Quantcast
Ortak Halk Kültürü Kodları İtibarıyle Kafkasya (Kırım-Kuzey-Güney Kafkasya) ve Anadolu – Belgesel Tarih

Dr. Yaşar KALAFAT
Dr. Yaşar  KALAFAT
Ortak Halk Kültürü Kodları İtibarıyle Kafkasya (Kırım-Kuzey-Güney Kafkasya) ve Anadolu
  • 09 Eylül 2019 Pazartesi
  • +
  • -
  • Dr. Yaşar KALAFAT /

Loading

 

Giriş**

            Bu çalışma, Türk kültür coğrafyasının, Türk kültürlü halklarının halk kültürlerine dair, zaman zaman ve muhtelif vesilelerle yapılan derlemeler ve bunların karşılaştırılması projesinin, Kırım-Kafkasya-Anadolu paftası ile ilgili olan kısmının güncelleştirilmiş şeklini içermektedir.

Metinde geçen Türk kültürlülük ve Türk kültür coğrafyası tanımlamalarındaki Türk sözü, ırkî veya kavmî anlamda olmayıp, bir kültürün oluşturucusu, mensubu, sahibi ve varisi olma anlamındadır. Bu kültürün tarihî arka planında Bozkır medeniyeti vardır. Kırım-Kafkasya ve Anadolu bu kültür havzasının kapsamında olmuş ve bu kültürün genlerini asrımıza kadar taşımışlardır. Girilen yeni dinlerle ve az çok değişen ana dillerle yaşanılan yeni kültürel kimliklere rağmen, bu coğrafyanın halkları Atlı Göçebe Bozkır Medeniyeti döneminden beri kültür akrabalarıdırlar. Bu kültürde Türkler, halka hizmeti hakka hizmet olarak bilmiş, halkı din ve dil farkı gözetmeksizin eşit kabul etmişlerdir. Bu yapabildikleri dönemlerde, yapabildikleri nispette Türk olabilmişlerdir.

Bozkır kültürü, M.Ö bin başlarında Eurasia bozkırlarında İskitlerle başlatılan bir kültürdür. Bozkır kültürü, Altay yaylalarında Proto-Türkler tarafından ortaya konulmuştu. Kültürün teşekkül çağı, sosyal yapısı, devlet, ülke, halk, hükümranlık anlayışı, siyasî, adlî, ordu ve din yapısı incelenmiştir. Dinî hayat; Totemcilik, Şamanizm, tabiat ve atalar kültleri bakımından irdelenmiş ve Gök-Tanrı dininin bu kültürdeki yeri belirlenmiştir. Ayrıca bu kültürün iktisadî, edebî hayatı da incelemiştir.[1]

Güneyi ve kuzeyi ile Kafkasya, Kırım ve Anadolu da bu kültürün kültür havzası kapsamında olmuşlardır. Bu coğrafya, Avarlar, İskitler, Hunlar, Hazarlar, Bulgar Türkleri döneminden itibaren Atlı Bozkır Kültürü’nün damgasını taşır.

Günümüz itibariyle ekonomik ve siyasî savaşların belirleyicisi olan kültür savaşları döneminde, egemen güçler kültür savaşlarının karakterini de belirlemekte, çok sayıda ihtilaflı kültür bölgeleri oluşturarak emperyalist çıkarlarını gerçekleştirmektedirler.

Bozkır kültürünün izlerini izlerken, birkaç bin yıllık bir geçmişin getirdiği inanç tabakalaşmasını aralayarak, geçmiş ile günümüzü ilişkilendirmek hiç de kolay değildir. Bölge halk inançları kültürü, doğal olarak başka dinlerden de inanç geni almışlardır. Bunun için bölgede yaşamış dinlerin sistematiklerinin ele alınıp, halk inançlarında varlıklarını sürdüren inanç tespitlerinin bu sistemlerdeki yerlerine bakılabilir diye düşünüyoruz.

