Tarsuslum Molla Kerim’e – Ağıt Söyler Ağıt Yakar |
Ağıt: Türklerin en eski sözlü kültür ürünlerindendir. Çeşitli olayların ve ölenlerin ardından duyguların dile dökülmesidir. Anadolu’nun her tarafında ağıt yakılmasına rağmen bu gelenek Güneyde, Çukurova da, Orta Anadolu’da Kayseri, Sarız, Pınarbaşı yöresindeki Türkmen oymaklarında daha da yaygındır. Özellikle Afşar Türkmenleri bu konuda varlığını kanıtlamış, Sarıkamış Ağıtlarının çoğu Afşar analarının gözyaşı olarak günümüze ulaşmıştır. Türkler duygulu bir milletir. Duygusunu yaktığı ağıtlarla, türkülerle dile getirir. Onun için Anadolu’nun en ücra köşesinde bile ağıt yakan birini bulmak mümkündür. Çukurova’da ağıt söyleyene ağıtçı, irticalen söylediği dörtlüklere de yakım denir. Çukurova’da yakım-yakmak, söylemek, demek, yakıştırmak, diyeceğini dörtlüklerle ifade etmek anlamındadır. Onun için “Ağıt söylemek” yerine“Ağıt yakmak” tabiri kullanılmış, bu tabir Anadolu’ya da dalga dalga yayılmıştır.
Ağıtlar zamanla ferdiliklerini kaybederek halkın ortak malı olur ve anonimleşir. Kendine özgü bir kalıbı yoktur. Uyaklı olanlar 7, 8 ve 10’lu hece ölçüsüne göre yazılırlar. Yaygın olanı ise 8 heceli olanıdır. Ağıtlar uyaklı ayaklı olduğu gibi uyaksız, ayaksız da olabilir. Uyaksız ağıtlar kişinin içinden geçenlerin dışa yansıması olarak değerlendirilir. Kişi duygularını konuşur gibi dile getirir. Aslında ağıt söylemenin kuralı olmamakla birlikte kafiyeli ağıt söylemek marifettir. Rağbet gören de budur. Ağıtların: Erkek tarafından yakılanları olsa da genelde kadınlar tarafından yakılır.
Ağıtlar türkü ve destanla iç içedir. Genelde her ağıtın bir ezgisi vardır. Ezgiler uzun ya da kırık hava formundadır. Her yörenin kendine özgü ağıt ezgi kalıpları vardır. Bu kalıplar kırık hava[1] formunda olacağı gibi, uzun hava[2] formunda da olabilir. Afşar obalarında, Çukurova’da bu kalıba “gayda[3]” (Kaide) denir. Adı geçen ezgiler o yöreyle özdeşleşmiştir. Türküleşen ağıtlar kalıplaşmış ezgilere söz döşeme sonunda ortaya çıkarak bize ulaşır. Bize ulaşan ağıtlar zaman içinde ferdiliklerini kaybederek anonimleşir. Yemen, Sarıkamış, Kızılırmak, Çanakkale üstüne söylenenler ferdiliklerini kaybederek bize ulaşan türküleşmiş ağıtlardır. Türküleşmeyen ağıtlar kaynaklara söz olarak geçer. Yakılan ağıtlar kişisel olduğu gibi toplumsal hadiseleri de dile getirir.
Konuyla ilgili bir tek ağıt yakıldığı gibi birden fazla da ağıt yakılır. Birden fazla yakılan ağıtlar daha çok toplumsal hadiseleri dile getirir. Sarıkamış, Yemen, Mihrali Bey ve Kızılırmak toplumsal hadiseleri dile getiren ağıtlar arasında ilk sırayı alırlar. Yemen’de kum tipisi, kızgın çöl sıcağı, Sarıkamış’ta dondurucu soğuğun can alması çeşitli kişiler tarafından dile getirilmiştir. Ağıt yakmak milletimizin ortak duygularındandır. Türk kültüründe köklü bir maziye sahip olan ağıt yakma, çeşitli Türk boylarıyla günümüze kadar gelmiş, geçmişle geleceği birbirine bağlayan önemli bir köprü olmuştur..
