olan ve köydeki 12 kadının ev arazi sahibi oldukları görülmektedir. Şehirden uzaklaşıp batıya doğru gidildikçe, mal sahibi olan kadınların azaldıkları görülüyor. Batıya doğru Misi’ye en yakın köy olan Demirci’de de mal sahibi olan kadınların çokluğunun sebebi insanı düşünmeye itmektedir. 1844 yılındaki sayımlarda Bursa’nın içinde bile mal sahibi olan kadınlar, neredeyse yok denecek kadar azdı. Klasik Osmanlı Dönemi’nde olduğu gibi kadınlar, babalarından miras olarak sadece ev[14] ve ev eşyası gibi şeyleri miras olarak alabiliyorlardı.
Misi’deki bu mal ve ev sahibi kadınların mal varlıklarını incelediğimizde:
3.Hanedeki evde yaşayan ve evin sahibi olduğu anlaşılan Mustafa’nın eşi Asiye Hatun. Anlaşıldığı kadarıyla, Kocası mustafa içgüveyisidir.
4.Hanedeki evde yaşayan Öksüzoğlu Mehmet’in eşi Hanife. Hanife Hatun’da Ev sahibi olduğuna göre, Eşi Öksüzoğlu Mehmet’de içgüveysidir.
5.Hanede yaşayan Halil’in kayın validesi Zekiye.
8.Hanede yaşayan Berberoğlu Mehmet’in eşi Hanife.
Mustafa’nın eşi Emine.
35.Hanede yaşayan Hacı Emin’in ananesi Emetullah.
37.Hanede yaşayan Kaymak Mustafa’nın kayın validesi Ayşe.
43.Hanede yaşayan Mehmet Emin’in üvey annesi Ayşe.
52.Hanede yaşayan Ahmet’in eşi Ayşe. Ayşe oturduğu evden başka, Köydeki değirmenlerden birisinin de sahibidir.
61.Hanede yaşayan Halil’in eşi Selime Hatun.
61.Hanede yaşayan Halil’in kayınvalidesi Resime Hatun.
98.Hanede yaşayan Çalı Osman’ın annesi Zeyni Şerif Hatun.
Misi’de, ev, bağ, dutluk ve değirmen sahibi olan kadınların çokluğu, yukarıda bahsedilen Raif Kaplanoğlu Hoca’nın tespitleri ve köylerdeki “içgüveysi” denilen gelenekle uyuşmaktadır. Bu konu ve gelenek, Üniversitelerimizce bir araştırma konusu olabilir. “Dırahoma” denilen bölgede kökleşmiş eski bir gelenekle benzerlik taşıyor gibi geliyor bana…
Misi Vakıfları:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan 22446 numaralı Vakıf Defteri’nde Misi ile ilgili olan 4 kayıt bulunmaktadır. Bu vakıflar, “NÜKÛD” vakıflarıdır. Yani “PARA” vakıflarıdır. 6 varak olan bu defter, Hicri: 9 Cemaziyyelevvel 1289. Miladi: 15 Temmuz 1872 Pazartesi günü düzenlenmeye başlamıştır. Yani, zaten daha önceden var olan bu vakıflar, deftere yazılıp resmileştirilmişlerdir. Bu vakıf defterinden Köyde bulunan çeşmelerin tarihi adlarını da öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu vakıfların gelirleri çoğunlukla yaptıran kişinin, bu çeşmeleri yaşatmak için vakfettiği bir para ve bu paranın faizle işletilmesiyle elde edilen gelirle olurdu. Bunun yanında, vakfettiği tarla, bağ, bahçe, ev ve dükkanların kira gelirleri de vakfa önemli bir kaynak teşkil ederdi.
O yıllarda demir ve plastik su boruları olmadığından, çeşmenin su yolları; kısa kısa pişmiş topraktan yapılan boruların eklenmesiyle olurdu. Çabuk kırılan bu boruların her yıl tamir edilmesi ve kırılanların yenileriyle değiştirilmesi gerekirdi. Bütün bu masraflar vakfın nakit parasından karşılanırdı.
Yukarıda bahsettiğimiz defterin 55, 56, 57. sıralarda kayıtlı çeşmeler ve 65. sıradaki Misi Köyü Camii’nin vakfının nakit paraları şöyledir:
1) Kite Kazası’na bağlı Misi Köyü, Karapınar Çesmesi’nin tamiri için; 4.107 kuruş.
2) Kite Kazası’na bağlı Misi Köyü, Makrasoğlu Çeşmesi’nin kaynağının tamiri için; 1.659 kuruş.
3) Kite Kazası’na bağlı Misi köyü, Karasülükoğlu Çeşmesi’nin kaynağının tamiri için; 8.050 kuruş.
4) Kite Kazası’na bağlı Misi Köyü Camii’nin gerekli yerlerinin tamiri için; 46.731 kuruş.
1895 Yılında Misi:
Fatma Fahrunnisa Hanım, İstanbul’da çıkan “Hanımlara Mahsus Gazete”nin yazarlarındandı. 19. yy’ın sonlarında kadın yazar arkadaşıyla birlikte bu gazeteyi çıkarmaya başlarlar. Önce haftada iki kez yayınlanan gazete, daha sonra haftada bire düşer. 11 yıl kadar yayın hayatına devam eder. İki kadın arkadaşıyla Bursa’ya yaptığı bir gezinin hatıraları, bu dergide 14 bölüm halinde ve 42. ve 63. sayıları arasında 19 sayı boyunca yayınlanır. 1895 yılında Bursa’ya yaptığı bu seyehatin anıları 03. Şubat 1896 tarihinde “Hüdavendigar Vilayetinde Kısmen Bir Cevelan” adıyla yayınlanmaya başlanır.
