Osmanlı Devletinin Kuruluşu: Aşiretten mi Yoksa Uç Beyliği mi? |
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun başlangıcı olan yöreyi kısaca inceleyelim.
Sultanönü Sancağı:
Osmanlı döneminde Eskişehir ve çevresi Sultan Höyüğü olarak geçerdi ve burası sancaktı.
XII. yüzyılda Moğolların baskısıyla Maveraünnehir ve Horasan’dan Türkmen boyları Orta Doğu ve Anadolu’ya akmaya başladı. Anadolu Selçukluları Moğol hegemonyasına girince İç Anadolu’dan Doğu Roma’nın topraklarına akmaya başladılar.
Sultan Höyüğü-Kütahya arasında uzanan dağlar (Türkmen dağları) Türkmenler yurt oldu. Türkmenlerin bir kısmı yerleşik hayata geçti.
Moğolların Anadolu’da bulunduğu yerlerdeki Türk kolonizasyonu ile ilgili güvenilir bilgi 1272 tarihli bir vakfiyede bulunmaktadır.
Kırşehir Emiri olan Cacaoğlu Nureddin Bey, Kırşehir ve Sultan Yükü’nde (bugünkü Eskişehir) cami, mescit ve zaviye yaptırmıştır. Cacaoğlu, Eskişehir bir han, dükkân ve civar köyleri vakfetmiştir.
Yörenin adı, daha sonraki dönemde “Sultan Yükü”, “Sultan Eyüğü”, ve “Sultan Önü” olmuştur.
Osmanlı kroniklerine göre, Osmanlının ilk sancağı Eskişehir Merkez olmak üzere Sultanönü olmuştur.
Osman Bey, 1299’da oğlu Orhan Bey’i 1299’da Karacahisar’a (Sultanönü) sancakbeyi olarak tayin etmiştir. Osman Bey’in adına ilk hutbe 1291 yılında Karacahisar’da okutulmuştur.
Sultanönü / Karacahisar, başkentin İstanbul’a taşınmasından sonra önemini kaybetti. Ancak 1333’de Osmanlı Beyliğini ziyaret eden İbni Battuta, Sultanönü için övücü cümleler kullanmış ve orada yetişen âlimlerle tanıştığını belirtmiştir. İznik’te görüştüğü Alaaddin ve Kastamonu’da görüştüğü Taceddin Eskişehirli (Sultanönü) fakih ve müderristi. (Seyehatname, s, 214-219)
Sultanönü Sancağı, Karacaşehir, İnönü, Bilecik, Günyüzü ve Seyitgazi kaza ve nahiyelerinden oluşuyordu.
Osman Bey, ilk yaya askerlerini Söğüt, Karacaşehir, Eskişehir ve Bilecik yöresin ve köylerinden toplamıştır. Osman Bey, bölgede oturan çiftçilerden savaş suresinde ulufe almak şartıyla; kendi atlarıyla ve teçhizatıyla gelen yaya ve müsellem teşkilatı kurdu.
Türklerdeki onluk sistemini Osman Bey tekrar uygulamıştır. On kişiye bir baş, yüz kişiye daha büyük bir baş, bin kişiye daha yetkili bir baş kumanda ediyordu. Yaya müsellemler ak börklüydü, Diğerleri kızıl börk giyiyorlardı.
Uç beyliğinin ilk düzenli geliri kroniklerde de adı geçen “Pazar bacı”ydı ve Osman Bey döneminde Eskişehir’de uygulandı.
400 çadırlık aşiret mi? Uç beyliği mi?
Zaman içinde bazı kentler, köyler doğal felaketler, salgın hastalıklar, işlim değişiklikleri veya stratejik nedenlerle önemlerini kaybediyorlar. Bugünde benzer olayları yaşıyoruz. O dönemdeki birçok tarihi yerleşimlerden, çoğu nahiye irisi tekfurluklardan günümüze pek bir iz kalmamıştır. Osmanlının kuruluş yıllarında söz konusu olan birçok yer ya ortadan kalkmış ya da küçük bir köye dönüşmüştür.
