Teşkilat-ı Mahsusa’nın liderlerinden Kuşçubaşı Eşref |
Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Kuşçubaşı Eşref, 1883 yılında doğdu. Ailesi Kafkasya’dan sürülen Çerkeslerdendir. Yurtlarından sürülen Kafkasyalılar kısa bir sürede Osmanlı ordusunda ve devlet kademelerinde etkili oldular. Abdülhamit zamanında da çok sayıda Çerkes paşa ve devlet yöneticisi olmuştur.
Kuşçubaşı ailesinin yükselme yolunu da saraya yakın bir kişiyle evli olan halaları açmıştır.
Öğrencisi olduğu Kuleli’de bir kavgaya karışan Kuşçubaşı Eşref Bey, Edirne’deki askeri okula gönderilir. Burada ikisi de Çerkes kökenli olan Yenibahçeli Şükrü (Oğuz) ve Süleyman Askeri ile tanışır, arkadaş olur. Eşref Bey, daha sonra Süleyman Askeri’nin amcasının kızıyla evlenecektir. (KUŞÇUBAŞI EŞREF Efsane Teşkilat-ı Mahsusa Subayının Hayatı, s.88).
Kuşçubaşı ailesinin evine 1890’larda zoraki bir misafir gelir. Erzincan’da bulunduğu bir cami şerefesinden Sultan Abdulhamit hakkında olumsuz sözler sarf eden Said-i Nursi, Çerkes kökenli Yahya Nüzhet Paşa tarafından İstanbul’a, Mustafa Nuri Bey’in evine gönderilir. Said-i Nursi 1899’da Van’a dönmüştür, 1907’de İstanbul’da, 1908’de Selanik’te görülür.
Kuşçubaşı Eşref Bey, Edirne’deki okulu bitirince tekrar Kuleli Askeri İdadisine girdi. Sonra ailesiyle Hicaz’a sürüldü.
Hicaz’da bin bir maceradan sonra önce babası, sonra kardeşi Hacı Sami Bey’le beraber affedilir. Aydın Vilayetinde oturmaya mecbur edilirler.
Bu konuda geniş bilgiyi “Teşkilat-ı Mahsusa’dan Hacı Sami Bey” kitabımda bulabilirsiniz.
*
Aydın Vilayetindeyken bir müddet sonra kardeşi Selim Sami Bey’le beraber dağa çıktılar, kurdukları çeteye jandarma subayı Reşit Bey ve kardeşi Ethem Bey de katılırlar.1908’de Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar düze inerler ve İT ile temas kurarlar.
Kuşçubaşı Eşref Bey, Cemil Paşa isimli emekli bir subayın kızı ve aynı zamanda Süleyman Askeri Bey’in büyük yeğeni Feride Hanım’la evlenir. Feride Hanım, oğulları Feridun’un doğumundan kısa bir süre sonra vefat eder.
1909’daki 31 Mart isyanın İzmir’e de yansıması olur. Ancak Kuşçubaşı Eşref Bey, kardeşi Sami Bey, Reşit Bey ve arkadaşlarıyla İsyana destek girişimlerini kısa sürede bastırırlar.
İtalyanlar Libya’ya çıktıklarında Eşref Bey, Doğu Anadolu’daydı.
İtalyanlar uzun süredir Banco Di Roma vasıtasıyla Libya’da yatırım yapıyorlardı. Buradaki haklarını 1887’de Almanlar, daha sonra Avusturya ve Rus Çarlığı, 1902’de İngilizler ve Fransızlar tanıdılar. İtalyanlar, Osmanlı Devletindeki siyasi çekişmeleri fırsat bilerek Osmanlı Devleti’ne 28 Eylül’de ültimatom verdiler. 29 Eylül 1911 tarihinde savaşı başlattılar ve işgale başladılar. Buradaki Osmanlı askerleri Yemen’deki isyanı bastırmak için gönderilmiştir.