Nurşen Günaydın ve Raif kaplanoğlu’nun derlediği Bursa’ya gelen birçok seyyahın anıları, 2000 yılında, “Seyehatnamelerde Bursa” adıyla, Bursa Ticaret Borsası’nın 76. kuruluş yıldönümü anısına, bir kitap halinde yayınlanır. Bu kitapta Fatma Fahrünnisa Hanım’ın da Bursa ve Misi’yle ilgili ilginç gözlemleri vardır.
Fahrünnisa Hanım, 04 Mart 1896 tarihinde yayınlanan bölümde şöyle yazmıştır:
“Aman Ya Rabbi! Bu ne güzellik; sanki Allah baharın güzelliklerini taksim ederken Bursa’ya pek büyük bir özellik vermiş. Bu ne bereketli toprak ne kadar renk renk bitkiler; ne türlü rengarenk çiçekler; ötede beride sık sık görülen dağ gülleri ve çalılar arasında biten yabani menekşeler ve diğer bin türlü bizce bilinen ve bilinmeyen çiçeklerin gelişigüzel bir halde görünüşü bu mahallerin dağ ve bu çiçeklerin kendiliğinden bitmiş olduklarına hükmettirmeyip, doğaya takliden düzensiz bir şekilde hazırlanmış bahçe zannettiriyordu. Çalılar arasında, ağaç dallarında öten kuşların ruhu besleyici sesleri sık sık rastladığımız menbaların/pınarların kulakları okşayan şırıltıları bu güzel yerleri baştan başa coşkun zevk ve şevk halinde bulunduruyordu.”
İşte kitabımıza konu olan Sıraköyler’in doğu ucundaki Misi dahil hepsi o yıllarda bu güzellikleri barındırıyordu.
01 Nisan 1896 tarihli gazetedeki bölümünde; Yanlarına Bursa’dan bir arkadaşlarını da alan üç kadın bir arabaya binerler. Misi’ye doğru yola çıkarlar. Dura kalka, sağa sola baka baka, tabiatın güzelliklerini seyrede seyrede ancak iki saatte Misi’ye varabilirler.
“Tamamıyla hatırımda kalmamış fakat iki saatte köye vardık. Adı geçen köy bayır üzerinde kurulu olup, beyaz ve siyah renkte, taştan, topraktan ve tahtadan yapılmış evleriyle manzarası pek fakircedir.” diye yazdıktan sonra; “Bununla birlikte güzel şeyler ve tabiata sahip olma hususunda pek renklidir. Dağ, taş, bayır, kaya, ağaçlık, bağ, bahçe vel’-hasıl insan tabiatının hoşlanıp, bakanların hayran olacağı her çeşit hoş manzaraları ziyadesiyle kapsar ki şu tabiatın güzelliklerinin en üstünü, sahili kah kumluk, kah sazlık, kah da çalılık hem de çiçekli çalılık olan ve dağlardan kesip içine attıkları büyük ağaçları köye nakletmek görevini gören Nilüfer Nehri’dir.”
“Biz kah Nilüfer’in kenarında, toprağın biraz yüksekliğinden oluşmuş tabii bir set üzerinde, gayet ulu bir ağacın tatlı gölgesinde oturup sürekli akıştan su yüzeyinde oluşan ufak dalgaları seyrediyor, kah ta sahildeki kumluk üzerinda eğleniyorduk.”
“Daima İstanbul’a gelip gittiği için evvelden tanışıklığımız olan biri (Misi köylü kadın), oraya vardığımızdan haberdar olarak bizi karşılamaya koşturduğu gibi bilmediğimiz daha birçok köylü kadınlar dahi onu izleyerek birbiri ile yarışırcasına hakkımızda misafir ağırlama belirtileri gösterdiler.”
“Adı geçen şairane yerde biraz eğlendikten sonra köylerinin içine götürerek ufak bir cami-i şerifi, Nilüfer’in kuvvetiyle hareket eden değirmenlerini, çamaşır yıkadıkları yeri ve hamamı gösterdiler.”
“Tanışımız olan köylü kadın dedi ki:
— ‘Bakınız hanımlar; bizim hamamımız sizinkilere benzemediği gibi fiyatı da benzemez; adam başına beş paradır[15]. Parası olmayan bir yumurtayla da girebilir. Ama biraz karanlıkça imiş, avlusu toprak imiş ne zararı var, sizin İstanbul’unuzda bir hamama gidecek oldum bana birçok hak gösterip beş guruş istediler. Tevbe olsun! Ne o parayı veririm, ne de hamama girerim. Ben beş guruşu ne zahmetle kazanıyorum biliyorlar mı? Pekmez kaynatıyorum, cevizli sucuk yapıyorum, buradan İstanbul’a kadar götürüp satıyorum da okkasına beş guruş vermeye nazlanıyorlar. Sonra da benden beş guruş almaya kalkıyorlar.’”
1895 yılı baharında Fahrünnisa Hanım Misi’den ayrılırken son intibalarını şöyle yazmıştır:
“Özetle köy alemini düşündüğümden kat kat üstünde hoş buldum. Oaradaki çalışarak geçinme, ahlakında görülen saflık ve temizlik ve birtakım medeniyetin bağlarından serbest olma pek zevkime gitti. Bir kadından başka hepsiyle yeni tanış olduğumuz halde, hepsinin kakımızda gösterdikleri hürmet, muhabbet ve meyve mevsimi olmadığı cihetle, bahçelerinin meyvelerini bize ikram edemediklerine üzüntülerini ifade edişleri yapmacık olmadığından, cidden taktire değerdi.
Akşam olup da, biz dönmeye kalkışınca; gelmek elinizde ama gitmek elinizde mi ki? Bu akşam kalınız da sizi eğlendirelim- diyerek dönmemize engel oluyorlardı ve ısrara karar veriyorlardı.