Tarih sonradan yazılır. Devletler kuruluşlarını tamamlayıp, büyüyünce tarih gözden geçirilir, ayıklanır. Bazı olumsuzluklar çıkarılır, yerlerine bazı efsaneler konur.
Osman bey’in karısı Mal Hatun’un babasının ismini vakfiyelerden öğreniyoruz, Ömer. Oysa Aşıkpaşaza’de babası olarak bağlı olduğu tarikat şeyhi Edebali diye yazmıştır, Edebali, Osman bey’in kaynatası olur. Akabinde 20.yüzyılda “Ey Oğul” diye bir nasihatnamesi ortaya çıkarılır.
Padişahlar içinde Osmanlının geçmişini biraz olsun araştıran Sultan Abdülhamit’tir. Sultan Abdülhamit Söğüt ve Domaniç’te araştırmalar yaptırmış, Ertuğrulgazi için Söğüt’te bir türbe, eşi Hayme Ana için de Domaniç’te bir türbe yaptırmıştır. Akrabası saydığı “Karakeçili” aşiretinden bir gurubu muhafızları arasına katmıştır. Sultan II. Abdülhamit, Osmanlı Devletine bağlı Arap Vilayetlerinin (Cezayir, Tunus, Mısır) ve Balkanların elden gittiğini, emperyalist batının kalan Osmanlı topraklarına gözünü diktiğini gördüğünden; o zamana kadar imparatorlukta ikinci sınıf görülen Türk unsurunu ön plana çıkarmaya çalışmıştır. Bu dönemde Türkçülük üzerine çalışma yapanların başında Ahmet Vefik Paşa gelmektedir.
Anadolu’da başta Ege’den Sakarya’ya kadar uzanan Germiyanoğlu, Batı Karadeniz’de İsfendiyaroğlu ve İç Anadolu’da Karamanoğlu gibi beylikler varken, Söğüt gibi küçük bir uca sığınmış bu beylik nasıl oldu da imparatorluğa dönüştü?
Bu sorunun cevabını araştırmak içim önce “400 çadırlık Aşiret” lafzını araştırmak gerekir.
Ertuğrul Gazi’nin Karacahisar’ın ilk fethinde Selçuklu Sultanı Alaaddin’e yardım ettiğini biliyoruz. Kendine ve ailesine yurtluk olarak Ankara civarında bir arazi verilir. Elden çıkan bu arazi Orhan Bey tarafından geri alınmış, sonra kaybedilmiş ve I. Murat devrinde kesin olarak beylik topraklarına katılmıştır.
Osmanlı Beyliği büyürken hiç kadro sıkıntısı çekmemiştir. Deyim yerindeyse Anadolu Selçuklu Devleti’nin kadroları Osmanlı Beyliği’ne akmıştır.
Anadolu Selçuklu Sultanlığı Konya ve Simre (Amasya) baş şehirleri etrafında bölünmüştür. Söğüt’ü merkez tutan Osmanlı ailesi uç beyi olarak bu bölgede tek kalmıştır. (s.110). Germiyanoğlu Beyliği’nin büyümesi Ege’de kurulan yeni beylikler tarafından engellenmiştir. Oysa Osmanlı ailesinin önünde “gaza” yapılacak büyük bir alan vardı.
Gibbons, İznik ve Bursa’da Osmanlı fethinden üç kuşak önce Türkler yerleştiğini yazar (Gibbons, Ragıp Hüsnü çevirisi, 8:4, Kaplanoğlu:2000,s,79). (Bithynia’da sadece Müslümanlar değil, Bizans ve İznik İmparatorluğu’nun Balkanlardan getirip sınıra yerleştirmiş olduğu Hristiyan veya Putperest Türklerde vardı. Köprülü;:1984, s.29.Aktaran Kaplanoğlu, 2000.s.79)
İbni Batuta, Bursa’da Osmanlılardan çok önce bir Türkmen hükümdarı tarafından yaptırılmış bir hanenin olduğunu görmüştür ki bu Gibbons’u doğrular, (s.124, dipnot.1).