Bu işgal İslam dünyasında büyük tepki topladı. Muhaliflerin vatanı satmakla suçladığı İT mensubu ve taraftarı subaylar direniş için Libya’ya koştular. Osmanlı Devleti’nin üst düzey komutanları genç subayların Libya’ya gitmesine karşıydılar ve önlemek için ellerinden geleni yaptılar.
İngilizler, işgalin başında Libya’ya giden Türk subaylarına engel oldular. İçlerinde Resneli Niyazi Bey’in olduğu bir gurup subayı geri çevirdiler. Ancak daha sonra Milliyetçi Mısırlılarım tepkisi nedeniyle tarafsız görüntü vermek zorunda kaldılar. Gelen subaylar da İngilizlerin gözüne çarpmamakta uzmanlaştılar.
1911 yılında İstanbul’daki İngiliz Elçisi Grew, “Orta Doğu’da en büyük rakibimiz İttihatçılardır” dediğini unutmayalım.
TM konusunda araştırma yapan Eric Jan Zücher, The Unionist Factor:The Kommitee of union and Progres in the Turkish National Movement (Leiden:1982) adlı kitabında Libya’daki durumu “Müslüman Milliyetçiliği” olarak niteler( KUŞÇUBAŞI EŞREF Efsane Teşkilat-ı Mahsusa Subayının Hayatı, s, 100).
Gerek Libya’daki direniş gerekse daha sonra İT’nin fedailiği ve sonrası TM’da çok sayıda subayın oraya gelmesinde çerkesliğin önemli bir faktör olduğunu belirtir (‘Kuşçubaşı Eşref’, Efsane Teşkilat-ı Mahsusa Subayının Hayatı, s, 100).
İtalyanların Osmanlıdan bir direniş beklememeleri, Bedevilerin Osmanlı’ya karşı oldukları ve kendilerini destekleyecekleri zannı Sirenayka’daki işgalin gelişmesini önlemiştir. Bu da direniş için gelen Osmanlı subaylarına büyük zaman kazandırmıştır. İtalyanlar, Bedevilere silah ve yiyecek dağıtmıştır.
İT’nin Manastırda önde gelenleri arasında Enver Bey’in arkadaşı aziz Ali (el-Mısri) de Libya’ya ilk gelen subaylar arasındaydı. Resneli Niyazi İngilizler tarafından geri çevrilen subaylar arasındaydı. Mustafa Kemal, Ömer Naci, Yakup Cemil ve Sapancalı Hakkı, Kuşçubaşı Eşref ve kardeşi Sami Bey, Süleyman Askeri, Ali Fethi Okyar, Ethem Beyin abileri Reşit Bey ve Tevfik Bey, Enver Bey’in kardeşi Nuri Bey, İzmitli Mümtaz bu kahramanların bir kısmıydı.
Libya’ya sonradan Irak Başbakanı olacak Nuri Said Paşa, Libyalı Süleyman el Biruni, Şeyh Sunusi, Cezayirli Emir Ali Paşa, Şeyh Salih Tunusi direniş için Libya’ya koştular.
Süleyman Askeri Libya’yı işgal ettiklerinde Bağdat’ta jandarma subayı idi. Bağdat askeri valisi Cemal Paşa’dır. Cemal Paşa’yla yapılan çeşitli pazarlıklardan sonra Süleyman Askeri birkaç subay arkadaşıyla 3 ay izinli olarak Bağdat’tan ayrılır. Yolda tutuklanmaları için emir gelir. Süleyman Askeri ve arkadaşları medreseli kılığında Mısır’a gelirler.
1914 yılında tekrar bölgeye gönderildi. İngilizler taarruzunu durdurmaya çalıştı. Sürekli yağan yağmur ve üstün İngiliz ateş gücü Süleyman Askeri’nin akınlarını etkisiz bıraktı. Askerlerinin yarısını kaybeden ve eski müttefiki Arap kabilelerinin hücumuna uğrayan Süleyman Askeri intihar eder. Öldüğünde 38 yaşındaydı.