Hatırlarını kırmamak için özür dileyerek dönmeye mecbur olduğumuzu söyledik. Kırk yıllık ahbabmışız gibi bizi arabaya kadar uğurladılar, birçok ağızdan çıkan dualar, senalar, medihler, övgüler, memnuniyet ifadesi ve kiraz vakti için davetler arasında veda ederek ayrıldık. Doğrusu gerek köyün konumunun güzelliği, gerek bu saf[16] kadınların hoş tavırları kalbimde pek hoş bir tesir bıraktı.”
Meşhur, Olimpos/Misi Şarapları ve Misi Bağları
Her ne kadar, antik çağlar ve Bizans devirlerinde tesbit edilen Dionisos Kültürü’nden dolayı, Bithinya ve Misi/Misya bölgesinde bağcılığın yaygın olduğunu düşünebiliriz. Ancak, Bölgenin Osmanlılar tarafından fethi ve sonrasında, bölgeyi boşaltan Rumların yeri nüfus olarak 18. yüzyıl ortalarına kadar doldurulamamıştır. Eldeki kayıtlara göre, 16. yüzyılın sonlarında bile Misi’de çok az insan yaşamaktadır ve köyde hiç bağ yoktur. Kitabımıza konu olan diğer köylerin hepsinde bağcılık yapılmaktadır. Misi’de bağcılığın başlaması 16. yüzyıldan sonradır. Şu bir gerçektir ki, sonraki yıllarda, Misi’nin üzümleri, pekmezi ve şarapları pek tanınmış ve aranan ürünler olmuştur.
Bursa-Mudanya Demiryolu’nun yapılmasıyla birlikte, tren istasyonlarından birisinin köye yakın olan Beşevler köyünde olması, İstanbul’a ulaşımı kolaylaştırmıştır. İstanbul gibi kalabalık ve tüketici toplumu fazla olan şehirlerde her türlü gıda maddesinin satışı çok olurdu. Misili bir kadın, 135 yıl kadar önce, tek başına pekmezlerini satmak için İstanbul’a gidebiliyordu (bakınız: Fahrünüsa Hanım’ın Bursa Seyehati).
Bursa gibi, Osmanlı’nın ve Türkiye’nin en kalabalık nüfusuna sahip şehirlerinden birisine yakın olması da, üzüm ve üzümden yapılan ürünlerin satışını kolaylaştırmıştır. 93 Harbi denilen, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Bursa’ya gelen göçmenlerden önce, Bursa’nın nüfusunun 1/3’ü gayrimüslimdi. Dolayısıyla, Şarap tüketimi de çok yaygın ve hayli fazlaydı.
1885 yılıda hizmete açılan ve köyün içinden geçen, Bursa’yı güneydeki Orhaneli ve İçege’ye bağlayan yol da Üzüm ve üzümden yapılan ürünlerin ticaretinde önemli bir rol almıştır. Hatta, Dağ yöresi gibi işçi potansiyeli yüksek bölgelerden, Misi’ye bağlarda çalışacak işçilerin sağlanmasını da kolaylaştırmıştır.
Olimpos Şarapları
Osmanlı Dönemi’nin son yüzyılında, Misi’de yapılan şaraplar, “Olimpos Şarapları” diye anılmaya başlamıştır. Bursa’da yaşayan Levantenler, ticaret ve bunun gibi sebeplerle Bursa’da bulunan Ecnebiler, Misi Şarapları’nı Olimpos Şarapları diye tanıtmışlardır.
Bilindiği gibi “Olimpos”, Uludağ’ın Antik Çağ’daki adıdır. Adına da birçok Olimpos adlı dağdan ayırmak için Misi Olimposu/Misi Olimpi demişlerdir. Misi, zaten bundan dolayı bütün eski dünya coğrafyasında çok eskiden beri tanınıyor ve biliniyordu.
Üzüm yetiştirilen yerlerde; Şarap, kaçınılmaz sonuçtur. Evlerde, şıra ve sirke yapılırken, bazen istemeden bunlar şaraba dönüşürler. Bazıları da o yıllarda her evin ihtiyaç duyduğu sirkeye dönüştürmek için, saraba dönüşen bu sıvıya, biraz tuz atarlar. Tuz atınca, bir müdet sonra, bu sıvının içindeki bakteriler ölünce, ortaya gayet kaliteli bir sirke ortaya çıkar. Sirke de çok önemli bir maddedir. Çünkü, o olmadan turşu yapamazsınız. Bağların bir faydası daha vardır, o da baldır. Eskiden, bağların çok olduğu zamanlarda, diğer meyvelere pek önem verilmez, ağacın dibine dökülenlere pek kıymet verilmezdi. Bağlara ve bu dökülen meyvalara, bal arıları üşüşürlerdi. Bütün bunlardan aldıkları meyva şekerlerini ve nektarları kovanlarına taşırlardı. Bunun için bağları bol olan köylerde ballarda bol olurdu.
İşgal ve Kurtuluş Savaşı Döneminde Misi
İşgal günlerinde Şehit Edilenler:
1) 45 yaşındaki Devecioğulları’ndan Halil’in oğlu Hüseyin Pehlivan, Yunanlılar, yerli Rumlar, Çerkez ve Ermeni çeteleri tarafından Bursa’nın kurtuluşundan bir gün önce, 10 Eylül 1922 günü tutsak alınmıştır. Hüseyin Pehlivan’ı Ermeni ve Çerkez çeteleri yanlarında Görükle yakınına kadar götürmüşlerdir. Aynı gün bir Türk Süvari Birliği Mudanya’ya girince hepsi can derdine düşmüştür. Yanlarında götürdükleri bütün Türk esirlerini burada öldürmüşlerdir. Sadece Üçpınar köyünden iki kişi yaralı olarak (öldü sanılarak) kurtulabilmiştir. Hüseyin Pehlivan da bu şehitlerin arasındadır. Yanlarında götürdükleri kadınları da ayak bağı oluyor diye, Eğerce’de bir evde yakmışlardır. Bunların fotoğrafları “Bursa’da Yunan Fecai-i” adlı eserde görülebilir.
