Unutulmuş bir kurtarıcı: Philipp Schwartz |
Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Alman patoloji profesörü Philipp Schwartz:
İkinci Dünya Savaşı döneminde Frankfurt’tan İstanbul’a uzanan hayatı
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Yahudi kökenli ya da Yahudi olmayan Nazi karşıtı Alman bilimcilere-sanatçılara (çoğu tıp alanından) uygulan baskı neticesi çok sayıda bilimci, çoğu kez de zor koşullar altında Almanya’dan ayrılmak zorunda kaldı. Başta ABD, İsviçre, Türkiye ve Güney Amerika’ya göç ettiler. Bu makalede Türkiye’yi ikinci vatan kabul ederek İstanbul Üniversitesi’ne gelen iki saygın patoloji Profesör Schwartz (Franfurt) ve Oberndorfer’ın (Munih), Almanya’dan İstanbul Üniversitesi’ne uzanan yolculuğunu aktarmayı amaçladım. Her ikisi de üniversiteyi çağdaş kimliğe kavuşmak için modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk tarafından yapılan reformun (33 Reformu) kuruluş, dönemine tanık olmuştur. Çağdaş patoloji bilimin kurulmasında önemli katkılarda bulunmuştur.
Bu makalenin yazarının tıp eğitimini aldığı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki patoloji hocası (Prof. Talia Bali Aykan) ve İstanbul Üniversitesi’nin diğer tıp fakültesi “İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki patoloji uzmanlık eğitimi dönemindeki bölüm başkanı (Prof. Münevver Yenerman) Schwartz’ın asistanlarıydı. Schwartz ile Oberndorfer’ın oluşturdukları patoloji geleneği içinde öğrenim ve eğitim gördü.
Schwartz Almanya’dan kaçabilen bilim insanlarının ve sanatçıların kendilerine yeni çalışma alanı bulmaları için örgüt kurmuştur; öncülük yapmıştır. Bu açıdan da önemlidir. O nedenle de “unutulmuş kurtarıcı” olarak anılır. Bu yazı, o dönemin farklı açıdan bir aynası ve bu döneme “karşı taraftan” öncülük yapan Alman bilimcinin öyküsüdür (NP).
30 Ocak 1933’te Almanya’da yönetimin başına Nasyonal Sosyalistler geçer. 7 Nisan 1933’te “Memurluk kavramının tekrar tanımlanmasına dair kanunu” yürürlüğe sokarlar the “Law for the Restoration of the Professional Civil Service” (Gesetzzur Wiederherstellung des Berufsbeamtentums). Bu kanunun 3. maddesine göre “Aryan kökenli olmayan memurlar dinlenmeye çekilecek ve milliyetçi devlet için silahlı yardıma hazır olduğunu belirtmeyen memurlar görevlerini terk edecektir”.
Frankfurt Üniversitesi Patoloji profesörü Philipp Schwartz o günleri anılarında şöyle anlatır (1).
‘’23 Mart 1933’te pazartesi öğleden önce üniversite hastanesi bahçesinde, meslektaşım A. W. Fischer’ea rastladım. Fisher akademisyen grubumuzda liderlik vasıflarına sahip bir arkadaşımızdı. Endişeli bir ifadeyle niye hâlâ orada olduğumu sordu. Aynı gün içinde kaybolmalıydım, yoksa tutuklanabilirdim. Hatta çok geç bile kalmış olabilirdim. Büyük bir olasılıkla tıp fakültesindeki gelişmeleri ve eğilimleri bilen Fisher sayesinde, aynı gün ben, bizim grubun dönem başkanı Rheindorffb aradı ve acilen gitmemi tavsiye etti. Hazırdım. Zaten birkaç gün önce polis gelmiş ve silah bulma şüphesiyle ısrarcı bir şekilde evimi aramıştı Daha sonra ilgili masanın polis şefi bir tanıdığa (Dr. Viets’e) benim suçsuzluğumun ve güvenilirliğimin garantisini verdi, fakat yine de benim ve birkaç arkadaşımın daha gözetimde tutulması konusunda baskı geliyordu. Ülkeyi terk etmem gerektiği aşikardı. Zaten adil bir şekilde yargılanıp, adil muamele göreceğimize inanmak olmayacak duaya âmin demek olurdu. Küçük oğlumu da (NP: Andre) yanıma aldım ve gece treni ile Zürih’e geçtim. Eşim ve kızım (NP: Vera ve Susan) birkaç gün sonra bize katıldılar. Şükür ki kayınpederimin (NP: Prof. Sinai Tschulak) evine sığınma şansına sahiptik. Patoloji Enstitüsü direktörü Prof. B. Fisher-Wasels’inc hoşgörüsü sayesinde tüm bilimsel çalışmalarımı, arkadaşım Bieling, kısa zamanda içinde bana gönderdi. Böylece birkaç yıldır gittikçe kuvvetlenerek kendini hissettiren ve dayanılmaz olmaya başlamış olan durum, doğal bir şekilde rayına girmiş oldu. ”
Bunları takip eden günlerde Almanya’dan öğretim görevlileri ile ilgili işinden açığa alınma, çıkarılma, tutuklanma, işkence ve intihar haberleri gelmeye başladı. . . Çok kurcalanan yer kanar. Hayal değil, eylem adamlarına ihtiyaç var. Çok fazla kültür, çok fazla bilim, çok fazla gereksiz insan… Nietzsche’nin yukarıdaki satırları ile, cahil baş tacı edildi, birçok eğitimli yüksek mevki sahibi bilim adamı ve sanatçı cezalandırılmamak için cahili ve örümcek kafalıyı oynamayı seçti. Olası bir paniğe karşı harekete geçmeli ve organize olmalıydık”…
Schwartz, Franfurt’ta çalıştığı üniversitede komünizm suçlamasıyla polis takibindeydi. Ama o sosyal demokrat yapıda bir kişiydi. Komünist değildi. Schwartz’ın kayınpederi Profesör Sinai Tschulok (1875-1945) 1905 Rus devrimi sonrasında İsviçre’ye (Zürih) göç etmiş Yahudi kökenli doğa bilimcisi biyologdur. Zürih’te, lise düzeyinde özel kız okulu sahibidir. Okul “Institut Tschulok” da bilinir ve aynı zamanda Zürih Teknik Üniversitesi’nde (Zürich ETH) fahri biyoloji profesörüdür(2).
**
Schwartz’ın örgütleyici bir yapısı vardı. Mart 1933 tarihinde kayınpederininZurih yakınlarındaki söz konusu okul binasının konut olarak kullanılan kısmında (Plattenstrasse 52), kendisi durumundaki Alman bilim adamları ve sanatçıları toparlamak için bir “Dayanışma Merkez”i (Advisory Centre) geçiyor – İngilizce kaynaklarda) – (Beratungsstellefür Deutsche Wissenschaftler) kurulmasına öncülük etti (1). Hem ünlü cerrah Billroth hem de besteci Brahms’ın da yaşamış olduğu ev günümüze kadar korunmuştur ve dış cephede hem Billroth- Brahms’ın bu evde yaşadıklarını hem de Schwartz’ın Dayanışma Merkezini kurduğunu tanımlayan plaketler vardır. Schwartz, Zürih’te kendi deyimiyle “gerçek Alman ruhunu ve kültürünü tüm dünyada temsil etmeyi” kendisi için misyon edindi(1).
PhilippSchwartz, 19. 07. 1894 tarihinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda Werschetz kentinde doğdu. I. dünya savaşına bitimine kadar Avusturya Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu arasında sınır bölgesidir. Bu bölge Banat olarak bilinir. Banat, günümüzde Sırbistan sınırları içinde kalan bir bölgedir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1920’de imzalanan Trianon Antlaşması’yla Macaristan, Romanya ve Yugoslavya arasında paylaştırılmıştır.
Werschetz, günümüzde Sırbistan sınırları içinde Voyvadina Özerk Bölgesindedir adı Virsac‘tır. Schwartz burada Musevi bir ailede dünyaya geldi. Çocukluk ve gençliği, çeşitli etnik grupların farklı kültürlerin yan yana yaşadığı çok dilli tipik bir güneydoğu Avrupa/Balkan mozaik coğrafyasında geçti. İlk ve ortaöğrenimini burada yaptıktan sonra, 1912’de Budapeşte Peter Pázmány Üniversitesi’nde (günümüzde Semmelweiss Üniversitesi) tıp eğitimine başladı. Arada1. Dünya Savaşı’na katıldı. Galiçya cephesinde piyade yedek subayı olarak Macar Kraliyet Ordusunda (Honved) görev yaptı.
