Türkiye ve Dünyada Çerkes Diasporası |
Kafkas kökenli yazarlara göre Türkiye, Suriye, Ürdün, Mısır, Tunus, Almanya, ABD, Irak, Libya, Yugoslavya, İsrail, Bulgaristan, İran, Japonya, Arnavutluk, Hollanda ve Körfez emirliklerinde 3 ila 5 milyon Kafkas kökenli insan yaşamaktadır.
Diasporayı ülkelere göre incelersek;
TÜRKİYE
Kurtuluş Şavaşı’na Çerkeslerin destek vermesine kızan İngiliz İşgal Komutanlığı İstanbul’daki Çerkes derneklerini kapatır.
Cumhuriyet Dönemi, Osmanlı’dan kalan tüm Müslümanları Türklük çatısı altında birleştirmek ister. Dönem dönem “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları açılır.
Anadolu’daki diğer halklar gibi taassup içinde olmayan, kadın-erkek ilişkilerine farklı bakan Çerkes halkı hızla şehirleşir Türkleşir. Rus düşmanlığının, ustaca Sosyalizm düşmanlığına çevrilmesi ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD-İngiltere ittifakının başlattığı Soğuk Savaş dönemi Çerkeslerin Türkleşmesini hızlandırır. Tarih kitaplarında Çarlık Rusyası=Sovyetler Birliği mantığıyla yazılır. Bu akıma Çerkes yazarlar da uydu. Sürgünün acısı hâlâ sürüyordu ve bu dönüşüm çok ustaca başarılmıştı. Oysa Sovyet desteği ile kurulan üç Çerkes cumhuriyeti anavatanda Çerkes varlığını ve kültürünü sürdürdü. Çerkesler kendi dillerinde okuyup, kendi dillerinde kitaplar yayınlarlar. Tarihlerini araştırırlar.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki iktidar mücadelesinde Çerkesler saf dışı bırakılır. Şüpheli vatandaş muamelesi görürler. 150’likler listesi, Manyas’tan 25 köyün sürülmesi ve bir o kadarının da sürülecekken vazgeçilmesi, toplumsal örfün XASE’nin hâkim olduğu ve bu yüzden neredeyse suç tabir edilen hiçbir olayın yaşanmadığı Çerkes köylerine karakollar kurulur. Çerkes ve Abaza köylerine Karadeniz Bölgesi’nden getirilen yurttaşlar yerleştirilir.
Bu acı sürgünde kendisinin Türk olduğunu söyleyen bir kadına yetkililerin, “Sen kal, ama kocan gidecek” cevabı hafızalarda yaşamaktadır.
Yetmişli yıllara kadar Çerkes kültürü köylerde muhafaza ediliyordu. Okullaşmanın artması ve ancak köylerden kentlere göç hızlanmasıyla, Çerkesce konuşan sayısı hızla azalır, çocuklar Türkçe konuşmaya başlarlar.
Önce Ubıhça kaybolur. Tevfik Esenç’le beraber biter. Sadece bir Fransız gelip, bu dilin son temsilcisiyle ilgilenip, kaydeder.
Oysa ordu, MİT ve Emniyet Teşkilatı’nın üst kademelerinde iki binli yıllara kadar Çerkesler hâkimdi.
12 Eylül 1980 yılındaki darbeden sonra kurulan dikta rejimi tüm dernekleri kapatır. İstanbul, Ankara ve Yalova dernekleri’nin yöneticileri bölücülükten yargılanırlar. 1981 yılında kızıma koyduğum isim yüzünden mahkemeye verilmekle tehdit edildim, bir yıl sonra kardeşim kızına koyduğu isim yüzünden mahkemeye verildi.
1960 sayımında Türkiye’de Çerkesce konuşan nüfus 147 bin kişi olarak belirtilir.
