Quantcast
Türk Kültürü, Türkolog ve Türkoloji Üzerine – Belgesel Tarih

Dr. Yaşar KALAFAT
Dr. Yaşar  KALAFAT
Türk Kültürü, Türkolog ve Türkoloji Üzerine
  • 27 Temmuz 2019 Cumartesi
  • +
  • -
  • Dr. Yaşar KALAFAT /

Loading

 

TÜRK KÜLTÜRÜ, TÜRKOLOG VE TÜRKOLOJİ ÜZERİNE*

Giriş **

Biz, konuşmamızı Türk’ü “millet”in tanımından yola çıkarak yapmaya çalışacak ve kültür konusunda yapacağımız açıklamaları halk kültürü üzerinde yoğunlaşarak sürdüreceğiz. Açıklamalarımızda Türk’ün tanımı kültürden hareketle yapılacak ve teorik izahlarımız, yaşanılmakta olan kültür-kimlik bağlantılı gelişmelerden olacaktır. Türk kültürel kimliğinin geçirmekte olduğu dönemlerden kesitler verip günümüzdeki gelişmelerden hareketle konumunu açıklamaya çalışacağız.

Millî kültür-millîyetçi anlayış, millî kültür-emperyalizm, millî kültür-mikro millîyetçilik ve etnik-millîyetçilik içerikli görüşlerimize değineceğiz.

Açıklamalarımızda, Türk millîyetçiliğini genel Türklük boyutu ile ele alıyor, Türk milletini Türkoloji kapsamında anlamlandırmaya çalışıyoruz. Türk kültürünü ve Türklüğün millî coğrafyasını “Türk Kültürlü Halklar” ve “Türk Kültür Coğrafyası” kapsamında açıklayacağız. Böylece, Türklükte millet noktasında kültürel genlere ve vatan-yurt noktasında da bu kültürün yaşadığı coğrafyayı algıladığımızı belirtiyoruz.

Milletlerin bir genel ve bir de özel isimleri olabilmektedir. Bilhassa tarihe mal olmuş, tarihin farklı dönemlerinde ve çeşitli coğrafyalarında çok sayıda devlet kurabilmiş kadim milletler için bu vurgu, biline gelinmiş bir haldir. Genelden özele gidildiğinde; Türklük, Türk milletinin genel adıdır. Özbek Türkü, Kırgız Türkü, Kazak Türkü, Anadolu Türkü olmak, Türklüğün adeta özel adlarıdırlar. Anadolu Türklüğünde özel ve genel ad birleşmiş, Türkiye Türkleri özelde de genelde de Türk olarak tanımlanır olmuşlardır.

Anadolu Türkleri, birlikte yaşadıkları halklarla beraber Türkiye Türklüğünü, Azerbaycan Türkleri birlikte yaşadıkları halklarla beraber Azerbaycan Türlüğünü, Özbekistan Türklüğü birlikte yaşadıkları halklarla beraber Özbekistan Türklüğünü ve bağımsız veya federatif yapılanma yansıtan bütün Türk elleri birlikte yaşadıkları halklarla beraber dünya Türklüğünü oluştururlar.

Türk toplum kesimlerinin isim dağınıklığı ve ortak kimlikte birleşilememiş olması genellikle Rus emperyalizmine fatura edilir. Emperyalizmin güçlü oluşunu antiemperyalist yapılanmaların aczi belirler. SSCB’nin dağılmasından sonra geçen çeyrek asırdaki gelişmeler bunun göstergesidir.

Türklükte itibar aranılacak ise, ölçü, Türklüğe yapılabilmiş katkıdır. Türklüğün bayrağını en yüce burca taşıyabilen Türk kültürlü halk, bize göre en saygın Türk’tür. Bu katkı her alanda ve her pozisyonda olabilir.

Genceli Nizamî, Türk kelimesinin anlamını “güzel” sözcüğü ile açıklamaktadır. Aklı güzel, kalbi güzel, fikri güzel, huyu güzel, ilişkileri güzel, sanatı güzel, idareciliği güzel olandır Türk. Türk olmak bir seviyedir, bir hedeftir, bir haslettir, bir yaşam biçimidir.

Nice soyca Türk bilinen kimseler vardır ki, Türklüğün yüz karası soysuz bir yaşam sergiler.

Bu noktada Türklüğün bayraktarlığının tanımı gerekecektir.

