2000 yıllık bir geçmişe sahip olan Bursa’nın eski mahalle ve semtlerinde halkın oturup, sohbet edip çay, kahve içebildiği ismi sivrilen kahvehaneler ve çay bahçeleri günümüzde de varlığını sürdürmektedirler. Kırmızı Kahve, Pınarbaşı, Tahtakale, Demirtaş, Davutkadı Kahvehaneleri, Mahfel, Hüsnügüzel çay bahçeleri gibi.
Yaşlar ilerleyip fazla tur atamayınca, posta haneden geri dönmek yerine Tahtakale tarafına gidip oradan alışveriş yapma kültürü edindik. Havaların iyi olduğu günlerde eski köylü pazarının yerine yapılan parkta bir çay molası verme alışkanlığı edindik. Tahtakale köylü pazarı üzerinde, daha sonraları fark ettiğim kahvehanelerde ki bunların bir kısmı yol üzerinde olurken büyük kısmı hanların içerisinde bulunuyorlardı. Genel olarak dağlı dediğimiz, Keles, Orhaneli civarı köylerinden gerek şehre gelen gerekse bu muhite yerleşenlerin takıldığı, bazılarında kâğıt, taş oyunları olmasına rağmen bazılarında ise saz çalan, sohbet eden, tespih, cep telefonu, saat satan veya tamir eden seyyar, amatör ruhlu, can sıkıntısına çare bulmaya çalışan emekliler dikkatimi çekmeye başladı.
Zira gerek hediye edilen, gerek satın alınan pek çok tespih ve saat sahibi bir kişi olarak kayıtsız kalmak mümkün değildi. Zamanla aramızda dostluklar oluşunca elimdeki saat ve tespihlerin cinslerini kalitelerini öğrenip elimdekilere daha bir sevecen sahip çıkmaya başladım.
Bazen seyyar satıcı bir yere gider, masasını yan işportacıya göz kulak olması için bırakır tıpkı alttaki fotoğrafta görüldüğü gibi.
Eski köylü pazarı yıkılınca yerine yapılan parka bu tür iş yapanların gelmesiyle yaz akşamları tam bir eğlence merkezi gibi oluyor. Yaz akşamları gelen, elinde değişik ölçülerde çantaları bu gruba dahil kişiler, potansiyel alıcı gördüğü kişilerin yakınında ki masaya oturur, sesli sohbetler yaparak tezgahını açarlar. Bu anlattıklarım bizim grubun bu kişiler hakkındaki görüşleri olup, zamanla çoğunun müşterisi olduk. Geçenlerde 70-80 yıllık bir fotoğrafta Tahtakale civarında koku-esans, tespih, helva satan bir seyyar satıcı vardı. Onların, üzerinde tutulup taşımaya yarayan bir kulpu bulunan 30X30x50 cm ölçülerinde camlı dolapları olur, bir de elde taşınan açılır sehpaları vardır.
Bu tür saat ve tespih satanlar, Pazar günleri Gençosman’da ki kahvelere takılmaktalar. Buraya gelenler hemen hepsi de aynı emekli gurubu.
Ayrıca Tahtakale’de mevcut olan köylü pazarı, pek çok kişiye iş imkanı, konaklama ve alış veriş keyfi yaşatmakta. Sonraları kendi kendime düşündüm, nasıl bir sosyal davranış ki, mevcut Pazar yeri yanıyor, yıkılıyor, ama orada ticaret bir türlü yok olmuyor.
Sonra yıllar önce rahmetli babamla bir iddiamız aklıma geldi. Belediye 20-25 yıl önce, buradaki köylü pazarını şu Osmangazi Belediye binasının olduğu yere taşımaya kara verdi ve bir takım tezgahlar yaptı. Bu yeni yapılan yerin önünden geçerken babam, yukarıda trafik rahatlar, köylüler birbirleri ile daha rahat alış-veriş yapar demişti bende, bu fikir tutmaz, oranın müşterisi yalnız köylüler değil, etraftan gelen, geçen kişiler bir çarşıyı ayakta tutar fikrini savunmuştum. Çok zaman geçmeden haklılığım doğrulandı bu yeni yapılan yer yıkıldı ve eski yere dönüldü. Geçenler de bir dergide Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim Hocamız, bu muhitte, Osmanlı’nın Bursa’yı aldığından beri vergilendirilmemiş ürünlerin satıldığını belirten yazısını okuyunca, burası hakkındaki düşüncelerimde taşlar yerine oturmuş oldu.
Vergilendirmeme şöyle oluşmuş, Osmanlı alına ve satılan maldan vergi alma düzenini başlattığında, köylü ihtiyacının fazlasını ya takas ederek ihtiyacını karşılayacak ya da vergi verip ticaret yapacak. Bu durum senenin belirli günlerinde şehre gelebilen köylü için pek pratik olmadığı aşikar, bu durumda devletin görevlilerine görünmeden kale duvarlarının altında bu tip ufak ticareti yapmak kalıyor. Bu sebepten taht-el kale yani kale altı ya da Tahtakale mefhumu oluşmuş. Kıtlık ve zor günlerde yaygınlaşan “tezgah altı” ifadesi dahi hala silinmemektedir. Evet Tahtakale, yüzlerce yıldır bu tip bir ticaretin yapıldığı bir yerdi ve alıcı-satıcı aynı mantaliteye sahipti.
Ayrıca burada gerek dışarıdan, gerek köyden gelenlerin, evsizlerin konakladığı hanlar, oteller oluşmaya başlamış ve bu muhit yüzlerce yıl konaklanan semt olmuştur.
Bu muhitin bir başka özelliği olan örneğin saz, def ya da dümbelek çalınan, türkü söylenen çay evi, kahvehanelerinde varlığı dikkatimiz çekmeye başladı. Sonraları gördük ki, saz çalanların takıldığı pek çok kahvehaneler ya da çay ocakları çok olup hemen her gün sayıları artmakta. Tahtakale Hanı’nın içerisinde şu günlerde 4 adet olup, dışarıdaki hanların içinde ve civarında saz çalınıp türkü söylenen çay evlerine kentin eski iş muhitlerinde pek sık rastlanır.
En önemlileri, tarihi belediye binasının altındaki köylü pazarının içinde Aşıklar Kahvesi, Devler Tiyatrosu altındaki kahvelerdir. Buralara gidildiğinde nefis türküleri dinlemek, saz çalınmadığı aralarda sohbet etme imkânı olup, bir marifetin varsa sergileyebilme imkanın oluyor. Yalnız buralarda yazılı olmayan bazı kuralların varlığından haberdar olunmalı. Mesela, saz çalınma sırasında konuşmak, dikkat dağıtıcı işler yapmak yasaktır.