2) 55 yaşındaki Abdullah oğlu Hüseyin Ali, 1920 Yılında Yunan askerleri tarfından köyde işkenceyle şehit edilmiştir.
Yaralananlar:
Bütün köylerde yapılanlar gibi, silah arama, para arama, Milli kuvvetler ve çetelere yardım ve yataklık etmek gibi sebeplerle çeşitli tarihlerde yapılan baskınlarda, Yunan askerleri ve işbirlikçi çeteler Misi’de de arkalarına bir şehit ve sekiz yaralı bırakmışlardır. Yaralananlar, nasıl ve kimler tarafından yaralandıkları resmi raporlarda şöyledir:
1) Halil oğlu 41 yaşındaki İsmail Çavuş, kurşunla yaralanmıştır.
2) 30 yaşındaki Halil oğlu Hüseyin, kurşunla yaralanmıştır.
3) Emin oğlu 70 yaşındaki Hacı Ferhat, ateş etmek suretiyle yaralanmıştır.
4) Abdullah oğlu 45 yaşındaki Hasan Çavuş, kurşunla yaralanmıştır.
5) Hasan oğlu Emrullah, 32 yaşındayken kurşunla vurulup yaralanmıştır.
6) Ahmet oğlu 25 yaşındaki Muhsin, kurşunla yaralanmıştır.
7) İsmail oğlu 35 yaşındaki Hüseyin Çavuş, kurşunla yaralanmıştır.
8) Ahmet oğlu 45 yaşındaki Hamza, kurşunla yaralanmıştır.[17]
Dövülerek İşkence edilenler:
Misi’de dövülerek işkence edilenlerin sayısı sadece yedi kişidir. Bu çevre köylere göre çok az bir sayıdır. Bunun sebebi Misi’de bağların çok olması, Üzümün olduğu yerde “şarap” olması ve “Ayvaz” isimli kişilerin varlığıdır. Ayvaz; Misafir ağırlayan, sofra kuran demektir. Bu lakap, zamanla isim haline gelmiştir. Misi’de Yunan işgalinin en az zararla atlatılmasının sebebi bu “Misafirperverlik” olmalıdır. Köyde bağların çok olması ve burada çalışacak işçilerin arasında Rum köylerinden gelenlerin de olması bir nevi koruyucu sebep olmalıdır. Şehit edilenler ve yaralananların çoğunluğu asker kökenlilerdir.
İşgal Döneminde Hapsedilenler:
Misi’den İşgal Döneminde çeşitli sebeplerle sekiz kişi hapsedilmiştir. Hapsedilenler şunlardır:
1) Halil oğlu 40 yaşındaki Devecioğlu Sait Ağa[18], 26 gün.
2) Devecioğullarından diğer Sait Ağa’nın oğlu, 30 yaşındaki Devecioğlu Mehmet, iki ay.
Nüfus
1830 nüfus defterlerine göre Misi’de 122 evde yaşayan bütün erkeklerin sayısı 263 kişidir. Bu sayımda sadece erkekler nüfus defterine kayıt edilmiştir. Kadınlar deftere yazılmadığından, bunların sayısı da yaklaşık erkekler kadar olmalıdır. Bu durumda ikisini toplarsak toplam nüfus 526 kişi etmektedir. Ayrıca aynı tarihte köyde 7 de Rum yaşamaktadır[19].
Dedeler ve Söylenceler
Kavacık Dede:
Meşhur Bursa valilerinden Ahmet Vefik Paşa’nın torunu olan Fatma Fahrünnisa Hanım eğer, 1895 yılında 4-5 yaşlarındayken bir yıl kadar yaşadığı Bursa’yı tekrar görmeye gelmeseydi, o yıllarda Misi’deki söylencelerden pek haberimiz olmayacaktı. Naci Kum’un bir ayazma olarak bahsettiği Kavacık Pınarı’ndan F. Fahrünnisa Hanım şöyle bahsetmektedir:
“Nihayet hem gezinmek için gittikleri hem de ziyaretgah olarak kabul ettikleri bir yere götürdüler ki batıl inançlarına göre orada mübarek ‘Kavacık’ ismini verdikleri bir zat defnedilmiş.”
“Lakin biz oralarda büyük bir ağaçtan başka ne bir mezar ne de ona dair bir emare göremediğimiz için hafif bir tebessüm ederek:
— Canım bu ‘Kavacık’ değil. Adeta kocaman bir kavak ağacı diyerek ‘cık’ küçültme edatını lüzumsuz görüşümüzü söylerken ve bazı geceler buradan darbuka ve şarkı sesleri gelir demelerine karşılık:
— Ne tuhaf! Evliya çalgı da çalıyor, diye karşılık vermemize, aslında apaçık olan manayı anlamayarak ‘Ah ne büyük zattır. Ne maksat için buraya Mevlid-i Şerif adasak mutlak arzumuz gerçekleşiyor,’ diye cevap verdiler. Artık saflıklarının dercesini anlayınız.” demektedir.
Bayram Baba:
Mezarı Misi’nin yaklaşık 2 km kadar güneyinde, 360 rakımlı tepenin üzerindedir. Kare şeklinde bir mezar yapısı vardır. Burası Bayram Baba’nın yatırıdır. Mezarının kitabesinde Hicri 1295 yılında doğduğu ve 65 yaşında öldüğü yazılıdır. Ölüm yılı 1944 yıla denk gelmektedir. Misililerce bu mezar kutsal kabul edilmekte ve belirli günlerde ziyaret edilmektedir. Mevlit okutulmaktadır. Eskiden köyde Bektaşilik çok yaygınmış (ileride bahsedilecektir). Bu zatın ölüm tarihi yakın zamana denk gelmektedir. Naci Kum’un 1940 yılında tesbit ettiği köydeki Bektaşilikle Bayram Baba’nın bir ilgisi olmalıdır. Belki de kendisine ‘Baba’ denildiğine göre, köyde tekke olmadığı için ‘Şeyh’ diyemiyoruz; ancak kendisi köydeki Bektaşilerin önderi olmalıdır.