Bize göre bu tiplemeyi Türkolog temsil edebilir. Türklük biliminin faaliyet alanı genişletilip, dil, tarih, edebiyat gibi çalışma alanlarına sıkıştırılmışlığından Türkoloji çıkarılmalı ve bu Türkolog’un faaliyet alanına uluslararası ilişkiden, sosyolojiden, diplomasiden, enerjiden, arkeolojiye kadar bütün alanlar girebilmelidir.

Türklük biliminin kadrosu, birlikte yaşanılan halkların kültürüne ve bu kesimlerden araştırmacılara da açılmalıdır.

Seçilen meslek dalı diplomasi, yargı, siyaset, güvenlik ne olursa olsun, Türklük bilimi eğitiminden de her seviyedeki öğrenim nasiplendirilebilmelidir.

Böylesi bir tipleme ihtiyacı İslâmiyet’e girildikten sonra, büyük ölçüde dinle, Cumhuriyetle birlikte de Atatürkçü olmakla karşılanmak istenmiştir. Türkolog tiplememiz her iki deneyimin birikimini de içermektedir.

Emperyalizmin kadroları bu sayılan disiplinlerden geçirilerek devlet çarkına yerleştirilirler. Siyasî oryantalistin donanımı bu disiplinleri de içerir.

Eğitimle kazandırılacak biçimlenme millî entelijansın boyası ile boyanabilmeli, onun kaftanını giyebilmelidir.

Ulusların var olabilme mücadelesinde espiyonaj (hasım veya hasım olması muhtemel kesimden haber alma) ve k/espiyonaj (hasım veya hasım olması muhtemel kesimin haber almasına karşı koyma) hassasiyeti kazandırılması kaçınılmazdır.

Atatürk, temeli kültür olan ve en büyük eserim olarak tanımladığı cumhuriyeti gençliğe emanet etmiş ve gençliğin yetiştirilmesi görevini de öğretmenlere vermiştir. Bunun içindir ki, bu savaşın komutanları Türklük bilimciler, erleri ise onların yetiştirecekleri öğrencileridir.

Bu yapılanma, çağın bütün büyük uluslarının yapısında gizli-açık yer almıştır.

Neden Türklük bilimi? Çünkü Türklük bilimi, Türklüğün her alanda korunma, var olma ve varlığını yüceltme bilimidir.

Türkolog, Türklüğü araştıran, öğrenen, öğreten, kendini alanında yenileyen, bilgisini arşivleyebilen, gelişmeleri, görevi gereği takip edebilen kimse demektir.

Yerelden genele gidildiğinde, emperyalizm-etnik kültürel kimlik ilişkilerinden hareketle Türkoloji ve Türkolog anlayışımızı açıklayıp, günümüzde gelinen kültürel hayatımızda Türk kültürünün durumu ve geleceğine dair kanaatimizi açıklayacağız.

Açıklamalarımız, Türk elleri ve Türkiye olarak içerisinde bulunduğumuz durumumuz, bu noktaya gelişimiz veya nedenleri ile getirilişimiz, çıkışımızın nasıl olabileceği noktalarında olacaktır.

Türk kültürünün, Türkoloji’nin dil, edebiyat, tarih gibi farklı disiplin alanlarında alabildiği mesafenin değerlendirilmesi bizim sunumumuz kapsamında yer alamazdı, almamıştır.

Konuşmamız, kısmen teorik ve büyük ölçüde de stratejik içerikli olacaktır.

Türkolog ve Türkoloji’ye Dair Bazı Mülâhazalar

“Türk” kelimesi, bir ırk veya kavim anlamından önce ve önemle bir milletin adıdır. Şüphesiz Türk ırkı ve onun kavimleri de olmuştur. Ancak millî kültürler zümrelerin, kesimlerin, bölgelerin değil, bunların toplamından, karmasından ve ortaklığından oluşan milletlerin kültürleridir. Mikro değil makrodurlar, etnik değil millî-ulusaldırlar.

Millî kültürler milleti oluşturan kesimlerin de kültürleridir. Millî kültürler millî coğrafyanın bir paftasını değil, tümünü içerirler. Varsa toplumsal katmanlar, bunlar aynılık ve ayrılıkları ile millî kültürün parçaları, katmanlarıdırlar.