SURİYE
93 Harbi’nden sonra Balkanlar’dan ve İstanbul’dan binlerce Çerkes Suriye, Filistin ve Lübnan limanlarına gönderilir. Bu yolculuklarda yüzlerce kişi öldü. Tıka basa 3000 göçmenin tıka basa doldurulduğu Sphinx gemisinin yakalandığı fırtınada 40 kişi denize düşerek, 600 kişi de gemide çıkan yangında yaşamlarını yitirirler.
1878 Şubat ayı ve 1910 yılları arasında bugünkü Suriye topraklarına 60 ila 100 bin Çerkes yerleştirilir. Çerkesler Suriye’de; Golan Tepeleri’nde, Horan’da, Humus yakınlarında, Halep bölgesinde (Mumbuç, Rakka), Şam yakınlarında, Der-Zor ve güneyde Svedya kasabasında yerleşim yerleri kurarlar. Çeçenler ise Kamışlı yöresinde, Raseleyn, Resulayn’a yerleşirler. Suriye’deki gelişmeler Çerkesleri asimilasyona ve büyük kentlere göçe zorladı. Çerkesler Suriye ordusunda görev alırlar, Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı Sultan II. Abdülhamit’in damadı Ahmet Nami’ydi. Bugün Çerkeslerin olduğu yerlerde iç savaş sürmektedir. (2014)
Çerkeslerin kendi dillerinde eğitim veren okulları, dergileri 1930’lara girerken kapatılır. Suriye’nin Fransızlardan bağımsızlığına yol açan ayaklanmanın önderleri Çerkes subaylardı.
6 Gün Savaşı diye bilinen ve 1967 yılında İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgali ile son bulan savaşta en büyük darbeyi Golan Tepeleri’ndeki Kuneytra’da yaşayan Çerkesler yer. Yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalan Çerkesler Şam ve civarına, oradan ABD’nin New Jersey ve California eyaletlerine yerleşirler.
ÜRDÜN
1877-78 Osmanlı–Rus savaşından sonra Rusya Çerkeslerin Balkanlar’dan uzaklaştırılmasını ve Doğu Anadolu’ya yerleştirilmemelerini ister. Balkanlar’dan uzaklaştırılan Çerkesler bugünkü Suriye–Ürdün ve İsrail’in olduğu topraklara yerleştirilirler. Amman bölgesine ilk yerleşim 1868 yılında oldu. Kafkasya’dan Bulgaristan’a göç eden Şapsığlardan bir grup buraya yerleşir. Onları Abzeh, Bjedug ve Kabardey göç kafileleri izler.
Göçmenler deniz yoluyla Lübnan ve Filistin limanlarına gelip, buradan iç kısımlara göç ediyorlardı. Anadolu’dan küçük bir grup Halep – Şam yoluyla bölgeye gelmişti.
O günkü Amman çöl kıyısında terk edilmiş bir yerdi. Eski adı Rabbat Aman olan Amman’da harap bir cami vardı. Amman’ın toprağı verimli ama çevresi kuraktı. Bölgede harap vaziyette Roma döneminden kalma bir amfitiyatro vardı. Göçmen gelen Şapsığlar uzun bir süre burada yaşarlar.
Bölgeye son göçmenler 1900 yılında Şam üzerinden gelen Büyük ve Küçük Kabardey (Gilasteney) kökenli idiler.
1897-68 yılında yaşanmaz bir yer olarak fotoğrafı çekilen bölge 1907’de gelişmiş bir kent görünümü kazanmaya başlamıştı. Çerkeslere Mirza Paşa önderlik etmişti.
Çerkesler bölgede Amman’dan başka Vadisir, Suveyleh, Ceraş, Rusafya, Naur köylerini kurarlar. Göçmen gelen Çeçenler de Zarka köyünü kurarlar.
Göçmenlerin görevi Osmanlı Devleti’nin bölgeye hâkim olmasını sağlamaktı. Daha sonra bölgede yapılan demir yolunun korunması görevi Çerkeslere verilir.
Bölgeye yerleşen Çerkesler bedevi Arapların ve Dürzilerin sık sık saldırılarına uğruyorlardı. Bazen binlerce kişinin katıldığı bu çarpışmaların galibi Çerkesler olur.
Yerleşimciler köyleri kale gibi kuruyorlardı. Evler bitişik ve bir duvar gibi köyü çevreliyordu. Evler, bir evden diğer eve geçecek şekilde yapılıyordu. Köyün tek giriş–çıkış kapısı bulunuyordu. Gece olunca kapı kapatılır, gelen seslense de içeri alınmaz, çatılarda nöbet tutulurdu. Köye giremeyip, dışarda kalanlar çoğu zaman bedevi Araplar veya Dürziler tarafından öldürülmüş olarak bulunurdu.
Amman bölgesine yerleşim planlı olarak yapılmıştı. Yerleşimler merkeze 15 kilometre uzaklıktaydı.
Demir yolunun gelmesi bölgeyi zenginleştirir. Zenginliğin koruyucusu Çerkeslerdi. Çerkeslerle bölgedeki bedeviler arasında çatışmaların nedeni, bedevilerin ekili topraklarda hayvan otlatmasıydı. Çatışmalardan sonra bölgenin etkin kabilelerinden Banu-Sahr ile barış sağladılar. Bunu diğer kabilelerle yapılan anlaşmalar izler.
1910 yılında Çerkes önderlerden Vasfi Mirza Paşa, Hicaz –Şam demir yolunu korumak için 300 Çerkes atlısından oluşan gönüllü taburu kurar. Bu tabur Suriye’nin Karak şehrinde çıkan Arap isyanını bastırır.
1918 yılında Çerkes taburu Süveyş’te İngilizlerle savaşır. İngilizlerin Filistin’e yaptığı taaruza Çerkesler direnir. Ancak bölgedeki Araplar ayaklanır. İngilizlerin taaruzu karşısında yenilen Dördüncü Osmanlı ordusu Şam’a çekilir. Amman İngilizlerin eline geçer. Şehirdeki Çerkes ileri gelenleri Osmanlı yanlısı olmak, onlara hizmet etmek suçlamasıyla tutuklanır.
İngilizler, Çerkeslerin yaşadığı Vadisir köyünü büyük kayıp vererek ele geçirir. Mirza Paşa’nın komutasındaki gönüllü taburu Osmanlı ordusuyla beraber Suriye’ye çekilmiş, Fransız askerleriyle çarpışıyordu.
Şerif Hüseyin’in oğlu önce Suriye, sonra Irak Kralı olan Faysal, Mirza Paşa’ya bir telegraf göndererek savaştan çekilip, Amman’a geri dönmesini ister. Çerkesler belki ilk defa akıllı davranıp savaştan çekilirler.
İngilizler bölgede Manda idaresi kurup, daha sonra bu toprakları Filistin ve Ürdün olarak ikiye bölerler. Çerkesler bağımsız bir Ürdün devleti kurulmasını destekliyorlardı. Bölgedeki bedevi kabile reisleri kendilerinin bu devletin başında olmasını istiyorlardı. Bu nedenle Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Abdullah’a düşmanca tavır alırlar. Buna karşılık Çerkesler, Kralı ve Haşimi hanedanını desteklerler.
1923 yılında bölgedeki aşiret liderleri isyan eder. Çerkes savaşçılar toplanarak kralı korurlar, isyanı bastırırlar.
Kurulan Trans–Ürdün Haşimi Emirliği’nin bürokrasisini, Kralın muhafız gücünü ve ordunun üst kademesini Çerkesler oluşturur.
Ürdün’e tarımı, el sanatlarını, bağcılık ve meyveciliği Çerkesler getirmişti. Kısa sürede bölge huzur içine girdi, zenginleşti.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliğinden kaçan Şapsığ, Bjeduğ ve Kabardeyler Ürdün’e sığındı. Kral Abdullah Çerkeslerin rahatça Ürdün’e gelmeleri için çaba gösterir.
Ürdün’deki Haşimi Hanedanı, Çerkeslerin büyük desteği ile ayakta durmaktadır.
IRAK
Çerkesler veya Irak’taki Kuzey Kafkasya kökenli insanların toplam sayısı 30.000 ve 50.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bağdat’ta 30.000 Adıge ailesi olduğu bildirilmiştir. Birçok Kuzey Kafkasyalının Araplar ve Kürtler tarafından asimile olduğu anlaşılmaktadır. Dağıstan asıllı Irak’taki Kürt ve Arap aşiretleri de vardır. Çeçenler Kuzey Kafkas kökenli Iraklıların dörtte üçünü oluşturmaktadır.
Önce Sivas ve çevresine yerleşen Çeçenler daha sonra Suriye ve sonunda Irak topraklarına göç etmişlerdir. Önce Musul’a giren aileler daha sonra Irak’ın orta bölgelerine doğru inerek Tikrit’in karşı yakasında bulunan Dicle Nehri’nin batısındaki Kelek bölgesine yerleşmişlerdir. Buradan Irak’ın çeşitli bölgelerine yayılan Çerkesler, Kerkük, Diyala, Anbar (Felluce) ve Bağdat çevrelerinde yaşamaya başlamışlardır Bunun yanı sıra, zorunlu göç öncesi ve sonrasındaki kısa sürede Kuzey ve Güney Dağıstan’dan göç eden aileler de Duhok, Erbil ve Süleymaniye’ye yerleşmiştir.
El-Dağıstanlı, El-Shishani (Çeçen), ElSharkas (Çerkes) gibi soyadlar Kuzey Kafkas kökenli Iraklılar arasında yaygındır.
Kuzey Kafkasyalılar güneyde Basra olmak üzere Kuzey’deki Dohuk şehrine kadar Irak’ın her yerine yerleşmiştirler. Büyük topluluklar halinde bulunuyorlar.
Çerkesler,Necef, Hilla, Musul, Kut, Basra, Tikrit, Erbil, Nasıriye, Divaniye, Dohuk, Ramadi, Amarah, Tuzhurmatu küçük topluluklar ile Bağdat, Süleymaniye, Diyala, Kerkük ve Felluce gibi şehir Adıgeler genelde şehirlerde yaşıyorlar. Kerkük, Musul, Bağdat ve Felluce’de Abzeh, Kabardey ve Şapsığlar var. Kerkük’te Abzeh ve Kabardeyler yaşıyordu. Bağdat’ta bin, Musul’da bin, toplamda tahmini 5 bin Adige bulunuyordu.
Bağdat’ta bir Çeçen Mahallesi ve Irak genelinde birçok Çerkes köyü vardı.
2004 yılında Iraklı, Çeçen, Dağıstanlı ve Çerkesler Al-Tadamun adlı Kafkas toplumu derneği Kerkük’te kuruldu. Bu kültürel organizasyon Kuzey Kafkas kültürünü bir araya getirmeyi amaçlamakta.
Güney Kafkasya kökenli birçok halk Irak’a yerleşmiştir. Gürcüler aynı zamanda Irak’a yerleşmiş ve 18. ve 19. yüzyıllar (1704-1831) boyunca ülke yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Irak’ı 1932 ile 1933 yılları arasında yöneten başbakan Naci Şevket Gürcü asıllı idi. Diğer bilinen Kafkas kökenli devlet adamları: Yasin el-Haşimi- Irak Başbakanı (1924-1925 ve 1935-1936), Hikmet Süleyman- Irak Başbakanı (1936–1937), Tahir Yahya- Irak Başbakanı (1963–1965 ve 1967–1968).
İSRAİL
Burada yaşayan Çerkesler Yunan–Bulgar sınırındaki Maravel bölgesinde on yıl yaşadıktan sonra Filistin’e göç etmek zorunda kalmışlardı. Göçmenler Filistin’de Kfar-Kama, Reyhaniye ve Kisariye köylerini kurarlar. Kisariye köyüne “Çerkes Harap” adı verilmiştir. Bunun sebebi gelen göçmenlerin sıtmadan kırılmalarıydı.
İsrail’de günümüzde 7–8 bin Çerkesin yaşadığı sanılmaktadır. Buradaki Çerkesler kendi dillerinde eğitim öğretim görmektedir. Ancak Arap olmadıkları için Çerkes erkek ve kızları zorunlu askerlik yapmaktadırlar.
MISIR
Türk kökenli Memlüklerin Mısır’ı ele geçirip, Kölemenler Devleti’ni kurduktan, bir asır geçmeden yönetime Çerkes Memlükler hâkim oldular. Çerkes Memlükler iktidara geldiklerinde, Moğollar, Türk ve İslam devletlerini yıkarak, Bağdat’a kadar gelmişlerdi. Moğollar Bağdat’ı yıkarak Abbasi Halifeliği’ne son vermişlerdi. Anadolu Selçuklu Devleti de Moğollara tabi olmuştu.
Baybars’ın önderliğindeki Çerkes Memlükler, Moğolların yenilmezliğine son verirler. Moğolları bozgundan bozguna uğratarak, Kudüs’ü, Suriye’yi, Elbistan-Malatya bölgelerini kurtarırlar.
“Mısır’da 1382-1517 yılları arasında hüküm süren Çerkes Memlükleri Devleti’nin kurucusu Sultan Berkuk’tur. Sultan Berkuk, Çerkeslerin Kesa kabilesine mensuptur. Mısır’a Kırım üzerinden getirilmiştir. Berkuk sultan olunca babası Anas’ı Çerkesya’dan getirtir ve emir unvanı verir. Hristiyan olan Anas, burada Müslüman olur. Sultan Berkuk babasından başka ablası ve yaşlı kadın akrabalarını ve cariyeler getirir”.(İbn-i Tagriberdi:252-255:2013)
Bu örnek bize Çerkesya ve Mısır arasında ilişkilerin sürdüğünü göstermektedir. Mısır’a getirilen Adigeler anavatanlarıyla ilişkiye geçmişlerdir. Köle olanların dışında kendi istekleriyle Mısır’a çok sayıda Adige gelip, görev almış olabilir.
Osmanlılarla dostluk ilişkisinde olan bu devlet II. Selim tarafından ortadan kaldırılır. Mısır, Osmanlı Devleti’nin eline geçtiyse de yerel iktidar Çerkes Memlüklerde kaldı. Mısır’a Kafkasya’dan Çerkes ve Gürcü akını devam etti.
Napolyon idaresindeki Fransızlar Mısır’ı işgale geldiğinde savunma olarak karşılarında Çerkes beylerinin yönettiği süvarileri buldular. Topları olmayan, gece baskın yapmayı korkaklık gören Çerkes süvariler, 21 Temmuz 1798 tarihinde yapılan ve piramitlerin gölgesinde gerçekleştiği için tarihe “Ehramlar Savaşı” olarak geçen bu savaşı kaybettiler. Bu savaş dünya tarihine, topçu ve piyade desteği olmadan süvarilerin ateşli silahlarla techiz edilmiş bir orduya karşı yaptığı son savaş olarak geçti.
Kafkasya ve Balkanlar’dan sürgün edilen Çerkesler şeklen Osmanlıya bağlı, fiilen bağımsız olan Mısır’ı yöneten Hidivler tarafından Mısır ordu ve polisinde görev almaları için davet edilirler (Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Mısır Hükümdarlarına Hidiv unvanı verilmiştir. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra kral unvanını aldılar).
Böyle bir göç, Mısır’ı siyasi ve ekonomik olarak güçlendireceği için İngilizler engel oldular. Arap milliyetçilerini kışkırttılar. Hidiv’i İngiliz ve Fransız işbirlikçiliği ile suçlayan Arap milliyetçileri ayaklanıp, Hidiv’i devirdiler.
Bürokrasiyi elinde tutan Çerkeslerin, Mısır’ı Osmanlı sultanına bağlamaya yönelik girişimi bastırıldı. İngilizler Mısır’ı işgal ederek manda idaresi kurdular. İşgalden sonra İngilizler Osmanlıya yakın gördükleri Çerkesleri etkili görevlerden uzaklaştırıp, yerlerine kendilerine yakın, işbirlikçi Arapları getirdiler.
Arap isyanına destek verenlerin başında İttihat ve Terakki’nin askeri önderlerinden Aziz Misri (Shapli) vardı. Enver Paşa’yla Libya’da İtalyanlara karşı savaşan Aziz Misri, Enver Paşa’nın Balkan savaşından sonra İstanbul’a dönmesi üzerine kumandayı ondan devir alıp, İtalyanlara karşı savaşı yürütmüştü. Ancak daha sonra mücadeleye destek veren Sunusi ailesiyle anlaşamamış, emrindeki askerler ve harcaması için bırakılan parayla Libya’dan Mısır’a geçip, İngilizlere teslim olmuştu.
Aziz Misri İstanbul’da askeri mahkemede yargılanıp, idama mâhkum edilmiştir. İdam cezası affedilip, 1914 yılı başında doğum yeri olan Mısır’a geri gönderilmişti.
Birinci Dünya Savaşı sürerken 1916 yılı başında Aziz Misri İngiliz Savunma Bakanı Lord Kitchener’e yazdığı mektup ta “Arap Ortadoğusu’na tam ve gerçek bağımsızlık vermedikçe bölgede başarılı olamayacağını” yazmıştı.
KOSOVA
Kosova’nın Kayıp Çerkesleri, Rusya Federasyonu’na bağlı özerk Adigey Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı Aslan Carım’ a 1998 baharında Kosova’dan gelen acil yardım çağrısı içeren bir mektup ulaşır. Mektupta kendilerini Çerkes olarak tanımlayan bir grup insan “kapılarına dayanan savaş ve soykırımdan kurtarılmalarını, tarihi vatanları Adigey’e geri dönüşlerinin sağlanmasını” isterler.
Aslan Carım, derhal Moskova ile irtibata geçer. Moskova’nın yardımım gecikmez ve Kosova Çerkeslerinin birinci kafilesi 1999 yaz sonlarında Adigey’e ulaşır.
Onlar için Maykop yakınlarında kurulan köye Çerkesçe’ de “mübarek, mutlu ve aydınlık” anlamına gelen Mefehable adı verilir.
Kosova’da Priştine ile Vuçitern arasındaki Donje Stanovça ve yakınındaki Miloşevo köyünde 600-700 kadar Kafkasyalının yaşadığı tahmin ediliyor. Bölgedeki Lab denilen derenin adı Çerkesce nehir anlamına gelen Lap kelimesinden gelir.
Tarihçi Kemal Karpat’a göre 400-600 bin kadar Çerkes Balkanlar’da Kuzey ve Orta Dobruca, Tulça, Babadağ, Köstence, Varna, Niş, Sofya, Rusçuk, Nicopolis, Vidin, Silistre, Şumnu; Makedonya’ da Selanik, Serez, Larissa çevreleri ve Kosova Ovası’na yerleştirilmiş. Mileşevo’ nun da bulunduğu bölgede 50 kadar Çerkes köyü kuruldu. Toplam nüfusları 12-15 bin kadardı.
Kosova Çerkeslerinin eli silah tutanları 1876 Bulgar ayaklanması ve Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı kuvvetleri içerisinde yer aldı.
1912’de Sırpların Kosova’yı işgali ile Çerkeslerin neredeyse tamamı Türklerle birlikte bölgeyi terk ederek Anadolu’ ya geçti. Kosova’ da iki Çerkes köyü kaldı.
Şimdi Kosova’da 300-350 kadar Çerkes kaldı. Arnavut nüfus içerisinde hızla eriyor. Çerkesçeyi bilenlerin sayısı giderek azalıyor. Çerkesler bir azınlık oluşturamayacak kadar az oldukları için Kosova’da azınlıklara tanınan haklara sahip değil. Çocuklarına kendi dillerinde eğitim veremiyor. Arnavutça eğitim alan çocuklar Çerkesçeyi bilmiyor.
YUNANİSTAN
Balkan Savaşı’nda Yunanlıların işgal ettiği topraklarda Çerkesler yaşıyordu. Ayrıca Kurtuluş Savaşı yıllarında İstanbul yanlısı olan bazı Çerkesler Yunanistan’a sığınmıştı. 1923’lerden sonra bu Çerkesler, Makedonya’da Ptolemaida, Veria (Kara Fere) ve Çamlı köylerine yerleştirilmişler. Aile başına kendilerine birkaç dönüm tarla, birer inek verilmiş. Bir kısmının 1924’lerden 1948’lere kadar Makedonya’dan Batı Trakya’ya gelip yerleşmişler. Büyük çoğunluğu o üç köyde yaşamaya devam etmiş. İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru İtalya’ya kaçan bazı ailelerin olduğunu ve bu ailelerin Kafkasya’dan gelip buraya yerleştiklerini Kadir Natko’nun yazdığı “Kafkasya’da ve Kafkasya Dışındaki Çerkesler” kitabından öğreniyoruz.
Yunan işbirlikçisi Çule İbrahim ve yandaşları etkilediği Çerkesleri Yunanistan’a götürdü. Atina yakınlarında kurulan üç köye yerleştirildiler.
İç savaş bitmek üzereyken, bir gece üç Çerkes köyüne silahlı kişilerce saldırı düzendi. Sağ kurtulanlar Türkiye’ye başvurdu ve Türkiye’ye döndü. Batı Trakya’ya yerleşmiş Çerkesler de Türkiye’ye döndü. Şu an için Yunanistan’da Çerkeslerin yaşayıp, yaşamadığını bilinmiyor.
TUNUS:
Tunus’ta Çerkes ve Gürcülerden oluşan Memlükler yarı bağımsız olan bu beyliğin yönetimini ellerinde tutuyorlardı. Çerkesya doğumlu Hayrettin Paşa, Tunus’ta yönetimi Tunus beyinin Başbakanı olarak elinde tutuyordu. Tunus’un bağımsızlığını Fransızlara karşı korumak için İstanbul’a destek aramaya geldi. Burada sadrazamlığa yükseldi (1878). Dürüstlüğü ve reformculuğu yüzünden Sultan Abdülhamit’le ters düşünce istifa etti. Onun görevden alınmasından sonra 1881 yılında Fransızlar Tunus’u işgal ettiler. Bu işgalle birlikte Tunus’ta Kafkasyalıların etkisi zaman içinde yok oldu.
ABD:
ABD’ye ilk Çerkes göçü Rus devriminden sonra olmuştur. İstanbul’dan gelen göçmenler, İstanbul’un işgalinden sonra ABD’ye göç etmeye başladılar. İlk göçmen grubu 1 Ağustos 1923 tarihinde New York’a ulaştı. İkinci göçmen grubu İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşen Kafkasyalılardan oluşuyordu. Almanya’daki Kafkasyalıların büyük bir çoğunluğu Kızılordu’ya teslim edildi. Hemen hemen hepsi kurşuna dizilerek idam edildiler.
Amerika’daki Çerkesler Paterson kentinde yoğun şekilde yaşamaktadırlar.
Üçüncü göç dalgası ellili yıllardan sonra bireysel göçler şeklinde başlamıştır.