Halkbilimi araştırmalarının vasat ve vasıtalarından olan çocuk oyunları, ninniler, alkışlar-kargışlar, halk mutfağı ve diğerlerinin sözlü kültür verilerinde yaşamakta olan halk inanmaları, araştırıcıyı halkların ortak kültür tarihi geçmişinde buluşturabilmektedir. Biz alanımız itibariyle bunu söyleyebilirken, sosyal yapının her alanında devlet yönetim yapısı, ordu teşkilatı, ekonomik ve hukukî hayatın izleri de muhakkak takip edilebilir. Çocuk oyunlarında yaşamakta olan bazı normlar, bir dönemin ordu teşkilatına dair mesajlar vermektedir.

Anadolu coğrafyasında, Müslüman Gürcülerin Anadolu Türk kültürüne gen verip onlardan gen aldıkları bir gerçektir. Gürcülük bütünü kapsamında ele alınan kesimlerin aralarındaki kültürel etkileşim ve kültürel uyum bu halkların ana dili farklı olan Anadolu’nun diğer halklarından daha ileri seviyede değildir.

Gregoryen Kıpçak Türkleri, Müslüman Oğuz Türkleri ile 200 yıl egemenlik savaşı yaptılar. İslâmiyet’e giremeyen, girmeyen Kıpçak Türkleri, dindaşları Gregoryen Ermeniler ve Gregoryen Gürcüler arasında eriyerek Gürcü veya Ermeni oldular. Bu durum, tıpkı İslâmiyet’i tercih ederek Türkleşen Gürcü veya Ermenilerin Türkleşmeleri gibidir.

Özetle, bölge halklarının farklı devletler kapsamında veya mensup halklar halinde dinleri ve dillerinden farklı bir ortak bağları daha vardır. Bu ortak bağ yok sayılarak mücadelesi verilen kültürel kimlik, emperyalizmin istismar unsuru olarak kullanılmaktan çıkarılabilir.

Halkların dilleri, dinleri, siyasî yapılanmaları, egemen oldukları topraklara saygılı davranılarak, birlikte yaşayan farklı dilli ve dinli halkların karşılıklı demokratik haklarını kullanmalarına fırsat verilerek, uzak geçmişteki akrabalıkları üzerinde durulabilir. Bu strateji farklı dilli ve dinli halkların millî kimlik farklılığı ihtilafından yararlanarak ihtilaflı bölgeler yaratma imkânını emperyalizmin elinden alabilir. Uzak geçmişten gelen akrabalık genleri ortaya çıkarılarak, bölgesel akraba güçler yapılanmalarına gidilebilir. Uzak geçmişten gelen kökler üzerinde oluşturulmuş kültler, halklar arası yeni dayanışma ortamları için kodlar oluşturabilirler.

Kırım ve Kuzey-Güney Kafkasya Halkları

Bu kurgulamadan esaslanan tezimizi, Güney Kafkasya halklarından Azerbaycan’da yaşayan Talişler, Kürtler, İngilaylar, Hapıtılılar, Hınalıklılar, Kırızlılar, Buduhlar, Üdinler[2], Gürcistan’da yaşayan Acara, Şıvani, Narnari, Abkozuli, Forikoova, Mitiuluti gibi Lazlarla birlikte 12 farklı etnik kimlikten oluşan halklar[3], bu ülkede yaşayan Ermeniler, Karapapaklar ve Abhazlar üzerinde uygulayabiliriz. Kuzey Kafkasya halklarından Kalmuklar apayrı bir kültürel oluşumdur. Bu arada Ermenistan’da yaşayan ve Gregoryen olmalarına rağmen, Fars, Hindu, Çingene gibi halkların maalesef sınır dışı edildiği bilgileri vardır.[4] Kuzey Kafkasya’da yaşayan Karapapah, Dağlı, Nogay, Kumuk, Karaçay, Balkar, Çerkez, Oset, Çeçen, İnguş[5], Kırım’da Rus, Ukraynalı, Tatar, Kırımçak ve Karay gibi halkların halk kültürlerinden örneklemeler yaparak izah etmeye çalışırken, Kafkasya’da yaşayan halklardan Anadolu’da yaşamayan toplum türü yoktur.

Kırım Türkleri arasında, Özbekistan’dan Kırım’a göçten sonra kısa bir süre Osmanlı Türkü olmak ve Kırım Tatar Türkü olmak şeklinde fazla su yüzüne çıkmayan bir ayrım dönemi yaşanmıştır. Aynı ihtilafı biz Romanya Türkleri arasında da görmüştük.[6] Kırım Türklüğünün Kırımçaklar bölümü âdeta tamamen tarihe karışmış, Karaylar ile İslâm Kırım Türklüğü beklenilen kaynaşmayı sağlayamamış, Rusya Federasyonu’nun 2015 Kırım harekâtından sonra Kırım Türklüğü, Dünya Türklüğü ile bütünlüğünü sağlamaktan iyice uzaklaşmıştır.