1919 yılında tıp fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl, baş gösteren Yahudi karşıtlığı nedeniyle Almanya’ya göç etti. Yine aynı içinde Frankfurt–Goethe Üniversitesi Senckenberg Patoloji Enstitüsünde patoloji uzmanlığına başladı. Prof. Bernard Fisser- Wassel’ınasistanı oldu. 1923’te “Traumatic Damagetothe Newborn Brain at Birth (Yeni doğan bebeklerde doğum travmasıyla beyinde oluşan hasarlar) başlıklı teziyle uzmanlık yetki belgesi “Habilitation” unvanına hak kazandı. 1926’ta doçent, 1927’de profesör oldu. Almanya tüm patoloji yaşamında Frankfurt’ta aynı enstitüde ve Prof. Fisser-Wassel ile çalıştı. Bu dönemde daha ziyade nöropatoloji ile ilgilendi(2, 3).
1 Mart 1927 tarihinde Yahudi asıllı eşi Vera ile evlendi. Vera Tschulok, 1898 Poltava/Rusya doğumlu ve Yahudi kökenlidir. Türkiye’ye birlikte göç etmişlerdir, bir kızları, bir oğulları vardır. Kızları Susan Ferenz Schwartz 1932/Frankfurt am Main doğumludur ve 1948 yılında, babasının isteği üzerine, tıp okumak için Türkiye’den ailesinden ayrılarak İsviçre’ye gitmiştir. Psikiyatri üzerinde uzmanlaşmış ve yaşamını Zürih’te sürdürmektedir. Oğulları Andre Daniel 1928/Frankfurt a.M. doğumludur, ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etmiştir.
Schwartz Frankfurt Üniversitesi’ndeki patoloji asistanlığı sırasında ve habitilasyon (Almanya’da uzmanlık eğitimi) sonraki akademik yıllarında maddi açıdan hep sıkıntı yaşadı. Schwartz’ın Frankfurt Üniversitesi’ndeki personel dosyaları üzerinde çok sayıda çalışması ve araştırmaları bulunan Frankfurt Üniversitesi’nden tıp tarihi uzmanı Gerald Kreft, o zamanki yasalara göre Alman vatandaşı olmayan hekimlere resmi maaş verilemediğini belirtmektedir. Schwartz’ın bu konudaki personel arşivlerine ilişkin çok sayıda Almanca kaynak Achen üniversitesinde bir başka tıp tarihçisi Dr. Pauli’nin kapsamlı çalışmasının kaynakları olarak verilmiştir (2).
Üniversite, akademik unvanlarını tanımakla ve başarılarını takdir etmekle birlikte, Alman vatandaşı olmadığı için Schwartz’a maaş ödenemedi. Geçimini bir süre nöroloji enstitüsü direktörü Kurt Steiner’in sağladığı ek kaynakla ve Prusya hükümetinin verdiği bursla ile zor şartlar altında sürdürmeye çalıştı. O yıllardaki ağır ekonomik kriz ve enflasyonu da dikkate alındığında, Schwartz’ın kendi deyimiyle “açlık sınırında” yaşam sürdürüyorlardı (2. 3). Bu koşullar altında bile çok sayıda çalışma yaptı. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne verdiği çalışma listesine göre, “Yenidoğanın Doğum Travmaları”, “Doğum Travmaları Üzerinde Deneysel Çalışmalar ve Virchow Ensefaliti”, “Erişkinde Beyin Kanamaları”, “Gliomların Lokalizasyonu ile Çevre İnfiltrasyonları”, Recklinghausen Sendromu gibi çeşitli Nöropatoloji konuları ile Tüberkülozda Hipersensibilite ve İmmünite ile İlgili Doku Lezyonları “başlıklı çok sayıda makale yayınlamıştı (2, 3).
İlk başta Schwartz’ın evinde başlayan “Dayanışma Merkezi’ni (Advisory Centre) geliştirmek gerekiyordu. Schwartz ve kendisine destek veren İsviçre’de yaşayan kökenli profesör arkadaşların girişimleri [nörologlar Prof. Erich Katzenstein ve Prof. Kurt Goldstein (1878–1965)] ile bunların çevresindeki çoğu Musevi iş adamlarının maddi-manevi desteğiyle danışma oluşumu genişledi. Dernek, Zürich’in işlek yerinde, Uraniastrasse No. 40‘da ‘Neue Züricher Zeitung Gazetesi’ (Yeni Zürih Gazetesi)’nin de içinde bulunduğu iş merkezinde bir Yahudi iş adamına ait büronun içini dayanıp, döşediler ve taşındılar. Derneğin adı değişti, “Emergency Society of German Scholars Abroad”(Notgemeinschaft deutscher Wissenschaftler im Ausland) “Yurt Dışında Yaşayan Alman Bilim ve Sanat İnsanları İçin Acil Yardım Birliği” oldu (4, 7, 8, 9).
