Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü |
Tarihçilerimizin büyük bir bölümü Osmanlı Beyliğini Anadolu Selçuklu Devleti’nin meşru varisi sayarlar. Kitaplarını bu kabule göre yazarlar,
Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Türkmenlere Osmanlı vakanüvisleri ne hüküm vermişse aynı hükmü verirler. Neden isyan ettikleri hiç sorgulanmaz. Mesut, bir eli yağda bir eli balda yaşarken dışarıdan gelen bir tahrikçinin peşine takılırlar.
Gerçi o dönemde köyde veya yaylada kahve yoktu. Köylerin 90’ında cami yoktu. Bazı yaylalarda “Cuma pazarları” kurulurdu. Yani reayanın toplandığı yer yoktu.
Doğu Anadolu’dan Bakü’ye kadar uzanan bölge Türkmenya adı verilmişti.
Doğu Anadolu ve Azerbaycan Antik Çağ’dan bu yana Turani kavimlerin yurdu olmuştur. Horasandan göç eden Oğuzların büyük bir kısmı buraya yerleşmiştir.
Tarihçi Hakan Erdem, Karar gazetesinde 05.08.2017 ve 13.08.2017” tarihlerinde yazdığı “Yakınlarda bir Türkmenistan” ve” Turcomania ve Palgrave’in kehanetleri” iki yazıda Türkmenya adını inceler.
Osmanlı kaynakları Osmanlılar için Türkmen adını kullanmaz. Türkmen’i tutarlı olarak Dulkadırlı, Karakoyunlu ve Akkoyunlu siyasî teşekküllerindeki insanlar için kullanıyor hatta bu ülkelere Türkmenili ve Türkmen diyârı gibi adlar veriyor.
Başka bir deyişle, Türkmen diyârı ile Rum (Anadolu) arasındaki sınır, Dulkadır hariç, kabaca Fırat nehrine tekabül ediyor.
Osmanlı tarihçilerinden Kemal Paşazâde’ye göre ise Türkmen ülkesi ya Dulkadıroğlu Beyliğidir veya Akkoyunlu arazisinin belli bir bölümüdür.
1500’li yıllardan itibaren Avrupa orijinli Anadolu veya Batı Asya haritalarına bakılırsa, Fırat’ın doğusunda bir ülkeye “Turcomania” adının verildiği görülür.
The Gazetteer’s or New-man’s Interpreter adlı ve Laurence Echard tarafından hazırlanan coğrafya sözlüğünün 1751 tarihli 17. Baskısında Türkomania maddesinde özetle şunlar yazar: Asya’da büyük bir ülke. Küçük ve Büyük diye ikiye ayrılır. Büyük olanı bugün Turcomania ve Churdistan (Kürdistan) olarak adlandırılır. Kuzeyde Moscifi dağları ile genel olarak Gürcistan denen Albania’dan ayrılır. Güneyde Toros ve Niphates dağları ile Asur ülkesi veya Mezopotamya’dan ayrılır ki buraya bugün Diyarbekir denir. Batı tarafından Fırat Nehri ile Küçük Asya veya Anadolu’dan ayrılır. Doğuda Hazar Dağları (!) ile sınırlanır.
“Turcomania’nın şehirleri Erzurum, Lars (Kars), Vanshildir (Van ve Çıldır?), Tiflis, Revan, Derbent vesairedir. Bunların bazıları İran krallığına, ama çok daha büyük kısmı Türklere aittir fakat bugün Aladult (Alâü’d-Devle) veya Pegian olarak adlandırılan Küçük Ermenistan tamamen Türklerin idaresindedir.”
***
Birbirleriyle rekabet eden iki Türkmen devletinden Karakoyunlu Devleti (1369-1467) Akkoyunlu Devleti (1378-1508) tarafından yıkılmıştır.
Bölgede çok sayıda konar-göçer Türkmen aşiretleri yaşıyordu. Bunların arasında dervişler-babalar yaşıyordu. Bunlardan Baba İshak gibi önderler Anadolu Selçuklu yönetimine isyan etmişlerdi.
Anadolu’daki yerleşik halk, konar-göçer Türkmenlere başlarına giydikleri Kızıl börklerden dolayı Kızılbaş adını vermişlerdi.
XV.yüzyılda Türkmenler arasında sivrilen dervişlerden birisi de şeyh Cüneyd’di. Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılması, ardından İlhanlı Devleti’nin dağılması Anadolu-Azerbaycan bölgesinde iktidar boşluğu doğmuştu.
Şeyh Cüneyd, Türkmenler arasında epey mürit toplamıştı. Etrafına topladığı beş-on bin kişiyle Trabzon Rum İmparatorluğu topraklarına girdi. Trabzon şehrini kuşattı. Kenti alamayınca Akkoyunluların başı mevkiine yükselen Uzun Hasan’ın (1423-1478) yanına gitti. Uzun Hasan, Şeyh Cüneyd’den etkilendi ve onu kız kardeşiyle evlendirdi.
Erdebil’e yerleşen Şeyh Cüneyd, yanına topladığı müritlerle Çerkes ülkesine sefer düzenler. Ancak izinsiz Şirvan topraklarından geçmek istedi. 1460 yılında Şirvan Şahıyla yaptığı savaşı kaybetti. Savaşta hayatını kaybetti. (S:10-11)
Şeyhlik postuna oğlu Haydar oturtuldu. Haydar, Uzun Hasan’ın kızıyla evlendi. Bu evlilikten Şah İsmail Doğdu.
Şeyh Haydar’da gözünü Kafkasya’ya diker. Yanına topladığı müritlerle Derbent’İ geçer. Kafkasya’yı yağmalar. Bol ganimet ve köle ele geçiren Şeyh Haydar sonraki yıl tekrar sefere çıkar. Şirvan Şahı’na da saldırır. Ancak yardıma gelen Akkoyunlu ordusuyla savaşan şeyhi bir okla vurulup ölür. Şeyh Haydar’ın çocukları hapsedilir.
Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan 1471 yılında Osmanlı Sultanı Fatih lakaplı Osmanlı Sultanı II. Mehmet’le Otlukbeli’nde taptığı savaşı kaybeder. Savaşın kaderini Osmanlı ordusundaki toplar belirlemiştir. Kısa bir süre sonra vefat eden Uzun Hasan’ın ardından varisleri arasında taht kavgalası başlar.
Şah İsmail, 12 yaşında önce Erdebil’i ziyaret eder. Buradan Anadolu’ya geçer. Erzurum ve Erzincan yöresini ziyaret eder. Bölgedeki Türkmenler akın akın yanına koşarlar. Şah İsmail, Gürcistan’ı ve Şirvan’a saldırır. Şirvan Şahı savaşta öldürülür.
Şah İsmail, 1501 yılında Surur mevkiinde Akkoyunlu ordusunu yenerek bölgenin hâkimi olur.
İran kökenli Hasan Can’ın oğlu Hoca Sadeddin bu münasebetle:
“Başına aldı ol pelid (Yani İsmail)
İtti bi-idrâk Etrâki (Anlayışsız Türkler) mürid.
Şah İsmail’in ilk icraatı, kendine direnebilecek Sünni molla ve önderleri öldürtmek olur.
Anadolu’daki Türkmenler için bir çekim merkezi olmayı sürdürür. Teke yöresindeki Türkmenler 1511’de Şah Kulu önderliğinde isyan ederler. Üzerine gelen kuvvetleri yene yene Azerbaycan’a ulaşırlar. Savaşlarda yaralanan Şah Kulu yolda ölür.
1512’de Sivas, Amasya, Tokat, Çorum ve Yozgat bölgesindeki Türkmenler ayaklanırlar.
Osmanlı Devleti bu ayaklanmalara karşı tedbiri Türkmenleri Balkanlara ve Mora’ya sürmek olur.
Faruk Sümer, bu ayaklanmaların en baş sebebi olarak “Her türlü adaletsizlik” olduğunu yazar. Ama ayrıntı vermez. (S:36)
İsyanların sebebi olarak Türk beylerinin ve sipahilerinin yönetimden dışlanması ve vergi adaletsizliği olduğunu söyleyebiliriz.