Kırım, tarihte de Kafkasya’nın siyasî, kültürel ve coğrafî bütünlüğü içerisinde düşünülmüştür. Kırım Türklerinden en içler acısı durumda olanlar, şüphesiz Karay Türkleridir. Hazar Türklüğünün kültürel varisliğine talip olan İsrail, 13. Kabile projesinden beri Karayların İsrail kültürünün bir parçası olduğu iddialarından hiç vazgeçmemiştir.[7] Bu ısrarlı tutumda Karayların tezleri hiç dikkate alınmamıştır. 1995-96 yıllarında Türkiye Genç İş Adamları Derneği İstanbul’da Yahudi göçünün 500. Yılı münasebetiyle yaptığı kültürel etkinliklerde, Karay konusunun dünya çapında uzmanlarından olan Şaban Kuzgun kendisine yapılan ısrarlar üzerine bir konferans vermiş, Karay gerçeğinin dile getirilmesi bu organizasyon tarafından pek hoş karşılanmamıştır.

Kırım Türklüğü ve Kırım Tatar Türklüğü, Anadolu Tatar Türkleri itibariyle kültürel kimlik olarak ele alınınca, Türklüğe mensubiyet itibariyle aralarında farklı düşünce kesimleri olduğu görülür. Şırnak’ta yaşamakta olan ve Kürt kimlik dayatması karşısında hayatları pahasına direnebilen Tatarların destanî hayatları ise fevkalade önemlidir. Bu toplumdan yapılmış inanç kültleri araştırıcıyı Altaylar Türk kültür havzasının halk inançlarına götürürken, Türkiye’deki Tatar kesimlerinin bu toplumun varlığı her nedense fazla ilgilerini çekmemiştir.[8]

Kalmuklar, bugünkü RF’na bağlı, merkezi Elista olan Kalmuk Özerk Cumhuriyeti’nde yaşamaktadırlar. Budizm’in canlı bir şekilde bu bölgede var oluşu, 17. Yüzyılda İdil-Yayık hattına gelişleri ile mümkün olmuştur.[9]

Türk sosyal bilimciler bilhassa 1990’lardan sonra Türklüğün soy ağacını çıkarma çalışmalarına yoğunlaşmış, ana ve tali dalların hangi yüzyıllarda nasıl oluştuğunu, bunların gövde ile olan farklı bağları üzerinde durmuş ve fakat daha ziyade hamaset ve heyecan mahsulü olan bu arayışlar, soydaş toplumların soydaşlıklarına gerekli ruhu kazandıramamıştır. Hâsılasızlığın faturası Çarlık ve Sovyet Rusya ile Çin’e çıkarılmıştır. Rus ve Çin emperyalizmlerinin gelişmenin bu seyrinde şüphesiz büyük payları vardır. Bununla beraber Türk Türkologlarının da mesuliyetleri yok sayılamaz.

AB ülkelerinde 5-6 milyon Türkün olduğu söylenir de, bu miktar Türkün ne kadarının kendisini Türk hissettiği veya Türklüğe sempati duyduğu ve nedenleri üzerinde durulmaz. AB’deki Türkiye menşeli İslâm toplum için de aynı teşhis konulabilir. İhtilaf halindeki Türk Müslümanların Türkiye’den yana olan miktarları, bütünün ancak belirli bir kısmı kadardır. AB ülkelerindeki Türk İslâm potansiyelin Türklük yanlı potansiyeli bir yana, bazı hallerde bu potansiyeli, kısmen de olsa millî gücüne katabilmiş, Türklük ve İslâmiyet karşıtı bir güç konumuna da sokabilmiştir.

Hal bu olunca, sorun sadece emperyalizmin stratejilerden değil, antiemperyalistlerin aynı zamanda strateji yoksunu oluşlarından ileri gelir iken, Romanya veya Kırım Türklüğünün kimlik birliği içerisinde olmayışı yadırganılmamalıdır.