Schwartz o günleri anılarında söyle anlatır:
“Nisan ortalarına doğru Neue ZüricherZeitung’un(Yeni Zürih Gazetesi) akşam baskısında küçük bir haber çıkmasını sağladık. Alman bilim adamları için dayanılma merkezi kurulduğunu duyurdu. Haberi takip eden günlerde Almanya’nın tüm üniversite ve yüksek okullarından soru yağmuru ve başvurular baladı: Zürih’e varışımızın üzerinden henüz sekiz hafta geçmeden hem güzel bir büroya kavuştuk hem de birçok insan tarafından tanınır Olduk. “Kader bizi bir cemiyet çatısı altında topladı. Asıl amaç kendimize garantili bir maaş sağlayan iş bulmak değildi. Yeteneklerimizi geliştirmek ve bilim yapma arzusundayız. Taraftarlarımız var, yalnız değiliz. Sakin ve gururlu bir şekilde geleceğe bakabiliriz artık… (1).
Ve sonra, bir anda sabırsız özlemler içindeyken belenmedik bir şekilde belirdi, yeni bir kara parçası: Türkiye!
Aynı günlerde Avrupa’nın doğu coğrafyasında yeni bir Cumhuriyet, çok sayıda batılı reformlara sahne oluyordu. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk üniversitede çağdaş bir yapı kazandırmak istiyordu. Yüksek öğrenim alanında üniversiteye çağdaş bir yapı kazandırmak istiyordu. Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu zamanında kurulan ve ülkedeki tek üniversite konumunda olan İstanbul Üniversitesi “Darülfünun” (Fenler Evi), bilimsel anlamda çağın gerisinde kalmıştı. Reform şarttı. Reformu çalışmalarının Avrupalı bir uzman tarafından yürütülmesine karar verilmişti.
Maarif Vekili müşavirlerinden Prof. Dr. Akil Muhtar Özden (1878-1949) yaptığı araştırmalar doğrultusunda, İsviçre’den Cenevre Üniversitesi’nin eski rektörü pedogoji profesörü ve siyaset bilimci Albert Malche (1876-1956)’yi yeni kurulacak olan üniversiteye danışmanlık yapmak üzere Maarif Vekaleti’ne önermiş ve bu öneri dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından kabul edilerek, 1932 yılında Malche Türkiye’ye davet edildi. d
Malche 5 aylık çalışma sonrası 95 sayfalık üniversite reform raporunu hazırladı. Haziran 1932 ‘de konuyla ilgilen komitenin başkanı Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’e (1893-1934) sundu. Raporda yer alan önemli konuların başında “alanında yetkin yabancı bilimcilerin Türkiye’ye davet edilmesi” geliyordu. Bilimcilerin iki yılda ders verecek kadar Türkçe öğrenmeleri, kitap yazmaları ve toplum ile üniversiteyi bütünleştirecek seminer, konferans faaliyetlerinde bulunmaları istendi. 31 Mayıs tarihli kanunla kapatılması kararlaştırılan eski üniversite (Darülfünun), 31 Temmuz 1933 tarihinde lağvedildi, yerine 1 Ağustos 1933 tarihinde İstanbul Üniversitesi kuruldu. Derslere Kasım ayında başlanması öngörüldü (9).
Schwartz’ın kayınpederi Prof. Dr. Sinai Tschulok ile Albert Malche arkadaştı. Dolaysıyla, Malche’nin Schwartz’ın “Acil Durum Birliğinden” bilgisi vardı. O günler birinci ağızdan anlatan ve güvenilir bir kaynak niteliğinde olan Prof. Dr. FritzNeumark ‘Boğaziçi’ne Sığınanlar kitabında, Malche’nin hem Atatürk’e hem de Milli Eğitim bakanı Dr. Reşit Galip’e bu durumdan söz ettiğini ve genelde makul bir cevap aldığının yazar (10)Dr. FritzNeumark (1900-1991) İstanbul Üniversitesinde 1936-1952 arasında görev yapan iktisat ve maliye profesörüdür. Hukukçu Prof. Dr. Ernest E. Hirsh (1902-1085) gibi o yıllardan bugün Türkiye kamuoyunda hala hatırlananlar isimler arasında yer alır (11). Schwartz bu durumdan dolaylı bir yolla haberdar olur. Bern’den, Zürih’teki bir adrese bir kartpostal gelir. Kartpostal Bern’deki bir Yahudi vaiz tarafından Schwartz’a iletilmek üzere, Zürih’teki ortak bir haham tanıdığa yollanmıştı. Gönderilen kartta söyle yazılıydı (2. 3).
