Eserden söz etmeden önce eserin sahibi Nicolae Jorga’dan bahsetmemiz gerekmektedir. N. Jorga, inanılmaz bir enerji ve üretkenliğe sahip bir tarihçi yazar. Ayrıca Balkan coğrafyasında büyük işler başarmış olan Jorga; Türkiye dostu, ünlü bir politikacıdır. 1.300 civarında kitap ve on binlerce makale sahibi olan yazar, Balkan Antantı ve Balkan Birliği çalışmalarının ön safında yer alan politikacılardandır. Türkiye tarafından tarihçiliği ve politik anlamda Türkiye dostluğu ile ülkemizde o kadar sevilmiştir ki 1940 yılında hunharca katledildiği gün ülkemizde milli matem günü olarak ilan edilmiştir. (Önsözden)
Türkiye dostu oluşu bir yana, Jorga, ürettiği tarih tezleri ile dikkat çekmektedir. Jorga, XV ve XVI. yüzyıllarda Avrupa’nın Osmanlılara karşı yaptığı seferlerin 1096’da Selçuklulara karşı başlatılan Haçlı seferlerinin bir devamı olduğu görüşünü savunmuş ve bu görüş daha sonra diğer tarihçiler tarafından da benimsenmiştir. (İslâm Ansiklopedisi, Nicolae Jorga Maddesi). Ayrıca Jorga, Bizans’ın devlet olarak yıkıldıktan sonra da Osmanlı idaresi altında hukuk, din ve çeşitli kurumlar aracılığıyla varlığını sürdürdüğü tezini savunmaktadır. (İslâm Ansiklopedisi, Nicolae Jorga Maddesi).
Jorga’nın Muhteşem Kanunî adlı eseri “Yeditepe Yayınevi”nden çıkmıştır. Nilüfer Epçeli tarafından çevrilmiş olup 2016 tarihlidir. Kanunî Sultan Süleyman, 46 yıl hükümdarlık yapmış ve 13 büyük savaşta ordusunun başında yer almıştır. Bu kadar uzun ve yoğun geçen bir dönemin ince sayılabilecek bir kitaba sığdırılması bakımından eser, adeta yazarın kaleminden damıtılmış gibidir. Verdiği bilgiler ve yaptığı analizler bakımından eşsizdir.
Savaşları, kanunları, aşkları, şairliği ve kişiliği bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nun onuncu padişahı olan Kanunî Sultan Süleyman, daima Avrupalı tarihçilerin dikkatini çekmiş, “Muhteşem Süleyman” ve “Yenilmez Türk” adlarıyla anılmıştır.
Kanunî´den itibaren Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa için gerçek bir tehlike oldu. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Almanya içlerine kadar ilerlenmesi, Avrupa´da büyük bir korkuya sebep olduğu gibi “Yenilmez Türk imajını” da oluşturdu. (Arka Kapak Yazısı).
Önsöz bölümünde yazar güzel bir tespit ile esere başlamaktadır. Protestanlığın Avrupa’da yayılmasını sağlayan asıl etkinin Osmanlıların Avrupa’nın hâkim güçlerinden olan koyu Katolik Habsburgların Alman kanadını yıpratması olduğunu ortaya koymaktadır. (Sayfa 11).
İlk bölümde, Şehzade Süleyman’ı tanıtırken yaptığı tasvir ile adeta genç şehzadeyi gözümüzde canlandırmaktadır: Soluk tenli, uzun bıyıklı, asker hayatını seven, ava düşkün, okçulukta mahir ve kuyumculuk[1] sanatıyla rızkını kazanan bir şehzade… Kuyumculuk demişken, önemsediğim bir konu da şehzadelerin yetiştirilmeleri esnasında askerî ve siyasi eğitim ile birlikte onlara bir zanaatın da öğretilmesidir. Şehzade Süleyman, babası gibi kuyumculuk zanaatına ilgi duymuştur. Bu noktada kuyumculuk zanaatının seçilmesinde Trabzon’da oluşlarının etkisi de mühimdir. Zira Trabzon’da bu zanaat, son derece gelişmiştir. Eserde geçen şu cümle çok mühimdir: “O, bir zanaat öğrenmişti ve bu zanaatla kendi ifadesine göre, her gün tebaanın terinin ve kanının bulaşmadığı bir akçe kazanmıştı.” (Sayfa 16).