Bizans tarihini yazan Ostorosgki, 1071’de Ankara’da beş Peçenek köyü olduğunu yazar. 1100’lerde Adam Misis’de bir Peçenek garnizonu vardı. Bizans’ın emrindeki Peçenek savaşçıları, Antalya Haçlı Prensliğine karşı Urfa Haçlı Kontluğu’na yardım etmiştir.
Güney Marmara bölgesine çok sayıda Peçenek, Uz, Bulgar gibi Türkopollar yerleştirilmiştir. 1240 yılında Moğollardan kaçan 10 bin Kuman Türkü Eskişehir – Afyon yörelerine yerleştirilmiştir. (Peker, Ekrem Hayri, Bir Kelime İki Kültür)
Osmanlılar bölgeye geldiklerinde çok sayıda Hıristiyan olmuş ama dil ve kültürlerini unutmamış Türk köyü bulmuşlardır. Gerek Aşıkpaşa, gerekse Tevarihi Ali Osman yazmalarında Sakarya’nın ötesinde Samsa Çavuş gibi yerleşik Türk savaşçıların Bizans topraklarında yaşamakta olduğunu görmüş.
Osmanlının kökleri
Yıldırım Beyazıt devrinde yaşayan, belki I.Murat ve Orhan Bey dönemlerini de görmüş bulunan Ahmedi, İskendername adlı eserinde, Sultan Alaaddin’in Bizans üzerine Osmanlılara şöhret verecek olan seferi açtığını ve bu münasebetle uç beylerini emrine toprağını söylerken, Sultan ordusu ile yola düştüğünde, Gündüz Alp ve onunlar birlikte Ertuğrul’un katıldığını yazar. Yazarın ifadesine göre Gündüz Alp, Ertuğrul Gazi’nin babasıdır.
İlk Osmanlı vakayinamelerinde uça gaza için gelen Osmanlı ailesinden Gündüz Alp ve kardeşi Gökalp Ankara’ya yerleşirler. Ankara’nın güneyinde Karacadağ onlara ikta verilir
Ahmedi ve Enveri Sultan I. Alaaddin’in Gündüz alp ve kardeşine Tatar seferindeki hizmetlerine karşı Sultan Öyüğü daha yeni vermiştir (Akdağ:.137). Söğüt, daha sonra Ertuğrulgazi tarafından zaptedilmiştir.
Gündüz Alp öldüğünde yerine Ertuğrulgazi geçmiştir. Akdağ İnönü çevresindeki uç beyliğine Büyük Alaaddin tarafından Ertuğrul Bey tayin olunmuştur.
Ertuğrul Gazi’nin babası Gündüz Alp’e Sultan Alaaddin’in Kırım seferinde gösterdiği başarının karşılığı olarak yurtluk verildiğini söyleyebiliriz. Belki bu sefere Kastamonu uç beyi Çobani Hüsamettin maiyetinde katılmış olabilir.
Söğüt’teki uç beyliği Germiyanoğlu Beyliği’nin kuzeye yönelmesinin önünü kesmiştir. Bu yüzden sık sık sürtüşmeler doğmuştur.
Pachymeres, Osman Bey’in 1291’de henüz Kastamonu emirine tabi olduğunu yazıyor ve Osman Bey’in uç liderliğini ele almasının Çobanoğulları emirliği battıktan sonra olduğunu kaydediyor (Y. Yücel; DTCF Dergisi XXIII, Sayı 1-2. S.71 (S.149)).
Aşiretten gelme tezi Yazıcızade tarafından yazılmış ve bu kanaati Vakayıname yazıcıları yeni bir araştırma yapmadan tekrarlamıştır. Yazıcıoğlu’na göre “Osmanlı ailesi Oğuz boylarından Kayı boyuna mensup küçük bir kolun reisidir”. Oysa Cengiz ve Timur gibi cihangirlerin kurduğu imparatorluklar aşiret geleneklerine dayanmış ve step karakterlerini muhafaza etmiştir.
Oysa Osmanlılarda göçebe karakteri görülmez. Beylik genişledikçe şehirlere dayanmış, Selçuklu ve devraldığı Bizans kurumlarını daha ileri götürmüştür. Selçuklu bürokrasisi, uleması bu yeni çekim merkezinin şehirlerine akmış, medreseler ve külliyeler meydana getirmiştir. Bunu şehirlerin yeni mahallelerine verilen Abdalmusa, Alacahırka, Somuncu Baba, Piremir, Emir Sultan, Davutdede, Davutkadı semt adlarında görebiliyoruz.
Uç beyleri, Rumlara hayvan satma imkânına sahip oldukları için koyun beslemişlerdir. Bursa ve çevresindeki otlaklarda Fatih dönemine kadar hassa koyun sürüleri beslenmiştir.
Osmanlılarla ilgili tarihi olaylar arasında bağlı oldukları aşirete, Kayı boyuna ait bir olay yoktur. Osmanlılar devrinde ileri gelen aileler (akıncı beyleri dışında) şehirlidir. Asker ihtiyacı olduğunda aşiretten değil, gelen gönüllüler dışında, çiftçi halktan ücretle topluyorlardı.
Bu yüzden söz konusu 400 kişiyi uç beyin şahsi kuvveti kabul etmek daha gerçekçi olacaktır. Aykut Alp, Samsa Çavuş, Abdurrahman Gazi gibi savaşçı beylerin Osmanlı ailesine bağlanmasında Osmanlıların Selçukluların uç beyi olmasının etkisi de olabilir.
Bu uç beyliğinin ilk fethi Karacahisar’dır. Sultan Giyaseddin Mesud Eskişehir’i Osman’a verdi. Kemalpaşazade, “Sultan Giyaseddin Mesud bin Kaykavus’un Osman’a muhabbeti artıp, Eskişehir’i (Sultanönü) kendine verdiğini, adam ve at gönderdiğini” ifade eder. Osman Bey, selçuklu Sultanına haraç güzar olan Karacahisar tekfurunun bir ihanetini yakalar ve şehri ele geçirir. Osman Bey, Yalakova Savaşı’ndan önce Selçuk Sultanından yardım istemiştir.
Karasi Beyliği’ni ilhak eden Osmanlılar, şu gerekçeyi öne sürmüşlerdir; Gerek Karasi, gerek Saruhan, Selçuklu memleketinin son taksiminde II. Mesud’a ayrılmışlardı. Tarihçi Ali, bu taksimde, hududu “Simra ve Kastamonu ve Sinop’tan İznik’e dek ve bu taraftan Karasi memleketi saruhan sınırına dek Sultan Mesud oğlu Gazi Çelebi’ye mukarrer eyledi” (Künhül – Ahbar, Rüku IV. Cüz 1, S.22 aktaran 155). Gazi Çelebi öldükten sonra Amasya ricali Osmanlı beyliğine gelmişlerdir.
Neşri’nin verdiği bilgiye göre; Ertuğrul Bey Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra Selçuki topraklarındaki isyanlara hiç karışmayarak, Söğüt’te <<menkup ve mütekaid>> vaziyette kaldı (Neşri, I.s.70 – s.168). Ertuğrul Gazi Moğollara karşı çıkan isyanlara karışmamıştır. Kısaca Mudara politikası izlemiştir.
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra Osman Gazi, idare politikasını terk etmiş, bu politikayı sürdürmek isteyen amcası Dündar Alp’i öldürerek fetihlere başlamıştır. Yarhisar tekfurunun düğünü kendisine bu fırsatı vermiştir. Bilecik, Yarhisar ve İnegöl Osman Bey’in eline geçmiştir.
Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi, Anadolu Selçukluların uç beyidir. Emirlerinde bulunan 400 çadır onun askeri gücüdür ve Selçuklular tarafından kendisine verilmiştir. Bulunduğu mevki bir uç bölgesidir.