Faruk Sümer, “…Bu adaletsizlik ve idareden duyulan memnuniyetsizlik Sünni Türklerin de İran’a gitmelerine sebep oluyordu” diye yazmıştır.
Kemalpaşazade Anadolu’dan Savefi devletine olan göçler için:
“Türkler terk ittiler diyârların
Yok bahaya sattılar davarlarını”
Tarihçiler 1519-1610 yılları arasındaki döneme “BÜYÜK KAÇGUNLUK” adı verilmiştir.
***
Anadolu’yu ele geçirmek isteyen Şah İsmail, Osmanlı Sultan’ı I. Selim’le 23 Ağustos 1524 tarihinde Çaldıran’da yaptığı savaşı kaybeder. Otlukbeli Savaşı’nda olduğu gibi bu savaşın kaderini de Osmanlı ordusundaki toplar belirlemiştir.
Türk sultanlarının şaraba düşkünlüğü bilinir. Yıldırım Beyazıt, bazen Sarı Selim bazen de Sarhoş Selim diye anılan II. Selim bunlara örnektir. Şah İsmail’de gece gündüz içen sultanlardandı. Bu yüzden genç yaşta 1524 yılında vefat etti.
***
Şah İsmail’den sonra Safevilerin başına sırasıyla Sultan Muhammed, Şah Tahmasb, Şah II. İsmail, Sultan Muhammed ve Şah Abbas geçer.
Faruk Sümer, bu eserinde Anadolu’dan “Şaha” giden büyük küçük tüm oymakları ayrıntılarıyla yazar. Sümer “Safevî Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü” adlı eserinde İran’a göç eden
Rumlu-Ustaclu-Tekeli-Şamlı-Zü’l Kadır (Dulkadır), Varsak-Çepni-Turgutlu-Arabgirli- Bozcalu-Acirlü-Hınıslı-Çemişgezekli oymakları hakkında ayrıntılı bilgi verir. Anadolu’dan şaha göç sürer. Yeni oymaklar göçer.
Bu göçü tetikleyen bir unsur da son Dulkadiroğlu beyinin öldürülmesi olmuştur. Ali Bey 1519’da Anadolu’da Celâlî isyanlarına adını veren Celâl ve 1521’de Şam Valisi Canbirdi Gazâli ayaklanmalarının bastırılmasında da büyük rol oynamıştır. Ancak Şehsuvaroğlu Ali Bey’in bu başarıları isyanları bastırmakla görevli Ferhat Paşa’nın kıskançlığına yol açtı. Onun öldürülmesi için Kanuni Sultan Süleyman’dan bir ferman alan Ferhat Paşa1522 yılında İran’a sefer bahanesiyle onu Tokat’a davet etti ve Artukova’da çocuklarıyla birlikte katlettirdi.
Şah Tahmasb (1524-1576) devrinde Sa’dlu-Alpavut-Bayat-Karamanlu-Baharlu-İspirlu oymakları da göç ederler.
Anadolu’da yaşayan Türkmenler “kızıl börk” giyerlerdi. İran’a göç eden oymaklara da KIZILBAŞ adı verildi.
Anadolu’dan gelen bu aşiretlere İran’ın değişik bölgelerinde yaşayan Afşar-Kaçar oymakları da Safevi Devleti’nin kurucu unsurları olur.
***
1534 yılında Sadrazam Damat İbrahim Paşa, Tekelü beylerinden Ulema Han’ın teşvikiyle Padişah Kanuni Süleyman’ı İran’a bir sefer düzenlemeye ikna eder. Osmanlı ordusu İran’ı ele geçirir. Kış şartlarına rağmen Osmanlı ordusu Bağdat’a yönelir. Bağdat kolayca fethedilir.
Tahmasb, Osmanlı ordusunun karşısına çıkmanın akıllıca olmadığını biliyordu. Osmanlı ordusunun harekâtını zorlaştırmak için yol boyunca kuyuları doldurup, yiyecek ve ot bırakmıyorlardı. Bu politikayı ardılları da uygulamıştır.-
Şahın kardeşi Elkas Mirza Osmanlı Devleti’ne sığınır. Bunu Safevi Devleti’ni yıkmak için bir fırsat olarak gören Kanuni Sultan Süleyman 1548 yılında İran’a sefere çıkar.
Şah Tahmasb, yine aynı taktiği uygular. Osmanlı ordusunun geçeceği her yeri yakıp yıkar. Şah Tahmasb, Doğu Anadolu’yu oturulması ve geçilmesi imkânsız bölge haline getirerek Osmanlıların İran’a yapacakları seferlere mani olmaktı (S:68)
Osmanlı ordusunun geri dönmesinden sonra Şah Tahmasb, 1551-1554 Erzurum’dan Tebriz’e kadar olan bölgeyi tahrip eder. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman üçüncü kez İran’a tekrar sefere çıkar.
Ancak bu sefer fazla sürmez. Kanuni Erzurum’a çekilir. Şah Tahmasb barış için bir heyet gönderir. 1555’de Amasya’da bir barış antlaşması imzalanır. Bu antlaşmayla Osmanlılar Safevi Devleti’nin varlığını kabul etmiş olur
Şerefnâmenin müellifi olan Şeref Bey, şahın iki şeye düşkün olduğunu yazar. Bunlar para ve çoğu Gürcü ve Çerkes olan eşleriydi (S:70)
Faruk Sümer, Anadolu’daki isyanlar ve İran’a olan göçlerle ilgili şu tespitte bulunur. “Devşirme sistemi geliştikçe Anadolu’daki Türkmenlere sadece tarım ve hayvancılıkla uğraşmak mecburiyeti kalıyorlardı. Türklerin başka işlerle uğraşmaları yasaklanmıştı. …Raiyyet hayatına mahkûm edilen Türklerin bir de adil idare edilmemeleri. Ciddi ayaklanmalara sebep olmaktadır. (S:75)
Faruk Sümer, Sünni Türklerin de bu yüzden İran’a göç ettiklerini yazar.
Şah Tahmasb, 1576 yılında ölünce çocukları farklı boyların desteği ile tahta geçmek isterler. Gürcüler Haydar’ı, Ustacalular Mustafa’yı, Çerkes Şemhal Sultan da İsmail’i destekler. Sonunda 1576 yılında II. İsmail tahta çıkar.
Şah İsmail saltanatını güçlendirmek için hanedan mensuplarının çoğunu Şah öldürtür. Celladlık görevini Çerkes Şemhal Han’ın “Gök gözlü Çerkesler” yaptılar.
İran, aynı zamanda Doğu’da önce Herat, sonra da Meşhed’i ele geçiren Özbek Sultanı Abdullah Han’ın saldırısına uğramıştı. Bu yıllarda Safevilerin başkenti Kazvin’di.
***
İran’daki bu kargaşa Şah Abbas’ın tahta geçmesiyle sona erdi (1587-1628). Şah Abbas’ın ilk ve en önemli icraatı oymak beylerini öldürtmek ve bu aşiretleri parçalayarak başlarına kendi adamlarını atamak ve ayrı ayrı yörelere iskân etmek olmuştur.
Şah Abbas, Osmanlı saldırı hattı önündeki halkı buralardan daha iç kesimlere yerleştirmiştir. Bunların ev ve tarlaları yakılmış, bölgedeki birçok kuyu zehirlenmiştir. Bozkır halklarının bir savaş taktiği olan bu uygulamayla Osmanlı ordusunun gıda ve su bulma olanakları yani yerinden ikmal imkânsız kılmıştır. Erzurum- Erivan-Nahçivan-Tebriz hattındaki tüm yerleşimler bu şekilde insansızlaştırılmıştır.
Yine 1614-1615 yıllarında hem bu amaçla hem de yeni kurduğu Ferahabad kentine nüfus sağlamak için Şirvan ve Karabağ’dan 15 bin kişi Mazenderan’a göç ettirilmiştir. Ayrıca Dağıstan’dan bir kısım Çerkez’i İsfahan civarına yerleştirdiği bilinmektedir.
