Polemik-6: “Mustafa Kemal Çanakkale’de rütbe bakımından kaçıncı sıradaydı?” |
Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’ndaki rolüne dair son yıllarda o kadar çok manipülasyon üretildi ki[1], gelinen noktada gerçeği bıkmadan-usanmadan aktarmaya çalışmaktan başka çare yok.
Abdurrahman Dilipak (2012):
“…Çanakkale savaşının genel komutanı kimdi ve Mustafa Kemal savaşta rütbe bakımından kaçıncı sırada idi?
-İngilizler taktik değişikliğine giderek, Çanakkale yerine Filistin’den taarruza geçince, Çanakkale’deki cephe komutanları nereye gittiler? Ve sonuç ne oldu?
-Sonra İngilizler dönüp Çanakkale’yi ellerini kollarını sallaya sallaya geçmediler mi?
-Madem Çanakkale geçilmezdi de, Mondros mütarekesini niçin imzaladık. İstanbul İngilizler tarafından nasıl işgal edildi..
-3 yıl 2 ayda biz bir Etibank’ı bile tasfiye edemedik ama, adamlar 3 yıl 2 ayda bir imparatorluğu tasfiye ettiler… Zaferiniz kutlu olsun… Halife sonunda İstanbul’u terk etti. Anadolu işgal edildi.”[2]
Abdurrahman Dilipak “Ev Ödevi” başlıklı yazısında, geçmişte yazdıklarının izinde ve istikrarlı bir çizgide olduğunu ortaya koyuyor. Üniversiteye hazırlanan liselilere hitaben yazdığı mektuptaki soruların konumuzla ilgili olanlarını yukarıda okudunuz. Dilipak, örneğin M. Kemal’in savaşta rütbe bakımından kaçıncı sırada olduğunu soruyor. Bu sorusuna almak istediği cevabı da Metin Köse isimli bir yazar aslında 2008’de vermiş, altta onun yazısından alıntıyı da göreceksiniz.
Asıl bombayı da Halife ile ilgili yazdıklarında patlatmış. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan hareketle son padişahın kaçışına kadar (Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesi diyor) olan süreci 3 yıl 2 ay diye nitelendirip, “Halife sonunda İstanbul’u terk etti, Anadolu işgal edildi” diyor. Çünkü… Çanakkale Savaşı Ocak 1916’da sona eriyor. Dilipak öyle bir sıralamayla yazmış ki, sanki Halife İstanbul’u terk ettiği için Anadolu işgal edilmiş. Oysa Mondros hükümlerine dayanılarak önce İstanbul (1918) ve Anadolu’daki çeşitli illerimiz (1918-1919) işgal ediliyor. Milli Mücadele sonunda düşman ülkeden kovuluyor. Saltanatın kaldırılması üzerine Halife’nin (Padişah Vahidettin) kendi deyimiyle “Büyük İngiltere Devleti’ne sığınıp” İstanbul’u terk tarihi ise 17 Kasım 1922.
Yazısının sonunda “Çanakkale geçildi” diyen Dilipak, aynı adı vereceği bir kitap yayınlamak üzere olduğunu da okurlarına müjdelemiş. Şimdiden anlaşılıyor ki, o kitapta da tartışılacak çok konu olacak. Dilipak, hiç değilse Selahaddin Adil Paşa’nın Çanakkale Savaşı anılarına bir göz atmıştır, umarım…
Peki, birkaç soru da benden olsun! Osmanlı açısından 1. Dünya Savaşı sahiden Mondros Ateşkes Antlaşması ile bitmiş sayılmalı mıdır? Osmanlı ülkesi dört bir yandan işgal edilmiş ve savaş devam etmiş değil midir? Osmanlı’nın toprak kaybı devam etmiş, üzerine bir de figüran Yunan Ordusu İzmir’den başlayarak Anadolu üzerine sürülmüş değil midir? Mondros Ateşkesi’ne dayanarak Çanakkale Boğazı’nı geçip İstanbul’u işgal edenler, ancak ve ancak Türk Ordusu’nun kesin zaferi (ve Lozan Antlaşması) üzerine tası tarağı toplayıp “geldikleri gibi” gitmemişler midir?
Madem birbirinden yıllarca farklı tarihteki olayları, aynı çerçeveye koyacağız (bu mantıkla yola çıktığımızda) 1915’teki “Çanakkale geçilmez”i, 1918 sonlarında İstanbul’un işgaline değil de, İstanbul’un işgalciler tarafından boşaltıldığı 6 Ekim 1923’e bağlamanın ne tür bir sakıncası olabilir? Çünkü Çanakkale’yi geçmenin pratik sonucu İstanbul’un işgalidir ama İstanbul’u işgal edenler orada tutunamadığına ve geldikleri gibi gittiklerine göre… “Çanakkale geçilmez! Masa başı oyunlarıyla geçilse de, nihayetinde birinci madde geçerlidir” dersek, yanlış yapmış mı sayılırız?
