“Para uzun zamandır hayatımızda. İlk resmi para birimini, MÖ. 600 yılında, bugün Türkiye toprakları içinde yer alan Lidya’nın kralı Alyattes’in icat ettiği düşünülüyor.”1
Parayı anlatmak için en başta Lidya’yı anlatmak gerekir. İlk para altının insanı köleleştirmesinin de simgesidir. Birçok maden insanların gözbebeği olmuştur. Gümüş, bakır, demir hatta parlak taşlar bile vazgeçilmez olmuştur ama hiçbiri altın gibi olamamıştır. Altın, paranın da ekonominin de başlangıç tarihi olmuştur.
Bu para işini başımıza musallat eden Lidyalıları tanımak gerekir. Aslında ilk sikkeyi kimin bastığı konusunda tarihsel veriler birçok varsayımda bulunur. Varsayımların sonunda Herodotos’un Tarihinde belirttiği sonuca ulaşırlar. Ortak nokta ilk sikke Lidya Kralı Alyattes zamanında basılır. Sikkeler önceleri yalnızca elektrondan (altın-gümüş alaşımı) basılırken bir süre sonra, Kroisos elektron sikke darbını bırakarak hem altın ve hem de gümüşten, iki ayrı metalden sikkeler bastırır. Herodot, ilk kez altın ve gümüş sikke basanların Lidler olduğunu söylerken olasılıkla bu olayı anlatmak ister. Her iki yazar da sikkenin ortaya çıkışını ve ilk aşamalarını Lidler ile ilişkili görmektedir.
Lidya neresidir peki dersek; Lidya, Batı Anadolu’daki yerli antik krallıkların en önemlilerindendir. Bu krallık tarihteki yerini zengin maden yatakları, verimli toprakları ve Kroisos gibi ünlü kralları ile almıştır. Ancak Lidya uygarlığı sadece bu özellikleri ile değil aynı zamanda mimarisi ve sanat eserleri ile de dikkat çekmektedir. Coğrafi konumundan dolayı hem kıyı Ege’deki komşu Yunan kentleriyle, hem de doğudaki komşusu Frigya ile yakın ilişkilerde bulunan Lidya uygarlığı bu iki farklı kültürden de etkilenmiş ve bunu sanat eserlerine yansıtmıştır. Lidya ülkesi, sahip olduğu oldukça büyük tarımsal potansiyelin ve zengin yeraltı kaynaklarının yanı sıra geniş ormanlara ve yaylalara sahipti. Anadolu platosundan Ege kıyısına uzanan ticaret yolları buradan geçmekteydi.
Ege kıyısına yakın ve iç kesimde bulunan Lidya bölgesi, dağlık bir alan ve aralarından nehir akan vadiler içerisinde konumlanmıştır. Gediz ve Küçük Menderes nehirleri Lidya’nın önemli su kaynaklarıdır. Bakırçay ve Büyük Menderes nehirleri Lidya bölgesinin kuzey ve güney sınırlarını oluşturmaktadır.
Lidya’ya komşu bölgeler güneyde Karya, doğuda Frigya, kuzeyde Misya ve batıda onu Ege kıyı şeridinden ayıran İyon ve Aiol kent devletleridir. Krallık sınırlarının en azından bir bölümü son kral Kroisos tarafından Lidya-Frig sınırında Kidrara’ya dikilen yazılı sınır taşı ile kesinleşmişti. Strabon, “bu bölgeden Toroslar’a kadar ulaşan yöreler öylesine iç içe geçmiştir ki artık Frig’i Karya’dan, Misya’yı Lidya’dan ayırmak olası değildir.”2 şeklinde bahsetmektedir. Anadolu’nun bu yöresi kültürel ve etnik açıdan o kadar çeşitlidir ki kültürel sınırlar ile politik sınırlar örtüşmemektedir.
Doğu-batı doğrultulu iki dağ sırası Lidya’nın güney bölümünden geçer. Bunlar güneyde Aydın Dağları ve Bozdağlardır. Kuzeyde Simav Dağlarının uzantıları ve onların alçak tepeleri ile yamaçlarındaki nehirler ile kaplıdır. Adı geçen dağ sıralarının arasında Ege kıyıları ile iç kesimler arasındaki iletişimi kolaylaştıran vadiler ve tarıma oldukça uygun alanlar vardır. MÖ 4. yüzyıla kadar bölgenin güney sınırını Aydın Dağlarının oluşturduğu bilinmektedir. Ancak Diodoros ve Strabon sınırın Büyük Menderes tarafından çizildiği görüşündedirler.