Kuşçubaşı Eşref Bey,31 Ekim 1911’de İstanbul’a geldiğinde Enver Bey tarafından İskenderiye’ye çağrıldığını öğrenir. Enver Bey,19 Ekim 1911’de Mısır’a gelmişti. Mustafa Kemal, Ömer Naci, Yakup Cemil ve Sapancalı Hakkı 29 Ekim’de Mısıra ulaştılar.
10 Kasım’da Mısır’a gelen Kuşçubaşı Eşref Bey, İzmitli Mümtaz, Beşiktaşlı Niyazi ve Nuri, Şeyh Salih Tunusi, Cezayir Milli Kahramanı Emir Abdülkadir Cezayiri’nin oğlu Emir Ali Paşa’nın da bulunduğu kalabalık bir grubu Trablusgarp’a gitmeleri için sınırdan geçirdi.
Genç subaylar, kısa sürede aşiret savaşçılarını örgütlerler. İtalyanları işgal ettikleri liman kentlerine hapsederler. Kurtardıkları bölgelerde okullar açmışlar, devlet kurumları kurdular. Bu direnişte gereken silahın adresi İtalyanlardı. Silah ve cephane İtalyanlarla savaşarak elde ediliyordu. Eşref Bey’in Hicaz’daki tecrübeleri Libya’da çok yararlı olur.
Uçakların savaşta kullanıldığı ve yerden açılan ateşle ilk uçağın düşürüldüğü savaş, Libya Savşı’dır.
Libya, II. Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ortaya çıkaran süreci başlatmış, bir çeşit labaratuvar olmuştur.
*
1908 Devrimi ve sonrasında genç subayların Libya’daki başarısı önce İngilizleri ürküttü. Osmanlı Devleti’nin anayasal bir devlet olması, Milliyetçiliğin yükselmesi ve emperyalizme karşı tavır almaları İngilizleri ürkütmüştü. Mısır ve Hindistan’da bu devrimin etkili olmasından çok korkuyorlardı. 31 Mart Ayaklanması sonucu İstanbul’a İngiliz yanlıları hâkim olurlar, ancak Hareket Ordusu, İngiliz Elçisinin umutlarını kırar ve isyan çabucak bastırılır.
Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi ve sivil bir 31 Mart girişiminde yer alan iki İngiliz elçilik mensubu yeni elçi tarafından İngiltere’ye gönderilir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, 1911 yılında İstanbul’daki İngiliz Elçisi Grew, “Orta Doğu’da en büyük rakibimiz İttihatçılardır” dediğini unutmayalım.
Genç subayların başarısı Rus Çarlığını da ürkütür. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırpların “Yugo-Slavya”, yani “Büyük Slavya” kurma projesine karşıydı.
Rus çarlığı etkili olduğu Bulgar, Sırp ve Karadağ’ı Osmanlı Devleti’ne karşı bir ittifakta bir araya getirir. Bu ittifaka Yunanistan da girer. İtalyanlarla Ekim başında savaşa ara verilir ve 18 Ekim 1912 tarihinde Lozan’da imzalanan Uşi Antlaşması’yla İtalyanlarla savaş sona erer.
18 Ekim’de Balkan Savaşı patlar (7 Ekim 1912-30 Mayıs 1913). Osmanlı yönetimi o kadar acz içindedir ki savaş öncesi 75 bin askerini terhis eder. Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun geçmesine izin vermediği Sırp toplarına Osmanlı geçiş izni verir.
Savaş, Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sona erer. Yazar Taha Akyol’un dile getirdiği gibi “Harita okumasını bilmeyen” komutanların yönettiği Osmanlı ordusu sürekli olarak yenilir. Ordumuzu yöneten Alman subayların, Alman asıllı Bulgar kralına ne kadar yardımcı oldukları meçhuldü.
Savaşı kaderini değiştirebilecek tek şey, Selanik’in direnmesi olurdu. Böylece Osmanlı Ordusu toplanabilirdi. Maalesef, ordu komutanları arasında “İttihatçılar”dan kimse yoktu. Keşke Selanik askeri valisi İttihatçı olaydı.
İttihatçılar, iktidara geldikten sonra Enver Paşa, çoğu alaylı, askeri tahsili düşük, rütbelerini saraydan almış beş bin subayı ordudan ayırır. Bir o kadar subayın rütbelerini indirir. Ordu kendine gelir ve Çanakkale, Balkanlarda, Romanya’da Kut-ul Amare’de kendini gösterir.
İkinci Balkan Savaşı başlayınca, Babı-Ali darbesiyle iktidara gelen İT’nin Edirne’yi kurtarma fırsatı doğar. Enver Paşa, önce gönüllülerle bir girişimde bulunacak, ordu arkadan devam edecekti. Kuşçubaşı Eşref, kardeşi hacı Sami, Süleyman Askeri, Yakup Cemil’in başında olduğu gönüllülerden oluşan fedai grubu dağ yollarından Edirne’ye sızar ve Edirne kurtarılır. Kaçan Bulgar komutanın beyaz atı padişah Mehmet Reşat’a gönderildi.
Edirne’nin kurtuluşundan sonra Eşref Bey, 10. Kolordu’dan kendi birliklerine takviye olarak 15 subay ve 100 er seçti. Eşref Bey, Koşukavak’tan sonra Mestanlı ve Kırcaali’yi ele geçirdiğinde bu durum İstanbul’u rahatsızlık yarattı. Enver Paşa, 19 Ağustos’ta Eşref Bey’e Koşukavak’tan öteye geçmemesi için telgraf çekti.
Enver Bey’le yaptığı görüşmeden sonra Eşref Bey, harekâtın yönünü Batı Trakya’ya çevirdi. Enver Paşa’dan destek için Süleyman Askeri, Lütfi Fatihi, Bandırmalı İlyas ve İskeçeli Arifi İstedi. Çerkes Reşit ve Yajup Cemil harekatta yer lan gönüllüler içindedir.
Harekât devam ettirilir, Batı Trakya Bulgar işgalinden kurtarılır. 1913 yılında Başkenti Gümülcine olan ilk Türk Cumhuriyet’i kuruldu.
Osmanlı havacıları İkinci Balkan Savaşı’nda başarılı keşif uçuşlarıyla kuvvetlerimize stratejik bir avantaj sağladılar.
Osmanlı Devleti’nin yeni Erkân-ı Harbiye Reisi Ahmet İzzet Paşa bu plana karşıydı. İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Erdward Grey, Edirne’yi almaları halinde İstanbul’u kaybedecekleri tehdidini savurdu.
Batı Tralkya’daki Dedeağaç ve Sofulu’nun valileri Ortadoks Rumdu. Batı Trakyalıların oluşturduğu karma bir heyet, İstanbul’a gelerek Talat Bey’le ve Fener Patriği ve Yunanistan Büyükelçiyle görüşerek cumhuriyet için destek istediler.
İT üyesi Emmanuel Karasu, Batı Trakya Resmi Devlet Ajansının tesis edilmesi ve Fransızca-Türkçe olarak iki dilli yayınlanan L’indipendent-İstiklal gazetesinin yayımlanması ile görevlendirildi.
Kurulan geçici hükümet Garbi Trakya Hükümet’i Muvakkataa İslamiyesi adını alır. Hükümet reisi Salih Hoca, genelkurmay başkanı Süleyman Askeri’ydi. Süleyman Askeri, Batı Trakya Cumhuriyeti için milli marş yazmıştır.
Ömrü 45 gün süren bu devlet Bulgarlar, Yunanlılar ve Fransızlar tarafından tanınır, kendi parasını ve pulunu basar. Ancak Cemal Paşa’nın baskısıyla bu cumhuriyet yıkıldı. Batı Trakya Bulgarlara teslim edildi.
Libya, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’ndan süzülüp gelen kadroyu İstiklal Harbinde ön saflarda görüyoruz. Milli Mücadeleyi kazanıp, Türkiye Cumhuriyeti adıyla Modern bir devlet kuran kadro bu mücadeleden çıkmıştır.
*
Yunanistan, kurulduğundan 1900’lü yıllara kadar üç kere iflas etmişti. Osmanlı pazarından kopuk olmanın bedeli ağır olmuştu. Bu yüzden sürekli büyümek için Osmanlı Devleti’ne saldırdı. İngiltere, Napolyon savaşları sırasında işgal ettiği adalarda kurduğu cumhuriyeti Yunanistan’a katmıştı. 93 Harbi sonrasında imzalanan antlaşmayla da Osmanlı Devleti’nden toprak almıştı. 1897 yılında Osmanlı’ya savaş açmış, yenilmiş ama yine toprak almıştı. Bin bir diplomatik oyunla Girit’i Osmanlı’dan koparmış, 1908 devriminden sonra da ilhak etmişti. Bu politikanın mimarı Giritli Venizelos, “Megola İdea” idealini gerçekleştirmek için Ege Bölgesine, İzmir merkezli Aydın Vilayetine Rum göçünü teşvik ediyordu. Yunanistan’ın bağımsızlığından bu yana adalardan bölgeye sürekli göç vardı.
Ege’de Rum nüfusunun bu şekilde artması İT’yi rahatsız etmişti. Bu durumu stratejik bir problem olarak görülüyordu.
Eşref Bey ve kardeşi Hacı Sami Bey ve Celal Bayar Egede, Aydın Vilayetinde görevlendirilirler. Hacı Sami Bey, daha önce bölgede meşhur efelerden Çakırcalı Mehmet Efe’yi takip etmişlerdi.
Eşref Bey’e göre, “Yunanistan’ın Evlilik ve göç yoluyla Yunan nüfusunu arttırmaya yönelik bir politikanın izlendiğine dair kanıtlar olduğunu” ifade etmiştir.
TM’cılar; ekonomik boykotlar, Balkanlar ve Girit’ten gelen göçmenleri Rumların arasına yerleştirmek ve Rum köylerine düzenlenen saldırılarla çoğu adalardan göçen Rumların tersine göçünü sağlamışlardır. Nüfus dengesi savaşın başında Müslümanlar lehine döndü.
İzmir’deki İngiliz Konsolosu, Eşref Bey’den “Enver Paşa’nın koruması altında olan bir Çerkes eşkıyası” olarak bahsetmesi kendine verilen görevi yaptığını gösterir.
*
Savaş başlamadan önce Eşref Bey’i yeni bir görev bekler, Hindistan ve Türkistan’da ayaklanma çıkarmak.
Eşref Bey, Hacı Sami Bey, Hüseyin Emrullah (Barkan) Bey, Derneli Adil Hikmet, İzmirli Tatar Hüseyin ve Bursalı Gürcü İbrahim (Haklıer) deniz yoluyla Hindistan’a yola çıkarlar. Yolda Birinci Cihan Savaşı başlar. Hindistan’a ulaşınca enterne edilirler. Hintli Müslümanların yardımıyla hapis tutuldukları otelden kaçırılırlar. Eşref Bey, Umman Emirliğine gider. Hacı Sami Bey ve arkadaşları bin bir maceradan sonra Doğu Türkistan’a ulaşırlar.
TM ve Hint milliyetçilerinin isyan için hazırladıkları “Beyaz Mendil” ayaklanması bir mollanın ihbarıyla açığa çıkar.
Doğu Türkistan’a giden TM’cılar 1916 yılındaki Türkistan İsyanında görev alırlar. Ruslar, isyanı bastırmak için cepheden asker çekerler. 300 bin Türk ölmüş, 300 bini Orta Asya’ya sürülmüş, 400 bin kişi Çin hâkimiyetindeki Doğu Türkistan’a kaçmıştır. İsyan, Rusların Almanlara karşı kurduğu cephenin çökmesini sağlamış ve Ekim Devriminin yolunu açmıştır.
Eşref bey, gönüllülerle kanal cephesindedir. Savaş sürerken Şerif Hüseyin isyan eder ve kendini Hicaz Kralı ilan eder. İngilizlerin desteği ile Kızıldeniz’deki Cidde ve diğer liman kasabalarını ele geçirir. Eşref Bey, bu isyanın, bastırmak için geri döner. Amacı Yemen’deki kolordudan, Umman Emirinden ve ilişkisi olduğu aşiretlerden toplayacağı kuvvetlerle bu isyanı bastırmaktır.
Yemen’deki kolorduya para gönderme operasyonunu yönetir. Yola çıkmak için çok geç kalmıştır. İsyancılarla çarpışır, esir düşer. Ancak diğer grup kolorduya parayı iletir.
Esir kampında Libya’da beraber mücadele ettikleri Aziz Ali el-Mısri ve Nuri Sait‘le karşılaşır. Cemal Paşa’nın yargıladığı Arap milliyetçileri Şam’da idam etmesi tepki uyandırmıştır. Esir kamplarındaki Arap asıllı Osmanlı subaylarının çoğu Şerif Hüseyin’in ordusunda görev alırlar.
Yıllar geçer, İngilizler Irak’a bağımsızlık verirler. Nuri Sait, Irak başbakanı olur. Mihri Belli, anılarını yazdığı “İnsanları Tanıdım” kitabının II. Cildinde şunları yazar. Nuri Sait, Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmak için gelmek ister. Mustafa Kemal şu cevabı verir, “Sınırı geçer geçmez asker kaçağı olarak yakalatıp, kurşuna dizdiririm” (İnsanları Tanıdım, II, s,138)
İngilizlere teslim edilen Eşref Bey, Mısır’a götürülür. Burada sorguya alınır. Kendisini Ermeni tehciri için suçlayan İngiliz subaylarına şunları söyler: “Yalnız size şunu söylemek isterim ki, eğer hükümetimiz Ermenileri Katliam emrini vermiş olsaydı, İstanbul’dan itibaren Anadolu’da bir tek Ermeni kalmazdı…Niçin Zeytun’da bir hadise oluyor, Urfa’da bazı Ermeniler vuruluyor, Van’da Ermeni kanı dökülüyor da Konya, İzmir, Bursa gibi vesairede neden bir hadise gelmiyor? Nerede Ermeni’nin silahı patladıysa orada Türklüğün mukabelesi görüldü (Fortuna, Benjamin C., Kuşçubaşı Eşref, s, 306-307)
Eşref Bey, Malta’ya sürülür. Malta’da sadece esirler değil, çok sayıda Mısırlı milliyetçide adada yarı esirdir. Esirler arasında Osmanlı vatandaşı Rumlar da vardır. Rahmi Apak, “Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları” adlı eserinde Malta’da esir tutulan Hint milliyetçilerinin Eşref Bey’e büyük saygı gösterdiklerini yazar.
Mondros mütarekesi imzalandıktan sonra Osmanlı savaş esirleri perderpey Osmanlı Devleti’ne gönderilir. Eşref Bay, son serbest bırakılan esirler arasındadır. Onu getiren gemi 2 Ocak 1920 günü İstanbul’a ulaşır. Gemiden indiğinde tutuklanacaktır.