Şah Abbas, Osmanlı’nın devşirme usulünü örnek alarak küçük yaşta saraya alınan Ermeni, Gürcü ve Çerkes soyundan gelen köleleri eğitip yüksek mevkilere getirdi. Bunları oymakların başına getirdi.
İran’ı ziyaret eden Bursalı bir iş adamının yolu Isfahan’a düşer. Isfahan yakınlarında bir Çerkes köyünde mola verir. Doğal olarak şaşırır. Yaşlı bir kadın 50 yıl önce düğünde tahtalarla tempo tutulurdu diye anlatmış. Bunlar Şah Abbas’ın getirdiği Çerkeslerden kalanlar olmalı.
SUHTE AYAKLANMASI ve CELALİ İSYANLARI
Anadolu’da ilk büyük Celali Hareketleri, 1559 yılında medrese öğrencilerinin (suhte ya da softa) hareketi olarak ortaya çıktı İstanbul’daki Sahn-ı Seman Medreseleri bunlara kapalıydı.
Medrese öğrencileri ve medrese bitirip iş bulamayanlar Bursa, Yozgat, Amasya, Adıyaman, Sivas ve Malatya yörelerinde büyük ayaklanmalar başlattılar. Şehirlerde terör estirdiler.
1580-1610 yılları arasında Anadolu’nun her yerinde isyan çıktı.
Osmanlı Devleti aynı anda Avusturya ve İran’la savaşmamıştır. Sokullu Mehmet Paşa’nın bir dervişe öldürtülmesinden sonra vezirler arasındaki rekabet bu politikanın terk edilmesine sebep oldu.
İran’daki saltanat kavgaları Osmanlı yöneticileri tarafından bir fırsat olarak görüldü.
1580-1610 yılları arasında Avusturya ve İran’la yapılan savaş Anadolu’yu her açıdan tüketti. Savaş giderleri için halktan ek vergiler alındı. Yetişkinlerin askere gitmesi üretimi düşürdü.
Ayaklanmalara tımarları elinden alınmış sipahiler önderlik etti. Şehirler yağmalandı, Köyler basıldı. Köylüler topraklarını terk ederek dağlık yerlere çekildi. Ticaret durdu. Ticaret yolları değişti. Kıtlık çıktı. İnsanlar açlıktan kırıldı.
Avusturya ve İran’la savaş sürerken Anadolu’dan toplanan gönüllülerden tüfekçi birlikleri oluşturdu. Anadolu’da Levent ve sekban denilen bu bitliklerde Anadolu’yu soyup-soğana çevirdiler.
Anadolu nüfusuna son darbeyi Sadrazam Kuyucu Murad Paşa (1535–1611) indirmiştir. Tarihçilerimiz ballandıra ballandıra “Murat Paşa’nın yüz bin celali ya da taraftar olması muhtemel insanı öldürtüp kuyulara doldurmasını” anlatılır.
Tarihçilerimiz olaylara “Fütuhat tarihçiliği” penceresinden bakıyorlar. “Ticaret yollarının değişmesi, iklim değişiklikleri, salgın hastalıklar, depremler, savaşların etkisi” araştırılmaz.
Osmanlı Devleti’nin yitirdiği nüfusu 19. Yüzyılda Osmanlı Tarihi’ni yazan Johann Wilhelm Zinkeisen yazar.
“…İran’la 14 yıl süren savaş Şah Abbas’ın doğudan saldıran Özbeklerle mücadele etmek için Osmanlı Devleti’nin şartlarını kabul ettiği antlaşmayla 1590 yılında sona erdi.
Osmanlı Devleti’nin ele geçirdiği tüm topraklar yani Tebriz ve Azerbaycan eyaletleri; Gence, Karabağ, Şirvan, Gürcistan ve Lûristan Osmanlı hakimiyetinde kalacaktı.