Anadolu’nun Moğol istilasına uğraması ve Doğu Roma ile Moğollar arasındaki iyi ilişkiler, Bölgenin İznik ve İstanbul’a yakınlığı, Ertuğrul Gaziyi müdara, yani idare politikası izlemeye zorlamıştır. Ertuğrul Gazi, komşularıyla barışçıl bir ilişki sürdürmüştür. Ertuğrul Gazi döneminde sadece Söğüt fethedilmiştir. Söğüt, uç beyliğinin kışlağı olmuştur. Yaylaksa Domaniç’tir. Hammer’e göre, Domaniç eski bir kent olup adı Temnos’dur. Osmalılar bölgeye geldiğinde bölgede kimse yoktur.
Ertuğrul Gazi’nin vefatından sonra uç beyi olan Osman Gazi’de aynı politikayı sürdürmüştür. Bu dönemde Bilecik, Yaylaya çıkan beylik mensuplarının kıymetli ve fazla eşyalarını bıraktığı bir yer olmuştur.
Söğüt’le Domaniç’teki yol o zamana göre uzun sayılan bir yoldu. Göçerlerin sürüleri ekili arazilere zarar verdiği için Kulaca tekfuru ile problem yaşanıyordu. Kulaca tekfurunun hamiliğini ise İnegöl tekfuru yapıyordu.
Bilecik tekfunun rakibi olan bazı tekfurlarla yaptığı çatışmaya Osman Bey destek verir. Tekfur, rakiplerini püskürtür. Kendine yardım edenlere çeşitli hediyeler veren tekfur, bağlılık belirtisi olarak elini öptürür. Bu emrivakiye tepki gösteren Osman Beyi amcası Dündar Bey engeller. Amcası, “Aramızın iyi olduğu bir tek Bilecik tekfuru var, Germiyanoğlu’yla davamız var” der. Bu çatışmanın sonunda Osman Bey, Dündar Alp’i oklayarak öldürür.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, yazdığı Osmanlı Tarihi’nin birinci cildinde (s,106) 1289 tarihinde, “Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Mesud’un (1285-1296) Kara Balaban çavuş vasıtasıyla Osman Bey’e tuğ, âlem, kılıç ve gümüş takımlı at gibi hediyelerle birlikte bir ferman göndererek onu Söğüt ve Eskişehir’i içine almak üzere oluşturulan sancağa uç beyi olarak tayin etmiştir” diye yazar.
Uç beyleri fethettikleri yerleri tımar olarak verme yetkisine sahiptir. Osman Gazi de aynı şekilde fethettiği yerleri tımar olarak Turgut Alp’e ve Akçakoca’ya vermiştir.
1281’de Ertuğrul Gazi vefat etti. Osman Bey, 1286’da Kulaca hisarını zaptetti ve yıktı. 1287 yılında İnegöl’ü fethederek, Söğüt ve Domaniç arasındaki göç sırasındaki problemleri ortadan kaldırdı.
1299’da bölgedeki tekfurlar bir araya geldiler ve Osman Bey’i ortadan kaldırmaya karar verdiler. Düğüne çağrılan Osman gazi ve arkadaşları öldürülecekti. Harmankaya tekfuru Köse Mihal bu komployu Osman Gazi’ye haber verdi. Pusu geri tepti, Bilecik ve Yarhisar Osman gazi’nin eline geçti.
İkinci Karacahisar nerededir?
Osman Bey 1289 yılında (Oruç Bey tarihinde 1291) yılında fethettikten sonra devletinin kuruluş nişanesi olarak adına hutbe okuttuğu Karacahisar’ın yeri tartışmalıdır.
Neredeyse tüm tarihçiler bu Eskişehir yakınlarındaki Karacahisarla özdeştirirler. Araştırmacı Raif Kaplanoğlu, “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”adlı çalışmasında şu teze şu gerekçelerle karşı çıkar:
-Ertuğrul Gazi tarafından 1221’de fethettiği Karacahisar’ın yetmiş yıl sonra Osmangazi tarafından ikinci kez alınması bir çelişki değil mi?