“Çok saygıdeğer Bay Dr. Türkiye’de üniversitede görevlendirilmek üzere psikologlar, matematikçiler, tıp profesörleri aranıyor. Yanda adresi olan (Belirtilen adres Tokatlıyan Oteli’ydi). Prof. M. oradaki yüksekokulları organize eden kişidir. Ona bu nottan bahsederek yazabilirsiniz. Ancak sadece ünlüler aranıyor. Aksi takdirde temasa geçmenin bir anlamı yok. Prof. M. Cenevrelidir ve Yahudi değildir. Candan selamlarımla”. e
Almış olduğu bu haber üzerine hemen harekete geçen Schwartz, Albert Malche’ye hitaben bir cevap mektubu yazdı. Schwartz, mektubunda şöyle diyordu: “Çok saygıdeğer Prof. Malche…Geçtiğimiz günlerde aldığım bir kart üzerine sizinle iletişime geçiyorum. Ben Yurtdışındaki Alman Bilim Adamları Yardımlaşma Derneği’nin kurucusu Prof. Dr. Philipp Schwartz. Dernekçe, Almanya’dan kaçan veya görevinden ayrılmaya zorlanan Alman bilim adamlarını tespit etmek, onların uzmanlık alanlarını belirleyip bir sınıflandırma yapmak, daha sonra da bu bilim adamlarına farklı ülkelerde çalışacak ortamı sağlamak amacını güdüyoruz. Tam da bu esnada sizin Türkiye’de kuracağınız bir üniversite için profesörler aradığınız haberini ileten bir kart elimize ulaştı. Bu konuyla ilgili size yardımcı olmak ister, gerekirse tarafınıza bir temsilci gönderebiliriz. ”
İstanbul’dan gelen cevabi telgrafta şöyle yazıyordu:‘Göndereceğiniz kişiyi bekliyoruz’. . .
Ve sonra bir anda sabırsız özlemler içindeyken ufukta beklenmedik bir şekilde yeni bir kara parçası belirir:Türkiye!. . .
Gelen kişi “YardımlaşmanDerneğin”(Notgemeinschaft) kurucusu olarak Schwartz idi. 5 Temmuz’da 1933 ‘de Orient Ekspres treni (Şark Ekspresi) ile Zürih’ten İstanbul’a geldi. İstanbul tren Sirkeci garına vardı. Schwartz trenden inip çevresine bakındı, kimseyi göremedi. Görevliye uzattığı pasaportunda kırmızı renkli bir damga ile tek bir sözcük yazılıdır: “Heimatlos”.
Görevli memur elindeki karttayazılı sözcükten bir şey anlamadı. “Haymatlos! Bu da ne demek böyle?”.
Takım elbiseli, kravatlı adam karşısında, çantasını yanına bırakmış, beklemektedir. Eliyle, geniş alnından yana doğru saçlarını sıvazlar. Açık mavi, müşfik gözlerini memura yöneltti. Almanca bir şeyler söyledi, memura bir zarf uzattı.
Memur, “Bir dakika, amirime sorayım” deyip, ayağa kalktı, elinde pasaport ve zarf olmak üzere arkadaki odalardan birine girdi.
Biraz sonra geri döndüğünde, tereddütle kırışık alnındaki izlerden eser kalmamıştır.
“Vatansız” der, “Adamın vatanı yokmuş, böylesini de ilk defa görüyorum. “
Arkadan bir ses, “Profesör Schwartz!” diye çağırır.
Adam arkasına döner, “Ja, ich bin Philip Schwartz“ (Evet, ben Philipp Schwartz) diye karşılık verir.
Karşılayan kişi, 1931 yılında başlatılan Türkiye Üniversite Reform Komitesi üyesi, matematikçi Profesör Dr. Kerim Erim’dir (1, 12).
Prof. Erim, Scwartz’a kısa bir İstanbul turu yaptırdı, otelinde (Tokatlıyan: Zamanın İstanbul’daki iki prestiji ötekinden biri. Diğeri Agatha Christi’nin kaldığı Pera Palas). Akşama kadar dinlenmesini sağladı.