Ağıt: DİVANÜ LÜGAT – İT TÜRKDE
Sıgdat : Ağlatmak
Sıgdattı : Ağlattı
Sıgıt : Ağlama – Ağlayış
Sıgta : Ağlamak
Sıgtaş : Ağlaşmak
Sıgtur : Ağlatmak olarak ifade edilmektedir.
Sıgtamak sözcüğünden türemiş olan ağıta Azeriler “şiven” ya da “Ağı”, Kerküklüler “Sızlamag”, Özbek, Tatar ve Başkurt Türkleri “marsiya” demekte.
Ağıt: Hunlardan, Göktürklerden itibaren ölüyü defnetme ve yuğ törenlerine bağlı olarak geleneğini günümüze kadar getirmiş, ölen için söylenen methiyelerdir. Türküleşenler ise haykırışlarla, feryatla, figanla dile getirilen methiyelerin ezgiyle bütünleşmesidir.
Türklerde İslamiyet öncesi ağıtlara “Sagu” deniliyordu. Sagular: “Yuğ” denilen törenlerde ölen kişilerin özelliklerini ve güzelliklerini, erdemlerini ve onlara duyulan acıları dile getiren şiirlerdi. İslamiyet öncesi bu şiirlere “sagu”, İslamiyet’ten sonra “ağıt”, divan edebiyatında da mersiye denildi. Mersiyeler halk edebiyatındaki ağıtın Divan Edebiyatında ki karşılığı olarak ve de gelişerek ortaya çıkan bir şiir türü oldu. Mersiyenin söyleyeni belli, ağıtlar ise anonim. Aslında Divan Edebiyatındaki mersiye ile Halk Edebiyatındaki ağıtlar özde aynı olmakla birlikte mersiyeler beyit, ağıtlar dörtlük olarak bizlere ulaştı. Mehmet Akif’in Çanakkale şehitlerine yazdığı müthiş dizeleri güzel bir “mersiye” örneği olarak kayıtlara geçti.
Anadolu’da, tıpkı ağıtlar gibi acının, ıstırabın tarihi de çok eski. Çeşitli zulümlerle karşılaşan, derin acılarla kucaklaşan Anadolu acıların bıraktığı izlerle bugüne kadar gelmiş, toprağı kadar insanları da acılarla yoğrulmuştur. Onun için Anadolu’da acının var oluşuyla ağıtları da var olmuştur. Kısaca ağıtlar acının var olmasıyla birlikte doğmuş, bu güne kadar da varlığını korumuştur. Anadolu insanı ağıtını yakarken söz ve ezgi güzelliğini hiç düşünmemiş, doğallığını korumuş, duygularını içinden geldiği gibi dörtlüklerle dile getirmiştir. Yakılan ağıtların önemli özelliği yaşanmış hadiselere dayanmasıdır. Her ağıtın kendine has bir hikâyesi vardır. Kaynağını gerçek hayattan alan ağıtlar dilden dile dolaşarak geçmişi günümüze ulaştırırlar. İşte geçmişten günümüze ulaşan önemli ağıtlardan biri de, Tarsus’un kurtuluşunda kahramanca mücadele eden, Berdan Çayı üzerindeki Baç Köprüsünde şehit olan Molla Kerim için yakılan ağıttır. Tarsus’un kurtuluşunda Demirtaş Müfrezesi Komutanı Mustafa Nail[4] ile birlikte Belenkeşli (Soğucak) Ak Sakallı Hacı İshak Ağa da[5] bu mücadelede şehit olmuş. Maalesef onlar için de, Çukurova’nın kurtuluş mücadelesinde şehit olan diğer kahramanlar için de ağıt yakılmamış. Sadece Molla Kerim’e ağıt yakılmış. Nedenini araştırdığımızda çok sevilen ve tanınan birisinin olması ağıt yakılmasında önemli bir etken olmuş. Biz bu efsaneleşen kahramana bin rahmet diliyor, kısada olsa onunla ilgili bazı kişisel bilgiler aktarmak istiyorum.
Molla Kerim Çeliktaş’ın ataları Antalya[6] yöresinden gelerek Tarsus’un Sıraköy Karabucak Mahallesi’ne yerleşir. Babası Abdurrahman Kâhya, anası ise Hatuş Hanım’dır. Doğduğu yıl tespit edilememiştir. Köyde Bozalioğulları olarak bilinirler. Molla Kerim’in çok cesur, keskin bir nişancı, vatanı söz konusu olunca ölümün üzerine gitmekten asla korkmayan, aynı zamanda çok yardımsever ve insancıl bir kişiliğe sahip olmasıyla tanınmıştır. Muhabere esnasında Fettah takma adını kullanmış. Tarsus’un kurtuluşunda Milis Subayı olan Molla Kerim, Çeliktaş Müfrezesi ve Tarsus Grup Komutanı olarak görev yapmış. O’nun anısını yaşatmak amacıyla, Tarsus Demirkapı semtinde 14. Ekim 1954 tarihinde yaptırılan okula “Kerim Çeliktaş”; Tarsus’un bir mahallesine Şehit Kerim adı verilmiştir. Ayrıca, Molla Kerim Çeliktaş’ın anısını ölümsüzleştirmek amacıyla, Tarsus Belediye Başkanı Sn. Burhanettin Kocamaz, 27 Aralık 1998 tarihinde Yeni Mahalle Cetvel Köprüsü’ne heykelini; Yarenlik Alanı’na da büstünü diktirmiştir. Tarsus Belediyesi tarafından yaptırılan Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Misafirhanesine de Şehit Molla Kerim adı verilmiştir. Tarsus’ta 1. Eshabı Kehf, Kavak-lıhan, Bağlar, kısaca Kuzey Tarsus Savaşlarının tümüne katılarak kazanılmasında büyük kahramanlıklar göstermiş. Tarsus Baç Köprüsü’nde de şehit olmuştur. Şehit olmasını bizzat birlikte mücadele ettikleri benim sadeleştirerek yayınladığım İsmail Ferahim Şalvuz’un Kurtuluş Savaşında Kahraman Çukurova’lılar[7] adlı hatıratından aktaralım.
(…)“Adana’dan temin ettiği değişik kişilerden oluşan takriben iki bini aşkın Fransız kuvveti, Tarsus’ta mahsur kalan Fransız birliklerini kurtarmak için 27 07 1920 Salı günü Adana’dan hareket etmiş rastladıkları köyleri yakarak yıkarak ilerlemeye başlamışlardı.
Fransız birliklerinin ilerlediği Sol Cenah Komutanlığı tarafından 41. Tümen komutanlığına bildirilmişti. Onun için sol cenaha yardımcı birlikler, ileri harekâta mani olmak için de kuvvetli bir müfreze gönderilmesine dair tümen komutanlığından Sağ Cenah Komutanı Şemsettin Bey’e emir verilmişti. Bu emri alan Sağ Cenah Komutanı tarafından da Tarsus grubunun en kuvvetli müfrezi olan Molla Kerim Kumandasındaki Çeliktaş Müfrezesinin; sol cenaha en yakın olan mevcudu da diğer müfrezelere göre daha fazla olduğundan bu müfrezeyle beraber grubumuza verilen ikinci bir kudretli bir cebel topu ile bir de ağır makineli tüfeğin hemen Tarsus Çayından geçirilerek düşmanın ilerlemesine mani olmak için gönderilmesi istenmişti.
Kahraman Molla Kerim aldığı emir üzerine 28. 7. 1920 tarihinde müfrezesini Tarsus çayının Batısına geçirerek düşmanın ileri hareketini önlemek için her türlü fedakârlığı göze almış, arazi vaziyetinden istifade etmek içinde mevcut derelere sokularak düşmanı ateş ile karşılamıştı. Yalnız müfrezenin girdiği dereler geriye çekilmeye engel olmuş birliğin emniyetinin güven altına alınması mümkün olmamıştır. Daha doğrusu Molla Kerim bu kadar incelikleri de pek düşünememişti.
Tarsus’u Doğu ve Güney taraftan kuşatan müfrezelere kumanda etmekte olan Kavaklıhan Grup Komutanı ile o savaşa katılan müfreze komutanlarına hitaben Sağ Cenah Mıntıka Komutanlığının yazdığı emir de: ‘Adana’dan yarma hareketi yapan ve Sinan Bey kuvvetleri tarafından takip edilmekte olan Fransız kuvvetlerinin ilerlemesine, müfrezeleriniz engel olursa Sinan Bey kuvvetleri, Fransız Kuvvetlerini çevirerek imha edecekleri’ şeklinde olduğundan bu emri alan müfreze ve grup komutanları da her ne pahasına olursa olsun verilmiş olan emri yerine getirilmesi kanaatinde idiler… Çünkü verilen emirde, Sinan Bey kuvvetleri tarafından düşmanın şiddetli ateş altında olduğu şeklindeydi.
Molla Kerim Müfrezesinin düşman kuvvetlerinin saldırısına karşı koyarak önlediği ve saldırı
nın devam ettiği bir sırada bu müfreze ile diğer müfrezelerin cephesi arasına giren Fransız zırhlı otomobilleri Çeliktaş Müfrezesini bulunduğu yerin gerisine, arkasına düşerek Molla Kerim ile müfrezesini bir çevirme hareketiyle esir etmiş, askerlikle ilgisi olmayan aynı zamanda Sol Cenah Mıntıkasında yalnız kalmış olan Molla Kerim de cesaretinin ve kahramanlığının maalesef kurbanı olmuştu…
Molla Kerim müfrezesiyle Fransız kuvvetlerinin arasındaki çatışmanın bulunduğu Kamberhüyüğü Deresi’ne; her istenildiğinde gönderilecek kuvvetin Tarsus Çayından hemen geçirilmesinin oldukça zor olmasından dolayı idi ki Molla Kerim’in düşman tarafından Kamberhüyüğü Deresi’nde kıstırıldığı zaman hiçbir şekilde grubumuzdan dahi maalesef yardım yapılamadı. Aynı zamanda yukarıda arz edildiği gibi Sol Cenah Mıntıkası müfrezesinden de asla yardım görmedi.
Bu hadise esnasında Fransız hareketlerine mani olabilecek bir kuvvet bulunmadığı için ele geçirdikleri esirleri önlerine katarak Tarsus’a doğru ilerlemeye başladılar. Birliklerin Tarsus’a girmesi için Baç Köprüsü’nden geçmesi gerekiyordu.
(… ) Grubumuzun Tarsus Köprüsü (Baç Köprüsü ) üzerine savurduğu mermilerin tam isabet etmesi esirleri götüren Fransız muhafız ( koruma ) askerlerini korkutmuş, onun için de askerler kaçmaya başlamıştı. Tam kaçtıkları sırada kargaşadan faydalanan Türk askerlerinin 170 kişisi kendilerini Tarsus Çayına (Berdan) atarak yakalarını esaret zincirinden kurtarmalarına rağmen Molla Kerim’in kolları insafsızca bağlandığı için kaçamamıştı. Birbirine bağlı olan diğer esirlerle birlikte Molla Kerim kardeşimiz de zalim Fransızların öldürücü makineli tüfek ateşine hedef olmuş, ne yazık ki şehit edilmişti”. Tarih 28 Temmuz 1920. Makineli tüfekle taranan esirlerin cesetleri Tarsus Çayı’na atıldığından Molla Kerim’in maalesef mezarı bile belli değildir. İnternet ortamında Molla Kerimle ilgili en doğru tespit budur.
Çeşitli kaynaklarda Molla Kerimle ilgili çok değişik bilgiler var. Bilgiler birbiriyle örtüşmüyor. Şehit olduğu tarih benim tespitime göre 28 Temmuz 1920’dir[8]. Bilgilerin Ancak Osman Homurlu’nun tespitlerinin güvenilir kaynaklardan alınarak yayınlandığını kendisi doğruladı. Onun için Molla Kerim’in şehit olmasını bir de Osaman Homurlu’nun[9] tespitlerinden bilinmesini istedik. Aynen aktarıyorum.
“7 Ağustos 1920 tarihinde: Tarsus’ ta bulunan Fransız Askeri Birliği, Tarsus çevresi çeteleri tarafından kontrol edildiği gibi; Adana- Mersin demiryolu da Kuvay-ı Milliye tarafından kesildiğinden Fransızlar askeri birlikleriyle ancak uçakla haberleşme sağlayabilmektedirler. Ancak birliğe malzeme cephane ve silah ikmali yapılamadığından Fransızlar Adana’dan Albay Grasi Komutasında Tarsus yönüne hareketlendiler. 4 tabur piyade, 6 süvari bölüğü, 2 batarya 6,5 luk, 1 batarya 7,5 luk top, zırhlı otomobil, bir ambulans, 150 arabalık bir konvoy ile Tarsus Kamberhüyüğü deresine geldiklerinde: Aldığı emirle Fransızları durdurmak için derede daha önce tertibat alan Tarsus Say Köyünden Milis Komutan Molla Kerim ve 311 mevcutlu Çeliktaş Müfrezesi Fransızlarla savaşa başlamış, uzun zaman direnmelerine, kendilerinden kat be kat güçlü ve modern silahlar kullanan düşmana zarar vermelerine rağmen, top desteği alamamaları ve kendilerine vaat edilen destek kuvveti gönderilememesi nedeniyle zırhlı otomobillerle çevrilerek esir alınmışlardır… Orada 60 çete elleri bağlanarak makineli tüfek ateşi ile şehit edilmiştir. Fransızlar Molla Kerim’i tanınmadığından onu ve kalan çeteleri yanlarına alarak Tarsus Baç Köprüsüne geldiklerinde, Kuvay-ı Milliyenin tek topu ateşlenerek yaralı taşıyan Fransız arabası isabet almış. Bu kargaşada 170 Kuvay-ı Miliyeci tarlalara kaçarak ve Berdan nehrine atlayarak kurtulmuşlardır. Molla Kerim ise Ermeni Dikran tarafından tanınarak, Diran isimli Tarsuslu bir Ermeni tarafından makineli tüfekle yanındaki diğer çetelerle birlikte şehit edilmişlerdir. (Tarih 28 Temmuz 1920. ) Molla Kerim’ in cesedi Berdan nehrine atılmış, bu sebeple mezarı bulunmamaktadır. Kuvayı Milliyenin nadir milis komutanlarından olup, teşkilata ilk katılanlardandır. Çukurova’nın kurtuluşunda cesareti ve yiğitliğiyle nam salmıştır” denilmektedir.
Mezarı dahi belli olmayan Molla Kerim halkın diline ve teline düşmüş. Halk onu diliyle teliyle ağıtlara taşımış… Geçmişle gelecek arasında önemli bir köprü kurarak onun varlığını korumuş. Anasının 7 dörtlük olarak yaktığı ağıt sevenlerinin ürettiği dörtlüklerle 20’ye çıkmış. Sevenleri dörtlüklere dörtlükler ekleyerek sevgisini ortaya koymuş. Böylece efsane olan Molla Kerim daha da efsaneleşmiş. Bin rahmet olsun. Ağıtlar yaşadıkça o da ağıtlarıyla birlikte yaşayacaktır.