Millî dil, eğitim dili, ortak kültür dili milletin dilden hareketle tanımının olmazsa olmazıdır. Bununla birlikte, ölü dillerin bakiyeleri, yerel diller, bölgesel özellik taşıyan diller, millî dil kültürünün servetlerindendirler. “Yok” sayılamazlar. Farklı bir milliyet adına geliştirilmeleri karşısında da ilgisiz kalınamaz, halkların dil kültürlerini yaşama hakları kadar, bu tür anlaşma araçlarına millîlik adına sahip çıkılması hak ve mecburiyetleri de vardır. Bu tür diller, milletin dil kültürü serveti kapsamında mütalaa edilebilmelidir.

Millî dil kültürü alanında bu gerçek yok sayıldığı için, yerel dillerin yaşamaları ve yaşatılmaları gündeme getirildiği dönemde, duyulan ihtiyaç etnik milliyetçiliği dava edinmiş kadrolarla karşılanmak adeta kaçınılmaz olmuştur.

Millet tanımında tarih birliği aranırken, milletin sayıca az olan halk kesimleri çoğunluk karşısında yok sayılmamalıdır. Türk budunun oluşması döneminden itibaren budunun kapsamına alınan farklı halk toplumları, yok sayılmamıştır, sayılmamalıdır. Üzerinde yaşanılan vatanın yurt tutulmadan evvelki tarihi, millî tarihin bir parçası olabildiği gibi, birlikte yaşanılan halkların uzak geçmişteki izlerine de millî geçmişin bir parçası olarak algılanıp sahip çıkılabilmelidir.

Ülkelerin tarihî coğrafyaları sadece toprak parçası olarak algılanamaz. Bu şuura erişmişliğin bir sonucu olan kültür stratejilerine karşı, mitoloji ile de göç gerçeği yok sayılarak, mitoloji-halk bilimi bağlantısı göz ardı edilerek, birlikte yaşanılan halkların halk kültürleri dışlanılarak kültür savaşı vermek hayli zordur. Dinler tarihini Türkoloji’nin kapsamına alamamış, Teo-Stratejinin önemini kavrayamamış, kadrolarının tespitini yapamamış bir dağınıklıktan mitostrateji arayışı beklenemezdi.

Vatan toprağının yer altı ve yerüstü zenginliklerine millet adına millî servet olarak sahiplenirken, vatanın o kesiminde yaşayan kültürü yok saymak, gayri medeni, çağ dışı, gayri insanî, gayri Türkî ve emperyalizmin etnik kesimler politikasına çanak tutucu bir davranış olur.

Kaderde birlik millet bütünleşmesinde tarafları birleştiren en güçlü harçtır. Milletin millî sınırlar dışında kalabilmiş kesimleri, dil ve etnik kimlik itibariyle millî sınırlar içerisinde kalan kısmından daha az millî değildir. Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’dan göçe zorlanan halk, millî kültür akrabalarımız oldukları için sürülmüşler ve akrabaları olduğumuz için Anadolu’ya gelmişler, akrabalarımız oldukları için onlara kapılarımız açılmıştır. Kültür akrabalığı bunun için önemlidir. Kültür akrabalarımız ile ilgili stratejiler uygulanmadan evvel, onlar incelenip, yok sayılmadan, inkâra yönelmeden kültürel bütünleşme sağlanabilmelidir.

Anadilini bilmediğiniz, birlikte yaşadığımız halkın halk kültüründen hareketle onun mitolojik derinliğine inemezseniz. Kök hücrelerinizdeki ortaklığı tespit edemezsiniz Böylece üstünlük o dili bilen oryantalist kadrolarında o dili bilen kesimin eline geçer ve bütünleşme beklentisi, yerini çözülmeye, bölünmeye bırakır.

Günümüz Türkiye’sinde ulus devlete karşı etnik kesimler direnişi farklı etnik çevrelerin ortak dayanışmaları şeklinde gelişmektedir.

Yurtdışı Türkler” ve “Akraba Topluluklar” kavramlarının içleri doldurulmadan gündeme getirilme şekilleri göstermiştir ki, kültürel akrabalığın tanımları yapılamamış, beklenilen hâsıla da doğal olarak alınamamış ve faaliyet alanında kayma olmuştur. Akrabalarınızın millî sınırlar dışındaki akrabaları ve onların da bir kültürel hayatları olduğu bilinemiyor ise, donanımlı Türkolog kadronuz yok ise, yetiştirilip göreve sevk edilememiş ise millî bekanız için doğal tarihi servet durumunda olan avantajınız, dezavantaja dönüştürülür.