Schwartz gece treni ile Ankara’ya hareket etti. Ankara Garı’nda kendisini Prof. Malche karşıladı. Aynı gün öğleden sonra Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’in başkanlığında yapılan toplantı yapıldı. Malche de toplantıya katılanlar arasındaydı ama konuşulanları genellikle dinlemekle yetindi. Toplantı Fransızca yapıldı (Fransızca o yıllarda Türkiye’de Türkiye’deki diplomasi ve bilim dili idi) İstanbul Üniversitesi’ne alınacak profesörler seçildi. Alman bilim insanlarının maaşları, özlük hakları, iki yıl içinde Türkçe öğrenmeleri, kitap yazmaları gibi ayrıntılarda anlaşma sağlandı. İlk etapta otuz profesör belirlendi. Her bilim insanı kendi bölümüne gerekli olan yardımcılarını, uzmanlarını getirebilecekti.e
Toplantı yedi saat sürdü. . Schwartz mutluydu, Zürich’e hemen telgraf çekti: “ Üç değil tamı tamına otuz!”e…
Schwartz ilk önce Türkiye’de ilk listeye kendini dahil etmedi. Zürih’ten kalıp “Acil Durum Birliği”‘nin (Notgemeinschaft) başında kalıp, Türkiye başarısının başka atamalara örnek oluşması için mücadelesini sürdürmek istiyordu.
Schwartz toplantının ertesi günü de Ankara’da kaldı. Bakan kendisine “İki hafta için atanacaklar kişilerin listesiyle Türkiye’ ye tekrar gelip gelemeyeceğimi sordu. Bakan Galip planlarından Cumhurbaşkanı ve arkadaşlarına da söz etmişti. Kafamda hemen bir plan yaptım. Üç hafta içinde bunun mümkün olabileceğini belirttim. Bu arada beni Sağlık Bakanı görmek istiyordu. Ankara’da tıp fakültesi kurma düşünceleri olduğunu, bu hastane için de yedi öğretim üyesine ihtiyaçları bulunduğunu söyledi. Aynı gece trenle Ankara’dan İstanbul’a, oradan da Orient Ekspres ile kırk sekiz saatlik bir tren yolculuğuyla Zürih’e döndüm. Hemen arkadaşlarımla birlikte listeyi oluşturma çalışmalarına başladık”(1).
“İstanbul’a 25 Temmuz’da vardım (1933). Beni bu kez Milli Eğitim Bakanı (Dr. Reşip Galip) karşıladı. Şaka yollu “bana siz tehlikeli bir komünistmişsiniz” dedi. Gülüştük. Yanımda Berlin Charite Hastanesi’nden cerrahi profesörü Rudolf Nissen vardı. Kendisine İstanbul Üniversitesi cerrahi departman şefliği önerilmişti “. Prof. Dr. Rudolf Nissen’in (1896-1981) babası Hristiyan, annesi Yahudi idi. Cerrahi dünyasında saygın bir isimdi. Ünlü cerrah Prof. Dr. Sauerbruch’un yanında yetişmişti. Tam ‘Aryan’ sayılmadığından ve Nazi muhalifi olduğundan Almanya ‘da kendini güvende hissetmiyordu.
(Not: Cerrahpaşa’nın ne yazık ki yıkılan anıtsal saatli Cerrahi binasının planlarını Nissen çizmiştir)
Schwartz boş olan bölümlere gelecek isimler, öğretim üyelerinin maaşları, taşınma yol masrafları gibi konularda Bakan ile uzlaştı. Tıp Fakültesi’nin İstanbul’un Asya yakasındaki Haydarpaşa’dan, Avrupa yakasına taşınmasına karar verildi. İstanbul’un merkezinde Beyazıt semtinde 1. Dünya Savaşında Genel Kurmay Başkanlığı olarak kullanılan kışla 1923’te “Darülfünun” adı taşıyan üniversiteye devredilmişti. Tıp fakültesi merkez binası ve temel bilimler bu yapı içine kurulacaktı. İstanbul’daki çeşitli kamu hastaneleri de (Gureba/Çapa, Cerrahpaşa, Haseki vb) tıp fakültesinin eğitim hastaneleri olacaktı. Eğitime, Kasım 1933’te başlanması planlanıyordu. Yabancı öğretim üyelerinin o tarihe kadar İstanbul’a gelmeleri istendi. Başlangıç tarihi 15 Ekim 1933 olarak belirlenen sözleşmeler, 4 Ekim 1933 tarihinde yabancı hocalar ile Türkiye’nin İsviçre Büyükelçisi Cemal Hüsnü Taray (1893-1975) arasında İsviçre’nin Cenevre kentinde imzalandı. Ernst Hirsch, sözleşmelerin imzalandığı günle ilgili anıları “Anılarım” adıyla Türkçeye çevrilen kitabında anlatır: (10-11)
“Resmi sözleşmeyi, Türkiye’nin İsviçre Büyükelçisi, Ekselans Cemal Hüsnü ve ben 4 Ekim 1933’te Cenevre’de imzaladık. Prof. Malche’de hazır bulunuyordu. Cenevre’ye Philipp Schwartz ile gelmiştim. Yanımızda öteki arkadaşlarımızın önceden imzalamış oldukları sözleşme metinleri vardı. Bunları Büyükelçiye imzalatıp sahiplerine iletmek üzere geri aldık. ”
Böylece, Ekim 1933 tarihinden itibaren, İstanbul Üniversitesi’nde göreve başlamak üzere, Almanya’daki Hitler rejimi tarafından ülkelerinden ve akademik kariyerlerinden ayrılmak zorunda kalmış olan birçok bilim insanı Türkiye’ye geldi ve birçok alanda uzun yıllar ülkemize hizmet ederek hem burada yaşama hem de özgür bir şekilde akademik çalışmalarına ve kariyerlerine devam edebilme imkânı elde ettiler. O dönemde Almanya’da tutuklu bulunan akademisyenler Gerhard Kessler (1883-1963), Fizik Bilimci Friedrich Dessauer (1881-1963) ve Türkiye’ye geldikten sonra İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin kuruculuğunu üstlenecek olan Alfred Kantorowicz (1880-1962)’in de Türk hükümetinden aldıkları görevi kabul etmeleriyle beraber tutukluluk hallerine son verilmişti ve böylece anlaşmaların imzalanmasıyla birlikte iki ay içerisinde, Türk hükümeti tarafından görevlendirilen bilim insanlarının çoğu İstanbul’a geldi. O günleri Schwartz’ın anılarından aktaralım
“Ekim ayının ilerleyen günlerinde hemen hemen arkadaşlarımın tümü aileleri, kardeşleri, dostları ve yardımcılarına kavuştular. 150 kişi her yerdeydi”.
İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşunda, 42 profesör, toplam 100 Alman bilim insanına görev verilmişti. Daha sonra Ankara Üniversitesi’nde de Alman ve Avusturyalı bilim insanlarına görev verildi. 1933-1955 yılları arasında çoğunluğu Alman toplam 100 kadar bilim insanı İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1933 sonrasında, Almanya’yı terk etmek zorunda kalmış; ordinaryüs, profesör, doçent, asistan, okutman, yardımcı bilimsel kadro olarak toplam 500-600 civarında Alman bilim insanı Türkiye’ye iltica etti. Aileleriyle birlikte bu sayı 1000’i bulmaktaydı. Çoğunluğu genç asistan olan bilim insanlarından 70 kadarı, Türkiye’de iki üç yıl kadar çalıştıktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne ya da başka ülkelere göç etmişti. (13, 14, 15, 16).
27 Ekim 1933 günü gemiyle İstanbul’a gelen Philipp Schwartz ve arkadaşları bir gün sonra Dolmabahçe Sarayı’nda dönemin Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras (1883-1972) Cumhuriyet’in ilanının onuncu yıldönümü balosuna davet edildi. Schwartz onore olmuştur. Hissettiklerini, baloda birlikte bulunduğu hukuk profesörü Hirsh’e şöyle anlatır:
“. . . Ve işte ben, Alman vatanında Yahudi olduğu için hor görülen, “aşağılık” ırka mensup olduğu için sahip olduğu mevkilerden kovulan, evini, yurdunu terk edip, yabancı ülkelere kaçmak zorunda bırakılan ben, “mülteci” ben, dünyanın bir ucundaki Türkiye’de bir zamanların Taht Salonu olan bu mekânda, ülkenin ilk bin seçkininden sayılan, saygıdeğer bir Alman profesör sıfatıyla hazır bulunmaktayım! Talihin yüzüme güldüğü bu olağanüstü anı yaşamak, daha Türkiye’deki yıllarımın hemen başındayken, nasip olmuştu bana (11).
İstanbul Üniversitesi içinde patoloji ve diğer temel bilimler için ana binaya yakınında eskiden askeri cezaevi (Bekirağa Bölüğü) binası uygun bulundu. Patolojiye ayrılan bölümde Schwartz’ın istekleri doğrultusunda gerekli değişikliler planlandı.