Ancak 14 yıl süren bir savaşın bu görünürde parlak sonuçlarının, yapılan sonsuz fedakârlıklara değip değmediği ve yeni, fethedilen toprakların Osmanlı imparatorluğuna gerçekten bir kazanç getirip getirmeyeceği; Batı’da bu ilişkileri biraz daha derinden irdeleyenler tarafından şüphe ile karşılandı. İran savaşın her yıl yuttuğu muazzam paraların yanı sıra sebep olduğu insan kaybının sayısı daha 1586 yılında 600 bin kişi olarak tahmin ediliyordu ki, savaşın bütününe bakıldığında en az 1 milyon insan kaybedilmişti. Ayrıca savaşın son yıllarında hadiseler öyle bir hal almıştı ki, Anadolu ordusunda açlıktan, vebadan ve İranlıların kılıçlarından dolayı seyrekleşen safları tekrar doldurmak neredeyse mümkün değildi. Bu amaçla ülkenin tamamında, Yunanistan’da, Mora’da, Arnavutluk’ta, Dalmaçya>’da ve Macaristan’a kadar her yerde eli biraz silah tutan herkes toplandı ve Asya’ya gönderildi; acemioğlanları ihtiyaçtan zamanından önce göreve alındılar ve ister Türk veya Hristiyan ister devşirme olsun önüne gelen herkes yeniçeri olabiliyordu.
…Fethedilen toprakları muhafaza etmek en az fethetmek kadar zordu ve en az fethetmek kadar çok para harcama gerektirirken, buradan az miktarda ve güvensiz gelirler elde ediliyordu…” (Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu tarihi, cilt:3, S:414)
*
Murat Paşa, I. Ahmed döneminde 1606–1611 arasında sadrazam olmuştur.1607-1608 yılları arasında 100 yıllık celali isyanlarını sona erdirmiştir.
Yüz bin insanın üretimden çekilmesi. Aile kuramaması hiç incelenmez. Üstelik neredeyse 30 yıldır süren savaşlar Anadolu’yu nüfusunu tüketmişti.
Üstelik bu isyanlar sırasında bazı isyancılar İran’a göç etmiştir. Bu konu ayrıca incelenmelidir.
Osmanlı Devleti’nin nüfusu azalırken rakipleri olan Avusturya-Macaristan ve Rusya’nın nüfusu hızla artmıştır.
1612 yılında yapılan Nasuh Paşa Antlaşması’yla 9 yıl süren Osmanlı-Safevi Savaşı sona erdi. 1615 yılına kadar süren barış dönemi Şah Abbas’ın antlaşmayı bozması üzerine sona erdi. Yapılan savaşlarda Osmanlılar çok kayıp verdi. Sultan II. Osman döneminde, Nasuh Paşa Antlaşması temel alınarak yapılan Serav Antlaşması ile barış tekrar sağlanacaktır (26 Eylül 1618).
*
Avusturya ile savaşın kazananı Avusturya oldu. 1606’da Zitvatorok Antlaşması imzalandı.
Daha önce sadrazamla eşit tutulan Avusturya Arşidükü artık Osmanlı Padişahına eşit olacaktı. Avusturya hakimiyetindeki Macar toprakları için ödediği yıllık 30 bin altın vergiye son verildi.
Bu antlaşma Osmanlı Devleti’nin Orta Avrupa’da ki üstünlüğünü sona erdirdi.
***
Yine tarihçilerimiz “Yeniçeri Ocağı bozuldu” başlığıyla “yeniçeri ocağına önüne gelen dolduruldu” diye makaleler yazmışlardır.
Bozulmanın sebebi olarak Padişah III. Mehmet’in 1582 yılında çocuklarını sünnet ettirir. 57 gün süren bu sünnet düğününde halkı eğlendiren hokkabaz-cambaz-meddah takımını ve esnafı yeniçeri ocağına kaydettirmesini olarak gösterirler.
Elbette bunda gerçeklik var. Yeniçeri ocağına kayıtlı esnaf vergi vermezdi. Ancak devletin o kadar çok askere ihtiyacı vardı ki neredeyse her önüne geleni askere alınacaktı.
Devşirme sistemi çöktü. Tımarlı sipahi sistemi de çöktü. Devletin gelire ihtiyacı vardı. Tımarlar mültezime verilmeye başlandı. Maaşlı asker sayısı artınca paranın değeri düşürüldü. Maaşlar düştükçe yeniçeriler esnaflığa başladı. Yeniçeriler sık sık isyan ettiler.
KAYNAKÇA: