Oğlumla yorucu bir Amsterdam turu attıktan sonra tren istasyonuna döndük. Oğlum benim için bilet aldıktan sonra emanetçiden bavulumu aldıp, perona çıkıp Eindhoven yönüne giden trene bindik. Burada trenler üç kategoriye ayrılmış. Birinci ve ikinci mevkiler ve de sessiz bölüm. Bu mevki birşeyler okumak, çalışmak isteyen veya sessizliği tercih edenler tarafından kullanılıyor.
Yol boyunca yeşillikler ve çiftlikler içinden gidiyorduk. Üzerinden geçtiğimiz nehirlerden mavnalar geçiyordu. Bazılarının üzerinde kaptan kökü yanında lüks arabalar vardı. Oğlum, gemi kaptanlarının bazılarının gemide ikamet ettiğini ve kıyıya yanaştıkları zamanlarda gemi vinci yardımıyla araçlarını indirip kullandıklarını belirtti. Tarlalar genel olarak tek parça ve büyüktü, kimisinde koyunlar, inekler ve atlar otluyordu. Çok büyük seralar gördüm. Kimi çiftlikler ürünlerini açmış oldukları mağazalarda kendileri satıyordu.
Yaklaşık bir saat on beş dakika süren yolculuk sonucunda Eindhoven’a geldik. Eindhoven’a yaklaşırken PSV stadyumununun yanından geçtik, oğlum daha önce yaşadığı stada yakın evini gösterdi. Tren istasyonunun yanında ve altında büyük bir bisiklet parkı vardı. Amsterdam’da olduğu gibi burada da şehir merkezinde araçlara kapalı bölgeler var ve genel olarak yaya dostu bir şehir.
Eindhoven, Hollanda’nın beşinci büyük kenti. Kentte uluslararası bir havaalanı da var. Yakın tarihte buraya Türkiye’den direkt uçuşlar başladı. Kent, Hollanda’da deniz seviyesinin üzerinde yer alan nadir şehirlerden biri. Tipik Hollanda kentleriki gibi geçen kanallar yok, yine de şehrin içinden geçen Dommel nehrine ve merkezin hemen dışında bulunan bir kanala sahip.
Kent, 12.yüzyılda küçük bir kasaba olarak kurulmuş. Sanayi devrimiyle büyümüş ve Philips’in 1891’de burada kurulmasından sonra civar kasabalarla birleşerek bugünkü halini almış. Ünlü kamyon markası DAF da 1921’de kurulmuş. Kentin nüfusu 1930’larda yüz bini geçmişti. Zaman içinde “PHİLİPS DEMEK, EİNDHOVEN DEMEK” olmuş. Kent, II. Dünya Savaşı’nda, Alman uçaklarının yoğun bombardımanına uğraması ve nispeten yeni kurulmuş olduğundan dolayı Hollanda’nın diğer şehirlerine kıyasla daha yeni ve endüstriyel mimariye sahip
Oğlumun oturduğu ev, tren istasyonuna çok yakın bir otele bitişikti, Tren istasyonunun yanındaki meydanın ucundaki bir alışveriş merkezinin önünde modern camlı binalar vardı. Ayrıca, bunlardan birinin yanında yer altı bisiklet otoparkına inen bir giriş vardı.
O gece oğlum, gelinim evde kalmayı tercih ettik. Ertesi gün, Amsterdam’a gittik. Sonraki günü Einhoven’i gezmeye ayırdım. Kaldığımız yerde köşesinden sola dönüp Dommelstraat’ı takip ederek, debisi yüksek Dommel nehrinin yanına geldik. Nehir kenarında bahçeli evler yer alıyordu. Bu evler Philips’in sahiplerinin ve Philips’te çalışan üst düzey yöneticilerin evleri ve lojmanlarıymış. Bunlardan en meşhuru aşağıda fotoğrafına yer verdiğim Frits Philips’in eviydi.
Eindhoven tarihte Hollanda’nın Brabant eyaletininde yer alan küçük bir kasabaymış. Eski kentin kalesinin olduğu yeri gösterdi. Kentin nüfusu yaklaşık olarak 225 bin civarında. Etrafındaki yerleşim birimleriyle birlikte 300 bini buluyor. Eindhoven bugün Hollanda’nın en önemli ve hızlı büyüyen sanayi merkezidir. Yüzde beş ekonomik büyüme oranıyla Hollanda’da bu konuda en ileri bölge konumunda. Philips bu şehirde kurulmuş ve dünyaya buradan yayılmış. Ayrıca ASML adında çip makinası üreten yaklaşık 14 bin kişinin istihdam edildiği bir firmaya da sahip. Son yıllarda, özellikle savunma sanayinden, bir çok Türk bu firmada çalışmaya başlamış. Kentin nüfusunun yaklaşık yüzde beşini Türkler oluşturuyor. Şehirde bulunan Teknik Üniversite Avrupa’nın mühendislik alanındaki önemli üniversitelerinden biriymiş. Oğlumun çalıştığı Philips Yüksek Teknoloji Kampüsü, Philips yanı sıra birçok teknoloji ve start-up firmasına ev sahipliği yapıyormuş.
Belki de kenti dünyaya tanıtan Philips’ten önce PSV futbol takımı. Philips Sport Vereniniging, Philips Spor Birliği olarak çevirebiliriz, bu şehirde 31 ağustos 1913 yılında kurulmuş ve Avrupa’nın önde gelen takımlarından biri olmuştur.
Kent merkezini gezerken, araç trafiğine kapalı bölgede çok sayıda kafe, dükkân ve büyük mağazalar gördüm. Bir akşamüzeri meydanda profilden tezgâhlar kurulduğunu gördüm. Belediye standart boyda profilden tezgâhlar kuruyor, tahta koyup tente çekiyormuş. Pazarcıya malını getirmek düşüyormuş.
Ertesi gün pazarı gezdim, çok sayıda kot kumaşı dâhil çeşit çeşit kumaşlar satıldığını görünce şaşırdım. Merkezde bulunan, çok sayıda değişik dünya mutfaklarının örneklerinin olduğu Foodcourt isimli yemek alanında Ziya’s Taste isimli adlı standı işleten Türk aşçıdan nefis pide ve lahmacun yedik.
Daha sonra Stadyumun bulunduğu bölgeye gittik. Bu bölgede çok sayıda Philips’in daha önce lojman olarak yaptırdığı iki katlı sıralı evler vardı. Bir evin ikinci katında bir Türk tasarımcının adını görmek çok hoştu. Aradan aylar geçtikten sonra Eindhoven’de yaşayan bir Türk kadınını bir pop yıldızı kadın şarkıcıya 25 bin dolarlık ayakkabı tasarladığını okumak çok hoştu.
Gelinimle Belçika’da bir dostuma Yeşim Taşı kitabımı postalamak için posta şubesine gittik. En yakın şube çok sayıda Türk ve göçmenlerin oturduğu Kruisstraat bölgesindeydi. Bölgede Türklere ait çok sayıda lokanta, market gibi işyerleri vardı. Gidiş yolumuz üzerinde farklı inançlara ait bir-iki kilise, sokak kütüphanesi görevini gören bir dolap, ikinci el eşya satan işyerleri buluyordu
Posta şubesi bir kırtasiye dükkânıydı. Sıramızı bekledik, kitapları gönderdik. Daha sonra yeniden oğlumla beraber bu bölgeye geldik. Yemek yedik ve dolaştık. Oğlum, Belçika, Hollanda ve Fransa’ya giden otobüslerin kalktığı durağı gösterdi. Birçok genç, sırt çantalı gezgin uygun fiyatlı bu otobüsleri tercih edip yakınlardaki ülke ve şehirlere gidiyorlarmış.
Beraber dolaştığımız bir gün PSV stadyumunun olduğu yere geldik. İnsanlar akın akın konsere geliyordu. Hollanda’nın tanınmış bir şarkıcısı olan Guus Meeuwis burada beş gece konser verecekmiş. Herhalde Hollanda’nın Tarkan’ı popürlerliğinde biri desek abartmış olmayız. Stadyum, tren istasyonuna ve kent merkezine yakın olduğu için sanatçıyı dinlemeye insanlar rahatlıkla ulaşabiliyorlardı. Doğrusu kıskandım, Bursa stadyumu yaz ayları boş duruyordu. Stadyum yakınındaki bazı yollar içi kum dolu çok büyük çuvallarla trafiğe kapatılmıştı. Oğluma nedenini sordum, son yıllarda Avrupa’da Pazar yerlerine ve kalabalık yerlere kamyonla yapılan saldıralara tedbır olarak konulduğunu söyledi. Üzüldüm açıkçası.
Oğlumun daha önce oturduğu ev de stayum yakınlarındaydı. Civardaki kafede oturdum, EMTE marketten alışveriş ettim. Kentteki Türk camisi de buradaymış
Kentte Philips’e ait bir müze bulunmakta. Merkezde bulunan Philips’e ait kapanan bazı fabrikalar konut, sanat galerisi, restaurant, cafe ve çocuklar için eğlence ve eğitim yerleri gibi farklı amaçlarla kullanılır olmuş. Bacalar ve fabrikaların buhar boruları bırakılmış eskiye ait bir takım izler anı olarak kalmış. Zenginlik bu olmalı, paradan vazgeçip, bu alanları kente bırakabilmek..
Müzeleri gezmedim, Sadece yakındaki kiliseyi gezdim, vitrayları çok güzeldi.
Kentte, Piazza Center ve de Heuvel Galerie, adında iki alışveriş merkezi var. Konferans merkezi olarak kurulan ve modern mimarisi ile ünlü Evoluon binası da bu şehirde bulunmaktadır. Van Abbemuseum adlı bir adet modern güzel sanatlar galerisi de Eindhoven’dedir.
Gezimin bir sonraki gününde oğlumun çalışıtığı High Tech Campus adlı yere gittim. Eve paralel caddeden otobüse bindim. Yaklaşık 15 dakika sonra oğlumun dediği durakta indim ve durakta beni bekleyen oğlumla buluştum. Öğle tatilinde kampüsün o harika bahçesini gezdik.
Sonrasında yemek yedik. İçinde çeşitli resturantların bulunduğu büyük bir sosyal tesis vardı, Ne de olsa çok farklı milletlerden binlerce kişi çalışıyor. Oğlum damak zevkimize göre yiyecek bir şeyler aldı. Dışarıdaki banklara oturduk. Önümüzdeki büyük göletin içinde yüzey kuğuları seyretmeye başladık. Göletin bir bölümünü nilüferler kaplanmıştı
Arkamızdaki bankta ikisi erkek, birisi kadın üç kişi Türkçe konuşuyordu. Oğlum buradaki çeşitli şirketlerde çalışan çok sayıda Türk olduğunu söyledi.
Yemekten sonra kampüsü dolaşmaya başladık. Turumuza göletin etrafından başladık. Göletin içindeki balıkları göremedim. Uzaktan Philips ailesininden kalma tek katlı taştan çiftlik evini gördüm. Aile araziyi devrederken buranın yıkılmaması ve aynen bırakılmasını şart koşmış. Kampüste büyük binalar vardı. Kampus Philips’in yanı sıra 200 irili ufaklı firmaya sahip ve yaklaşık oniki bin kişi burada çalışıyormış. Spor alanları, kreş gibi yapıları da içinde bulunduran kompleks bir kampüstü.
Göletin kanarında kürek ve yelken çalışması yapanlar bulunuyordu. Göletin bir bölümü şamandıralarla bölünmüştü. Çalışmalar bu güvenilir alanda yapılıyordu. Yaş gruplarına göre takımlar oluşturulmuş. Bir kenarda da sağlık görevlileri vardı. “Ne kadar güzel ” dedim. “Adamlar her yeri değerlendiriyorlar”.
Oğlum, “Baba gel, sana çim biçme makinelerimizi göstereyim” dedi. Gittik, yaklaşık bir metre genişliğinde bir telden perde ile çevrelenmiş bir alanda koyunlar otluyordu. Bu şekilde hem koyunların karnı doyuyor hem de makine kullanılmadan çimler doğal olarak kesilmiş oluyordu. Tam bir kazan-kazan durumu. Bu şekilde kurulmuş olan çevresiyle duyarlı ileri teknoloji firmalarının toplandığu merkezleri ülkemizde de görmek hoş olacaktır.
Eindhoven gezisini bugünlük sonlandırıp, diğer gezilecek yerleri planlamak üzere eve geri dönüş yoluna geçtim.
Philips’i büyüten Eindhoven’ın kurucusu sayılan Frits Philips (1905-2005)
Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar.
Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu.
TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi.
Yayınlanmış kitaplarından bazıları:
"Kuşçubaşı Hacı Sami Bey",
"Özbek Mektupları",
"Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler",
"Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi".
Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır.
E-Posta: [email protected]