Güney Marmara Antik Çağ’dan bu yana yerleşim yeridir. Bölgede Troya’nın etkisi yaygındı. Hattiler, Hititler Trak kavimleri yerleşti. Marmara’nın güneyine Frig boyları da yerleşti. İÖ VI. yy. da Persler bölgeye hâkim oldular ve bir satraplık kurdular.
Daha sonra Makedon Kralı İskender bu topraklarını Perslerden aldı. İskender ölünce imparatorluğu dağıldı. İskender’in kumandanları imparatorluğu aralarında paylaştılar. Bursa güneyinde Marmara Denizi etraflarına kadar yayılan Apolyont Gölü’nü içine alan büyük alanda Bitinya Krallığı kuruldu. Bitinya krallarından biri Prusa (Bursa) şehrini kurdu.
Kirmasti (Kirmastorya) kasabası muhtemelen bugün Lala Şahin Mahallesi dediğimiz sırtların hemen arkasında ve yukarısında kurulmuş olmalıdır. Yakınında, Melde antik kenti vardı. Eski ve harap bir durumda olan birkaç kale duvarı parçası bu fikirleri doğrular. Yine bu tarihlerde çevrede birkaç kasaba daha kurulmuştu.
Kirmasti de sonra (İ.Ö) 281 de Bergama Krallığı’nın egemenliği ve Bergama Krallığı sonunda Roma egemenliğini görmekteyiz. Asırlarca Kirmasti de dâhil olduğu halde bütün Anadolu Roma’nın bir ili kaldı. Roma İmparatornKonstantin zamanında MS 395’de Batı ve Doğu adı altında ikiye ayrıldı. Kirmasti Doğu Roma yahut Bizans tekfurlarının idaresine geçti.
Kirmasti Kalesi etrafı surlar ve bir yanı da büyük bir su ile çevrili olduğu halde Bizans tekfurlarının idare merkezi oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti dağılmaya başlayınca çeşitli beylikler kuruldu. Karesi Beyliği Balıkesir ve Çanakkale ilini içine alacak kadar genişledi. 1345 yılında Karesi Beyliği Osmanlıların eline geçti. Karesi beyliğinin son beyi Selçuk neslinden Aclan Bey’di. Aclan Bey Sultan Osman ile dost olmuş ve Durdun adlı oğlunu Osman’a rehine (tutsak) olarak vermişti. Sultan Osman Dursun’a oğlu gibi muamele etti. Aclan Bey vefat edince yerine büyük oğlu geçti. Zalim bir beydi. Zulmünden bıkan il halkı Osman Bey’e şikâyet ettiler. Elçi ile birlikte hediyeler gönderdiler. Orhan, Karesi Beyliği’ni ele geçirmek için Bursa üzerinden yola çıktı. 1336’de Kirmasti’yi zapt etti.
Âşık Paşazade tarihinin 41. Sayfasında şöyle denmektedir; “Kirmasti’nin zaptı Orhan Gazi’nin Karesi seferi esnasında Bursa Apolyont Gölü yolunda harekete geçti ve Kirmasti’ye çıktı Kirmasti bir hisardır ve o hisarın sahibi bir kadındı. Rumca adına Kalamostorya diyorlardı. Bir kardeşi daha vardı. Mihaliç adındaydı. İki kardeş Orhan Bey’e geldiler. Ve hediyeler getirdiler. Orhan onları serbest bıraktı.” Tacüdtevarih’in 1. cildinin 48. sayfasında şöyle yazmaktadır:
“Sultan Orhan, Karesi hükümetini yıkmak üzere harekete geçti. Uluabat diyarından geçildi. Kanalyas ve Vanolyas namındaki kaleler düşman elinden alındı. Kirmasti vilayetine girildi. Kirmasti hâkimesi kişi Bizans kayzeri artıklarından Kirmastorya adında bir kadındı. Vilayet mezburenin adıyla şöhret bulmuştu. Hâkime Sultan Orhan’ın istikbaline hediyelerle gitti. Sultanın iltifatına uğradı ve Mihaliç adındaki erkek kardeşi de Mihaliç vilayetinde hâkim idi.
Ol diyarda bu nam ile şöhret bulmuştu. O da hemşerisine katılarak Orhan’a itaatlerini bildirdiler. Memleketlerini peşkeş çektiler. Peşkeşleri makbul oldu. Bu suretle yerlerinde bırakıldılar. Bunu duyan Uluabat Tekfuru da geldi. O da itaatini bildirdi. Ve padişahın iltifatına uğradı.