MOLLA KERİM AĞITI
Düşmanlar gelse yerime / Ateşler düşer serime
Tarsuslum Molla Kerim’e / Ağıt söyler ağıt yakar ( Âşık İmami)
Evimizin önü çeti[10]
Tevir tevir[11] kokar otu
Molla Kerim esir olmuş
Cephede kişniyor atı
Evimizin önü yonca
Yonca kalkar dam boyunca
Çeteleri harp etmiyor
Molla Kerim olmayınca
Evimizin önü arpa
Koyun gelir kırpa kırpa
Gel gezsene Molla Kerim
Çocukların kaldı körpe
Firezi yastık yapmışlar
Üstüne beylik örtmüşler
Garip miydin Molla Kerim
Yol üstüne uzatmışlar
Netti ise dayın etti
İskilip’i[12] cephe tuttu
Ne durursun din kardeşler
Molla Kerim esir getti
Belinde trabulusu
Sarar dolayı dolayı
Molla Kerim’i öldürmüşler
Kana beleyi beleyi
Tayyareler bomba attı
Çeteler hep yere yattı
Yetişin Kavaklı köyü
Molla Kerim esir gitti
Atları var at içinde
Ağır bukağı kıçında[13]
Çeteler hep peşinde
Molla Kerim yol içinde
Adana’dan yürüdüler
Yenice’yi bürüdüler
Molla Kerim de ölünce
İp takıp ta sürüdüler
Molla Kerim terki bağlar
Askerleri silah yağlar
On iki de bacısı var
Molla Kerim derde ağlar
İstikamlar[14] kazılıyor
Jandarmalar yazılıyor
Ayan olsun Molla Kerim
Tren yolu bozuluyor
Belindeki filik kuşak
Sarar dolayı dolayı
Molla Kerim’i vurmuşlar
Kana bulayı bulayı
Adana’dan bir yel esti
Yenice’yi düşman bastı
Ayan olsun Sinan Paşa
Molla Kerim esir üştü
Yol üstünde ağca mezar
Yelin eser kumun bozar
Öldürmüşler seni oğul
Mezarını kimler kazar
Dayımın yüksek yapısı
Kıbleye bakar kapısı
Molla Kerim vurulunca
Döküldü Tarsus’un hepsi
Adana’nın yazıları
Tavşan avlar tazıları
Yetim koydun Molla Kerim
Beşikteki kuzuları
Molla Kerim Molla Kerim
Ermeniler Allah kerim
İsterseniz öldürünüz
İşte benim Molla Kerim
Atları var dönecinde
Ağır nalbantlar içinde
Çete bozulmuş gidiyor
Molla Kerim yoğ’içinde
DİPNOTLAR
*Molla Kerim Ağıtı daha önce hazırladığım Geçmişten Günümüze Tarsus Türküleri kitabında 1989 yılında yayınlanan Dağarcık Dergisinden alınarak yayınlanmıştı. Ancak 30 05 207 tarihinde 1968 yılı Tarsus Tepeköy doğumlu Hamide Günay’dan tarafımdan derlenerek notası yazılmıştır. Ağıt Hamide Günay sesiyle Geçmişten Günümüze Tarsus Türküleri CD çalışmasında da kayıtlara geçmiştir.
**Bu yazının hazırlık aşamasında bilgi ve belgelerin bize ulaşmasını sağlayarak işimizi kolaylaştıran Ögretmen Hüseyin Pala’ya ve araştırmacı Yazar Yusuf Delikoca’ya teşekkür ediyorum.
1] Kırık hava formundakiler, belirli bir ölçüye, ritme, alkış temposuna uyum gösteren ağıtlardır.
[2] Uzun hava formundakiler ise; belirli bir ölçüye, ritme, alkış temposuna uyum göstermeyen ağıtlardır.