Folklor ve Sosyal Yaşam
Uludağ, Bursa Halkevi Dergisi’nin 1940 Yılının 6. sayısında, kendisi Bursa Müze Müdürü olan Naci Kum (aynı zamanda Bursa Halkevi’nin Müze komitesi başkanıdır), Bursa İli Folklor Tetkikleri: “Misi köyünde nişanlanma töreni” adlı bir araştırma yazısı yayınlamıştır.
Yazı şöyledir:
“Geçen bayram tatilinin bir gününü, güzel bir köyümüzde geçirmek için Misi’ye gitmiştik. Çekirge üzerinden giden kestirme yoldan refikam ve kızımla atlara binerek, yemyeşil fundalıklar arasından hemen bir saat içinde Misi’nin göz doyurucu güzel manzarasıyla karşılaştık. Bursa’da oturup ta Misi’yi, Çalıköy’ü görmemek yazık… Güzeller güzeli Nilüfer Hatun’un adını alan çay, her köşesi esatir menkıbeleriyle dolu Olimp’in eteklerinde böyle güzel yataklar intihabında/seçiminde çok isabet etmiştir.
Arkasını tatlı meyilli ve gür çam korularıyla bezeli Misi Boğazı’na yaslamış olan bu zarif köye girer girmez, köy meydanlığını dolduran sıcak ruhlu, güler yüzlü köylülerimizin candan “hoş geldiniz…”leriyle karşılanarak, Hacı Halil Oğullarından Mehmet Ali gilin evine konuklandık. Misafir sever konuk evinin derhal hazırladıkları nefis bir kahvaltıdan sonra, bir an evvel köyün letafetine doymak ve onun türlü güzellikleriyle karşılaşmak için kendimizi sokağa attık. İtalya’daki meşhur eğri Pisa Kulesi’ni andıran köy minaresi önünde bila ihtiyar dikildik[20]. Bir tarafında çatlaklık ve yıpranma olmadığı halde bu minare yıllardan beri böyle öne doğru eğilmiş, ilk görenlere karşı referans yapar gibi bir halde…”
“Bu köyde bulduğum kıymetli tarihi vesika ve kitaplar hakkında Halkevimiz adına yaptığım seyahat hatıralarımı ihtiva eden yazılarımda ayrıca tafsilat vermiştim. Burada ise, yalnız Misi’de değil, bütün bu Bursa yakası köylerinde cari olan nişanlanma adeti hakkında malumat vermek istiyorum. Eğer yanımda zevcem ve kızım olmasaydı bu Orijinal törenin sırrına ermekten şüphesiz mahrum kalacak ve sayın okuyucularımızı da bu folklor hadisesinden haberdar edemeyecektim.
Ben, köyün batı doruğundaki evlerin üzerinde, Nilüfer Vadisi’ni teşkil eden çam koruluğu içinde büyük bir kavak kökünden fışkırdığı için, ‘Kavak Dede Pınarı’ denilen eski bir ayazmayı tetkik ederken, bizim çocuklar, misafir olduğumuz evin hanımlarıyla bayrama yerine gitmişlerdi. İşte Misi gençlerinin nişanlanma ve anlaşma törenlerinin cerayan ettiği bayram yeri manzarasını kızımın ağzından tasvir ediyorum; çünkü buraya köylü gençlerden başka, yabancı ve köylü olupta evli erkeklerin girmesi katiyyen yasaktır.
Bayram yeri, allı, yeşilli, morlu entari[21] ve yaşmaklı köy kadın ve kızlarını teşkil ettiği zevkli, neşeli bir düğün evi gibi kalabalıktır. Bu renk ve güzellik halesi ortasında, cicili bicili bayramlıklarını giymiş, başları ipek krepli, elleri pembe kınalı, her biri birbirinden güzel, gürbüz ve sevimli köy kızları, karşıki evde toplanmış yeni yetişme köy delikanlılarına kendilerini gösterip kendilerini beğendirmek için birer birer oyuna kalkıyorlar.
Şimdi oynayan Fadime’dir… Bütün etrafındaki kızlar hep birden el çırparak ve bir ağızdan, mani şivesiyle şöyle çağırıyorlar:
‘ Fadime’nin adını Mari koyalım
Fadime’yi Ali’ye veriverelim
Hele anasına duyurmayalım
Hele babasına duyurmayalım
Hali güzel Ali’den ayırmayalım’
Fıstıkı diki diki…
Fıstıkı diki diki…
Fadime, kızcağız bu oyunu seke seke oynarken, karşıkı evde gelecek hayat yoldaşını seçmeye can atan Ali, kızların bu tevcihini kabul etmiş olmalıdır ki havaya üç el tabanca atarak şükran ve sevincini izhar ediyor. Böyle böyle Ayşeler, Zeynepler, Güllüler, Kezbanlar… Hüseyinlere, Dursunlara ve Tosunlara kendiliklerinden yavuklu oluyorlar.
