Quantcast
Pınarbaşı bayram yeri ve panayırlar – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Pınarbaşı bayram yeri ve panayırlar
  • 12 Aralık 2020 Cumartesi
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Çocukluğumuzun ve gençliğimizin Bursa’daki sihirli dünyasıydı bayram yerleri ve panayırlardı. Bunlar, sinemadan sonra eğlenebildiğimiz tek dünyaydı. Bizi eğlendirmek için o ışıltılı dünyayı kuranlar sanki başka bir dünyadan geliyorlardı. Işıl-ışıl bu dünyanın ömrü genelde bir haftayla sınırlıydı. Geride birkaç gün uçan sandalyeler ve atlıkarınca kalır, sonra onlarda sessizce kaybolurdu.

Bayramların ve panayırların birkaç bin yıldır süren bir gelenek. Bu eğlence yerlerinin başlangıcı göçebelerin yetiştirdikleri hayvanları satmak için getirdikleri Pazar yerlerinde oluşmuştur. Hayvanlarını satan göçebelere mal satmak isteyen esnafların kurdukları tezgâhların yanında falcılar, hokkabazlar, cambazlar, dansözler, şarapçılar yer almakta gecikmez.  Daha sonra aynı eğlenceler bayramlarda yapılmaya başlanır.

Panayırların ışıltılı dünyasına ilk adım attığımda 9 yaşındaydım. Kardeşim küçük olduğu için İnegöl’deki panayıra babamla gündüz vakti gitmiştik. Panayırlar şehir dışındaki geniş alanlarda kurulurdu.

Sadece ip salıncaklarda sallanan ve ağaçtan yaptığımız tahtarevalliye binmiş olan benim yaşadığım şaşkınlığı siz tahmin edin. Uçan salıncaklar, atlıkarınca, dönme dolap ve daha niceleriyle ilk defa karşılaşıyordum.  Ürkerek, başlangıçta babamın elini sıkıca tutan ben kısa zamanda ortama adapte oldum. Arsızca her oyuncağa binmek istedim. Panayırın her tarafını dolaştık.

İnegöl’de bayram yeri şehir merkezinde küçük bir alanda kuruluyordu. Şehir merkezinde kurulan bayram yerine yalnız giderdik.

Merkezkaç kuvvetini bilmediğimiz için motosikletlerin silindir duvarlarında yaptığı gösteriyi şaşkınlıkla izlerdik. Motosikletler silindirin duvarında düşmeden dolaşırlardı. Hele finalde sürücülerin yüzlerine Türk bayrağı kapatarak motorlarını sürmeleri yok mu, bayılırdık.

Bazen bu gösterilerde ölümlü kazalar olurdu.

18 Nisan 1957 Hakimiyet Milletindir

Tablacılar bayram yerine ayrı bir renk katarlardı. Tablacılığı genellikle kadınlar yapardı. Parlak jelatinleri içinde Harman, Bafra, Yenice, Gelincik, Yaka sigaraları tabla üzerinde belli aralıklarla durur, attığımız halkaları sigaranın üstüne geçirmeye çalışırdık. Halka, çarpmanın etkisiyle hedeften sapar, nadiren bir sigara kazanan çıkardı.

Tombalacılar, çakmak, sigara tablası, güzel çakılar, benzeri ürünleri tezgâhta olan piyangocular vardı. Zarflardan birini seçerdiniz, genelde boş çıkardı. Bazen de büyük ikramiyeyi kendi adamlarına kazandırır ve böylece müşteri kızıştırırlardı. Bilirdik ki adam hediyeyi el ayak çekildikten sonra geri getirecektir.

Boyalı yumurta satıcıları panayırlarda ve bayram yerlerinde arz-ı endam ederlerdi. Ayrıca arkalarında kocaman güğümleri, bellerinde bardakları koydukları kemerleri, kemerlerine asılı ibrikleriyle birkaç şerbetçi panayırlarda mutlaka bulunurdu. Şerbetçileri kasaba pazarlarında ve yazları sık görürdük ama panayırlarda daha fazla satıcı ve çeşit vardı. Gür sesleriyle buz gibi limonata diye bağırırlar. Yanlarına gittiğinizde hafifçe eğilerek bardağı doldurup size verirler. Bardağı geri uzattığınızda hemen kemerlerine asılı ibrikteki suyla çalkalarlardı. Kalıp buzların altında soğutulan gazozları satıcılar buz gibi gazoz burada. Dişlerinize keman çaldırır diye duyururlardı. Gazoz tanınan markaysa ismini de bağırarak söylerlerdi.