Eşref Bey gemiden kaçar. Arkadaşı Yenibahçeli Şükrü Bey’i bulur. Karakol Cemiyeti ile irtibata geçer. Onlar tarafından Anadolu’ya geçiş bölgesi olan Kocaeli yarımadası komutanlığına atanır. Bölgede Kuvay-ı Milliye adına faaliyette bulunan Yahya Kaptan, İstanbul Hükümetinin gönderdiği askerler tarafından 8 Ocak 1920 tarihinde öldürülmüştür.
Eşref Bey, daha sonra Karakol Cemiyeti tarafından Adapazarı-Bolu yöresinde görevlendirilir. Burada yaşayan Çerkes beylerinin çoğunun sarayla akrabalığı vardı. Ethem Bey gibi “Köle kökenli” oluşu onun için büyük bir handikaptı.
Eşref Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın, “Bölge halkına yumuşak davranması” hakkındaki sözlerine yeterince kulak asmaz. Mustafa Kemal, “Onların ‘biz’ ve ‘İstanbul’ arasında bir sınırda olduklarını, onların dostluklarını kazanmamız gerekir” telkinleri boşa gider.
TM’de bulunmuş Maan ailesinden Maan Şirin’in desteğine rağmen tavır ve davranışlarıyla halktan büyük tepki topladı ve buradaki isyanın başlama sebebi oldu. İsyanın sebeplerinden birisi de Eşref Bey’in halktan zorla yüksek miktarlarda para toplamasıdır.
Eşref Bey’e ilk tavır alan İsmet Paşa’dır. İsmet Paşa, kıta subayıdır. Ne Libya’da ne de Batı Trakya’da yoktur. Ethem Beyle de arasında başlayan problemin kökeninde askeri birliklerin dışındaki silahlı grupları kabul etmemesidir.
Mustafa Kemal Paşa, Eşref Bey’i Ankara’ya çağırır ama gelmez, O gün Maltepe’de bir silah deposunu basar ve ele geçirdiği silahları Anadolu’ya gönderir. Eşref Bey, bölgeden uzaklaştırılır ama çok geç kalınmıştır. Adapazarı yöresinde bir isyan çıkar.
İsyancılar üzerine Çerkes asıllı Mahmut Bey gönderilir. Mahmut Bey, 22 Nisan 1920’de Hendek’teki isyancılarla konuşmak isterken öldürülür. Ethem bey gelir isyanı bastırır. Mustafa Kemal’in uyarılarına rağmen bazı Çerkes beylerini idam eder.
Mustafa Kemal Paşa, Eşref Bey’i Manisa milletvekili olarak Ankara’ya davet eder ama Eşref Bey, “Politikacı değil, askerim” diye reddeder.
Daha sonra Eşref Bey’i 150 savaşçıdan oluşan bir çeteyle Uşağın doğusunda görev alır. 29 Ağustos 1920’de Eşref Bey’i Ankara’da görürüz.
Enver Paşa, boş durmaz. Batum’u mesken tutar. Doktor Nazım yanındadır. Anadolu’ya geçmek için fırsat kollar. Trabzon’da Enver Paşa lehine nümayişler yapılır. Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa Trabzon’a gelir ama sınır dışı edilir. Hacı Sami Bey ve Küçük Talat Paşa (Muşkara), Giresun yöresinde görülür. Ankara’da yeterince İttihatçı milletvekili vardır. Üstelik, eski TM’cı Ethem Bey’in silahlı bir gücü vardır ve bir taburunun adı “Bolşevik” taburudur. Ethem Bey’in itibarı zirvededir.
Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi bir iç savaş demektir ve bu da Milli Mücadeleye büyük zarar verirdi.
24 Ekim ve 12 Kasım tarihleri arasında meydana gelen başarısız Gediz Muharebesi çatışmanın ve daha sonra tasfiyenin başlangıcı olur. Nizami ordunun en büyük problemi “Asker kaçakları”dır. Askere alınanların büyük bir bölümü ilk fırsatta nizami ordudan kaçarlar. Batı Cephesi komutanı Ali Fuat Paşa görevinden alınır ve Moskova’ya elçi olarak atanır. Yerine İsmet Paşa getirilir.