Küçük Menderes, Aydın Dağları ile Bozdağların arasından akarak Efes yakınlarında Ege Denizi’ne dökülür. Öte yandan, Gediz Vadisi Bozdağlar uzantısının kuzeyinde yer almakta ve Lidya ülkesi ile onun başkenti Sardis’in çekirdeğini oluşturmaktadır. Daha kuzeyde bulunan ve Pergamon’dan geçen Bakırçay ise olasılıkla Lidya ile Misya arasındaki sınırı oluşturur.
Yaylalar ve verimli ovalara ek olarak Lidya önemli yeraltı kaynaklarına da sahipti. Bunlardan en ünlüsü, Sardis yakınlarından geçen Sart Çayı ve diğer çaylarda bulunan bir altın-gümüş alaşımı elektrondur. Elektron, MÖ 7. ve 6. yüzyıllarda Lidya krallarına zenginlik getirdiği gibi ülkenin en çok anılan özelliğidir.
Tarihin babası Herodotos Tarih(3) eserinde Lidya’yı ve Lidyalıları şöyle anlatmaktadır:
“Lydia toprağı öbürlerinde olduğu gibi, öyle pek adı anılacak olağanüstü şeylere sahip değildir, yalnız Tmolos’tan akıp gelen altın kumu vardır. Ama Mısır ve Babil’deki anıtlar bir yana, öyle bir anıt vardır ki, bilinen bütün öbürlerini aşar. Bu, Kroisos ’un babası Alyattes’in mezarıdır, etekleri büyük taşlarla örülmüş bir toprak yığınıdır. Küçük esnafın, el işçilerinin ve aşk satıcısı küçük kızların topladıkları paralarla yükseltilmiş bu anıt. En yüksek yerinde, ben oradan geçtiğim zamanda da beş tane taş blok vardı, üzerlerine kazılı olan yazıtlarda, buna katılan her meslek dalının ne kadar verdiği yazılıydı, bu rakamlara göre en çoğunu bu küçük kızcağızlar vermiş oluyorlardı. Şunu da belirteyim; Lydialı halk kızlarının hepsi de kocaya varıncaya kadar kendilerini satarlar, çeyizlerini bu zanaatla yaparlar, zaten kocaları bile bu kızları ancak kızın kendi isteğiyle yanlarında tutabilirler. –
Lydialıların görenekleri Yunanlılarınkine benzer, ayrıldıkları nokta şudur ki, Lydialılar kız çocuklarını orospuluğa bırakırlar. Bizim bildiklerimiz içinde ilk olarak altın ve gümüş para basan ve kullanan ve ilk olarak ufak tefek ticaret işlerine girişenler bunlardır. Kendileri anlatırlar ki, bugün gerek kendi ülkelerinde, gerekse Yunanlılarda oynanan oyunları türetenler de kendileridir ve bu Etruria’nın koloni haline getirildiği zamana rastlar; bakınız ne anlatıyorlar bu konuda: Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün Lydia’yı. Bir süre dişlerini sıktılar Lydialılar, sonra kıtlık sürüp gittiği için çareler aradılar, her biri kendince bir çare sürü ileriye. Bu oyunlar, zar, aşık (kemiği) ve top oyunları, tavladan gayri hepsi o zamanda ortaya çıkmıştır; zira Lydialılar tavlayı biz bulduk demiyorlar.”
Kral Alyattes insanları altın sikkelerle tanıştıran ve kısa ömürlü Lydia İmparatorluğunu kuran kişidir. Alyattes insanların ve imparatorlukların başına bela olacak bu işiyle aslında günümüz dünyasını belirleyen kişidir.
Altın sikke (para) icat edildikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ve para insanlığı zenginlik denilen altının parlaklığı içinde sefalet yaşamasının en büyük nedeni oldu. Belki de Lydia’nın küçük orospuların ahı bu sikkelerle beraber bütün insanlığı lanetlemişti.
Kaynakça
1: HOUSEL Morgan. Paranın Psikolojisi. Çeviri: Canan Feyyat. 5. Baskı. Scala Yayınları. Nisan, 2022
2: STRABON. GEOGRAPHİKA. Çeviren: Adnan Pekman. 9. Baskı. Arkeoloji ve Sanat Yayınları. İstanbul, 2021
3: HERODOTOS. TARİH. Çeviren: Müntekim Ökmen. XV.Baskı. İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul, Ocak 2019