Padişah Karesi vilayetine hareket etti. Hacı İlbey, Karesi Bey’i Aclan Bey’in veziriydi. Hacı İlbey bütün erkân-ı hükümetle geldi. Orhan Bey’e yüz sürdü. Aclan Bey’in büyük oğlu bu esnada Bergama’ya kaçmış ve saklanmıştı. Bergama muhasara olundu. Dursun Bey burada ağabeyinin attığı bir okla şehit düştü ve Aclan beyin büyük oğlu yakalanarak idam olundu. Orhan Bursa’ya döndü. Hacı İlbey’e de karesi vilayeti tımar olarak verildi.”
Solakzade tarihinin 31. Sayfasında şöyle yazılıdır; “Orhan Bey tahta çıktığı zaman 11 yaşındaydı. 726(1325) tarihinde dünyaya gelmişti. Dursun Bey ile birlikte 737(1336) de Orhan bey o taraflara yola çıktı. Uluabat şehri geçilip Mihaliç ve Kirmasti vilayetlerine geldiler. Kirmasti vilayetinin hâkimesi kayzer evlatlarından Kiramastorya namlı bir kadındı. Kardeşi ile birlikte geldiler. Ve itaatlerini bildirdiler. Padişah kendilerine iltifat etti. Vilayetlerini kendilerine bıraktı. Uluabat Tekfuru bunu görünce o da geldi ve iltifata uğradı. Hacı İlbey ve memleketi eşrafı gelip Karesi adına itaatlarını bildirdiler. Dursun Bey de Bergama muhasarası esnasında biraderi tarafından atılan bir okla öldürüldü. Uluabat Tekfuru sonraları isyan etti ise de Kirmasti Orhan Bey’e sadık kaldı.”
Kirmasti adı; Kirmasti kelimesi hakkında halk arasında dolaşan rivayetler uydurmadır. Ve bunların hakikatle hiçbir ilgisi yoktur. Ve bunların filvaki Evliya Çelebi Seyahatnamesinin 9.cildinin 53. sayfasında Alaşehir’den bahsederken Alaşehir Kalesi kapılarının bir tanesinin adının Kirmasti Kapısı olduğunu yazar. Bu da bize Kirmasti kelimesinin Gir Mastorya, Kiri Mastorya, Kalimastaryo kelimelerinin birleşmesinden ziyade bir kadın özel ismi olduğundan başka bir şey öğretmez. Kirmasti ve Lala Şahin Paşa Kalemastorya, Kirmastorya kelimesi Kirmasti şekline girmiş daha doğrusu Türk şivesine uyarak Kirmasti olmuştur. Kirmasti kasabası ile Lala Şahin Paşa’nın münasebetine gelince bu hususta tarih kitaplarında aydınlatıcı bilgiye rastlamadık. Kirmasti’nin zaptında Lala Şahin Paşa’nın bulunmadığı ve sefer esnasında Lala Şahin Paşa’nın bulunmadığı ve sefer esnasında lalası olduğu Orhan Bey’in küçük oğlu olan Murat’la Bursa’da olmasından çıkarılabilir. Buna karşılık Kirmasti kasabası arazisinin Orhan Bey tarafından Lala Şahin Paşa’ya tımar olarak verilmiş olması ihtimali daha çok kuvvetlidir. Bizim bu iddiamızı Hammer’in Hoca Sadettin tarihinin 40. Sayfasından alarak verdiği bilgi kuvvetlendir. Sultan Orhan, Sultan Murat’ın en muktedir kumandanı Lala- Şahin’e bir muharebe ganimetini muharebeden evvel vadetmişti. Alınan eşyanın fazlalığı cihetiyle bu yolda söz verdiğine sonradan teessüf etti. Molla Taceddin-i kürdi verilmiş bir şeyin geri alınamayacağına hükmettiğinden Orhan sözünden dönemedi. Lala-Şahin de padişahın iltifatından düşmemek için bu servetin bir kısmını Bursa’da derece-i aliye de bir mektep tesisine sarf etmiş ve bu binaya Lala-Şahin denmişti.
İşte böyle bir seferde çok muhtemel, Karesi Seferi dönüşünde oğlunun lalasına bu araziyi hediye etmiş olması ihtimali fazladır. Lala Şahin Paşa sonraları ailesini buraya yerleştirmiş ve kendi hayatı da muharebe meydanlarında geçmiştir. Ölüsünü ailesinin bulunduğu yere gönderilip gömülmesini vasiyet etmiş olmalı. Ölünce Kirmasti’ye gömüldü.
Lala Şahin Paşa’nın hayatına dair tarih kitaplarında pek az bir bilgiye rastlanmakta ve bunların verdikleri bilgiler de birbirini tutmamaktadır. Bütün tarihler nesep-i (soy) hakkında hiçbir şey söylememektedirler yalnız Solak zade tarihinde her Türk kumandanı gibi bir çehresi “esmer” bir çehresi olduğu yazmaktadır. Lala Şahin Paşa’nın Mustafakemalpaşa’daki kabrinde yapılan bir kazıda kemiklerinin 193 cm. uzunluğunda bulunuşu çok uzun boylu ve güçlü kuvvetli, iri yapılı bir insan olduğu hissinin vermektedir.
Doğum tarihi, doğum yeri ve yaşı hakkında da bir şey bilmiyoruz. Ölüm tarihine gelince tarih kitaplarındaki tarihler de birbirini tutmamaktadır.
Lala Şahin Paşa Bursa’da bir mektep ve Kirmasti de bir han (tekke-zaviye) ve bir köprü yaptırmıştı. Lala Şahin Paşa türbesi Lala Şahin mahallesinde Deppoy Bayırının hemen önündedir. Köprüden bakılınca serviler arasında görünür. Kuzeye bakan bir kapısı ile çeşitli yönlere bakan 6 penceresi vardır. Bugünkü hali ile bir harabeden farksızdır.
Çatı uçmuş, çatının altında çıplak kubbe dışarıya çıkmış, duvarlar çatlamıştır. Kapı sökülmüş, pencerelerin mermer kafesleri kırılarak ya götürülmüş yahut da parçalar halinde etrafa atılmıştır. Pencere tezyinatı olarak büyük bir ustalıkla mermer üzerine rokoko tarzında işlenen ayetler parçalar halinde yerlere atılmış ve bir kısmı da kaybolmuştur. Türbenin tavanı zamanla yahut zelzeleler etkisiyle çatlamış ve kopmuştur. Türbenin mimarisi ilk Türk Osmanlı mimari üslubunun güzel bir örneğidir.
Lala Şahin Paşa türbesinin kuzeyinde 1950‘li yıllara kadar defin yapılan mezarlık bulunmaktadır. Bu mezarların kimlere ait olduğu bilinmemekte olup ancak biz çocuklar her zaman orada olduğumuzdan her türlü değişikliği görebiliyorduk.
Türbenin önünde 0.5 metrekare büyüklüğünde renkli mermer döşemeler vardı. Biz bu mermerlerin üzerinde bilye oyunları oynardık. Bazı geceler ise türbenin yanından geçerken mum yakılarak dualar okunan ve zifiri karanlık içerisinde türbenin büyülü sessizliğinden çok korkardık. Ayrıca bir gün evvel sapasağlam duran mezarların bir metre derinlikte kazıldığını görürdük. Büyüklerimize bu gördüklerimizi anlatırdık. Büyüklerimiz ise definecilerin bu terbiyesizliği yaptıklarını bize söylerlerdi. Daha sonraki yıllarda ise türbenin mimari yapısının biraz değiştirilerek bakımı yapılmıştır.
Debboy bayırı, hükümet yakasında, Lala Şahin mahallesinin hemen arkasındadır. Dere seviyesinden 50 m. yüksektedir. Kasabaya hâkim güzel bir yerdir. Kuzey rüzgârları ile Karacabey rüzgârlarını yutar. En sıcak aylarda bile serindir. Derenin ufka kadar giden akışı doya doya seyredilir. Yeşil saha olarak görülmektedir. Bir zamanlar iki yakayı birleştirecek bir köprü düşünülmüştür. Ayrıca da bir zamanlar hava tahmin istasyonu burada görev yapmıştır. İşgalden sonra onlarca işbirlikçi burada kurşuna dizilmiştir.
Yıllarca ramazan topu Debboy bayırında patlatılır tüm vatandaşların duyması sağlanırdı.
Debboy bayırının hemen altında, derenin kuzeye doğru giderken, kuzeydoğuya yaptığı kıvrıntının içine düşen yeşil ağaçlık alana “Ada Bahçeleri” adı verilmiştir. Karşıyaka’dan Pazar günleri kayıklarla gelen aileler, yanlarında getirdikleri yiyeceklerle çocukları ile akşama kadar eğlenip akşama üzeri kayıklarla yine evlerine dönmekteydiler.
Kurtuluştan sonra Kirmastililer kentlerinin ismini değiştirdiler, Önce Lalaşahin adını aldılar, ancak Edirne’de aynı isimli bir kasaba olduğu için kasabanın adını MUSTAFAKEMALPAŞA olarak değiştirdiler.
Mustafakemalpaşa’daki kültürel yaşamı kısaca anlatalım. “1930’lu yıllarda ilçemizde elektrik yoktu. Fakat kasaba halkının bir sinemaya ihtiyacı bulunuyordu. Şeyhmüftü Mahallesi’ndeki Şeyhmüftü Camii karşısında bulunan ve ’Sinema Hanı’ diye bilinen ve altında 70–80 adet işyeri bulunan bu handa, Fuat Bey isimli bir müteşebbis tarafından benzinli jeneratör ile üretilen cereyanla çalışan bir sinema açıldı. Sinemanın kışlık ve yazlık iki bölümü bulunuyordu. Bu han yani sinema hanı, 12.09.1974 Perşembe günü çıkan bir yangınla tamamen yandı ve yerinde şimdi boş arsası, otopark ve büfe gibi küçük işletmeler tarafından kiralandı.