Sovyetler Birliği’nin, Kafkas halklarının dinleri, dilleri ve ayrıntılı halk kültürlerini incelediği ve Altay bölgesinde bu incelemelerin Çarlık Rusya döneminde başlatılıp aralıksız sürdürüldükleri bilinmektedir. Halkların birliklerini bozmak için de, birliklerini sağlayabilmek için de, onları halk kültürleri ile yakından tanımak durumundasınız.

Azerbaycan Halkları

İncelediğimiz bölgenin halklarına biraz daha yakından bakılınca; Azerbaycan halklarından Ingilaylar’ın; Strabon’un eserinde ismini zikrettiği 26 halktan birisi olduğu üzerinde durulmaktadır. Dilleri Gürcüceye yakın olan bu halkın dinleri İslâm’dır. Halk kültürleri Türklerin ve Gürcülerin halk kültürlerinden oluşmuştur. Bu toplum Azerbaycan’ın Qah, Zagatale gibi ilçelerinde yaşamaktadır. Bunlar kendilerini Gürcistan’da Gürcü ve Azerbaycan’da Azerbaycan Türkü hissederler. Kendilerini tanıtırlarken, dillerini zamanla kaybetmiş Türkler olduklarını söylerler. Ingilaylıklarını ön plana çıkarmak istemezler. Bunların üzerinde yapılan Gürcüleştirme faaliyetlerinde başarılı olunamamıştır. Bunların, Türklerle aralarında yoğun evlenme görülür.[10]

Hapıtılılar; bu toplumun kendilerine has bir dilleri vardır. Dilleri, bilinen bölge dillerinden çok farklılık gösterir. Azerbaycan’ın İsmaili ve Gebele bölgelerinde yaşarlar. Kendilerini Azerbaycan Türkü hissetmelerine rağmen kimliklerinin ve duygularının açığa çıkmasını, bilinmesini istemezler. Miktarları 5-6 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Dinleri İslâmiyet’tir. Halk kültürleri Azerbaycan Türklerinkinden farklılık göstermez. Bu toplumdan Azerbaycan’dan başka bir bölgede yaşayan yoktur.[11]

Hınalıklılar; Azerbaycan’ın Hınalık bölgesinde yaşadıkları için isimlerini bu bölgeden almışlardır. Kendilerini Kelt diye bilirler. Dilleri bölgenin Azerbaycan Türkçesinden farklılık gösterir. Dağıstan dil grubuna mensuptur. Halk kültürleri de Müslüman halktan farklılıklar gösterir. Yaşadıkları bölge sapa ve yolları çetin olan, her yıl ulaşıma 7-8 ay kapalı olan bir bölgedir. Azerbaycan’dan başka bir ülkede Kelt yoktur. Nüfusları 5-6 bin civarındadır. Azerbaycan Türkleri ile aralarında evlilikler olabilmektedir.[12]

Kırızlılar; Azerbaycan’ın Guba şehrinde yaşamakta olan bu halk, Kafkasya’nın diğer iki kentinde de yaşamaktadırlar. Dilleri, İbero Kafkas Dil Grubu’na girmektedir. Diğer Kafkas dilleri ile konuşan halklarla anlaşamazlar. Müslüman gruplar arasında soydaş oldukları bir toplum yoktur.[13]

Üdinler; Gregoryen Hıristiyandırlar. Bu toplumun bir bölümü Gürcistan’da yaşamaktadır. Kafkasya Ermenileri ile dil ve ırk bakımından tamamen ayrı bir toplumdurlar. Azerbaycan’da Gebele’de yaşarlar. Gelenek ve halk kültürleri Türklerinkine çok benzer. Bu halk kesimlerinden Üdinlere biraz daha yakından bakmak istiyoruz.[14]

Ortak Halk İnançları

Udinlerde yağış dolu halinde yağınca, dolunun durması ve evcil hayvan sürüden ayrı düşüp otlakta kalınca, dolu ve kurtağzı kaycı/bıçakla bağlanır. Türk halk inançlarında da kurtağzı bıçakla bağlanır, kurtağzı bağlama Türk kültürlü halklar arasında bir kültür kodudur. Türk halk inanç kültüründe bıçağın tersi ile bir halk hekimliği uygulama biçimi olan parpılama yapılır, bu coğrafyada bıçağın üzerine ant içilir, bıçak elden ele verilmez, düşmanlığa yol açacağı inancı vardır. Al Karısı diye bilinen kara iyeye karşı bıçağın koruyuculuğuna inanılırken, dolunun bağlanılarak durdurulması şeklindeki uygulama Udin halk kültüründen tespit edilmiştir. Türk halk inançlarında bağlanmak, bağdan korunmak, bağdan kurtulmak bir büyü türü olarak bilinir.