Faaliyet alanında kayma olan diğer bir kuruluş da TİKA olmuştur. Yapılan tercih bizim tartışma konumuz değildir. Biz gelişmeyi kültür stratejisi itibariyle irdeliyoruz. TİKA yeni çalışma alanlarına farklı motivasyonla/isteklendirmelere girerken, Türk kültür coğrafyasının Altaylar gibi bölgelerinde akademik araştırma yapmayı daha güçlü sürdürmüştür. Altı çizilecek tespit, Altay Türklüğünün kök hücrelerini araştıran zihniyet, Anadolu Türk kültür coğrafyasında birlikte yaşanılan ve etnik milliyetçi hareketinin romantik dönemini de inşa etmeye çalışan silahlı hareketin kültürel kimlik arayışlarına farklı bir politika uygulamaktadır. Bu nokta, bize göre üzerinde çok durulacak bir husustur. Açıklamalarımızı tartışılacak bir noktaya taşımak istemiyoruz. Türkiye egemenlik sahasını genişletmek mi istiyor, egemenliğini tehdit eden güçleri zayıf mı düşürmek istiyor? Veya Turan coğrafyası, Türklük için mitolojik bir toprak mı? Şurası muhakkak ki, Çarlık Rusya da, SSCB de, Rusya Federasyonu da o coğrafyanın Türk kültürlü halklarını bilhassa halk kültürleri bakımından Türkiye Türkologlarından daha yakından tanıyorlardı ve tanıyorlar.

2010-2012 yıllarında Hakkâri Üniversitesi yetkili ağızları; “Üniversitelerinin komşu ülkelerden farklı ana dilli halklara ana dilleri ile eğitim verebilen bölge üniversitesi olmayı amaçladığını” açıklamaktaydılar. Bu tespit ve Altay Türk kültürü araştırmalarına burs verebilen TİKA gerçeği, Türkiye’nin kültürel kimlik politikalarında çeşitlilik olduğunu düşündürmektedir.

Nitekim, YÖK kayıtlarına göre; “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, bazı üniversitelerde açılan ‘Yaşayan Diller’ ve ‘Sosyal Bilimler Enstitüsü’ bünyesinde faaliyete geçirilen ‘Kürt Dili ve Kültürü’ (Mardin Artuklu, Muş Alparslan, Van Yüzüncü Yıl, Diyarbakır Dicle) ile ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’, ‘Zaza Dili ve Edebiyatı (Bingöl) anabilim dallarında, 2012-2018 (Haziran) yılları içinde; tarih, edebiyat, dil, din, folklor vs. konularında verilen Türkçe, Kürtçe (Kurmanci, Sorani) ve Zazaca yüksek lisans eğitimini müteakip, toplam 180 adet yüksek lisans tezi hazırlanmış olup, YÖK tarafından onaylanmıştır. Adı geçen üniversitelerin bazılarında aynı bilim dallarında doktora eğitimi de verilmektedir. Bu tezlerde ilim dili olarak İngilizce ve Türkçe gibi Kürtçe ve Zazaca da geçerli kılınmıştır.”

Türk kültüründe yayın dilinden sonra eğitim dilinde çeşitliliğin alt yapısı oluşturulmaktadır. Bu gelişmenin ne getirip ne götüreceği sunumumuzun konusu kapsamına alınmamıştır. Ancak bu açıklamadan sonra kültür-kimlik bağlantısından hareketle çok kültürlü kimliğin değil, çok kimlikli kültürün arifesinde olduğumuz söylenebilecektir.

Bu noktada vurgu yapmak istediğimiz husus, millî Türkoloji adına milliyetçi Türkolog’un herhangi bir görüş belirtmediğidir.

Akademisyen Türkologların büyük bir bölümü tamamen köşelerine çekilmişlerdir. Bir kısım Türkolog siyasî iktidara, kendileri destek görmedikleri için darılıp, gelişmeler karşısında seyirci kalmayı tercih etmiştir.

Bir kısım Türkolog siyasî iktidara ters düşmeme endişesini yaşamamak adına görüşünü açıklamamayı tercih etmektedir.

Bir kısım Türkolog ise doğuştan fikir fukarasıdır. Olup bitene trene bakar gibi bakmaktadır.

Bir kısım Türkolog kadrolu kesim ise bilinçli bir şekilde emperyalizmin oryantalist kadrolarında yer almıştır.

Türkiye’de millet tanımı Türk tanımı ile birlikte değişime uğramıştır. Türklük, milleti oluşturan halkların ortak adı olmaktan çıkarılıp, ülke halklarından bir halk olarak algılanır olmuştur. Öğle ki, “gerçekte Türk diye bir toplumun olmadığı” da savunulur olmuştur.

Bu gelişmeye, ulus devleti ümmet devletine dönüştürme evrime girişimleri, etnik milliyetçilikten yola çıkmaya hazır olanların arayışları ve Türk milliyetçiliği ile Türk mikro milliyetçiliğinin çok farklı mahiyetler olduğunu bilmeyenlerin tutumları ve bu ortamın oluşmasında ve gelişmesinde belirleyici konumda olan ulus devlete karşı olan emperyalizmin etkinlikleri katkı sağlamıştır. Bu arada, ulus devlete sahiplik yapma konumunda olan kadroların yetersizlikleri gibi bir faktörü de yok sayamayız.

2015’lerde yapılan Türkoloji merkezlerinin toplantılarında, bu bilim dalının ve mensuplarının konumları ve sorunları tartışılıp tespitler yapılırken, tartışılan ve tespiti yapılan hususlar arasında yukarıda belirtilen hususlar ve benzerleri yoktu. Emperyalizmin akıl reaktörleri ve yapay zekâ üzerinde çalıştığı dünyamızda, kurumlarımızdaki Türkoloji merkezlerinin masa sandalye eksiklikleri üzerinde duruyorduk.

Durumu bu olan Türkoloji’nin, Türk kültürel kimliği konusunda, devlet yönetimine katkısı ne olabilir? Bir komşu ülkenin siyaseti ile açıklama yapılırken; ilkin “orada benim dindaşlarım var” dersiniz olmadı, “soydaşlarım var” dersiniz olmadı, “o halkla kurtuluş savaşında birlikte idik” dersiniz tekrar uyarılırsınız, nihayet oraya demokrasi götürecektik, birileri vaadinde durmadı” dersiniz, o da doğal olarak tutmaz.

“Deli kız deli gelin ve deli gelin de deli kaynana olur.”

Sonuç

Savaş yılları yaşayan Türkiye’de, emperyalizmin siyasî oryantalizm kadroları ile savaş, millî Türkolog’un boynunun borcudur. Türk kültür milliyetçiliğinin sorumlusu durumunda olan Türkoloji’miz, Türkün tanımında birleşememektedir. Kimliğinin tanımında buluşamayan Türkolog’un kendisine faydası yok iken, teori geliştirip, strateji üretmesini beklemek, sağlıklı bir bekleyiş olmayacaktır.

Kadrosu birlikte yaşayan halklardan ve çalışma alanı birlikte yaşanılan halkların sorunlarını da kapsayan millî Türkoloji; yapacağı araştırmalar, vereceği eserler, yetiştireceği kuşaklarla, millî Türk kültürünü inşa edebilir, varlığını devam ettirebilir ve siyasî oryantalizmin, emperyalist emellerini etkisizleştirebilir.

Ülkemizde, maalesef Türk’ün tanımında birleşilemeden, Türkoloji’nin kapsamı ve alanı ile amacı belirlenemeden Türkoloji yapılmaktadır.

* Bu metin, 04-06 Ekim 2018 tarihleri arasında Kayseri/Develi’de gerçekleştirilen I. Uluslararası Develi- Âşık Seyranî ve Türk Kültürü Kongresi kapsamında, 05 Ekim 2018 günü yapılan Türk Kültürü Paneli’nde konuşma olarak sunulmuştur.

** Dr. Yaşar Kalafat, Halk Bilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi, [email protected], www.yasarkalafat.info

Dr. Yaşar KALAFAT

Yaşar Kalafat,1939 yılında Kars'ta dünyaya geldi. Yükseköğrenimini Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinde, zooteknist olarak tamamladı. Ardından Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yaşar Kalafat, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde çok sayıda Master yaptı. Ardından, Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi, anabilim dalında Şeyh Sait olaylarını konu alan çalışması sebebiyle bilim doktoru unvanı almaya hak kazandı. 2002 yılında, Kazakistan'ın Fahri doktoru ilan edildi. Yayınlanmış Kitapları Dr. Yaşar Kalafat'ın yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunmaktadır. Bilgi için bakınız: https://kidega.com/arama?query=Ya%C5%9Far+Kalafat E-posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024