-Osman Bey, uçtadır. Bilecik ve Söğüt uçtadır. Oysa Eskişehir içtedir.
-Karacahisar tekfuru ile İnegöl tekfuru ittifak halindedir. Aralarında irtibat vardır. Eskişehir, İnegöl’e çok uzaktır, aradaki bölgede Türkler yaşamaktadır.
-Neşri, Osman Bey’in Rum kilidi olarak Bilecik ile birlikte 7 kalenin alındığı söylerken, bu kalelerin Bilecik civarındaki geçitler üzerinde olduğunu yazar. Eskişehir’deki Karacahisar’ın böyle bir konumu yoktur.
-Neşri’ye göre İnegöl yakınlarındaki Kulaca, Osmangazi tarafından yakılınca Karacahisar’dan yardım istemiştir (Kaplanoğlu: 2000, s.84). Oysa, Eskişehir’deki Karacahisar’dan, Kulaca’ya yardıma gitmek imkânsızdır. İki kale arasındaki bölge Osman Bey’in elindedir.
Kaplanoğlu, bu kalenin; İnegöl ve Kulaca kalelerine yakın, Bilecik yolu üzerinde bir geçit olması gerektiğini yazar. Bugün, bu bölgede bu tarife uyan yer Eski Karacakaya köyüdür.
Kaplanoğlu, rahmetli Halil İnalcık ile bu köyde yaptığı araştırmalarla ilgili olarak “Köyde kale kalıntılarıyla, Bizans dönemi kalıntılarına rastladıklarını, Bölgede 2-3 km. genişlikteki bir alanda Roma-Bizans devri kalıntılarına rastladık. Bugün İnegöl’e bağlı olan bu köy, kulaca’ya çok yakındır” diye yazar. (Kaplanoğlu: s.21)
Sencer Divitçioğlu, “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu” adlı eserinde Karacahisar’ı Yenişehir’de lokalize eder. (Divitçioğlu, 1996:s.63)
*
1301’de Bizans’ın gönderdiği kuvvetler Yalakova’da (Yalova) bozguna uğratıldı. Bu savaş için Selçuklulardan ve beyliklerden çok sayıda savaşçı gelmişti.
Bölge’deki tekfurlar son kez bir araya geldiler ve Dimboz’da savaştılar. Savaşın galibi Osman Gazi oldu. Kestel ve Kite Osmanlıların eline geçti. Artık Bursa Ovası ve İznik, kısaca Bithynya Osmanlıların ayakları altındaydı.
Tarihçiler, Osman Bey ve oğlu Orhan Bey’den “Bithynya Kralı” olarak bahseceklerdir.
Moğollar, 1308’de Sultan II. Mesut öldüğünde Anadolu’yu bir Moğol eyaletine çevirmeye karar verdiler ve Sultan Mesut’un oğlu Gazi Çelebi’ye Sivas ve Kastamonu çevresini bıraktılar. Gazi Çelebi Moğollardan huzur bulamadı, önce Kastamonu’ya, sonra Sinop’a çekildi. Böylece Anadolu Selçuklu Devleti sona erdi. Yazıcızade, sivas ve Kayseri’nin İlhanlılara bağlandığını ve Gazi Çelebi’ye ise sadece Simre (Amasya) ve Sinop çevrelerinin bırakıldığını söylüyor. (Selçukluname, Revan Köşkü Yazması, No.1391,S.556 (Matran)11)
Osmanlıların uç beyi olduğunun bir delili de yıkılan Selçuklu devletinin bürokrasisi ve ulemasının Osmanlı Beyliği’ne akmasıdır. Ayrıca “Baba”ların gücünü ve yarattığı çalkantıyı gören Osmanlılar dervişleri zoraki iskâna tabi tutmuşlardır.
KAYNAKÇA