Cambaz çadırları en fazla ilgiyi gören yerlerin başındaydı. İp cambazlarını, trapezcileri ağzımız açık dinlerdik.

Panayırcılar ve bayram yerinde çadır kuranlar çadırlarında yatıp kalkarlardı. Öğleden sonra çadırlar, tezgâhlar açılmaya başlardı. Denizkızları kılığında falcılar vardı. Çığırtkanlar sizi çadıra davet ederlerdi. Göğüsleri pullu bikiniyle örtülü belden aşağısı balık şeklinde olan balık kızları seyrederdik. Kimileri de falına baktırırdı. Cambazların gösteri yaptığı büyük çadırlarda tel cambazları, trapezciler nefes kesen gösteriler yaparlardı. Uçan sandalyeler dediğimiz salıncaklar çok hızlı dönerdi. Bağırış, çağırış gırla giderdi. Dönme dolapların önünde kuyruklar oluşurdu.

                                                                               

Hastane ve karşısındaki dalları göğe değil, yere dönük bodur ağaçları hayranlıkla izlerdim. İşimizin erken bittiği bir gün Hisar’ın dar sokaklarından yürüyerek Bursa’nın Fetih Kapısı’nın olduğu yere kurulan Pınarbaşı’ndaki bayram yerine götürmüştü. Pınarbaşı, Osmanlı devrinden bu yana bayram yeri olmuştu.

Pınarbaşı, bayramlarda kurulan oyuncakları, çadır tiyatroları, kiralık bisiklet ve motorları ile Bursalı çocukların bayram harçlıklarını harcayıp, eğlendikleri bir yerdi Dönme dolaplar, uçan sandalyeler. Kiralık motosikletlerin, bisikletlerin yanı sıra, atlar da binip gezmek isteyenlere kiralanırdı. Motosikletleri kiralayan Salih Bey’in yanında elinden kitap düşmeyen oğlu, yıllar sonra doktor oldu.

Bayram yerlerinde, panayırlarda, ana caddelerin kuytu köşelerinde “Al Karayı, Bul parayı” oyunuyla kısa yoldan para kazanmak isteyen gözü açıkları yolan kurnazlar olurdu.

Macuncu

Bursa’nın bayram yeri Pınarbaşı’ydı. Panayırlarda gördüğümüz eğlence dünyasının fazlası buradaydı. Doksanlı yıllarda bile burada bisiklet, motosiklet kiralanır, ata binilirdi.

Pınarbaşı Bursa’nın eğlence merkeziydi. Salıncaklar, dönme dolaplar, sihirbazlar, çadır tiyatroları aylar önce kurulurdu.

Pınarbaşı 1958

Ellili yılların sonunda Bursa’nın eğlence fenomeni Hayri Küçük burayı mesken tutmuştu. Ünlü bir menajer olan Hayri Küçük Gönül Akkor’un kocasıydı. Birkaç bayram orada çadır tiyatrosu kurmuş ve daha sonra Devlet Tiyatrosu binasının alt katındaki eğitim araçları salonunu Hayri Küçük Tiyatrosu adıyla eğlence merkezi yaptı.

Şinasi Çelikkol’dan Pınarbaşı’ndaki bayram yerini şöyle anlatıyor; “Fetih Kapısının önündeki alan bayram yeriydi. Bayramdan 15 gün önce oyuncaklar gelmeye başlardı. Devamlı gelen bir uçak vardı, salıncaklar vardı. İki direk arasına gerilen telden kayılırdı. Burada çok büyük çınarlar vardı. Hepsi kuruyup gitti. Tiyatro kumpanyaları geliyordu. Tiyatro toplulukları, dansözler, orta oyuncuları gösteri yaparlardı.

Burada cambazlar gösteri yaparlardı. Sirklerin olduğu çadırlarda aslanlar, kurtlar, ayılar, yılanlar, fok balıkları, tilkiler olurdu.

Pınarbaşı bayram yerine gelen seyyar hayvanat bahçesi-1968

Bayram yerinde her çeşit satıcı bulunuyordu. Simitçiler, turşucular, köfteciler, dönerciler, horoz şekeri, elma şekeri gibi yiyecek satanlar yanında değişik eşyalar satanlar da bulunurdu. Radyoların, pikapların hoparlörleri sonuna kadar açılırdı. Bir cambaz o kadar beğenildi ki üç ay gösteri yaptı. Bursa’nın köylerinden kadınlar erkekler akın-akın gelirdi.

