Türkopoller: Balkanlardan Güney Marmara Bölgesine Yerleştirilen |
Anadolu’ya Türklerin hangi tarihlerde geldiği konusunda araştırmalar sürdürülüyor. Tarihi kayıtlarda Batı Hunları, Güney Kafkasya’daki Derbent’i aşarak Doğu Anadolu’ya girmişler, Şam ve çevresini yağma ederek Kudüs’e kadar ilerlemişlerdir. Sonraki yüzyıllardaysa Göktürkler, Avarların peşinden Kırım Yarımadasına kadar gelip, bu toprakları kendilerine bağlamışlardır. Göktürk Elçileri İstanbul’a gelip, Bizans imparatorunu önlerinden kaçan köleleri-tabileri Avarları korumamaları için uyardılar. M.S.558 Bizans’la kurulan ilişkiler, Bizans’ı tehditten kısa zamanda, Bizans’ı sürekli tehdit eden, ortak düşman İran’daki Sasani Devletine karşı askeri ittifaka dönüştü.
Türklerin, Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’ya yerleşmeye başlamaları Göktürklerden çok önce başlamıştır. Güney Kafkasya’nın Alban bölgesi Türklerin ilk yerleştiği bölgelerden biridir.
Yakın zamanda yitirdiğimiz Araştırmacı Servet Somuncuoğlu “Taşlarındaki Türkler” adlı eserinde, Hakkâri ilinden başlayarak, Doğu Anadolu’daki kaya resimlerinden bölgeye gelen Türk kavimlerinin izlerini takip etti.
Tarih başlatan Sümerlerin Türk soylu olduğun bugün tarihçiler tarafından genel kabul görmektedir. Buzul çağının bitmesiyle iklimler değişmiştir. Batı Türkistan’daki iklimsel değişimler sonucu Türk kavimleri Mezopotamya, Azerbaycan ve Batı İran’a göç etmişlerdir.
Bölgede bulunan Runik yazıyla yazılmış kitabelerin büyük bir kısmı Türk diliyle rahatlıkla okunmaktadır. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bulunan bu kitabelerin büyük bir kısmı tarihçi Kazım Mişan tarafından okunmuştur.
Prof. Turtsaninov, Maykop’ta (M.Ö. 3 bin) ve Lübnan’daki Biblos’ta bulunan yazıtları çözümlemiş ve bir zamanlar Kafkasya’dan Fırat’a (Harput ve çevresi) Fırat’tan Hazar Denizine ve buradan Basra körfezine kadar uzanan bir bölgede yazıtlar bulmuştur. Bölgede kullanılan Runik yazıyı kimin bulduğu bilinmiyor. Kafkasyalılar, antik çağ Türk kavimleri, Sogdlar…[1] Doğu Anadolu’daki yazıtlarını damgaların Türkistan ve Kafkasya’yla büyük benzerlik göstermesi ayrı bir inceleme konusudur.
Batı Anadolu’ya, Ege ve güney Marmara’ya 19. Yüzyıldan sonra Bizans diye adlandırılan Doğu Roma’nın bu bölgelere Türkleri yerleştirip yerleştirmediği yeterince araştırılmamıştır. Oysa Tuna’dan İtil yani Volga nehrine kadar uzanan bölge, yani Kuzey Karadeniz, ünlü tarihçi Herodot’un yaşadığı(M.Ö.484-425) devirden bu yana önce İskitlerden ötürü Skitya, daha sonraki yüzyıllarda Kıpçak Bozkırı, olarak adlandırılmıştır. Bilindiği gibi bölgeye önce Hunlar gelmişlerdir. Pannonia’ya (bugünkü Macaristan) yerleşen Hunlar, Atilla yönetiminde Fransa ve İtalya sınırından İtile kadar uzanan bir bölgede imparatorluk kurmuşlardır. Bu imparatorluk Hunların Hakanı Atilla’nın ölümünden (M.S.453) sonra kısa bir sürede dağılmıştır. Yaklaşık bir asır sonra (M.S.558) Göktürkler tarafından kovalanan Avarlar gelip Macaristan’a yerleşirler. Avarlar burada büyük bir imparatorluk kurarlar. Bölgedeki Hun kabileleri de bünyelerinde eritirler.
Balkanlar’a adını veren Balkan Dağlarının adı birçok yer ismi gibi Türkçedir. Ukrayna ve Rusya’nın bazı bölgelerinde telaffuz değişikliğine uğramış Türkçe yer adları vardır.
Bölgede daha, sonra birisi İtil (Volga)’in yukarısında diğeri bugünkü Bulgaristan’da devlet kuran Bulgarlar gelir. Göktürklerin dağılmasından sonraki yıllarda, Hanların “Açına”nın soyundan gelen bir prens, Türk kabilelerinin kalıntılarını toplar, İtil Nehri deltasını merkez alıp, Kırım’dan Ural Nehrine uzanan topraklarda M.S. 650- 985 yılları arasında bir imparatorluk oluşturur.