Ali Fuat Paşa’ya Moskova’ya giderken Ethem Bey’i de götürmesi istenir. Ethem Bey kabul eder ama gönderilmez. Enver Paşa’yla temas etmesinden çekinilir.
Başarısız Gediz taarruzunun yarattığı gerginlik Ethem Bey’in isyancı 6 Ocak 1921 durumuna düşürülür. Ethem Bey ve abileri Yunanlılardan geçiş izni isterler. Abileri Yunanlılara teslim olur. Ethem Bey az sayıda adamıyla Manyas taraflarına çekilse de Yunan askerlerinin bölgedeki köylülere yaptığı baskı sebebiyle teslim olur.
Ethem Bey’le Mustafa Kemal arasında ilk bağlantıyı kuran Eşref Bey’dir. Onun da kaderi belli olmuştur. Yunanlılara sığınır ve Söke’deki çiftliğine yerleşir.
Eşref Bey’in Yunan tarafına geçmesi üzerine, küçük kardeşleri Ahmet ve Mekki 1921 Şubat’ında tutuklanıp Konya’da hapsedilirler. Birkaç ay sonra serbest bırakılırlar.
Sakarya Savaşı, Enver Paşa’nın kaderini belirler. Kendisine Türkistan bozkırlarının yolu gözükmüştür. Enver Paşa, yanında Hacı Sami Bey, kaderine doğru yola çıkar.
Savaşın bitiminde Eşref, Ethem ve Reşit beyler sığındıkları Midilli Adası’nda Mustafa Kemal Paşa aleyhtarı faaliyetleri sürdürürler. Eşref Bey ve Ethem Bey, Enver Paşa’nın yanına gitmek isterler ama daha yola çıkmadan Enver Paşa’nın şahadet haberi gelir.
Kuşçubaşı Eşref Bey, 1923 yılında Ethem Bey’in tedavisi için onu Almanya’ya götürür.
1936 yılında Mustafa Kemal’e mektup yazarak affını istemişse de bu isteği kabul edilmez. 1938 yılında Cumhuriyet’in 165. Yılı münasebetiyle çıkarılan af yasasıyla dönmeyi, “Ben yanlış bir şey yapmadım” diyerek ret etti.
1938 yılı sonunda Atatürk’ün ölümünden sonra Reşit Bey, Ethem Bey ve Eşref Bey Türkiye’ye dönmeye cesaret edemezler.
Ülkeden ayrıldıktan kısa bir süre sonra Ethem Bey ve abisi Reşit Bey’le ilişkisini sonlandırdı. Demokrat Parti iktidara geldikten, Celal Bayar’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra hem Eşref Bey hem Reşit Bey Türkiye’ye döndüler. Atatürk’ün ölümünden önce geri dönen Tevfik Bey, 1938-1950 yılları arasındaki sürede göz hapsinde tutuldu. Ethem Bey, 1948 yılında Ürdün’ün başkenti Amman’da vefat etti. Mezarı oradadır.
Anılarının büyük bir kısmını Yazar Cemal Kutay’a vermişti. Kutay’ın evinde çıkan yangında verdiği belgeler yandı.
Kuşçubaşı Eşref, bilip dile getirmedikleriyle köşesinde sessizce 1964 yılında vefat etti. TM’dan geriye sadece Celal Bayar kaldı.
Kuşçubaşı Eşref’in hayatını derli toplu yazan yine bir yabancı oldu. Ailesiyle bağlantı kuran Amerikalı yazar Benjamin C. Fortna’nın yazdığı kitabın ilk baskısı Türkiye’de 2017 yılında yapıldı. (KUŞÇUBAŞI EŞREF Efsane Teşkilat-ı Mahsusa Subayının Hayatı, Timaş Yayınevi)