Quantcast
Toroslarda perişan bir mezarlık ya da yitik şehitlik – Belgesel Tarih

Hasip ÖZTÜRK
Hasip  ÖZTÜRK
Toroslarda perişan bir mezarlık ya da yitik şehitlik
  • 17 Ocak 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Hasip ÖZTÜRK /

Loading

Buraya mezarlık mı, ‘şehitlik mi’ demeli?

Mersin’e İç Anadolu’dan inen üç geçitten birisi Dümbelek Geçiti‘dir.

Bu Geçit az bilinir, az kullanılır. Gidip gördüm! Aslanköy ile Tırtar köyleri arasından, Toroslara, Bulgar Dağı’na tırmanan yol üstündedir. Girişi Tırtar‘ın yakında, geleneksel yapılı Kokarçeşme’nin önünden başlar. Uzun yolculuk Ayrancı’da biter. Ayrancı’da karayolu, demiryolu vardır. Tarihi yol üstünde kurulmuştur.

Seyrek, koca ardıçların arasından geçen stabilize yoldan çıkmaya başladık. Dümbelek Boğazı’na vurunca, yolun iki yanındaki ağaçların türü de değişmeye başladı. Koca ardıçtan, çamdan çok toros sedirleri yolun iki yanında sıklaştı. Yol dikleşirken, iki yandaki yüksek uçurumlar, tepemizden bakıyorlardı. Üstlerinde dulup dulup bulutların örtüsü vardı.

Derken yolun dönemeçleri sıklaştı, keskinleşti. Toros sedirleri bodurlaştı ve seyreldi.

Çıkış sürünce, toros sedirleri arkadan el eylemeye başladı. Dönemeçler sıklaşıp dikleşince

Ardıç ağaçlarının sayısı artıyordu. Boyları, posları değişmişti. Boylar kısalırken, posdan çelimsizleşti. Tırmanışa bir süre yol arkadaşlığı ettiler! Dönemeçler yolun aşağısında simit kırıkları gibi görünür olunca, bodur ardıçlar da gerilerde kaldılar!.. Yukarıda, Cehennem Deresi’nden çıkarılan mor renkli bir madenin taşınması için Düm-belek Boğazı’na stabilize yol açmışlar. Dik ve dönemeçli yollardan, koca koca damperli kamyonlar önümüz sıra toz kaldırarak iştahla tırmanıyorlardı.

Dümbelek Boğazı’ndan Kır’a yakın düzeye çıkınca, yüksek uçurumlu yamaçlar eğildiler. Omuz hizamıza indiler! Bulutlar yine yukarılarda pamuk dulupları gibiydi. Eskisi kadar yüksekten bakmıyorlardı. Dönemeçler bitip yolun Kır’a çıkmakta olduğu anlaşılınca, bodur ağaçların yerini bozkulak otları aldı. Sığırkuyruğu da denir onlara. Kirli sarıya çalan gövdeleri ve kirlisarı çiçekleriyle Kır’a  rengini vermiştir. Yelpaze boyutuna inmiş keven çalıları ile kanak otları da altlarında yeşil zemin yapıyordu…

İşte tam burada, bir mezarlık vardı! Çıkarken yolun solunda, esik içinde, aşıtta kaldığı için fark edemedim. Mezarlığı dönüşte gördüm! Esiğin birazcık dölekleştiği yerdeydi. Çok şaşırdım! Yakınlarda köy, kasaba yoktu. Mezarlık kalabalıktı. Mezarlar sık ve perişandı. Konumlarına göre bu mezarlar Müslüman mezarlarıydı. Sayılacak gibi değillerdi. Ben diyeyim üç yüz, siz deyin beş yüz mezar vardı burada.

Mezar taşlarına toprağın rengi sinmişti. Taşlar topraktan çıktığı gibi, el sürülmeden baş ve ayak uçlarına dikilmişti. Bunların kimi sağa, kimi sola; öne- arkaya kaykılmışlardı. Yassı taşlar hece taşı-başucu taşı, yuvarlak olanlar da mezarların kenarına balbal taşları dizilmişti. Mezarlar yassılmış, üstlerine yığılan kumlu toprak iyice aşınmıştı.

Mezar taşları özensizdi. Yörenin taşlarıydı, mezarlar kazılırken çıkan taşlardı. Mezarların eskiliğini gösterir, taşların üzerinde yosun, mantar oluşumu yoktu. Hangisi eski, hangisi daha yeniydi belli değildi. Hepsinin birden kazıldığı ve birden gömüldüğü belliydi. Mezar alışılmışın ötesinde sık kazılmıştı. Aralarında sığırkuyruğu otları yükseliyordu. Mezarlıkta görmeye alıştığımız ağaçlar, çevre duvarı, çit vs. yoktu.

