Şeyh Bedrettin Vakası öncesi Rumeli’ne sürülen dini gruplar |
Yeni din inancına, her zaman eski dinden bazı inançlar aşılanır. Yöneticiler, yeni din uygulamaları derhal kabul etmek istemeyen halkın korkmaması için siyasi mülâhazalarla bu tür karışımı benimsemek zorundadır. Eski dinden kalan ritüeller, niçin kutlanıldığı unutulan kutlamalar, bazı adetler yeni dinde de yer alır. Zamanla din oturmaya başlayınca ve farklı mezhepler ortaya çıkınca siyasi iktidarlar düzeni bozan din adamlarını cezalandırır, bazı mezhepleri düşman ilan eder ve mensuplarını yok ederler.
Doğu Roma topraklarında bilhassa Suriye ve Mısır’da çok kanlı mezhep savaşları yaşanmıştır. Az sayıdaki Müslüman orduları bu yüzden kolayca buraları ele geçirmiş ve deyim yerindeyse “Barış gücü” muamelesi görmüştür.
ANADOLU
Tarihçilerimiz Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nde çıkan Türkmen ve daha sonra celali İsyanları olarak adlandırılan isyanlarına şu gözle bakarlar. “Her şey güllük gülistanlıkken ruhlara, cinlere kapılmış meczup bir derviş, ‘hadi ayaklanalım’ der ve nedense cennet gibi bir ortamda yaşayan insanlar, rahat batması nedeniyle ‘hadi’ deyip ayaklanırlar. Tarihçiler ve ekonomistler içinde “En olgun çağında” 12 Mart’ın gadrine uğrayıp kederinden erken yaşta vefat eden Mustafa Akdağ’ı ve aynı tarihlerde üniversiteden uzaklaştırılan Doğan Avcıoğlu’nu ayrı tutuyorum.
Dönemin ve sonra olayları yazan tarihçilerin, ulemanın yazdıklarının aksine, isyana önderlik edenlerin bilgi seviyesi dönemin ulemasından az değildi. Kimisi, Baba İshak gibi kadıydı. Börklüce Mustafa, Torlak Kemal cahil dervişler değildi. Torlak Kemal’in bir divanı vardı.
İsyanların siyasi boyutu üstünkörü incelenmez, ekonomik boyutuna hiç değinilmez. Aksine geçiştirilir. Oysa Türkmen- Selçuklu çatışması Büyük Selçuklu döneminde başlamıştır. Devlet yönetimi hızla Türkmen kütlesinden kopmuş ve Farslara, paralı kapıkullarına dayanmıştır.
Türkmenler, bu sebepten merkeze karşı ayaklanan hanedan üyelerinin yanında saf tutmuşlardır. Bu durumu gören ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülk, “Türkmenlere de devletten pay vermek gerekir” demiştir. Ama bu söylemine kulak asılmamıştır. Türkmen-Selçuklu çatışması Türkmenlerin Anadolu’ya göçünü hızlandırmıştır, diğer yandan da Selçuklu Devleti’nin sonunu getirmiştir.
Aşiretleri dağılan / dağıtılan Türkmenlerin sığınacak “Baba”lardan başka kimsesi kalmamıştı. Moğollara karşı yapılan bir ayaklanmaya Mevlana’nın bir oğlu da katılmıştı ve savaşta ölmüştü. Türkmen boyları Moğolların baskısından kurtulmak için uçlara ve Ege’ye sığındılar.
Pavlikanlar
Anadolu’da Yahudi inancı çok yaygındı. Anadolu’da Hristiyanlık önce Yahudiler arasında yayıldı. Mesih ve Mehdi inancı Hristiyanlara da geçti. Daha sonra Türkmenler arasına yayıldı.
Bu mezhep, Sivas-Erzurum-Divriği bölgesine yayılmıştır. Samosatlı (Samsat) pavlus’un takipçileri olarak bilinirler. Kilisenin kurallarına ve tüm dogmatik geleneklerine karşı çıktıkları için Doğu Romalılılar tarafından sürekli saldırıya uğramışlar.
Dünyevi iktidarın kötülüğü temsil ettiğine inanan Pavlikanların Doğu Roma’ya karşı yaptıkları ayaklanmaların temelinde de bu görüşün yattığı söylenir. Zamanla Doğu Roma siyasi hâkimiyetine hem de kiliseye karşı muhalif duruşları, zamanla egemen sınıfın ve kilisenin sömürü ve baskılarına karşı dini, siyasi ve ekonomik bir eşitlikçiliğe dayalı bir öğreti haline gelmiştir. Pavlikanların “İkona kırıcılık” döneminde kiliseye karşı, ikonaları yasaklayan ve bunları kırmaya girişen Doğu Roma yönetimiyle iş birliği yaptıklarından da bahsedilir.