[3] Gayda – kaide, diğer bir deyişle ezginin makamı.
[4] Mustafa Nail 1898 yılında Adana’nın Saimbeyli ilçesinde doğdu. Ömer Kâhya’nın oğludur. İlk ve orta öğrenimini Saimbeyli Merkez Okulunda yaptı. 1915 yılında Adana Erkek Öğretmen Okuluna girdi. Fakat öğrenimini yarıda bırakarak askere çağrıldı. İstanbul’da bulunan İhtiyat Talimgâhı’ndan Teğmen rütbesiyle mezun oldu. Filistin Cephesine gönderildi. Eylül 1918’de İngilizlere esir düştü. Mısır’daki esir kampında 15 ay kaldı. Adana’ya döndüğünde şehrin Fransızlar tarafından işgal edildiğine şahit oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadeleyi başlatması üzerine kendi müfrezesini kurarak Kuva-yı Milliye’ye katıldı. Mersin çevresinde Fransız birlikleriyle ilk karşılaşma olarak kayıtlara geçen Başnalar Muharebesini yönetti. Demirbaş Müfrezesi Komutanı olarak katıldığı Tarsus Bağlar Savaşında şehit oldu. Tarih 19 Temmuz 1920. Eshabı Kehf mezarlığını defnedildi.
[5] 16 Mart 1860 tarihinde Belenkeşlik (Soğucak) köyünde doğdu. 19 Mart 1920 tarihinde kendi köyünde Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kurdu. Başkanı da kendisi oldu. Fransızlarla yapılan Bağlar Savaşında şehit düştü. Tarih 19 Temmuz 1920. Eshab-ı Kehf mezarlığına defnedildi. Şehit İshak İlkokulu, Şehit İshak Mahallesi ve doğduğu köyde yapılan parka adı verilerek ölümsüzleştirildi.
[6] Kaynaklar Molla Kerimle Sinan Tekelioğlu’nun akraba olduğunu yazar. Sinan Tekelioğlu 1891 Edirne Uzunköprü doğumlu. İlköğrenimini de Edirne Askeri İdadisinde tamamlamıştır. Molla Kerim’in ataları ise Antalya’dan Mersin’e gelmişler. Onun için Sinan Tekelioğlu ile akraba olması hiç düşünülemez.
[7]İsmail Ferahim Şalvuz, Kurtuluş Savaşında Kahraman Çukurovalılar – ( Adana – Tarsus – Mersinliler) Hazırlayan Halil Atılgan. Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara 2002.
[8] İsmail Ferahim Şalvuz, Kurtuluş Savaşında Kahraman Çukurovalılar – ( Adana – Tarsus – Mersinliler) Hazırlayan Halil Atılgan. Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara 2002.
[9] Kaynak: http://www.tarsusvilayet.com/haber-molla-kerim-ve-arkadaslarinin-sehadeti/51
[10] Daha çok Çukurova’ya mahsus bir ot.
[11] Yöresel ağız: Çeşit çeşit anlamında.
[12] İskilip Çorum’un ilçesi. Ancak dizedeki İskilip yanlış yazılmış. Aslı İskiliç’tir. O da Tarsus’un kuzeyinde bulunan Kemalpaşa Mahallesi’nin eski adıdır.
[13] Çukurova’da özellikle Tarsus ve çevresinde “ kıç” sözcüğü ayak anlamında da kullanılır. Burada da ayak anlamında kullanılmış. Ağır bukağı ayağında denmek isteniyor. Bukağı: Hayvanların kaçmasını engellemek için ayaklarına geçirilen demir köstek. Dizi de bukağı – pranga anlamında kullanılmıştır.
[14] Doğrusu istihkâmdır: İstihkâm bir askerlik terimidir. Arapça kökenli bu kelime; düşman saldırısına karşı korun ma, savunma amacıyla toprak, taş, beton vb. ile sağlam bir biçimde düzenlenen yer anlamındadır.