Mezarların orta yerinde sarıklı, köşeli ve yontulu bir hecetaşı farkettim! Bir poz resim çekebilmiştim. Pilin bittiği işareti belirmişti. Kitabesine bakmak için, yontulu taşın yanına indim. Kitabe yoktu. Taş yöre taşı değildi. Taşocağından kesilmişti. Kabaca yontulmuştu. Akça bir taştan yontulmuştu…

Dönüş yolunda aklım karışmıştı. Bu mezarlar kimindi? Kimler, kimleri gömmüştü! Bu dağın başında bunca insanın bir anda ölmüş olabileceğini aklım almıyordu. Deprem, kırgın, ölüt olmazdı buralarda. Ne olabilirdi? Nasıl olmuş da burada unutulmuşlardı?

Ramazan ayıydı, boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı! Döndüm!

Yöreyle ilgili kaynakları tararken, bir gün jetonum (!) düştü! Kavalalı İbrahim Paşa, 1830‘lu yıllarda Gülek Boğazı’na saldırmıştı. Geçiti aşıp Kütahya’ya kadar, Osmanlı top-raklarını işgal etmişti. Daracık Gülek Boğazı’nı tutan Osmanlı Askerleri beklenmedik bir şekilde geri çekilmişlerdi. Konya’da tutanamamışlar ve Kütahya sırtlarına kadar çekiliş sürmüş! Kavalalı İbrahim’in İstanbul’a varması işten değildi. II. Mahmut Hünkar İskelesi Anlaşması ile Rusya’nın askeri desteğiyle İbrahim’i durdurabilmişti. Kütahya Anlaşması ile (1833) de Suriye ve Filistin’i Mısır’a vermişti. Tarihte bunu okurken, onur kırıcı bulmuştum!..

İşin gizini burada çözdüm! Kavalalı İbrahim Paşa, ordusunun bir kısmını Dümbelek Geçiti’nden geçirip, Osmanlı ordusunu arkadan kuşatmayı denemişti. Başarılı da olmuştu ki, Osmanlı ordusu, panik içinde Kütahya sırtlarına kadar çekilmek zorunda kalmıştı. (1830/31) Kavalalı İbrahim Paşa, Osmanlı ordusunun açığını yakalamıştı. Osmanlı’nın önem vermediği, az bir kuvvet bıraktığı Dümbelek Boğazı’nı zorlamıştı. Dümbelek Geçiti kabaca 2300-2400 m rakımlıydı. Yüksekti! Eskiden önemli bir geçitmiş. Ayrancı üstünden, İç Anadolu’ya en kestirme yol burasıymış. Kervancılarla Yörükler kullanırmış. I.Haçlı Seferinde Franklar bu geçiti kullanıp eşikteki vadiye yerleşmişler. Aslanköyün eski adı bu yüzden bin sene Efrenk kalmıştı. Bir de eşkıya bu boğazı sahipsiz diye severmiş…

Ereğli, Eti Tuvana Kırallığı’nın başkenti idi. Geçit o zamandan beri bilinirmiş. Meşhur Eti Sunu Kabartması, İvriz’in (Aydınkent) ardındaki yalçın  kayanın yüzündedir. Kavalalı İbrahim bunları araştırmış ve öğrenmiş! Osmanlı tahkimatına karşılık bu geçiti kullanmıştı. Geçitte az mevcutlu bir Osmanlı birliği varmış. Geçit’in Kır’a açılacağı Boğazın başında, 1831‘de eşitsiz ve ölümüne savaşmışlar! Osmanlı askeri birliği burada kırılmış. İbrahim’in ordusundan ölen Müslüman askerler de varmış. Hepsini buraya alelacele gömmüşler.

Acelelik mezarlardan belliydi. Toprak kazıldıkça çıkan taşların yassı olanları hece taşı, yuvarlak olanlar balbal taşı konulmuştu. Mezarlar birbirine bitişik kazılmıştır. Sarık biçimli, kabaca yontulu tek mezar taşı buraya yabancı kalmıştı. Sonradan konulmuş da olabilirdi.

İvriz Köy Enstittüsü mezunu bir dostum, resmi görünce, bu tip mezartaşını Nakşibendi mezarlarında gördüm demişti. Muhtemelen bir Osmanlı zabitinin mezar taşıydı. Taşı yanında getirmiş de olabilirdi.