Ortodoks Doğu Roma’nın zulmünden kaçan Pavlikanlar bir süre Müslüman Araplara sığındıktan sonra Doğu Roma ordusundan kaçan karbeas adlı bir subayın önderliğinde Divriği’ye yerleştiler. Burada güçlenen Pavlikanlar, Pontus’a kadar akınlar düzenlediler. Daha sonra Efes’e kadar ilerleyip, Doğu Roma ordusunu dağıttıktan sonra Ankara’yı ele geçirirdiler.
Doğu Roma Pavlikanları kılıçtan geçirip, Divriği’yi yakıp yıktı. Hayatta kalan Pavlikanlar önce Doğuya daha sonra da Trakya’ya sürülürler burada Doğu Roma tarafından Bulgar ve Slav saldırılarına karşı barikat olarak kullanıldılar.
Trakya’da yaşamaya başlayan Pavlikanlar, Ortodoks Kilisesi’nin dini baskısına karşı koymayı sürdürdüler ve Normanlara karşı yapılan savaşta Doğu Roma saflarını terk ederek kendi sonlarını hazırlardılar. Doğu Roma bu ihanetin intikamını çok acı şekilde aldı. İmparator Alexsios, Pavlikanların çocuklarını, kadınlarını ve yaşlılarını Filibe Kalesine hapsederek zorla Ortodoks yapıp asimile eder. Pavlikan önderleri sürgün edilip cemaat başsız bırakılır. Anna Komnena, “Alexiad” İmparator Aleksios’un saltanatının son döneminde Bogomillere yaptığı eziyetleri ve önderlerini nasıl yaktığını da anlatır.
Babai – Baba İshak Ayaklanması
Bâbâî ya da Baba İshak Ayaklanması, Anadolu Selçuklu Devleti tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanmasıdır. 1239’da veya Ağustos 1240 tarihinde, Vefâîyye tarikatına bağlı Ebu’l-Baka Baba İlyas bin Ali el-Horasânî’nin müritlerinden olan Baba İshak Kefersudî’nin öncülük ettiği ayaklanma. Anadolu Selçuklu ordusunca paralı Frank askerlerinin büyük desteği ile güçlükle bastırılmıştır. Ama bu olayın izleyen dönemde ortaya çıkan ve Babailik olarak bilinen dinsel-siyasal hareketin etkisi yıllarca sürmüştür.
13.yüzyılda Moğol baskısıyla çok sayıda göçebe Türkmenler, Azerbaycan ve Horasan’dan Anadolu’ya göçmüştü. Ama Anadolu Selçuklu yönetimi bu kitlelerin batı kesimlerine geçmelerine izin vermiyordu. Anadolu’da yerleşik yaşama geçmiş olan Türkmenler ile bu yeni gelen göçer Türkmenler arasında da otlak ve kışlak paylaşımında anlaşmazlıklar yaşanıyordu. Anadolu’da dar bir bölgede sıkışıp kalan Türkmenler kısa sürede yoksulluğa sürüklendiler. Bu durum göçerler ile yerleşikler arasında çatışmalara yol açtı. Anadolu Selçuklu yönetimi yerleşik olan halkı koruyor ve yeni gelenleri cezalandırıyordu. Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in adaletsiz yönetimi, yoksul ve haksızlığa uğrayan geniş kitlelerinin Baba İlyas’ın çevresinde toplanmasına da yol açtı. Ayaklanma lideri Danişmentliler döneminde Kayseri kadılığı yapmış olan Baba İlyas’tır.
Baba İlyas’ın yardımcısı olan Baba İshak, göçebe Türkmenleri örgütledi ve onları bir ayaklanmaya hazırladı. Türkmenler, Baba İshak’tan gelecek işareti beklemeye başlamışlardı. Bu sırada II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Baba İlyas’ın üzerine asker göndermesi ayaklanmayı ateşledi. Ayaklanmanın merkezi Amasya’dır.