Dönemin şartları ve aktörler çok iyi anlatılmış. İbrahim Paşa’yı okurken taşlar yerine oturacak ve gerçek gücün kimde olduğunu göreceksiniz. Örneğin, “Herkes, tek gücün sultanın kendisi olduğunun ve diğerlerinin sadece bu güçlü yolcunun, istediği zaman kırıp atacağı bir değnek olduklarının bilincindeydi.” (Sayfa 22) cümlesi size İbrahim Paşa’nın neden başlangıçta “Makbul” sonrasında “Maktul” olduğunu izah edecek.
Osmanlı-İran ilişkileri eser boyunca çok detaylı olarak ele alınmıştır. Bağdat’ın fethi, Safevî şehzadesi Elkas Mirza’nın Osmanlılara sığınması, Tebriz’in fethi, Osmanlı şehzadesi Bayezid’in İran’a sığınması, İran seferinin zorlukları, diplomatik yazışmalar ve hediyeleşmelere kadar her şey anlatılmış. Osmanlı-İran ilişkileri üzerine çalışma yapanların bu eseri okumadan geçmemeleri gerektiği kanaatindeyim.
Türk tarih okuyucusunun kafayı taktığı bir mesele vardır: O da kardeş katli meselesidir. Kanunî, tek erkek olduğu için şanslıydı. Tahta kendisi çıkmıştı. Rakipleri olmamıştı. Ancak kendi evlatlarından şehzade Mustafa ve Bayezid’i idam ettirmiş ve Cihangir’in vefatıyla da sarsılmıştı. Okuyucu olarak siz de şehzade Mustafa ve Bayezid’i idama götüren sebeplerin neler olduğunu görecek, Cihangir’in vefatıyla da duygulanacaksınız.
Eserin dördüncü bölümü Kanunî Sultan Süleyman’ın Gençliğinde Osmanlılarda Hayat başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, Sarayın ve halkın gündelik hayatlarından örnekleri bolca bulacağınız bir bölüm olacak. Osmanlı toplumunda gayrimüslimlerin yeri, dini merasimler vb. her konuya yer verilmiş. En sevdiğim kısım ise Türk halkının dürüstlüğü adlı bölümdür. Günümüzün ikiyüzlü ve çıkarcı toplumunda yaşarken ecdadımızdan övgüyle bahsedilmesi beni gururlandırdı. Ecdadımıza duyduğum hürmet ve bağlılık artırmış oldu.
Pek çok kişi Kanunî dönemini değerlendirirken denizcilik faaliyetlerine gereken önemi vermez. Eserin yedinci bölümünde Osmanlıların denizcilik faaliyetleri hakkında özlü bilgiler veriyor. Aslına bakılırsa Nicolae Jorga, üst düzey denebilecek bir tarihçi. Jorga’nın bu eserini okumadan önce ya da eş zamanlı olarak İdris Bostan’ın Osmanlı Denizciliği adlı eserini okumak faydalı olacaktır. Kendi açımdan ifade etmem gerekirse, bu kısımlarda zorlandım. Öncesinde denizcilik faaliyetleri hakkında bilgi edinsem daha iyi olurdu kanaatindeyim.
Kanunî dönemini okurken karşımıza Macaristan sıklıkla çıkacaktır. Kanuni’nin en büyük zaferi Macarlara karşı kazandığı Mohaç Zaferi’dir. Eserde üç bölüm Macaristan ile ilişkilere ayrılmış. Çok fazla bilgi verilmiş. En küçük yerleşim yerlerinin adları dahi atlanmamış. Bu yönüyle popüler tarih okuyucularını sıkabilecek bir eser. Ancak Jorga, popülerlik iddiasında bulunan bir tarihçi değil. Aksine yazının başında belirttiğim gibi Jorga, ortaya attığı tezleri çalışmalarıyla ispatlayan ve bu tezleri sonra gelen tarihçiler tarafından kabul görmüş bir tarihçidir.
Bu kadar uzun ve yoğun geçen bir dönemin, dünyaya nam salmış bir imparatorun hayatının anlatıldığı eserin oldukça küçük bir hacme sığdırılması nasıl izah edilebilir? İşte bu sorunun cevabı yine eserin kendisinde gizli. Eseri okurken olayların bütünlük kurması açısından Feridun Emecen’in Yavuz Sultan Selim adlı eserini ve İdris Bostan’ın Osmanlı Denizciliği adlı eserini okumanızı da öneririm.
[1] F. Emecen, Yavuz Sultan Selim, Ocak 2011, Sayfa 35.