Hazar devleti sürekli Doğu Anadolu’ya akınlar yapmıştır. İran’la savaşan Bizans’a yardım etmişlerdir. Hazar devleti Bizans İmparatorluğu’nu defalarca yıkılmaktan kurtarmışlardır. İslam ordularının Kafkasları aşıp, Kırım ve Volga boylarına ulaşmalarını önlemişlerdir
Bugün Kafkasya ve Doğu Anadolu’daki yer adları bu tarihsel süreci anlatır. Hazarların yıkılmasından sonra Kıpçaklar tarih sahnesinde yerlerini alırlar. Bölgeye ganimet için akınlar yaparlar. Daha sonra Gürcü Kraliçesi Tamara’nın davetiyle yaklaşık 40 bin Kıpçak aile Gürcistan topraklarına yerleşirler. Kıpçaklardan bazı boylar Ahıska ve Çıldır bölgesinde Atabekler İdaresini(1267-1878) kurarlar. Daha sonra bölgeye hâkim olan Osmanlılara tabi olurlar. Sonraki yüzyıllarda kavimler göçü başlar. Hazarlara bağlı Macarları, Peçenekler, onları Uzlar kovalar. Bu halklar sırayla Balkanlara gelirler. Hazarların yıkılışından sonra Kıpçaklar(Kumanlar)’ı görürüz. Moğollar-Altınordu ve Altınordu Devletinin dağılmasından sonra kurulan Türk Hanlıkları. Nereden bakılırsa bakılsın Batı Hunlardan başlayarak bölge bin iki yüz yıl Türk kavimlerinin yaşam alanı olmuştur. Bu bölgede yaşayan Gotlara Avrupa kavimlerince Türk denmesinin sebebi bölgedeki Türk Kavimleriyle ilişkileri olmasıdır. Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bulunan büyük bir kısmı değerli tarihçimiz Kazım Mişan tarafından okunan kitabeler, kayalara yazılmış yazılar, Türk Tamgaları Türk Kavimlerinin ulaştığı, yerleştiği yerleri gösterir.
Bizans Türkleri ordusuna alması Atilla devrinde başlamıştır. Atilla’dan kaçan Hunlar Bizans’a sığınmış, bu sorun iki ülkenin arasında büyük soruna dönüşmüş ve savaş nedeni olmuştur. Türk kavimlerine mensup askerlere Bizanslılar Türkopol adını vermişlerdir. Bizans’taki Türkopolların sayısı hızla artar.
Bizans imparatorluğu yeni devlete tabi olmasını istemediği Slavları Selanik üzerinden Anadolu’ya naklettiler. Bizans bu göçmenlerden bir ordu teşkil etmiştir.[2]
Türk Kavimleri karşısında sürekli mağlup olan, sürekli yenildiği Peçenekler’i, Kıpçakların yardımıyla yok eden Bizans ordunun yapısını değiştirmeye başlar. İmparator Aleks Komnenos döneminde Bizans Ordusu hafif ve zırhlı süvari birlikleri Türk usulüne uygun olarak yeniden tanzim edildi. Yeni ordu 24 bin kişilik oldukça küçük, fakat hızlı ve güçlü bir orduydu. Peçenek, Kuman ve diğer Türk Kavimlerinden gelen paralı askerler bu ordunun belkemiğini oluşturuyordu. Bizans bu yüzyıldaki askeri başarılarını bu ordu ve Türkopol dediği bu askerlere borçluydu.[3] Tahtını kaybeden İmparator II. Justinian Hazar-Bulgar kuvvetleri yardımıyla tahtını geri almıştır. Bizans’ın Türk Devletleri (Göktürk Ve Hazar) ve Türk Kavimlerinin (Kıpçak ve Bulgarlar) yardımıyla ömrünü birkaç asır uzatmıştır diyebiliriz. (ibid, s:159) İmparatorluğun hassa birliklerinde de çok sayıda Türkopol denilen seçme askerler vardı. Bizans çok sayıda Türk aileleriyle İstanbul ve Marmara bölgesine yerleştirmiştir.
Urfalı Mateos’un Vekainamesinde anlattığına göre, Oğuzların yani Selçukluların ilerlemesine karşın büyük bir ordu toplayan Bizans imparatoru Roman Diogan Mandzgart (Malazgirt) yakınlarındaki Doğodap denilen yerde Selçuklu imparatoru Alparslan ile savaşa tutuşur.(26 Ağustos 1071).
Roma ordusunun sol kanadında padzınaklar (Peçenekler) sağ kanadında Uzlar bulunmaktadır. Muharebenin kızıştığı anda Uzlar ve Peçenekler’in büyük bir kısmı Alparslanın safına geçerler ve Roma ordusu büyük bir bozguna uğrar.[4]
Balkanlara gelen Uzların içinde Peçenek kalıntılarının yanı sıra, Bayundurlar, Bayatlar ve Kayı boyları vardır.[5] Oğuzların bir kısmı Harezm’den çıkıp, İran üzerinden Anadolu’ya gelirken, bir kısmı da kırıla, kırıla Balkanlar üzerinden Anadolu’ya gelmişlerdir.
BİZANS’IN TEHCİR POLİTİKASI
Bizans imparatorluğu kendilerine sığınan halkların dışında,
– Arapların ve Balkanlara akınlar yapan Türk ve Slav kabilelerinden şehirli nüfusu korumak ve işgalcilerin üretken yerleşik nüfustan ekonomik açıdan faydalanmalarını önlemek için;
– Boş toprakları üretime açmak için,
– En önemlisi de tehlikeli, isyancı veya isyan edebilir diye düşündükleri halkları çeşitli bölgelere tehcir etmişlerdir. Bu politik uygulama Bizans’dan Osmanlıya da miras kalmış ve uygulanmıştır.