Baba İshak’ın ayaklanan Türkmenlerin yanı sıra, Halep ve Antep yöresine sürülmüş olan Harezm Türkleri de katılınca ayaklanma geniş bir bölgeye yayıldı. Elbistan’da yenilen Anadolu Selçuklu ordusu Sivas’ı ayaklanmacılara bırakmak zorunda kaldı. Ardından Amasya ve Kayseri de ayaklanmacıların eline geçti. Ayaklanmacılar başkent Konya’yı tehdit etmeye başlayınca, II. Gıyaseddin Keyhüsrev buradan ayrılmak zorunda kaldı. Baba İlyas’ın Amasya Kalesi’nde öldürülmesi üzerine ayaklanmacılar Kırşehir’e doğru ilerlemeye başladı. Ama bu arada Anadolu Selçuklu ordusu da toparlanmıştı ve paralı Frank askerlerinin katılmasıyla güçlenmişti. Kırşehir çevresindeki savaşta Anadolu Selçuklu ordusu ayaklanmacıları yenilgiye uğrattı. 1240’ta Amasya’da Baba İshak asılarak öldürüldü ve ayaklanmacıların çoğu kılıçtan geçirildi. Ordudaki Türk askerleri Baba İshak ile savaşmak istemedi. Bu yüzden önce paralı Frank askerleri, sonra Kürt, Gürcü, Rum, Ermeni asillerinin oluşturduğu kuvvetlerle Babailere saldırdı. Anadolu askeri bunlara “kılıç işlediğini” görünce saldırıya katıldılar. Anadolu Selçuklu Devleti, Türkmenler, ancak bu şekilde yenebilmiştir.
Bâbâ’i Ayaklanması, Anadolu Selçuklu Devletini iyice güçsüz duruma düşürdü ve Anadolu Selçukluları Anadolu’ya giren Moğollara 1243’teki Kösedağ Savaşı’nda teslim olmak zorunda kaldı.
Nedenleri
Baba İlyas, Yesevilik tarikatına bağlı ve inançlarını Anadolu’daki Türkmenler arasında yaymaya çalışan bir dervişti. Anadolu Selçuklu yönetimi altında kötü koşularda yaşayan Türkmenler arasında çok sayıda izleyicisi vardı. Baba İlyas, Tanrı sevgisinin dinin katı kurallarıyla oluşmayacağını, bunu ancak insanın kendi sevgisiyle yaratabileceğini söylüyordu. Kadın-erkek ayrımına karşı çıkıyor, bütün insanların eşitliğini savunuyordu. Türkmenlerin o zamanki yaşamlarına son derece uygun olan ortak mülkiyete dayalı bir toplumsal düzen öneriyordu.
Babai Ayaklanması bastırılmasına karşın, bu harekete bağlı olarak yayılan Babailik inancı etkisini uzun zaman sürdürdü. Baba İlyas’ın izleyicileri Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılarak zaviyeler kurdular ve Baba İlyas’ın düşüncelerini yaşattılar. Baba İlyas ile Baba İshak’ın savunduğu düşünceler, sonradan Bektaşilik tarikatının öncüsü olan Hacı Bektaş Veli’yi de etkiledi. Baba İlyas’ın halifelerinden Edebali’de Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynadı. İsyandan sonra uçlara kaçan babalar, dedeler, abdallar daha sonra Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu sağlamışlardır.
BALKANLAR
Balkanlardaki Hristiyanlar arasında kısa sürede farklı yorumlar çıkmıştır. Gezgin din adamları, manastır çevreleri hiyerarşik kiliseye başkaldırmıştır. Tartışmalar daha çok İsa peygamberin tanrısallığı, üç tanrı oluşu, İkonalara tapma, din adamlarının yaşayışı konularında sürüp gitmiştir. Kilise yönetimi ve siyasi iktidar kendileri için tehlikeli gördükleri inançları yayanları tereddüt etmeden yok etmişlerdir.
İran’dan doğan ve kısa zamanda Anadolu’da yayılan, oradan da Balkanlara ve Avrupa’ya yayılan Mani’cilik Hristiyanlığın yayılmasından sonra da varlığını farklı şekilde sürdürdü. Kilise kurumsallaştıkça inançlar farklı şekillere büründüler ve resmi inançlara karşı geldiler. Bu Balkanlar’da Bogomilcilik, Güney Fransa’da ise Cathre’cilik (Temiz, arı, saf) adıyla ortaya çıktılar.
“Bütün türleriyle bu inancın yandaşları koyu dindardılar ama tüm gösteriş tapınma biçimlerini, tüm kilise geleneklerini, hatta bütün kilise düzenini reddetmekteydiler. Bu hareket, ‘Hâkim olanlara, kudretlilere ve zenginlere karşı protestonun ifadesi idi.’ (Ostrogosrki, Bizans Devleti Tarihi, s.250) Pauloscular Balkanlara sürüldü.
Mevlevilik ve daha baskın ölçüde Bektaşilikte örneğin, “eline, beline, diline hâkim ol” ilkesinde Manicilikten izler vardır.
Doğu Roma, mezhep farkı yüzünden soğuk bastığı Kapodokya’da yaşayan ve Manicilikle suçlanan Ermenilerden 200 binini Balıkesir, Çanakkale ve Balkanlara sürdü. Osmanlılar Bulgaristan’ı ele geçirdiğinde burada yaşayan Ermenilerle karşılaştılar.