Ama buna da itiraz ederler. Çünkü ne de olsa bu işin sonunda yine Mustafa Kemal var!
MUTLAKA BAKINIZ:
Çanakkale Savaşı Mustafa Kemalsiz Anlatılabilir mi?
Gelelim Dilipak’ın M. Kemal’in Çanakkale Savaşı’ndaki rütbesini sormasından çok önce (!), daha 2008’de bu soruyu cevaplayan Metin Köse’nin yazdıklarına…
Metin Köse:
“….Çanakkale Harbiyle ilgili resmi tarihi okursanız, sanırsınız ki zaferi M. Kemal kazandı. Hayır. Osmanlı’nın Çanakkale’de iki ordusu, 70 tane de (!) üst düzey komutanı vardı. Onlardan biri de Yarbay Mustafa Kemal Beydi. Muhteşem zaferi bir yarbaya izafe etmek, en azından diğer komutanlara haksızlık değil mi?
Bugün 18 Mart, televizyondan Çanakkale’de yapılan programı dinliyorum. Asker ve sivil yetkililer konuşuyor. Hepsinin ağzında Mustafa Kemal.
Oysa Çanakkale bir deniz harbidir. Boğaza “Çanakkale geçilmez” mührünü vuran donanmanın komutanı Cevat Paşa’nın, İngilizlerin yok ettiği mayınları bir gecede yeniden döşeyen ve düşman gemilerini denizin dibine batıran Nusret mayın gemisinin kaptanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Beyin, karadaki direnişin başkomutanı Enver Paşanın ve de Çanakkale Harbinin altın komutanı Albay Halil Sami Beyin adı hiç geçmedi.”[3]
Gördüğünüz gibi yazar “resmi tarihi” (!) beğenmeyip, “gayrı resmi olanını kendim yazayım da, bari içime sinsin!” demiş olmalı! Kitabın bizzat yazarınca kaleme alınmış özetinden edindiğimiz bilgilere(!) göre, Çanakkale’deki Osmanlı Ordusu’nda 70 tane (!) üst düzey komutan varmış, Yarbay Mustafa Kemal de sadece bunlardan biriymiş. Üstelik böylesine muhteşem bir zafer (yazar hiç değilse Çanakkale’de bir zafer olduğuna itiraz etmemiş) bir yarbaya [yani M. Kemal’e] izafe edilemezmiş. Bu iddialar tanıdık geldi, cevaben söylenebilecekleri daha önce söylemiştik zaten…
Yazar zahmet edip, Albay Mustafa Kemal’in Anafartalar Grubu Komutanı olarak ne büyüklükte askeri birliklere komuta ettiğine baksa, Mustafa Kemal’in komuta ettiği süre, asker ve birlik sayısı bakımından bir değerlendirmede bulunmaya gayret etse gerçeği görecek ama amaç zaten gerçeği bulmak değil herhalde ki, yüzeysel bilgilerle kendi bakış açısına uygun yorum üretmeye çalışıyor ve komik duruma düşüyor tabii…
Yazıdaki asıl orijinal bomba, “Boğaza ‘Çanakkale geçilmez’ mührünü vuran donanmanın[!] komutanı Cevat Paşa” ifadesi.
Haydi, (takatiniz varsa tabii) Çanakkale deniz savaşının iki donanma arasında geçmediğini, 18 Mart Deniz Zaferi’nin kahramanı [o gün paşa değil] Albay Cevat Bey’in denizci olmadığını, dolayısıyla donanma komutanı da değil, karacı bir subay olduğunu, kıyı şeridindeki savunmanın (topçu) komutanı olduğunu sil baştan anlatın bakalım…
DİPNOTLAR
[1] Bu yazının derlenmesinde kullanılan kaynak: Tayfun Çavuşoğlu, “Çanakkale 1915 – Yalanlar, İftiralar, Polemikler”, Kastaş Yayınevi, 1. Baskı İstanbul 2014
[2] Abdurrahman Dilipak, “Ev Ödevi” başlıklı yazı, dilipak.com, Yazı tarihi 20.03.2012
[3] Metin Köse, “Aynadaki Kemalizm”, Mektup Yayınları, 2008. Bu metin, yazarı tarafından kitabın özeti olarak hazırlanan aynadakikemalizm.com adlı internet sitesinden alınmıştır.