Un fabrikatörü Muharrem Hasbi, Bursa Caddesi üzerinde 1928 yılında bir un fabrikası hizmete soktu. 1930 yılında ise bu yer Halkevi binası olarak hizmete açıldı. Bu bina da 1948 yılında sinemacı Nurettin Aksoy tarafından Çiçek Sineması ismiyle, kapalı salonu ve locaları ile vatandaşlara hizmet verdi. Ayrıca yan tarafında bulunan bahçede ise yazlık olarak yine Çiçek Sineması adıyla faaliyet gösterdi. Burası da 1957 yılında kapatıldı ve Sanat Enstitüsü ağaç işleri atölyesi olarak hizmete sokuldu. Buradaki sinemayı Nuri Rest açtı. Daha sonraları ise Şevketiye Mahallesi’nde Birlik Süt Şirketi binası üzerinde bulunan salon Hallaçoğlu adıyla kapalı sinema olarak açıldı.
1957 yılından sonra ilçede bulunan bazı kapalı mekânlarda Atlas Sineması faaliyet gösterdi. İbrahim İnci tarafından Lalaşahin türbesinin altında bulunan Öğretmen Evi salonu ile Buzhane karşısında bulunan kapalı bir mekânda Atlas Sineması işlevini sürdürdü. Daha sonra ise Hallaçoğlu Sinema ve Düğün Salonu yer sahipleri tarafından hizmete sokuldu.
Atlas Sinema müsteciri İbrahim İnci tarafından değişik yıllarda Derecik Pasajı ile Birinciel Pasajı üzerinde yazlık sinema açıldı. Garaj arkasında şimdi Etibank parkında belediye meclis salonu olarak inşa edilen salon, sinema salonu yapıldı.
Atlas Sineması adını, aynı aile tarafından çeşitli yerlerde aynı adla açılan salonlarda sürdürdü. Zeynep ve Kadriye hanımlar, Fotoğrafçı Yaşar ve damatları Burhan Sinemacık’ yıllarca sürdürdüler. (Anlatan Mehmet Pala)
1962 yılında ise belediye tarafından, Bursa caddesi üzerinde belediye binasına bitişik yapılan Beldeşan Sineması; özel bir işletmeci tarafından, yıllarca tek ve konforlu bir salon olarak halkın hizmetine sunuldu. Bu sinemayı Alaattin Bey işletti. Birkaç yıl önce yeniden inşa edilen belediye binasından sonra Beldeşan Sineması da yıkıldı.
*
İlçemizde çekilen ilk film, Atıf Yılmaz yönetmenliğinde, Fikret Hakan, Pervin Par, Ahmet Tarık Tekçe oyunculuğunda, ilçemizin Debboy Bayırı ile değişik mekânlarda çevrilen ‘Gelinin Muradı isimli filmdir.
İkinci film ise 1964 yılında hemşehrimiz Orhan Aksoy yönetmenliğinde Hülya Koçyiğit, Ahmet Mekin, Danyal Topatan ve Hüseyin Zan’ın oyunculuğunda çevrilen “Vurun Kahpeye “isimli filmdir.
Film, Türkiye çapında yönetmen olan ve Eski Çiçek Sineması işletmecisi Nurettin Aksoy’un kardeşi Orhan Aksoy tarafından çekilmişti. Orhan Aksoy Ağabeyimiz, 1930 yılında ilçemiz Hamzabey Mahallesi’nde doğmuş. Babası ilçede tahrirat kâtipliği yapan Orhan Ağabey, ilk defa İstanbul Beyoğlu Melek Sinemasında makinist olarak bu işe başladı. 1952 yılında ise İpek Film Stüdyosu’nda, montaj ve senkron işlerine başladı. Daha sonra Hulki Saner, Orhan Ağabeyi yanına alarak ona senaristlik ve reji asistanlığı işi verdi. Birkaç yıl sonra yani 1962’de Ayhan Işık ve Ajda Pekkan oyunculuğunda ‘Şıp Sevdi’ filmini çekti. Daha sonra ise Ermen Film’de çalışmaya başlar ve Türkiye’nin sayılı yönetmenlerinden birisi oldu.
Orhan Ağabeyin yönettiği filmler ise: Hıçkırık, Kadın Asla Unutmaz, Kezban Roma’da, Yeryüzünde Bir Melek, Hayal mi Bu, Ayrı Dünyalar, Aile Şerefi, Neşeli Günler, Altın Şehir, İstanbul 79 ve İsyan filmleridir.”