Demek ki daha önceden bir arada saf masum yaşayan kız ve oğlanlar arasında manevi sırri bir anlaşma oluyor. Bu bayram yeri töreni bu mukaveleyi açığa vuruyor…
Sekme Oyunu ve Mari
Sekme oyunu Bursa’da, ova ve yamaçlardaki ilk kurulan köylerde oynanan bir halk oyundur. Kadınlar ve genç kızlar tarafından guruplar halinde oynanırdı. Mani ve türkü eşliğinde sekerek oynandığından bu ad verilmiş olmalıdır. Şehirde unutulmuş, köylerde ise bu oyunu bilen çok az yaşlı kadın kalmıştır. 1940 yılında Misi’yi ziyaret eden Naci Kum’un yukarıdaki yazısının devamından, Sekme Oyunu ve Mari kelimesini menşeini öğrenelim:
“Misi kızlarının SEKMEK dedikleri bu oyunlarda; Fadime’nin adını Mari koyalım! Ne demektir?… Ben bu kelimenin menşeini araştırarak inceledim. Rumca ve Fransızca (Mariee) gelin manasında olduğuna göre, bu yabancı tabir bizim köylüler arasına nasıl ve niçin girmiştir? Tetkikatıma göre Bursa’da civar köylerin birçoğunda kızlar tarafından aynı tabir kullanılıyormuş. Misi’de Çalıköy’de eskiden beri Rum, Ermeni gibi ‘reaya’ bulunmadığı halde, o civarda eskiden Rumların da mevcut olduğu köylerde de böyle tören ve bu tabir varmış. Köylüler bunun sebebini tesmiye ve menşeini bilmemekle beraber, bu adetin çok eski olduğunu söylüyorlar, şu halde?…”
“Şu halde: Eski (Misya) eyaletinin adını taşımakta olan bu köye, mukaddes ziyaretlerini yapmak üzere yaz mevsimlerinde her zaman gelen Bursalı Rumların ‘Maria’larını takdis ettirdikleri Olimp (os) Ayazmaları başında, onların süslü püslü gelinlerine imrenen Türk kızlarının Mari tabirini cedden tevarüs etmiş olmaları/atalarında öğrenmiş olmaları çok muhtemeldir.
Bakınız, tarihte de böyle bir hadise var. Kostantiniye Kayseri/Bizans İmparatoru, Moğol padişahından yardım istemiş, o da… İmparatorun kız kardeşi Mari’nin kendisine gelin diye yollanmasına karşılık, Çavadar Tatarları’nı Osmanlı Yurdu’na saldırtmıştır…”
“Acaba bizim civar köylerdeki bu ‘Mari’ tabirinin böyle bir Bizans İmparatoru’nun kızı Mari hadisesiyle ilgili olmasın?.. Çünkü bütün ananelerimizde tarihin silinmez izleri vardır da…”
Bursa Halkevi’nin Köylerdeki Çalışmalarında Misi:
Bursa Halkevi’nin çeşitli komiteleri 1933 Temmuz ayından itibaren köylülerin bu aylarda işlerinin yoğunluğu sebebiyle, köylülere yönelik etkinliklere bir süre ara verilmiştir. Önceki etkinlik 94 köyün muhtarları ve ihtiyar heyetlerine yönelik Köy Kanunu dersleridir. Komite gelecek çalışma dönemi için hazırlıklara başlamış ve 11 Eylül Günü Bursa’nın Kurtuluş Günü’ne rast gelen bir hafta içinde “Köylü Bayramı” düzenlenmesine karar verilmiştir. Her köyün isminin kökeni, tarihçesi, hane ve nüfusu, arazi miktarı, üretim şekilleri ve miktarı gibi şeyler sorulmuş ve çeşitli öğütler verilmiştir. Köylere giden komite, bir haftalık dünya haberlerinin anlatılmasını içeren program da hazırlamıştır. Neticede, köylerdeki yöneticileri de denetleyen komite, 3 hafta içinde 26 köy dolaşmış ve Misi ve Beşevler Köy Muhtarlarının görevlerini kötüye kullandıklarını ve devrimlerin karşısında hareket ettiklerini belirleyip, ihtiyar heyetinin görevden alınmaları yolunda uyarmıştır.
Misi’de Halk Hekimliği:
Misi’de bugüne kadar yapılan halk hekimliğiyle ilgili araştırmaların en doyurucusu; Zerdal Konakçı ve Süveyla Özmen Akpınar’ın 13-15 Kasım 2015 tarihinde Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği, Odryses’ten Nilüfer’e, Uluslararası Nlüfer Sempozyum’unda birlikte sundukları; “Misi’de Geçmişten Günümüze Geleneksel Halk Hekimliği” adlı makaleleridir.
Bu araştırmada, Misi’de geleneksel halk hekimliğinin çok gelişmiş olduğu görülmektedir.
Halk ağzıyla; göbeği çıkanlara çoğu yerde masajla yerine getirilerek daha sonra göbeğe sıkı bir kuşak sarılırken, Misi’de göbek taşına yatırılıldıktan sonra ayaklarından çekilerek tedavi edilirmiş.
Zerdal Konakçı ve Süveyla Özmen Akpınar bu taşlardan iki ve dört kilo ağırlığındaki iki taş tespit etmişlerdir. Her halde bu taşlar, ağırlıklarına göre küçük ve büyük cüsseli insanlar için ayrı ayrı kullanılıyorlardı. Misi’deki halk hekimlerinin tedavi yöntemlerinin birçoğu Şamanların tedavi yöntemlerini çağrıştırmaktadır. Bazı hastalıkların tedavisinde aspirin ve gazyağı karıştırılması; örneğin bacak ve sırt ağrılarına karşı sirke, zeytinyağı, gazyağı ve aspirin karıştırılarak elde edilen sıvının ağrıyan yere sürülerek tedavi edilmesi yakın zamanda keşfedilen bir tedavi yöntemi olmalıdır. Çünkü, aspirin ve gazyağının keşfedilmesi çok eski bir tarihte değildir.