Bu toplumda ay veya güneş tutulması sırasında bıçakla bağlama yapılır. Bu toplumda da Türk kültürlü halkların genelinde görülen inançlar gibi gürültü çıkarılır, tüfek atılır ve böylece ayı ve güneşi esir alan canavardan/kara iyeden kurtarmak amaçlanır. Türk kültürlü halklarda ayı esir alan ve Cangalos diye bilinen kara iyeden kurtarmak için bu tür uygulamalar yapılır.[15]

Udinlerde de yeni gelin evinin eşiğinden girince çok çocuklu olması için kucağına çok sayıda çocuk oturtulur. Diğer Türk kesimlerde bu uygulama, gelinin ilk çocuğunun erkek olması için kucağına veya yatağına erkek çocuk yatırılır.[16] Bu uygulama ile gaip âlemine “bu çocuktan istiyorum” mesajı verilmiş olunur. Bu çocukta ve onun annesinde bir kut olduğuna, kara iyelere karşı bir korunmasının olduğuna inanılır.

Udinlerde de yılın bereketli olması için, onun Azerbaycan Türkleri gibi bulağa/çeşmeye biraz buğday dökmesi istenir. Udinlerde Nevruz çiçeğinin ismine Kors Marsi denir ve bu toplum Nevruz uygulamalarının hepsini kültüründe yaşatır.[17]

Udinlerin halk takvimi ile Azerbaycan Türklerininki arasında bazı ortaklıklar vardır. Bu toplumda da aya bakılarak, onun konumuna göre yağışın yağıp yağmayacağı tahmin edilir. Bunun için kurak havalarda dışarıya bir mediro/kova asılır, kova devrilir ise kuraklığın devam edeceğine hükmedilir. Kurak havalarda yağışın yağması için dışarıya ters çevrilmiş kazan koyulur. Kazan etrafında Türk kültür coğrafyasında çok yoğun inanç oluşmuştur. Keza ters motifi de Türk kültürlü halklar arasında bir inanç kodu oluşturmuştur.

Udin halk inançlarında da pir kültü vardır. Bu toplumda pir hatu olarak bilinir, ona gidilerek çeşitli ihtiyaç ve sorunlar için dua yazdırılır. Udinler Müslüman halkın pirlerine de adak adar, onları ziyaret ederler.

Udin evliliklerinde kız kaçırma, kocaya kaçma ve başlık parası, kan davası yoktur. Oğlan tarafı kızın anasına, atasına armağan alır. Bu toplumda evlilikler tek eşli olur ve eş boşama şeklinde bir uygulama yoktur. Ailede atanın sözü hâkimdir. Aileler ataerkildir. Düğünlerde hına/kına yakma geleneği vardır.[18] Türk kültür coğrafyasında bilhassa başlık uygulamasının olmadığı yerlerde ana hakkı, süt hakkı türünden miktarı belirlenmemiş ödemeler veya hediyeler alınır.

İlk dişi çıkan balaya/bebeğe “mıcık laş koy/balaca bir toy”, diş toyu yaparlar. Udinlerde sünnet uygulaması yoktur, ama kirvelik kurumu vardır.[19]

Doğum toyu, ilk diş toyu, ilk saç traşı toyu, ilk adım toyu, ad toyu Türk kültürlü halkların toy kültürlerinde çok sık görülür.

Udinlerin kurt’a karşı farklı bir saygıları vardır. Mecbur kalınmadıkça kurta karşı silah kullanılmaz, onun kaçıp gitmesi için gürültü yapılır.[20] Bu uygulama Hakkâri yöresinde de çok yaygındır. Kurt avı silahsız yapılır.

Udinlerde antlar Allah’a yapılır, güneşe ve aya da yemin edilir.[21] Güneşe ve aya yemin etme Azerbaycan Türklerinin yemin kültüründe de vardır.