Elimdeki tek mezarlık resmiyle ayrıldığım bu kalabalık mezar yıkıntısına ‘mezarlık’ mı, ‘şehitlik’ mi demeliydim? İkileme düşmüştüm! Sık aralıklı mezarlar, Dümbelek Geçiti’ni koruyan şehit Osmanlı Askerleri’nin mezarları olduğu kanısına vardım. Osmanlı arşiv kayıtlarını iyi tutarmış.1831 -1833 yılları arasındaki Osmanlı-Kavalalı (Mısır)  Savaşı kayıtlarını da tutmuşlardır. Dümbelek Boğazı’ndaki muharebenin de kayıtları olmalıdır. Bu kayıtlara erişmek ve araştırmak beni aşar!

Buraya ‘Perişan Mezarlık’ yerine, unutulmuş ‘ Yitik Şehitlik ‘ denilmesi daha uygun düşer! Şehitler unutulmuş! Şehitlere karşı kamu görevleri unutulmuş! İki yüz yıla yakın süre geçmiş! Arayan, soran, anımsayan birileri olmamış! Şehitler bu ıssız dağın başında ıssız kalmışlar! Unutulmuşlar!

Bu yitik ‘Şehitliğe’ bir çeki düzen verilmeli. Üzerine ‘Burası Şehitlik” diyen bir levha asılmalı. Seyrek de olsa gelip geçenler, vatanından canını esirgememiş bu isimsiz vatan evlatlarına bir fatiha okuyarak borçların ödesinler! Burada, ıssız dağın başında öylece yitik, öksüz bırakılmasınlar! Bunlar ‘meçhul şehit askerlerdir!

Ben anımsatma görevimi yaptım! Araştırıp gereğini yapmak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili birimlerine düşer.

Eti Sunağı

Hitit Kaya Kabartması: Halkapınar ilçesine 17 km. uzaklıkta İvriz (Aydınkent) kaya kabartması. Çaybaşı adlı kaynağın üstündedir. MÖ.738’den Geç Hitit Çağı’ndan kalmadır. Ereğli Eti Tuvana Kıralı Varpalavas yaptırmış.Anıt 4.20-4.20 m ölçüsünde.Fırtına Tanrısı Tarhundas ile Tuvana Kıralı Varpalavas’ın sunu kabartmasıdır. Eti Tanrısına başak ve üzüm salkımı sunuluyor. İki figür arasına “Ben hâkim ve kahraman Tuvana Kıralı Varpalavas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim. Tarhundas bolluk versin” yazılıdır. Kabartmanın 4.40×2.20 ölçeğinde ikinci örneği, Ambar Deresi‘ndedir.

Şehitlik ile bu kabartma arası kuş uçumu 30-35 km.dir.

Dümbelek Boğazı’nın girişi. Sağında ve solunda yüksek yamaçlar var. Üstte beyaz bulutlar. Yukarıya çıkınca, iki yamaç ile bir hizaya gelinmektedir…

Dümbelek Boğazı’nın dönemeçlerinden bir kısmı. İnişin solunda Tırtar köyü, sağında Aslanköy (Efrenk) kasabası vardır. Dönemeçler simit kırıkları gibi görünmektedir.

Mezarlığın bulunduğu, vuruşmanın yapıldığı yere çıkışın son aşama

Burası Perişan Mezarlık ya da Yitik Şehitlik (Çıkışa göre yolun solunda, esik içindedir.)

Kadraja bu kadarı sığabildi.

Hasip ÖZTÜRK

Mersin, 1943 doğumlu. Emekli öğretmen, avukat İşletme Yönetim uzmanı, Araştırmacı,yazar. "Fındıkpınar Bir Sevdadır" başlığı altında Kölemenlerden günümüze erişen Pazaryeri, Pazarkent geçmişli; Yörük ve Türkmenlerin 1400 metre irtifalı yaylağı Fındıkpınar merkezli araştırması; Keşli Türkleri-Ohunkeşlik köyü merkezli Yörükler araştırması vardır. Bursa Haber Gazetesi'nde 7 yıl kadar süren köşe yazarlığı yapmıştır. Öncelikle Türk tarihi,Yörük ve Türkmenlerin tarihi konusuyla ilgilenir..Toroslar'da Keşli Yörükleri ile yakından ilgilidir. Saliyazilari.blogspot.com adlı bloğu vardır. Eposta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hasip Öztürk

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024