Hasta olan kişinin kırkı çıkmayan mezarda yatan kişinin, yani en az 40 gün önce ölen kişinin mezarının yanına götürülerek bir kefene sarılarak yatırılması ve daha sonra bunun götüren kişilerce mezarlıktan getirilmesi… Hastanın iyileşeceğine olan bu inaç, yakın zamanlara kadar, İçanadolu’daki Bazı türbelerde uygulanan ve hastaların; iyileşmeleri için türbenin içindeki yatan zatın yanına ayaklarından ve ellerinden zincirlenmesi (bir nevi kefene sarılması) gibidir. Bu inanış, Alevi- Bektaşi inancındaki insanların ziyaret etikleri ve evliya kabul etikleri türbelerde yatan zatların kerametleriyle ilgilidir. Bu inanışı içine biraz da Şamanizm karışmıştır!
Gelelim araştırmacılarımızın bahsettikleri şifa niyetine Misililerin yedikleri ‘mantarlar’bahsine…
“Yeryaran Mantarı”nı Misi, Demirci, Dağyenice, Atlas, Doğancı ve bu köylere yakın Orhaneli’nin köyleri bilirken, Çalı’da ve batıya doğru olan köylerde bilmezler. Bu kadar yakın coğrafyada bu mantarın bilinmemesi ilginçtir. Kitabımıza konu olan diğer köylerde de durum pek farklı değildi. Akçalar, Hasanağa ve Kayapa’da “sıraca” dedikleri, Misi ve Çalı’da “meşe melkisi” denilen mantarlardan başka mantar yemezlerdi.
Yaylacık ve Tahtalı köylerinde bilinen “çayır mantarı”, şimdi pazarlarda satılan beyaz kültür mantarının atasından başka bir mantar değildir. Bu mantarı Çalı’da ve Misi’de bilmezler ve yemezlerdi. Misi, Gökçeören ve Doğancı’da biberle/büberli diye bilinip yenilen beyaz çam mantarı, Demirci’den itibaren, batıya doğru hiçbir köyde bilinip yenilmezdi.
Çam melkisi toplamak için Çalıköylüler, bu köylüler bu mantarı yemedikleri için Yaylacık, Tahtalı ve Atlas’ın ormanlarına giderlerdi. Günümüzde, bütün bu köylerin halklarının, daha doğrusu meraklıların çoğu artık birçok mantar çeşidini tanıyorlar. Mantarların zehirli ve zehirsizleri, renk ve boyut olarak birbirine benzediklerinden, tedbir olarak, köylülerin bazı mantarları yememeleri çok doğaldır. Çünkü, zehirli mantardan yılda bilmem kaç kişi ölüyor…
Mantarların en büyüklerinden olan ve şekli eski Türk başlıklarından “börk”e benzeyen mantarın adı Misi’de; “dede böğür”dür[22]. Çalı’da ise adı “dede börkü”dür. Buna dede börük mantarı diyen yöreler de vardır. Bu isim Ortaasya’dan beri hiç değişmemiştir. Rengi kirli-beyaz olduğundan ve o zamanın Çinlilerinin giydikleri, daha doğrusu Çinlilerden savaşlarda ganimet olarak alıp yaşlılara hediye ettikleri şemsiyeye benzer şapkaya da çok benzediğinden, bu adı almış olmalıdır. Bazı yerlerde buna şemsiye mantarı da derler.
Dünya Mirası Misi
Sanat ve Kültür Köyü Misi
Misi Müzeleri
Misi Yerel Lezzetler Şenliği ve Yemek Yarışmaları
Misi Bağları ve Misi Şarapları
DİPNOTLAR
[1]Misi’nin Bursa’ya uzaklığını 15 km. Olarak yazsa da bu bazı kaynaklarda 9 km.,bazılarında 10 km. Olarak geçmektedir. Asıl uzaklığı 12 km dir. Günümüzde neredeyse Bursa’yla birleşmiştir.
[2]1912 Yılı vakıf kayıtlarında Misi, Fodra ve Demirciköy’le birlikte Alaaddin Bey Vakfı’nda gösterilmiştir.
[3]166 Numaralı İcmal Defteri’ne bakılırsa, köy sadece 3 ev ve üç bekar erkeğin yaşadığı küçük bir yerdir. 1455 Tahrir Defteri’nde bile 950 kile buğday üreten ve bunların yanında birçok ürün yetiştiren bir köyün 30 akçe vergi vermesi, köyün her hangi bir sebeple boşaldığını göstermektedir.
[4]1455 Tarihi’nden sonraki defterler yazılırken sık sık atıf yapılan “Kirmasti Defteri”nin kayıp olduğu sanılıyordu. Raif Kaplanoğlu, Niyazi Topçu ve Hüseyin Delil; Bu defterin parçalarını arşivden bulmuşlardır. Mayıs 2014 tarihinde, Avrasya Etnografya Vakfı’nca; “1455 Tarihli Kirmasti Tahrir Defteri’ne Göre Osmanlı Kuruluş Devri Vakıfları” adıyla (Giriş-Tıpkıbasım-Çeviriyazı olarak) yayınlanmıştır. Bu bilgiler bu kitaptan alınmıştır.
[5]Bir müd 20 kiledir.
[6]Bununla ilgili belgelerde, adı Suhteoğlu diye geçmektedir. Çevre köylerde kendisi Softaoğlu diye bilinip tanındığından, kendisinden bundan sonra Softaoğlu diye bahsedilecektir.
[7]Naci Kum bu secereyi 1940 yılında görmüş ve okumuştur.
[8]Softaoğlu Mehmet Pehlivan’ın babasının adının Celaleddin olduğunu öğreniyoruz.
[9]Sayım yapılırken, hane deyimi ev anlamındadır. Bunların oturdukları evler kendilerinindir. Evi olmayanlar ayrıca yazılmıştır.
[10]Günümüzde bile çevre köylüler şimdiki özlüce mahallesine “Eynesi” demektedirler.
[11]Manda ve inek gibi büyük baş hayvanların çobanı.