Udinlerde, od/ateş söndürülmez, gerektiğinde uyutulur, ihtiyaç olunca uyarılır, uyandırılır. Udinler, “En bahtiyar hane o ailedir ki o ocakta od sehere/sabaha kadar saklanır/söndürülmez” derler.[22] Ateşin söndürülmemesi, uyutulması inancı Türk halk inançlarında ocak kültünde önemli bir yer tutar. Ocağın sönsün denirken ailenin perişanlığı istenmiş olunur. Sözlü kültürde çok sayıda örneği vardır. Kaşkayi Türklerinde ata ocağından ayrılarak kendi ocağını kuran oğlana, ateş, ata ocağından söndürülmeden götürülerek onun ocağı tüttürülmüş olur.[23]

Halk inançları, kültürleri bakımından en yoğun benzerlik, Kuzey ve Güney Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri arasındadır. Türk kültürlü halkların ölüm inançları arasında yer alan tul inancı, tarihî derinliği olan uygulama biçimleri ile ruhun ölümsüzlüğü, diğer âlemden göçen kimsenin bu âlemle ilişkisini kesmediği inancının çeşitli tezahür şekillerini içerir. Anadolu Türk halk inançlarında daha ziyade ölen ve bilhassa genç ölen bir kimsenin bazı özel eşyalarının çok yakınları tarafından saklanıp, zaman zaman bunların etrafında ağlanılması olarak tezahür eder. Güney Azerbaycan’ın Borçalı bölgesinde bu uygulamaya paltar dökme denilir.

Kırım Karay Türklerinin inançlarında çok önemli bir yer tutan Palta Diğmez Kutsal Ormanı’ndaki eben ağacı, Türk inanç kültüründe kod oluşturan kültlerden ağaç kültü bakımından tipik bir örnektir. Kuzey Kafkasya Karaçaylarında ağaç kültü, terek kültü olarak geçmektedir.

Ortak kültürü oluşturan ve paylaşan halkların isimlerini anarken, tabii ki, onların ortak milliyete alternatif ve muhalif milliyetler oluşturmalarını amaçlamıyoruz. O takdirde karşı olduğumuz emperyalizmin tutumundan farkımız kalmaz, emperyalizme alet olmuş oluruz. Anlatmak istediğimiz, birlikte yaşayan halkların aralarında kültür empatisi kurabilmeleri için kültürleri ile tanış olmaları gerektiği hususudur. Bu tanışıklık emperyalizmin onları tanıdığından daha ileri bir seviyede olabilmelidir.

Azerbaycan’dan ismini zikrettiğimiz haklardan Talişler, Taliş Eli’nin kuzey kısmında Lenkeran’da yaşayan ve İranî bir dille konuşan Şiî Caferî inançlı Müslüman bir halktır. Güney Taliş bölgesi İran toprakları içerisinde yer alır ve Hanefî Müslüman bir halktan oluşurlar.

Türkiye’deki Gürcü kökenli Türk kesimlerin arasında, aynı Gürcüceyi konuşarak anlaşamayan kesimler vardır. Ancak bu farklılığın nereden geldiğine dair yapılmış çalışmaların varlığı bilinmemektedir. Türkiye Gürcü halk inançları da zaman zaman çalışılmıştır. Bu çalışmaların farklı Gürcücelerin halk kültürüne yansımışlığı konusunda yapılmış çalışmaları ve görüşleri bilinmemektedir. Bizim Amasya’daki Gürcü ve Ahıskalı halk inançları incelemelerimiz, kırk çıkarma, Al Karısı, yerikleme/aşerme, kutlu gecelerde koku çıkarma gibi konularda fark olmadığı sonucunu vermişti.[24]

Daha evvel şu noktaya açıklık getirmemiz gerekir: Ortak kültür kodlarından bölgesel güç oluşturma teorisinin gerçekleşmesi, doğaldır ki, ilgili ülkelerin ortak kararı ve katılımı ile mümkün olur.