Trakya’da yaşamaya başlayan Pavlikanlar, Ortodoks Kilisesi’nin dini baskısına karşı koymayı sürdürdüler ve Normanlara karşı yapılan savaşta Doğu Roma saflarında savaştırlar. (Alexiad, s,137) İmparatorun İstanbul’a dönmesinden sonra Filibe’ye döndüler. (Alexiad, s,157) İmparatorun çağrılarına, verdiği unvanlara ve vaatlerine kulak asmadılar Böylece kendi sonlarını hazırlarlar. Doğu Roma bu ihanetin intikamını çok acı şekilde aldı. İçeride düşmanlarını sindiren ve dış düşmanlarını hizaya getiren İmparator Aleksios, eski bir hesabı görmek üzere1114 yılında Filibe’ye yürüdü ve kenti ele geçirdi. (Alexiad, s, 469).
İmparatorun kız kardeşi Anna, “… O, başka belalar arasında birde, orada pek çok dinsizin yaşıyor olmasından da zarar görmüştür. Gerçekten, Ermeniler, keza Bogomilos’lar denilenler, bu kenti sahiplenmiş idiler; bunlardan ve ayrıca bunların sapkınlığından, daha sonra, uygun zamanda söz edeceğim; birde olabildiğince dinsiz olan Paulikianos’lar bu kentte yaşıyordu. Bunlar Manikhaios’lardan ayrılma bir daldır, adlarının gösterdiği üzere, Paulos ile İonnes’in müritleridir… (Alexiad, s, 470)
… Mani ile –Kallinikos oğulları- Paulos ve İonnes’in vahşi geleneklerini hâlâ koruyan, zâlim, kan dökmekte duraksamayan bu müritleri pek beğenilesi İmparator İonnes Tzimikes tarafından, savaşta yenilmişlerdi. O, bunları, Asya’dan (Anadolu’dan) köle olarak getirilmiş Khalipss’ler (Şebinkarahisar yöresinin, Sylvanus’a mürit olmuş halkını kasdediyor) ve Ermenilerin yaşadıkları yörelerden (alıp) Trakya’ya yerleştirmişti. Bunları… İskitler akınlarına karşı güvenilir bekçiler olmak üzere Filibe yakınlarına yerleştirmek zorunluluğunda tuttu… İonnes Tzimikes, hasımları olan Manici sapkınları bizim bağlaşıklarımız duruma getirdikten sonra, göçebe İskitlerlerin karşısına, onlarla baş edebilecek güçler kimliğiyle yerleştirdi…N e var ki, huyları gereği bağımsız ve kendi başına buyruk olan Maniciler, alışılageldikleri gibi davranır oldular…”. Anna, “Manicilerin kısa zamanda bölgeye hâkim olduklarını, Filibe çevresinin tümüyle sapkın olduğunu, üstüne üstlük yeni bir Ermeni göçü” olduğunu ilave eder. (Alexiad ,s:471-2-3)
Anna, babası İmparator Aleksios’un “kimilerini savaşsız boyun eğdirdiğini, kimilerini köle ettiğini” yazar. İmparator, Manicileri “Acı ilkeleri olan” dinlerinden caydırır. Yeniden vaftiz ettirir. (Alexiad s:475)
İmparator Aleksios, saltanatının son günlerinde yeni bir dinsel akımla uğraşmak zorunda kalır, Bogomiller. Anna, “…Bu Bogomil tarikatı erdemliliği taklit etmekte (Ortodoks gibi görünmekte) pek ustadır… Basileios adında bir keşiş Bogomilciliği pek ustaca yaymakta idi”. Basileios, saraya götürülür tutuklanır. Yandaşları zindanda ölene kadar hapsedilirler. Tövbe edenler vaftiz edilip bırakılırlar. Basileios, Sultanahmet meydanında törenle yakılır. (Alexiad,s:514)
*
Bedrettin’in İsyanından 60-70 yıl önce Doğu Roma’nın Balkan topraklarının Güney bölümünde, özellikle Trakya’da sınıfsal bir ayaklanma çıkmıştı. Bu yörede Edirne’den başlayarak, büyük arazi sahiplerine, soylulara, zenginlere karşı esnaf ve yoksul halk ayaklanmıştı. Ayaklanma bütün Trakya yayılmış, Selanik bu ayaklanmanın ikinci merkezi olmuş, bölgedeki zenginler ve asiller öldürülmüştü. Ayaklananlara Zelotlar deniliyordu. İmparator, Kantakouzenos, bu ayaklanmayı büyük güçlükle ve dostu Aydınoğlu Umur Bey’in yardımıyla bastırabilmişti. (Umar, Bilge, Türk Halkının Ortaçağ Tarihi, s,166)
KAYNAKÇA