Turşucunun önünde kuyruk olurdu

Bir bayram 9 çadır tiyatrosu birden gelmişti. Hayri Küçük’ün çadır tiyatrosu çok tutulurdu. En çok dansöz Babuş tutuluyordu. Kadınlar, erkekler ailecek Babuş’u seyretmeye gelirlerdi.”

Bursalı Şair Yüksel Akyüz, Mahfel kitabında (s,65) arkadaşlarıyla Pınarbaşında’ki çadır tiyatrolarında dansözleri seyrettiklerini yazar.  Bu dansözlerin panayırlara gelen ve aç aç denilen dansözlerden ne farkı var, bilmiyorum. Ben size panayırlardaki dansözleri anlatayım.

Çadır tiyatroları geceleri tıklım-tıklım olurdu. Yoğun talebi karşılamak için gündüz matineleri de yapılırdı. Seyirciler birbirini tanımazdan gelirlerdi. Cinsel içerikli dergilerin olmadığı, en ateşli kitapların Kaymak Tabağı, Papazın Kızı, Fırıncının Kızı olduğu dönemlerdi. Gazetelerde mayolu kadın resimlerinin basılması olay olurdu. Pazar ve Yıldız dergileri nispeten çıplak resimlerin yer aldığı dergilerdi. Aç-aç çadırları cinselliği bize görsel açıdan sunarlardı. Müzik eşliğinde mayolu, kimisi dansözler gibi mayosunun üstüne püsküllü kumaşlar sarmış kadınlar bazen toplu, bazen teker- teker oryantal yaparlardı. Pullu sutyenlerini çıkarır gibi yapıp seyircileri coştururlardı. Gösteriden önce yapılan anonslarda sahne önündeki tellerde elektrik olduğu belirtilirdi. Yoksa çoşup, sahneye fırlayacakları ne panayırcılar ne de görevli bekçiler önleyebilirdi. Oynayan kadınların yaşları 20-40 arasındaydı. Aç-aç tezahüratı belli bir noktaya gelince oyuncu kadın sutyenini çıkarıp sallarken bir eliyle göğüslerini kapatırdı. Yavaşça ellerini indirir, hepimiz bekli de ilk defa çıplak göğüs görürdük. Sonra tezahürat artarak devam ederdi. Genellikle kadınlar açmadan içeri kaçardı. O zaman kıyamet kopardı. Seyirciyi yatıştırmak için çadırın patronu sahneye gelir ve “Bu kız yeni, acemi, kusura bakmayın, diğerleri açacak” der, seyirciyi yatıştırmaya çalışır, diğer kadınlar sahneye fırlayarak oynamaya başlardı. Nihayet finale gelinir, oynayan kadın külotunu indirir, seyircinin nefesi tutulur, sonrasında ıslıklar, bağırışlar arasında görmemiz gerekeni görürdük. Gösteri bitiminde yasak meyveyi görenler sessizce birbirini görmezden gelip kalabalığına karışır giderdi

Şahmat, Abra-kadabra, Mandrake gibi sihirbazlar, burada çadır kurup gösteri yaparlardı.

Yetmişli yıllara gelirken büyük çadırlarıyla fal bakan Mandrake, Şah-mat gibi illüzyonistler Pınarbaşı’na gelirdi. Bunlar çeşitli gösteriler yaptıktan sonra fal bakarlardı. Bu falın ücreti yüksekti. Fal baktırmak isteyenler ücreti ödedikten sonra dileklerini bir kâğıda yazarlardı. Falcının yardımcısı bu kâğıtları toplar, büyücek bir kâsenin içinde seyircinin gözü önünde yakardı. Gösterinin belli aşamasında falcımız elindeki çubuğu çanaktaki küllere batırır dileklerimizin olup olmayacağını söylerdi.

Harçlıklarımız biter, gidemediğimiz, alamadığımız şeylere imrenerek bakar, bir dahaki bayrama inşallah diyerek evlerimize dönerdik. Sonra kurulduğu gibi ansızın kaybolup giderlerdi.

Bazen geride birkaç günlüğüne atlıkarınca, uçan sandalyeler kalırdı. Onlarda gider büyü bozulur her şey eski haline dönerdi.

Bayram Yerinin Filme Alınışı

Üç yıl önce kaybettiğimiz Ferit Esen elektroniğe meraklı, 1942 doğumlu bir Bursalıydı.

1960 yıllarda Bursa’da birçok konuda Anadolu’ya örnek olan, İstanbul’a kafa tutan girişimciler bulunuyordu. Ferit Esen, Bursa’da stüdyo kurup, plak dolduran ve Türkiye’nin dört bir tarafına gönderen Ahmet Çokran’la çalışmış, daha sonra PTT’nin yanından Maksem’e çıkan cadde de küçük bir dükkânda elektronik dünyasına dalmış, radyo-teyp-pikap ve televizyon tamiri dışında bazı elektronik aletler de yapmıştır.

Ferit Bey, kendi deyimi ile “Sinema teknolojisine aşırı meraklıdır”. Bundan sonrasını kendi ağzından dinleyelim, “Saat tamircisi Hüsamettin Künktakan ağabeyimde 8 mm’lik bir film kamerası vardı. Hüsamettin Bey müziğe çok meraklıydı, çok güzel keman çalardı. Kameraya iyi bir para ödedim.

Bursa’da çektiğim filmlerin banyosunu İstanbul’da yaptırıyordum. Kamerayı aldıktan sonra ilk film çekimimi, Pınarbaşı Bayram Yeri’nde yapmaya karar verdim. 1968 yılıydı. Arkadaşım Matbaacı Atilla Aslım ile bayram yerine gittik. Önce Tophanede çekim yaptık. Sonra bayram yerine gittik.

Ferit Esen

Deyim yerindeyse Atilla Bey, filmin hem asistanı hem de başrol oyuncusu oldu. Filmin birçok sahnesinde onu görürsünüz, bazı sahnelerde o beni çekti. Bu film üç dakika sürüyordu. Salıncakları, treni, dönme dolabı, atlıkarıncayı ve satıcıları filme çektik. Atilla’yı turşucunun önünde ve turşu içerken çektim.

Bu kamerayla iyi-kötü birçok çekim yaptım. İzmir’i çektim, çocuklarımın sünnet düğünlerini çektim. 1985 yılına kadar birçok konuda kısa çekimler yaptı. Garaj yangınını çektim. 1978 veya 1979 yılı olabilir, Bursa’da yapılan bir Ralliyi filme aldım. Ara-sıra çektiğim bu filmleri seyredip, eski günleri anarım”.

Atlas Tarih dergisinin 47. sayısında (Mart 1997) Sayın Ahmet Erçelebi, Pınarbaşında’ki bayram yerini anlatmış. Ahmet Bey; “Salıncaklar tahtadandı. Lale Bekir ve abisi Kani Bey, tahtadan yaptıkları salıncaklarda çocukları tırtıklı bir kuruşa sallandırırlardı. Kani Bey, aynı zamanda yılancılık yapar, birçok yılanı sepete veya sandığa koyar oynatırdı. Ayrıca ateşin üzerine koyduğu tepsiye tavuk ve horoz koyar, sıcağın tesiriyle hayvanlar oynardı. Bayram yerinde tel üzerinden makarayla kayılırdı. Bayram yerinde bulunan turşucuların en tanınmışları turşucu Lütfü ve Şefik’ti. Kavun ve armut turşuları çok meşhurdu.

1968 Ferit Esen Tophane’de

Seyyar köfteci Niyazi, çok sayıda kader-kısmetçi bayram yerindeydi. At ve bisiklet de kiralanırdı. Atlara binenler Pınarbaşı’ndan Orduevi’ne tur atarlardı. Bisikletleri Haydar Ağa kiraya verirdi. Çeşitli boylarda 30-40 bisikletini yaz-kış kiraya veriyordu. Daha sonra motosiklet kiralayanlarda buraya geldiler.

Bayram yerinde şerbetçiler, pamuk helvacılar, horoz şekerciler, ‘ballı ballı’ satanlar, mis satanlar” dolaşırdı. Çocukluğumda Pınarbaşı bayram yerinde Abdulvahit Karamela şekeri ve Tombul Teyze şekerlerinden çok satmışımdır.”

KAYNAKÇA:

  • Akyüz, Yüksel, Mahfel, Yenişehir-2002
  • Atlas 47. Sayı Mart-1997
  • Peker Hayri, Bursa’da Nostaljik Bir Gezinti, Emirsultan-Heykel (Basılmadı)

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024