[12]Hadika; ağaçlıklı yer anlamındadır. Meyve bahçeleri de hadika diye yazılmaktadır. Osman’ın 3 dönüm çam korusu ayrı yazılmıştır. Bu durumda burası bir meyve bahçesidir.
[13]Bakınız; Kaplanoğlu Raif, 1844 Temettuat Defterlerine Göre değişim Sürecinde Bursa’nın Ekonomik ve Sosyal Yapısı. 2010 Yılmaz Akkılıç Bursa Araştırmaları Ödülü.
[14]Köylerde günümüzde de söylenen bir söz vardır. “Başı dışarda kalmasın” diye bu söz bununla ilgili olmalıdır.
[15]O günün ölçülerinde 40 para 1 kuruş etmektedir. Misi’deki hamam ücreti 5 para olduğuna göre, İstanbul’daki bir kişilik hamam ücreti olan 5 kuruşla, Misi’de 40 kişi hamamda yıkanabilmektedir.
[16]Saf, günümüzün dilindeki enayi vs gibi anlamda değildir. Burada temiz, masum ve özündeki değeri kaybetmemiş anlamındadır. Misi kadınlarının gösterdiği Türk misafir perverliğinin, masumluğunun ve özündeki geçmişten gelen değerlerinin koruduğunu göstermektedir.
[17]Hasan Çavuş, İsmail Çavuş ve Hüseyin Çavuş gibi Yaşlı ve tecrübeli askerlerin (Çavuşluğa kadar yükselmelerinden bunların savaş görmüş tecrübeli askerler olduklarını bizlere anlatmaktadır. Yaşlarına bakarsak, bunların askerlik çağı olan 20 yaş düşülünce, kaç yıl önce Osmanlı Devleti’nin önemli savaşlarına katıldıkları ve başarılı oldukları, bunların neden? Öldürülmeye çalışıldığı anlaşılır.).
[18]Sait Ağa, köyün en zenginlerinden ve ileriyi gören aydın birisidir. 1927 Yılının gazetelerinde, Çalıköylü ve diğer köylerdeki aydın ve zengin kişilerlerle ortaklık kurmak üzere oldukları, meyva suyu, et, balık vesaire ile ilgili şirketin ortaklarından birisi de Misili Sait Ağa’dır. Dönemin en önemli gazetelerinden olan, 10 Eylül 1927 Cumartesi Günü çıkan Cumhuriyet Gazetesi’nde bu konuda makale vardır. Bakınız: Çalay Turhan, Çalıköy, Avrasya Etnografya Yayınları 2018. Basında Çalıköy bölümü.
[19]Yılmaz Akkılıç Araştırmaları Ödülü 2012, Raif Kaplanoğlu; “1830-1843 Yılları Nüfus Defterlerine Göre Bursanın Ekonomik ve Sosyal Yapısı”. Nilüfer Belediyesi 2013 Bursa.
[20]Babaannem Akile Çalay, bana bu minarenin neden? Eğri olduğunun hikayesini çocukluğumda anlatmıştı. Bu köyde değirmen işleten akrabaları vardı. Bunlardan birisi dayısının oğlu Halil İbrahim’di. Düğünlerde bayramlarda karşılıklı ziyarete giderlermiş. Bana anlattığı hikaye şöyledir: Bursa’da Hürriyet’te askeri havaalanı vardır. Burada görevli genç bir pilotun nişanlısı Misi’de düğündeymiş (nişanlısı bu köydenmiş). Ona jest yapmak için uçağıyla köyün üzerinde alçaktan tur atmaya başlamış. Düğündeki nişanlısını görmek için alçaktan uçmaya başlamış. Alçaldıkça zaten vadinin içinde olan Misi’nin içinde manevra yapacak alan olmadığından uçağıyla minareye çarpmış. Çarpmanın şiddetiyle minare Pisa Kulesi gibi yana eğilmiş. Pilotun ölüp ölmediğini bilemiyoruz.
Naci kum bu minare ve cami hakkında şöyle yazmıştır: “Misi camisinin minaresi Pisa’daki meşhur kuleyi hatırlatan iriliğiyle dikkate çarpıyor. Caminin merdiven sahanlığındaki büyük gök taşın/mavi renkli taşın üzerinde dört satırlık Greko-Romen bir kitabe göze çarpar. Ayak altında çiğnene çiğnene aşınmış olan bu taşta daha bir çok yazılar tamamen kaybolmuştur. Bu kitabeli taş köyün kuzey doğusunda, Kurtere mevkiinde bulunmuştur. O civarda bir mabet harabesi varmış.”diye yazdıktan sonra:
“Cami dahilinde büyük bir yazma kur’an’ın sonunda şu cümleler yeşil mürekkeple yazılıdır: ‘Vakafe liruhu Sait ve Şehit Sultan Muhammet tebellahu serahü veceale cennete mevsahü fi 651.” Bu hicri tarih, yaklaşık 1254-1255 miladi yıla denk gelmektedir. Bu tarihte bir yanlışlık olmalıdır. Bu tarih Selçuklu ve beylikler dönemine denk gelmektedir. Kur’an’ı vakfeden Şehit Sultan Muhammet/Mehmet’in kim olduğunu bilemiyoruz. Belki de Büyük bir Tarikat şeyhi olduğu için kendisine sultan denilmiştir. Bu tarih doğruysa, bunun kıymetine paha biçilemez.
[21]Herhalde, şalvarlı demek istemiştir. Bölge köylülerinin kadınları entari giymezler, don-mintan dedikleri şalvar ve mintan dedikleri bir üstlük giyerlerdi.
[22]1995 yılı sonbaharında Çalı-Atlas arasında bulduğum bu mantardan birini tarttıklarında 1,750 kg gelmişti. Çapı ise, orta yollu bir arabanın jantından daha büyüktü.