Acara’nın statüsü anlaşmalarla belirlenmiş, Acara’daki Türk nüfusun hakları ve bunların korunması için alınmış kararlar bilinir iken, Acara’da yaşamakta olan Türklere ciddi Gürcüleştirme uygulanmaktadır.[25] Bakü Ahıska Kongresinde konuşturulan Batumlu Türk gençleri, kendilerinin sistemli kimlik kabulüne zorlandıklarını yer ve zaman bildirerek olaylarla anlatmışlardı.[26] “Ankara’da Polis Koleji’nden yatılı eğitim alan Batumlu Müslüman Türk gençler Acara’ya dönünce, kendilerini Hıristiyan misyonerliğinin kucağında bulmuşlardır. Gürcü aydınının, Türkiye’deki Gürcü kökenli halkın Türkleştiği konusunda ciddi endişeleri vardır” türünden sancı oluşturacak tespitler var olduğu sürece, iki milletin ortak geçmiş inşa etmesini beklemek oldukça zordur.

Başka bir ifade ile megalo/devasa ideaları olan toplumlarla antiemperyalist komşuluk ilişkileri kurmak oldukça zordur. Ahıska Türklerinin yurtlarına dönmeleri konusunda Avrupa Konseyi, Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan irade belirtmelerine rağmen, sürgüne uğramış Türk toplumlarından iade-i itibar yaşayan tek toplum olan Ahıska Türkleri yurtlarına dönememişlerdir. Bu sonuca Ahıska Türklerinin bilinen bazı tutumları da yol açmıştır.

Ahıska Türklüğünün Türkiye ve Azerbaycan’a iskânı ve sembolik bir bölümünün ABD’de muhtelif bölgelere serpiştirilmeleri ile ABD ve RF, bu sıkıntısını savmış ve fakat yurtlarına dönmeyen, dönemeyen Ahıska Türkleri gerçeği ile Türkiye’nin Güney Kafkasya ile sağlama fırsatı bulduğu coğrafî bütünlük imkânı yok olmuştur.[27]

Paylaşılan dünyanın bu bölgesinde, Türklüğün bir yakası RF, bir yakası ABD’nin âdeta payına düşmüştür. AB ve ABD emperyalizminin anlaşarak demokrasi maskesi vaadi ile girdikleri Ortadoğu’da günlük terör kurbanı 50’den 70’e çıkmıştır. Türk doğalgaz ve petrolu Türk ülkesinde üretilip Türk ülkelerinden pazarlanırken, söz sahipliğini Türkler değil, büyük ölçüde emperyalizm yapmaktadır.

Ülkeler arası ilişkiden evvel, halklar arası ilişkinin üzerinde durulmalıdır. “Âlimler anlaşırsa âlemler anlaşır” denilmiş, ama halk kesimleri anlaşırsa, onların yetiştirdiği siyasîler, diplomatlar, ideologlar da anlaşacaktır. Halklar, gerek Gürcistan’da ve gerekse Türkiye’de bu uyumluluğu asırlar boyu gösterebilmişlerdir.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı mevzuatı irdelenirken, üzerinde durulan en önemli husus, soydaş olmayan akrabalığın nerede başladığı, sınırlarının ne olduğu, kültür akrabası olan toplumların ülkelerinde mensubu bulundukları bir milletlerinin ve millî kültürlerinin olduğu hususudur. Akraba kültürler, farklı milletlerin millî kültürlerine mensup olabilirler mi? Bu hal, çift milliyetlilik sonucunu ve kendisi ile birlikte bazı sorunları doğurmaz mı?

Avusturya ile Almanya’nın Avrupa’daki durumları sosyolojik sistematikte sorun olmuyor ise bölge halkları arasında oluşmasını önerdiğimiz model de sorun olmayacaktır. Esasen bizim tartışmaya açtığımız, savunduğumuz strateji, AB’nin, bir anlamda kendi normlarında başlatıp geliştirdiği bir yapılanma modelidir. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı mevzuat ve hedefleri bu istikamette geliştirilebilir kanaatindeyiz.

Sonuç

Halk kültüründen hareketle, birlikte yaşamakta olan halkların sadece ulus devlet içerisindeki birliktelikleri pekiştirilmiş olmaz, bölge ulus devletleri kapsamında yaşamakta olan akraba toplulukların yakınlaşmaları sağlanarak, komşu ülkelerin bölgesel bir güç olmaları da sağlanabilir.