Kapodokya bölgesine yerleşen iki yüz bin Ermeni daha sonra, Bursa-Balıkesir-Çanakkale ve Balkanlara yerleştirilmiştir. Osmanlılar Bulgaristan’ı işgal ettiklerinde asimile olmamış Ermenilerle karşılaşmışlardır. Daha sonra tehcir Karaman bölgesinde yaşayan İsauria’lılara da uygulanmış ve bu halkın büyük bir kısmı Trakya ‘ya sürülmüştür.
Bizans İmparatoru Kostans zamanında 659-660 yıllarında çok sayıda Slav Anadolu’ya sürülmüştür. Sürgünden amaçlanan bu sürgünleri Arap istilacılara karşı asker olarak kullanmaktı. Bu sürgünlerden beş bin kişilik kuvvet, Araplara iltica etmiş ve Bizans sınırından uzağa, Suriye’ye yerleştirilmişlerdir.[6] Slav ve Balkanlara gelmiş halkların Anadolu’ya gönderilmesi Bizans İmparatoru II. Jüstinyanus zamanında da devam etmiştir. Senlik ve Çevresindeki Slavlar Opsikion Thema’sına, yani bugünkü Bursa ve çevresine yerleştirildiler. Tarihçiler sayılarının 30 bin asker çıkarabilecek sayıda olduğunu yazmışlardır. Bu da nüfuslarının 200 bin kişiye ulaştığını gösterir. Emevi Halifesi Abdülmelik 691-92 yıllarında Bizansla savaşa başlayınca zorla yerleştirilen bu Slavlar, Arapların safına geçtiler ve Halife tarafından Suriye’ye yerleştirildiler.[7]
Justinyanus döneminde Bizans İmparatorluğunun eyalet düzenini değiştirmiş, daha küçük vilayetler oluşturmuş ve bunları Osmanlı’nın tımar sistemine benzer Thema diye birimlere bölmüştür. Böylece daha güçlü bir ordu oluşturmuştur. Sonraki yıllarda tahta çıkan imparator Leon (717), İsauria’dan Trakya’ya sürgün edilmiş bir aileden geliyordu.
Bizans imparatoru olan V.Konstantin, İmparatorluk için en büyük tehlike gördüğü Bulgar devletine karşı 756-762 yılları arasında dokuz sefer düzenledi. Bu seferler Bulgar devletinde iç çatışmalara sebep oldu. Bizans’a boyun eğmeyi kabul edenlerle, bağımsız kalmayı savunanlar arasında çatışmalar çıktı. Sonunda Bizans karşıtlarının temsilcisi Telezt ülkenin hâkimiyetini eline geçirdi. Bunun üzerine asillerin bir kısmı ve büyük bir Slav kitlesi Bizans’a iltica etti. Bizans bu kitleyi Bitinya’ya yerleştirdi. Nikephoros’a göre bu muhacirlerin sayısını 208 bin kişi olarak verir.[8]
İmparator Konstantin VIII Araplara taarruz eder, Malatya’yı ele geçirir. Sınır boyunda Bizans’ın kudretinin artmasından etkilenen birçok Arap kabilesi Hristiyanlığı kabul eder. Bizans bu kabileleri iç bölgedeki topraklarına iskân eder.[9]
Bazı tarihçiler, Abbasi Halifesi Müvekkil döneminde (847-861) Bizans’la yapılan savaşlar sırasında Elli bin nüfusa sahip Hamdanilerin Bursa’yı işgal ettiği ve 23 yıl hüküm sürdüğü, daha sonra Hristiyanlığı kabul edip Bizans’a tabi olduklarını öne sürerler.
İmparator Nikephoros Fhokas döneminde 966-967 yıllarında Ermenilerin Anadolu’ya göçü teşvik edilir (Judith Herrin, Bizans:205 İstanbul, 2010).1122 yılında Bizans topraklarına akın düzenleyen Peçenekleri mağlup eden imparator İoannes daha sonra Sırplara da savaş açıp, onlara hâkimiyetini kabul ettirir. Esir aldığı Sırpları Kocaeli bölgesine yerleştirir.[10] Sırplardan önce Peçenekler de bölgeye yerleştirilmiştir.
Ostrogorski ve dönem tarihçileri tehcir edilen veya kendi isteğiyle iltica edenler içindeki Bulgar ve diğer Türk soylu halklarından olanları da Slavlar içinde mütalaa etmişlerdir.
