“Siyasa alanında birçok oyunlar görülür. Ama kutsal bir
ülkünün belirtisi olan cumhuriyet yönetimine karşı,
çağdaşlaşmaya karşı, bilgisizlik, bağnazlık ve her türlü
düşmanlık ayağa kalktığı zaman; özellikle ilerici ve
cumhuriyetçi olanların yer, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yeri,
gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin
umut ve çalışma kaynağı olan yer değil.” (Söylev, C.III, s.653).
Atatürk Büyük Söylevi’ni, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 Ekim 1927 Cumartesi günü Ankara’da toplanan ve 23 Ekim 1927 Pazar gününe kadar süren Büyük Kongresi’nin ilk altı gününde okumuştur. Her gün ortalama 6 saat kadar okunan Söylev, toplam 36 saat, 31 dakikada tamamlandı. Bu Kongre’ye 315 milletvekili ile 63 ilden 126 temsilci yanında ordu komutanları, gazeteciler ve yabancı diplomatlar da katılmıştır. Söylev okunmaya başladığı andan başlamak üzere yurt içinde ve yurtdışında büyük yankılar uyandırdı. Gazetelerde, dergilerde Söylev’in kapsamı, amacı, niteliği, felsefesi, önemi üzerinde pek çok yazılar yayınlandı. 1977 yılında, yani Büyük Söylev’in 50. yıl dönümünde ise Türk Tarih Kurumu’nda geniş kapsamlı bir toplantı yapıldı. Bu seminere sunulan bildiriler yayımlandı ve kimi dergi ve gazeteler özel sayılar yayınladı. Söylev, okunduğu yıllardan günümüze kadar ve sonsuza kadar güncelliğini yitirmeyecektir.
1927 yılında Atatürk’ün sonbaharda toplanacak CHP Kongresi için büyük bir söylev hazırladığına ilişkin haberi kamuoyu, 1927 Ağustos ayında Milliyet’te çıkan bir yazıdan öğrenmişti. Oysa Atatürk’ün büyük kongrede tarihsel bir söylev vereceği çok daha önceden, aylardan beri bilinmekteydi. Çünkü İzmir’de çıkan Anadolu gazetesi, Atatürk’ün kongrede tarihsel bir söylev vereceğinin Nisan ayından beri beklendiğini yazmıştı. O günün gazeteleri, kongrenin toplanmasından bir iki gün önce 15 Ekim’in Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir gün olacağı üzerinde önemle durulmaktaydı
Kongre ve Büyük Söylev’in verilişiyle ilgili haberler gazetelerde bir gün sonra yer alıyordu. Bir yandan her gün okunan Söylev’in özeti verilirken öte yandan da anlatılan olayları yorumlayan, değerlendiren makaleler yazılıyordu. Atatürk’ün Söylev’ini okuduğu sırada çekilen resimler, gazetelerin ilk sayfalarında yer almıştı. Ayrıca Söylev’de adı geçen kişilerin de fotoğrafları yayınlanmaktaydı. Atatürk’ün Kongre’yi açış konuşması Söylev’in bir girişi niteliğinde olmakla birlikte nedense Nutuk‘un basımlarında yer almamıştır. Dönemin gazetelerinde yayınlanan bu açış konuşması daha sonra Söylev ve Demeçler‘e alınmıştır.
Atatürk, encümenlerin seçilmesinden sonra yeniden söz alarak Büyük Söylev’ini okumaya başlamıştır. Yer yer şiddetli alkışlarla bir coşku havasının dalgaları içinde verilen bu Söylev;
Atatürk’ün, kahramanı olduğu destanı doğrudan doğruya kendi diliyle ve kendi sesiyle anlatmasıdır.
Türk ulusunun yaşama hakkına kavuşmasının, kurtuluş mücadelesinin öyküsü; diğer yandan da geçmişin derslerini bugüne egemen kılan ve geleceğe de ışık tutan bir tarihtir.
Yunus Nadi, “Ankara Kongresi” başlıklı (Cumhuriyet,16 Ekim 1927) Söylev’in verildiği ilk günün anlatan yazısını şöyle bitirmektedir:
“Gazi’nin Söylev’i ulusal kurtuluş ve bağımsızlığın ve devrimin ancak özet bir tarihidir. Yalnız o bir tarihtir ki, bugün onu bize söyleyen dün ve hatta bugüne kadar doğrudan doğruya onu yapandır.”
Atatürk’ün Söylev’i, 23 Ekim akşamı Türk gençliğine seslendiği ünlü hitabesi ile son buldu. Gençliğe hitabının yarattığı duygularla dinleyicileri ağlamaya başlamıştı. “Yaşa” sesleri yükselirken Atatürk’ün gözlerinden akan birkaç damla yaş, bu heyecanı artırmış, alkışlar dakikalarca sürmüştü.
Söylev’in son bölümü “Gençliğe Hitabe” ülke çapında büyük yankılar uyandırmıştı. Ankara Hukuk Mektebi ve İstanbul Hukuk öğrencileri gençliğe hitabeyi okullarında okumak üzere toplanmışlar, heyecanlı konuşmalar yapmışlardı.
Atatürk, Türk gençliğine düşen görevin ağırlığını yansıttığı Gençliğe Hitabesi’nde; vatan ve millet istiklalinin bayrağını daima yüksekte tutacak ve onu hiçbir zamana yere düşürmeyecek olan gençliğe emanet ediyordu.
İstanbul’un işgali üzerine, Atatürk’ün yabancı ülke temsilcilerine gönderdiği protesto metni, Söylev’in en önemli bölümlerinden biri ve mutlaka okunmalı: (Söylev (Nutuk) I ve II, TDK Yayınları, Ankara, 1974, s. (302-303).
“PROTESTO
Ulusal bağımsızlığımızı temsil eden Millet Meclisi ile birlikte İstanbul’da bütün resmî dairelere İtilâf devletlerinin erleri açıktan açığa ve zorla girmişlerdir. Bu arada, ulusal amaçlara uygun iş gören birçok yurtsever kimselerin tutuklanmasına da girişilmiştir. Osmanlı ulusunun siyasal egemenliğine ve özgürlüğüne indirilen bu son yumruk; hayatımızı ve varlığımızı, ne pahasına olursa olsun, savunmaya kararlı olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl uygarlık ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük, yurt ve ulus duygusu gibi bugünkü insan topluluklarının temeli olan bütün ilkelere ve bu ilkeleri ortaya koyan insanlığın genel vicdanına indirilmiş demektir.
Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına ve hiçbir gücün bu ulusu yaşamak hakkından yoksun bırakamayacağına inanıyoruz. Tarihin bugüne dek yazmadığı nitelikte bir yağınma olan Vilson ilkelerine göre düzenlenmiş bir Ateşkes Anlaşması ile ulusumuzu savunma araçlarından yoksun etmek gibi bir düzene dayanılarak yapıldığı için ilgili ulusların şeref ve onurlarıyla da bağdaşmayan bu davranış üzerine yargıya varmayı, resmî Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve uygarlık Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın türeye uygunluğu ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Tanrı’dan sonra en büyük desteğimizdir.”
Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal”