Atatürk: “Eğer Meşrutiyetler olmasa idi, Cumhuriyet olamazdı. Resneli Niyazi gibi Meşrutiyet önderlerine çok şey borçluyuz! …”der.
1908 Hürriyet Devrimi’nin ilk ateşini yakan halkın “Hürriyet Kahramanı” olarak adlandırdığı, Resneli Niyazi Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en fedakâr ve disiplinli önderlerinden biridir. Giydiği başlıkta “Vatan Fedaisi” yazar. Niyazi Bey’in, 1897 Türk-Yunan Savaşı’ndaki kahramanlığı dillere destan… Bu nedenle, 1908 Hürriyet Devrimi’nden önce de bir halk kahramanı olarak tanınıyor, seviliyor.
2008’de, Hürriyet gazetesinden Yaşar Aksoy, torun Niyazi Resnelioğlu ile bir söyleşi yapmış. Niyazi Resnelioğlu’nun dedesiyle ilgili değerlendirmesi şöyle: “Dedemin Türk Devrim Tarihi içinde müstesna bir yeri vardır. Onlar vatan için devrim yaptılar ve düşman kurşunlarıyla şehit oldular. Vatanlarından başka hiçbir şeyi düşünmediler bile. Eşlerini ve çocuklarını bile unuttular.”
Gösterişten hoşlanmıyor. Büyük sevgi gösterilerinde, alkışlandığında utanıyor; ne yapacağını şaşırıyor.
Korunaklı bir dağ başına, “askerleriyle” birlikte yerleşip beklemiyor. İki yüz vatan fedaisi olarak adlandırdığı askeriyle birlikte çevreyi dolaşıyor. Halkı aydınlatan toplantılar düzenliyor. Emperyalist büyük devletlerin niyetlerini, ülkenin içinde bulunduğu durumu, çıkış yolunu anlatıyor.
İstibdadın, “Devlete arkasını dayamış büyük arazi ve toprak sahiplerince desteklendiğini” açıklıyor. Laik ve vicdanlı… Bölünmeye, din ve etnik köken ayrımına şiddetle karşı çıkıyor. Tek çıkış yolunun birlik olduğunu bıkmadan tekrarlıyor. Silahlı çatışmaları önlüyor. Değişik etnik gruplar arasında güven ortamının oluşmasını sağlıyor.
Niyazi Bey bir kahraman olarak tanınıyor, seviliyor. Halk ona güveniyor.İlk önce toplum içindeki kan davalarını ve benzeri sorunları çözüyor, barışmalarını sağlıyor. Yıllarca dağlarda gezen, köylülere eziyet eden suçluları bile kazanmayı başarıyor. Ohri Kaymakamlığı’nın 16 Temmuz 1908 tarihli telgrafının şifre çözümü, bu durumu kanıtlıyor. Telgrafta yazılanlar şöyle: “Radolişte, Vovolişte gibi Ohri Malisiyesi Müslüman köylerinde sürdürülmekte olan kan davası, uzun senelerden beri evlerinde kapanıp kalmış olanların, Niyazi Bey ve adamlarının kimini korkutup ve kimini tehdit etmesi neticesinde, hepsi düşmanlarıyla barışıp evlerinden serbestçe çıkmaya başladıkları öğrenilmiştir.”
Niyazi Bey en zor koşullarda bile ara vermeden beyannameler (bildiriler) yazıyor, telgraflar çekiyor. Örgütüyle haberleşiyor. Geçtiği her köy ve kasabada İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin köy ve kasaba merkezlerini oluşturuyor.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılım yeminini, ilk kez gizli bir ortamda değil, halkın önünde yaptırıyor.
Cesur ama maceracı değil. Halkın ve askerlerinin korunmasına, kardeş kavgası çıkmamasına özen gösteriyor. Adaletli olmaya, yoksulları korumaya büyük önem veriyor. Kendi cümlesiyle aktarırsak: “Köylünün himayesini önde tutuyorduk” diye yazıyor. Alınan yiyeceklerin ya parası ödeniyor ya da gelecek de ödeyecekleri vergilerden düşülecek şekilde makbuz veriliyor.
Niyazi Bey “askerleriyle” birlikte 3 Temmuzdan 23 Temmuza kadar, yani İkinci Meşrutiyetin ilânına kadar 20 gün halkı, aydınlatma ve örgütleme çalışmasını yürütüyor. 23 Temmuz 1908 Perşembe günü, Manastır’da toplar atılarak, büyük merasimlerle Hürriyet ilân ediliyor. Selanik ve Resne’de büyük bayram 24 Temmuz 1908 günü kutlanıyor. Alanlar; yaşasın ordu, yaşasın İttihat ve Terakki Cemiyeti, yaşasın millet, yaşasın hürriyet, müsavat, kardeşlik, adalet sözleriyle çınlıyor.
Emekli olup Resne’ye yerleşen Niyazi Bey, Balkan Savaşı patlak verince Cevdet Paşa’nın ordusuna katılıyor. Yenilgiyle biten savaştan sonra, İtalya üzerinden İstanbul’a gitmek için Arnavutluk Avlonya iskelesinde vapur beklerken, Balkan komitacıları tarafından,40 yaşında, 17 Nisan 1913’te üç kurşunla sırtından vurularak şehit ediliyor.(*)
(*) Feyziye Özberk’in “Resneli Niyazi Vatan Fedaisi ve Rumeli Dağlarından Cumhuriyete” yazısından