Bu sosyo-kültürel bünye üzerine inşa edilecek siyasî ve iktisadî yapılanmalar, bölge dışı emperyalist yapılanmalara karşı, bölge halk ve ülkelerinin, ‘onlar da kendi aralarında bölgesel bir güç oluşturdukları için’, ekonomik ve siyasî çıkarlarını savunabilir. Ortadoğu halkları için geçerli olan bu teşhis, Kırım-Kafkasya ve Anadolu için de halkların ortak kültürleri ve bu kültürlerin tarihî arka planı bakımdan uygundur.

 

 

** Dr. Yaşar Kalafat, Halk Bilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi, [email protected], www.yasarkalafat.info

[1] İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1977.

[2] Yaşar Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı/Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 2000, s.85-88.

[3] Biz bu tespiti Acara Cumhuriyeti’nde katıldığımız bir millî gün kutlamalarında spiker tarafından yapılan takdimden tespit ettik. (Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları III-IV, Berikan Yayınevi, Ankara 2006, s.263-264). Gürcü Bilim adamı Zaza Tsurtsumia bu tarz bir açıklamayı kabul etmemekte, bunların Gürcü toplumları olduklarını, Lazların ise Gürcü dil ve tarihi ile ilgisi olmayan Gürcülüğün dışında bir kimlik olduklarını ifade etmektedir.

[4] Yaşar Kalafat, “Kültürel Küreselleşme, Dinler Arası Diyalog ve Mono Milliyetçilik”, Gregoryen Türklerde Halk İnançları, Berikan Yayınevi, Ankara 2012, s. 139-145.

[5] Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları III-IV, Berikan Yayınevi, Ankara 2006.

[6] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[7] Yaşar Kalafat, Kırım-Kuzey Kafkasya/Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara 1999.

[8] Yaşar Kalafat – Betül Güngör, Türk Kültürlü Halklarda Türk Tatar Halk İnançları, Berkan Yayınevi, Ankara 2011.

[9] Oktay Berber, “Budizm Yayılışında Kalmukların Rolü Var mı?”, Altay Toplulukları Sempozyumu (20-22 Temmuz 2015, Antalya).

[10] Yaşar Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı/Sosyal Antropoloji Araştırmaları, s. 85-88.

[11] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[12] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[13] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[14] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[15] Yaşar Kalafat, “Efsaneden Halk İnançlarına Jelmauz/Ay Basan Cin”, III. Türk Şöleni (17-19 Mayıs 2012, Erzurum).

[16] Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları III-IV, s. 339-351.

[17] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[18] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[19] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[20] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[21] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[22] Yaşar Kalafat, a.g.e.

[23] Yaşar Kalafat, “Kaşkay Türkleri”, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları II, Berikan Yayınevi, Ankara 2007, s. 13-48.

[24] Yaşar Kalafat, “Sivas Yöresi Örnekleri İle Türk Halk İnançlarında Aşermek/Yeriklemek”, Türklük Bilimi Araştırmaları, Sayı: 10 (Aralık 2001), s. 169-172.

[25] Yaşar Kalafat, “Acara Özerk Cumhuriyeti Gezi Notları”, Yeni Düşünce, Sayı: 25 (22-28 Haziran 2001), s. 40-45.

[26] Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları III-IV, s. 178-260.

[27] Yaşar Kalafat-Kâmil Ağacan, “Güney Kafkasya Barışının Sağlanmasında Anahtar Etnisite: Ahıskalılar”, Avrasya Dosyası (11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikası Özel Sayısı), cilt: 10, Sayı: 1 (İlkbahar 2004), s. 187-198.

Dr. Yaşar KALAFAT

Yaşar Kalafat,1939 yılında Kars'ta dünyaya geldi. Yükseköğrenimini Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinde, zooteknist olarak tamamladı. Ardından Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yaşar Kalafat, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde çok sayıda Master yaptı. Ardından, Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi, anabilim dalında Şeyh Sait olaylarını konu alan çalışması sebebiyle bilim doktoru unvanı almaya hak kazandı. 2002 yılında, Kazakistan'ın Fahri doktoru ilan edildi. Yayınlanmış Kitapları Dr. Yaşar Kalafat'ın yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunmaktadır. Bilgi için bakınız: https://kidega.com/arama?query=Ya%C5%9Far+Kalafat E-posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024