Moğol saldırılarından kaçan 10 bin Kıpçak ailesi Afyon-Kütahya-Eskişehir havalisine yerleştirilir. Daha sonraki yıllarda, Altınordu Emiri Nogay’ın ölümünden sonra (M.S.1300) dağılan Alan ve Kıpçak savaşçıların bir kısmı Bizans emrine girer ve Türkmen akınlarını karşı sınırları koruması için Bizans’ın batı sınırlarını yani Marmara ve Ege bölgelerine yerleştirilirler.[11]
Osmanlının kuruluş döneminde, Osmanlılar tarafından kurulan Yenişehir hariç bölgedeki Proussa-Bursa, Adranos-Orhaneli, Anglekome-İnegöl, İznik, Mudanya, Kios-Gemlik, Kite, Fladır- Alaattin Bey, Kirmasti-Mustafakemalpaşa, Mihaliç- Karacabey gibi kentlerde Rumlar ve az sayıda Yahudinin yaşadığını biliyoruz.[12]
Bölgede yaşayan Türk asıllılar her ne kadar örf ve adetlerini korusalar da onlarda Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine mensuptular. Osmanlılar bu bölgeye geldiklerinde Bizans’ın buraya yerleştirdikleri Türklerle karşılaştılar. Doğal olarak çabucak kaynaştılar. Değerli tarihçimiz Halil İnalcık Bizans’ın Bursa ve çevresine 900’ü yıllarda Bulgar Türklerini ve daha sonra Sırpları yerleştirdiğini yazmıştır.
Bizans, Kumanların 1095 yılında yaptığı katliam nedeniyle dağılan Peçenek Türklerini Anadolu’ya yerleştirmişlerdir. Harezm bölgesinden Peçeneklerinden peşinden gelip, onları kovalayan Uzlar, 1065 yılının kışında Tuna’yı aşıp, Balkanlara inerler ve Mora’ya kadar akın yaparlar. Ancak Uz boyları, açlık ve hastalıktan kırılmışlardır. Dağılan Uz boyları Bizans’ın hizmetine girmişlerdir. Bizans bunları da Anadolu’ya göndermiştir. Anadolu’ya gönderilen Türklerin büyük bir kısmı ikta sistemine göre yerleştirilmişlerdir.
Peçenek Garnizonları Suriye sınırındaki kentlere, Adana’daki Misis Kalesi’ne yerleştirilirler. Rasonyi ve Kurat eserlerinde Ankara ve Aksaray yöresindeki Peçenek isimli köylerin bu dönemde kurulduğunu belirtirler. Ankara civarında Peçenek ismini taşıyan beş köy vardır.
Peçenek ve Uz kökenli Türkler sadece sınır bölgelerine değil, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesine de yerleştirilmişlerdir. Dil uzmanı Necati Demir, “Karadeniz’in Kuzeyinde Peçenekler” adındaki eserinde Canik Bölgesi, Sivas, Giresun, Trabzon, Rize, Bayburt, Şavşat (Artvin), Erzurum’un Oltu, Şenkaya, İspir yörelerindeki yer adlarını ayrıntılı olarak belirtir.
Karadeniz Kuzeyinde yaşamış Türk Kavimlerinin damgaları başta Doğu Karadeniz bölgesi olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunması hem Kafkaslardan gelen Türklerin bir kısmının geri dönmeyip, bölgede kaldığını ve Bizans’ın Türkleri yerleştirdiği Türklerin çok sayıda olduğunu gösterir.
Peçenek ve Uzlar uzun yıllar Bizans Ordusunun askeri gücünü oluşturmuşlar, Trakya’da Slavlarla, Anadolu’da Türkmenlerle, Gürcülerle ve Ermeni prensleriyle savaşmışlardır. Malazgirt Savaşında Peçenek ve Uzların bir kısmı Bizans Ordusunda kalıp, savaşmışlardır. Malazgirt Savaşı’ndan sonra da Peçenek ve Uzlar Bizans Ordusu’nun belkemiğini oluşturmuşlardır.
Gerek Peçenek, Kuman, Uz, Hazar ve Slav kökenli halklar bir çeşit ikta sistemi diyebileceğimiz, vergilendirme, toprak ihsanı ve toplumsal kontrol mekanizması olan ve Osmanlının Tımar sisteminin benzeri olan Panania denen bir sisteme göre yerleştiriyorlardı. Bu sistemle askerlere bir ücret verilmiyordu.
BATI ANADOLU’YA TÜRKLERİN YERLEŞİMİ ve MANAVLAR
Osman Gazi’nin bölgeye geldiğinde Bursa ve çevresinde bulunan ve kendileri için “Eski yerleşimci, eskiden beri buralarda oturan” anlamında Manav diyen köylülerin, Balkanlar’dan Anadolu’ya geçen ve Bizanslılar tarafından Batı Anadolu’ya tampon maksatlı yerleştirilen Kuman-Kıpçak-Peçenek Türklerinin Oğuz Türkleriyle kaynaşmasıyla ortaya çıkan Türk grubu olduğu görüşünü benimseyen Türkologlar da mevcuttur.
Manavların Karakteristik Özellikleri
Türkologlara göre, Manavların, Türk soylu olduğunu gösteren en önemli delil, Mongolid karakteristikleridir; Manavlarda gözlerdeki çekiklik ve yuvarlak yüz hatları hemen fark edilebilir. Türkologlara göre başka bir delil ise, manavların eski sosyal yaşamda büyük önem tutan ipek böcekçiliğidir. Özellikle Marmara Bölgesi’ndeki manav köyleri Orta Asya’dan gelen alışkanlıklarıyla ipek böceği üreticiliği yapmaktadır. Örneğin, Osmanlı döneminde Bursa’daki ipek kumaşların üretiminde bu ipek böceği üretimini yapan manav köylerinin payı büyüktü. Son yıllara kadar manav köylerinin en büyük geçim kaynaklarından biri ipek böcek yetiştiriciliğiydi
Manavlar, Türkçeden başka bir dil bilmezler. Türkçeden başka bir dil anlamazlar. Türkçeden başka sözcükler-ünlemler kullanmazlar. İkinci dilleri ya da mahalli dilleri yoktur.
Manav Türkleri, uzun yıllar Rum köyleri ile komşuluk yapmışlar ve uyumlu kişilikleriyle onlarla iyi geçinmeyi başarabilmişlerdir. Ancak kız alıp verme konusunda son derece tutucu davranıp Rumlarla kaynaşmamış ve kendi geleneklerini koruyabilmişlerdir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde uzman olan Orhan Şahin bu konuda şunları yazmıştır;
“Tarihsel verilere göre, Anadolu’ya ilk Türk akını Hunlar tarafından (M.S 4.yüzyılın sonlarında) yapılmıştı. Hunlar, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya girmişler ve Orta Anadolu’dan Suriye’ye kadar ilerlemişlerdi.
Anadolu’ya ikinci Türk akını, Sabarlar (Sabir, Sibir) tarafından gerçekleştirildi. 515–516 yıllarında Hunlardan bağımsızlıklarını kazanarak İtil, Don ve Kuban ırmakları çerçevesinde bağımsız devlet kuran Sabarlar, Sasanilerle ittifak yaparak Bizans’la mücadele etmişler; önce Güney Kafkasya’yı, daha sonra Kayseri, Ankara ve Konya bölgelerini aldılar. Balkanlardan Anadolu’ya Bizans tarafından nakledilen Türk gruplarının önemli bir kısmını Bulgar Türkleri teşkil eder. Bulgarlar, Kuzey Kafkasya’da yaşarken bölgede hâkimiyetini arttıran Hazarlar ile savaşmak zorunda kaldılar. 641‘de Hazarlara yenilen Bulgarlar ikiye parçalandı; birisi kuzeydoğuya Volga boylarına çıkarak Hazar egemenliği altında yaşamaya devam ettiyse de, diğer kısmı batıya dönüp Tuna boylarına yerleşti. Tuna boylarına yerleşen Bulgarlar, burada Slav kitleriyle birleşerek kısa zaman sonra kendi devletlerini kurdular ve Bizans ile mücadeleye başladılar. Bu savaşlarda yenilen Bulgarların bir kısmı Anadolu’ya nakledilerek Trabzon, Çoruh, Yukarı Fırat ve Doğu Karadeniz bölgesindeki garnizonlara asker olarak yerleştirildiler. Daha sonra 755 yılında Müslüman Araplarla yapılan savaşlarda yararlanmak üzere Tohma ve Ceyhan bölgelerine başka bir Bulgar Türkünün daha iskân edildiği bilinmektedir. Zamanla Hıristiyanlaşan Bulgarlardan önemli sayıdaki bir başka grup da askeri amaçlarla Kapodokya’ya yerleştirildiler.”
Mehmet Eröz, “Hristiyanlaşan Türkler” adlı eserinde şu bilgileri verir;
”M.S.530 yılında iki kol halinde Balkanlara akın yapan Bulgarların bir kolu Bizans ordusuna yenilir. Esir düşen Bulgarlar Trabzon havalisine, Çoruh ve yukarı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Trabzon yöresinde Bulgar Dağı ve Kars, Erzincan, Adıyaman, Van Gölü Havzasında çok sayıda yerleşim adı tespit edilmiştir.[13] Bundan iki asır sonra, 755 yılında Araplara karşı savaşması için Tohma ve Ceyhan yöresine Bulgarları yerleştirirler. Daha sonraki asırlarda Bizans, Anadolu’ya Bulgarların yerleştirmeye devam ederler”
Şikari yazdığı Karamanoğulları Tarihinin birçok yerinde “Karamanoğulları’nın başı sıkışınca Bulgar Dağı’na sığındını ve burada yaşayan Bulgarlar kavminden binlerce askerin yardımına geldiğini” yazar.[14] Bu dağ bugünkü Bolkar Dağıdır.
Bizans’ın Balkanlardan Anadolu’ya naklettikleri bir başka Hıristiyan Türk Grubu Peçeneklerdir. 1071 Malazgirt savaşında Selçuklu ordusuna geçen unsurunun bunlar olduğu söylenir. Ayrıca Rusların ‘‘Tork’’ olarak andıkları Uzlar/ Oğuzlar, 1065 senesinde Peçenek ve Macarlar ile yaptıkları savaşları kaybettikleri için Balkanlara dağılmışlardır, Slavların arasına karışarak hayatlarını devam ettirmişlerdir.
Anadolu’ya nakledilen Türk kavimlerinden bir diğeri Kumanlardır (Kıpçaklar) İmparator Vatatzes on bin aile Kuman Türklerini Batı Anadolu’ya küçük Frigya (Yenişehir-Bursa-Karacabey- Manyas- Ulubat yöresine küçük Frigya denirdi) Afyon-Kütahya-Eskişehir havalisine yerleştirmişti. 1223 Kalka savaşından sonra Moldavya’daki Kumanlar Hıristiyanlığı kabul etmişlerdi. 1238–1239 kışında Moğollara yenilince dağıldılar; kaçarak Balkanlara indiler. Bizans yönetimi bunların bir kısmını Trakya, Makedonya ve Anadolu’da Menderes ırmağı çevresine yerleştirdi. Geride kalan Kumanların bir kısmı Macarlara ve Moğollara karıştı. Bir kısmı Kafkaslarda Gürcistan’a indi, Kuzey Doğu Anadolu’ya yayıldı. Bu bölgelerdeki Kıpçak isimlerini araştıranların başında Kırgızoğlu ve Rasonyi gelir.[15] Daha sonraki yıllarda, Altınordu Emiri Nogay’ın ölümünden sonra (M.S.1300) dağılan Alan ve Kıpçak savaşçıların bir kısmı Bizans emrine girer ve Türkmen akınlarını karşı sınırları koruması için Bizans’ın batı sınırlarını yani Marmara ve Ege bölgelerine yerleştirilirler.[16]
TEĞİN
Babamın 27 Mayıs devriminden sonra muhtar olarak atandığı Yenişehir’in Subaşı Köyü’nde yaşayanlar kendilerine manav diyorlardı. Manav kelimesi Osmanlıların bölgeye geldiklerinde yerleşik olan ahalinin daha eski olduklarını belirtmek için kullandıkları bir sözcüktür. Köyde yaşayanlar ilginç bir sözcük kullanıyorlardı. Sincaba “TEĞİN” diyorlardı. Bu kelimeyi ilk defa orada duymuştum. Tegin aynı zamanda para anlamını da taşıyormuş.[17]
Teğin ismi çocukluğumda hafıza iyice nakşolmuş anlaşılan yıllar geçtiyse de unutmadım. Bu isme değerli tarihçimiz Doğan Avcıoğlu’nun “Türklerin Tarihi” adlı beş ciltlik dev eserini okurken rastladım. Avcıoğlu, Bulgar Türklerini anlattığı bölümde rastladım. Avcıoğlu, Bulgar Türklerinin sincaba “Teğin” dediklerini yazmış. Bu kelime ayrıca para anlamında da kullanılıyormuş. Belki kökeni para yerine kullanılan sincap kürklerinden kaynaklanıyordu.
Bursa doğumlu olan yazarımız belki de bu kelimeyi ziyaret ettiği dağ köylerinde duymuştu, bilmiyorum. Yıllar sonra değerli tarihçimiz Halil İnalcık’ın 900 yıllardan sonra Bizans’ın Bursa-İzmit yöresine Bulgar Türklerini ve daha sonra Sıpları yerleştirdiğini okuyunca kafamdaki parçalar birleşti. Subaşı köyü sakinleri ve çevredeki manav köyleri Bizans’ın yerleştirdiği Bulgar Türklerinden olabilirdi.
Bu tezimi doğrulayacak bir başka olay da köyde Nevruz’un kutlanmasıydı. Bahara girerken Nevruz ateşi yakılır ve köyde yaşayanlar üzerinden atlarlardı.
Doğduğum ve yaşadığım Mustafakemalpaşa’nın köylerinde (Güvem, Güllüce ve Alpagut) böyle bir adet yoktu, yakılan ateşten atlayana rastlamamıştım.
Nevruz kutlamalarıyla tekrar karşılaşmam yaklaşık 30 yıl sonra oldu. Güneydoğu’da PKK teşvikiyle gösteri amacına dönüşen Nevruz kutlamalarının basın ve TV’lere yansımasıyla oldu.
1962 yılında Subaşı köyünden İnegöl ilçesine taşındık. İlkokul üçüncü sınıfa geçmiştim. Liseyi bitirene kadar ailemle İnegöl’de yaşadım, değişik mahallelerinde oturduk. Ama hiç
Nevruz kutlamasına rastlamadım. Onun yerine başka bir kutlama yapılıyordu, bayramlarda yumurta tokuşturuluyordu. Bu adet İnegöl’den ayrıldığım yetmişli yılların ortalarına kadar sürdü. Sonrasını bilmiyorum.
Satıcıların sepetlerle getirdiği kırmızıya boyanmış, kaynamış yumurtaları satın alıp, tokuştururduk. Yumurtası kırılmayan kırılan yumurtayı alırdı. Bu işin ustaları yumurtacının sattığı yumurtaları bir kuyumcu titizliğiyle inceleyip, ondan sonra seçerlerdi.
Bu âdetin Rumların Paskalya Kutlamasıyla ilgili olduğunu ilerleyen yıllarda öğrendim. O yıllarda bu kültür farkının nedenini ve kökenlerini anlayacak bilgi birikimine sahip değildim. Çevremde bu farklılıkları araştıran kişi ve kurumlar yoktu. Yereldeki kültürel değerleri derleyen Halkevleri gibi kurumlar ellili yılların başında kapatılmıştı.
Bu tezimi güçlendiren bir örnek daha vereceğim. İnegöl’de duvarlara tablo yerine ipekten dokunmuş resimli duvar halıları asılırdı. Bu duvar halılarına ya Arap kadınları ve ceylanlar gibi egzotik resimlerin yanı sıra Bizans döneminden geldiğini yıllar sonra okuduğum G. Ostrogorsky’nin “Bizans Devleti Tarihi”nden öğrendiğim Azizlerin resimleri vardı.
Bizanslı dokuma ustaları dokudukları ipekli kumaş ve halılarda dinsel motiflerin yanı sıra, dünyevi, doğa ve hükümdarlığa ait konular işliyorlardı. Bu adet Bizans’tan sonra yüzlerce yıl daha sürmüş.
Osman Gazi ve yanındaki Alpler bölgeye geldiklerinde bu bölgedeki şehirler, kasaba ve köylerde Rum kökenliler ve az sayıda Yahudi yaşıyordu. Osmanlıların Karacahisar’dan sonraki başkentin yeri olarak Yenişehir’in seçilmesinin sebebi bölgede yer alan, örf, anane, isim ve kültürlerini muhafaza etmiş olan Bulgar kökenli Türk köyleri olabilir mi? Bence araştırılması gereken bir konu.
Son Bulgar Krallarının 1400’lü yıllara kadar Şişman gibi Türkçe isimler taşıması yerleşen halkın dinlerinin değişse bile isimlerini, belki de kısmen dillerini koruduklarına bir örnek olabilir.
Köy isimlerinin temelsiz nedenlerle değiştirilmesi sadece bu bölgede değil, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerindeki Türk yerleşim ve coğrafi isimlerle günümüzdeki bağları koparmıştır.
Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin ele geçirdiği bölgelerde yaşayan Rum nufus hızla Müslümanlaşmıştır. Tarihçi Ruhi “Gün olur binlerce Hristiyan İslama geçerdi” gözlemini yaparken,”Tanrının kendilerini terk ettiğini” İnanan Gregory Palamas’da mektuplarında, yerli “Rumların kitle halinde İslamlaştıklarına kuşku yoktur” diyordu.[18] Bursa üzerine araştırmalarıyla tanınan Yazar SayınRaif Kaplanoğlu Bursa’daki Gayrimüslümlerin nüfusunun 1487 yılında yüzde 1.44 olduğunu, bu oranın 1530 yılında yüzde 3.01’e, 1573 yılında ise yüzde 6.07’e yükselmiştir (Osmanlı’nın Kuruluşunda Bizans Köylerinin Kültürel Etkileri. Gayri Müslim nufus 19.Y.Y. yüzde 30-35 oranına yükselmiştir. Bu sebeple Kırım ve Kafkasya’dan göç edenleri bu bölgeye yerleştirmiştir.
Bölgede Hristiyan nüfusun artmansın başlıca sebepleri olarak şunları diyebiliriz.
– Sürekli savaşlar yüzünden Müslüman nüfusun azalması,
– Özgürleşen Hristiyan kölelerin bölgede kalması,
– Ermenilerin Doğu Anadolu’dan göçü,
– Adalardan Rumların göçü,
– Müslüman Ahaliden toplanan aşırı vergilerin yol açtığı sefalet.
Osmanlıların bölgeye hâkim olmasını kolaylaştıran en önemli unsurların başında;
– Bizans İmparatorluğu’nun Latin istilasından sonra kendini toparlayamaması,
– Bölgede çok sayıda tekfur adlı yerel derebeyliklerinin bulunması,
– Bizans uyruğundaki çiftçilerin, köylülerin üzerindeki aşırı vergi yükü,
– Bölgeye gelen Osmanlıların yerli halka karşı olumlu tutumu,
– Osman Bey’in Rum tekfur ve savaşçıları bünyesine katması,
– Ele geçirilen şehir, köy ve kasabalarda katliam yapılmaması,
Bölge hâkimiyetini kolaylaştıran unsur olmuştur. Bursa’yı teslim eden Tekfurun teslim olma gerekçesi olarak, “Halkımız bizden yüzünü çevirip, sizin yönetiminizi tercih etti” demesi buna örnektir.
Hristiyanlığın Bizans topraklarında hâkim din olması IV. Yüzyılda gerçekleşmiştir. Hristiyanlık resmi din haline gelmiş ve pagan tapınakları hızla yıkılmış, çoğu kiliseye çevrilmiştir. Çeşitli dil ve inançlara sahip halklar bu süreçte imparatorun dinine ve diline geçmişlerdir. İstanbul’daki patrik göç etmeyip, geride kalan cemaati dinlerini değiştirmemeleri konularında uyarır.
Osman Gazi’yi takip eden ve Batı Anadolu’ya göç eden Türklerin büyük bir kısmı yine göçer olarak kaldı. Hayvancılıkla uğraşan bu göçerlerin yerleştirilmeleri asırlar sürmüştür. Üstelik Batı Anadoluda’ki konar-göçer Türkmenlerin büyük bir kısmının Balkanlar’ın kolonizasyonunda kullanıldığını biliyoruz. Osmanlı Devleti’nin şehir nüfusunun büyük bir kısmını Müslümanlaşmış yerel halk ve gayri-müslüm tebaa teşkil ediyordu.
SONUÇ:
Bu verilerin ışığı altında şunları söyleyebiliriz:
1) Güney Marmara Bölgesine Türklerin yerleşimi Bizans döneminde başlamıştır. Tarihi kayıtlar bölgede çok sayıda Türk’ün yaşadığını göstermektedir.
2) Osmanlıların bölgeye hâkimiyetini kolaylaştıran bir unsur bölgede Hristiyan inancına sahip, ama örf ve adetlerini kısmen koruyan –belki dillerini de- ve kendilerine Manav diyen Türk unsurlarının yoğun bir şekilde yaşaması olabilir.
3) Yenişehir’in kurulup Osmanlılar tarafından başkent seçilmesinin bir sebebi bölgedeki Türk kültürünün varlığı olabilir. Osmanlılardan önce bölgeye yerleşmiş olan Türk’ler kendi örf ve ananelerini kullanmaya devam etmişlerdir.
4) Manav kökenliler arasında Batı Türkistan’daki Özbek Cumhuriyeti’nde başlık için kullanılan “Kalın” kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır.
5) Oğuzlara, yani Selçuklulara Anadolu’nun kapısını açılmasını sağlayan Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusundaki Türkopolların saf değiştirmeleri kilit rol oynamıştır.
6) Aşıkpaşazade Osman Bey’in emrindeki Rumların durumlarının eskisinden daha iyi olduklarını yazıyor:
“Bu fethedilen dört parça hisarın yönetiminde adalet üzerine hareket ettiler. Ve tüm köylüler yerlü yerine gelüb oturdular. Durumları, kâfir zamanından dahi iyi oldı belki. Zira buradaki kafirlerin rahatlığını işitip, başka vilayetten daha adam gelmeğe başladı” (Aşıkpaşazade 1970:21)
Müslüman olan yerli halk bazı inançlarını korumuştur. Kapanan Manastırların bir kısmı tekkelere dönüşürken, ayazmalar aynı konumda kalmış, aziz mezarlarının bir kısmı baba, dede mezarlarına dönüşmüştür.
7) Paskalya yumurtası tokuşturma, mum yakma adetleri ve dokunan halılardaki eski tarz desenler günümüze kadar koruna gelmiştir.
8)- Bizans şehirlerindeki esnaf birlikleri zamanla Lonca teşkilatına dönüşmüştür.
KAYNAKÇA:
– Avcıoğlu, Doğan, Türklerin Tarihi cilt II, Tekin Yayınevi, İstanbul,1978
– Adji, Murat, Kıpçaklar, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2002
– Rasonyi,Laszlo, Doğu Avrupa’da Türklük, Selenge Yayınları İstanbul, 2006
– Rasonyi, Laszlo, Tarihte Türklük, TTK Yayınevi, Ankara, 1971
– Kaplanoğlu, Raif, Osmanlı’nın Kuruluş Döneminde Bizans Köylerinin Kültürel Etkileri Osman Gazi ve Bursa Sempozyumu, Osmangazi Belediye Yayınları, Bursa, 2006
– Nacracas, Georgos, Anadolu ve Rum Göçmenlerin Kökeni
– Kırgızoğlu, Fahrettin, Kıpçaklar, TTK Yayınevi, Ankara, 1992
– Tellioğlu, İbrahim, Doğu Karadeniz’de Türkler, Serander Yayınevi, Trabzon, 2004
– Feher, Geze, Bulgar Türkleri Tarihi, TTK Yayınevi, Ankara, 1999
– Bilgin, Mehmet, Ötüken Yayınevi, Doğu Karadeniz, İstanbul, 2007
– Akdes, Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, TTK Yayınevi, Ankara, 1972
– Moses, Kalankatlı, Alban Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul, 2006
– Turstsaninev, G.F, Kafkasya’da Bulunan Antik Eserlerin Keşfi ve Yazıların Çözümlenmesi
– Birleşik Kafkasya Dernekleri Federasyonu, Ankara, 2006
– Artamov. M.İ, Selenge Yayınları, Hazar Tarihi İstanbul,2004
– Umar, Bilge, Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi, İnkilâp Yayınevi, İstanbul,1998
– Keçiş, Murat, Trabzon Rum İmparatorluğu ve (1204-1404), TTK Yayınevi, Ankara,
[1] N.Mbudayev; Kim Bu Çerkezler
[2] Feher, Geza, Bulgar Türkleri Tarihi, s:68, Ankara,1999
[3] N.M.Budayev, Kim Bu Çerkesler S.156, İstanbul 2009
[4] Urfalı Mateos Vekainamesi (952-1136) s:143
[5] M.İ.Artamonov, Hazar Tarihi s: 538, İstanbul 2004
[6] Georg Ostrogorski, Bizans Devleti Tarihi, s:109-110
[7] a.g.e. S:122-123
[8] a.g.e. s.156
[9] a.g.e.s.943-944
[10] a.g.e. s:349
[11] İnalcık Halil, devlet-i Aliyye-1 s:18
[12] Kaplanoğlu, Raif; Payitaht Bursa’da Gayrimüslimler, Payitaht Bursa’da kültür ve sanat, Sempozyum kitabı 2006 Bursa
[13] Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz, İstanbul, 2007, s:98
[14] Karamanname, Konya 1946,s:33-34, 50-58
[15] Kırgızoğlu, Kıpçaklar, s:168, Rasonyi, Tarihte Türklük s:144-145 ve Doğu Avrupa’da Türklük; Kuman Özel Adları, s:96,
[16] İnalcık Halil, devlet-i Aliyye-1 s:18
[17] D.Avcıoğlu, Türklerin tarihi, c:2,s:824,İstanbul,1978
[18] Bir Kolonizasyon metodu olarak Sürgünler, İnalcık 2005: 27 y6