Tadilat Schwartz’ın istediği hızla gitmiyordu. Schwartz’ın üniversite yönetimine ısrarlı girişimleri sonucu, bina 1934-35 ders yılı başında Schwartz’ın istediği modele uygun hale geldi. Artık şevke çalışabilir, patoloji istediği sistemi kurmaya başlayabilirdi
O günlerin koşulları içinde patoloji daha çok otopsiye (post mortem) dayalı bir disiplindi. Tanı patolojisine yönelik işlemler çok azdı. Hekimlerin cerrahi patolojiye [biyopsi ve ameliyatla alınan doku ve organların teşhisi (tanısı)] için patolojik incelemeye olan ilgileri yok denecek kadardı. O nedenle patoloji, öğrenci eğitimi ağırlıklı bir tıp dalıydı. (Yazarın notu: 2022 TUS birincisi ihtisas için patoloji’yi seçmiştir. Nereden nereye). Tıp öğrencileri 6 yıllık eğitimleri sırasında 3. sınıfta ‘Genel Patoloji’, 4 sınıfta “özel patoloji” dersleri görürlerdi.
Schwartz, patoloji bölümünde pratik uygulamalar için mikroskopi, makroskopi ve otopsi salonları yaptırmıştır. Öğrencilerin uygulamalı çalışmaları için ders konularıyla ilgili preperatların bulunduğu kutular hazırlatmıştır. Öğrenciye patolojiyi sevdiren bir öğretim modeli geliştirmiştir. Patoloji katı kuramsal bilgi aktarılan dersler olmaktan çok, otopsi örnekleri üzerinde analiz ve senteze dayanan demonstrasyonlar sunmuştur.
Daha önce uygulanmayan kliniko-patoloji derslerini Schwartz zamanında başlamıştır. İlginç otopsi olgularını, klinikte hastayı izleyen öğretim üyesini de davet ederek derse çıkarır, dersi öğrencinin ilgisini çekecek ve belleğinde kalacak bir olay haline getirirdi.
Sınav konusunda da bir yenilik getirmişti: Patolojiyi sınav sırasında da öğretmek ve sevdirmek. Onun için, öğretim sürecinde olduğu kadar, sınavda da uygulama çok önemli idi. Otopsi, mikroskopi ve makroskopi ile kuramsal konularda sınav yapılırdı. Sınav öncesi günlerde, salonlar öğrencilere açılarak öğrencilerin sınavlara çalışmaları sağlanırdı.
Asistan eğitiminde de uygulamalı çalışma ön planda gelmekte idi. Sistemli otopsi yapılmasını, raporun kürsüde kalan kısmına en küçük ayrıntıların yazılmasını, yeni bir asistana özenle ve s akin çalışmasını, düzenli olmasını öğretiyordu. Otopsi yapanın epikriz ile rapor yazması gerekiyordu. Kürsünün önemli bir faaliyeti de otopsi kontrolleriydi. En az 100 otopsi yapmayan bir asistan, uzman olamazdı. Onun zamanında her gün ortalama üç otopsi yapılırdı (17).
Schwartz’ın asistanı Talia Bali Aykan profesörünü söyle anlatır: (1918-2003) bu makalenin yazarının (NP) İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesindeki patoloji profesörü] “O, bize Batı’nın çalışma disiplinini getiren ilk isimdir ve morfolojik yöntemlere büyük bir başarı ile hâkim bir morfolog’dur. Ayrıcabir pedagog olarak, düşünmeye sevkeden bir sistemi benimsemişti. Öğrencilere sorun içeren konular verir ve onların düşünme yeteneğini geliştirmeye çalışırdı”(18).
Diagnostik patoloji o yıllarda henüz gelişmemişti. Biyopsi çok fazla uygulanan işlem değildi. Schwartz 1938’de tıp fakültesine verdiği raporda “Bir önceki yıl, 5 ay zarfında 330 otopsi ve 406 biyopsi doku örneği muayene edilirken, bu sayının içinde bulundukları yıl 270 otopsi ve 277 biyopsi parçasına inmesi, onu gelecek yıllar açısından endişelendirdiği” belirtmiştir. Schwartz kliniklerden yalnız Nissen’in yönetimindeki I. Cerrahi Kürsüsünden biyopsi geldiği ifade etmiştir [19, 20] (Yazarın notu:Bugün sadece İstanbul Tıp Fakültesi patoloji bölümünde incelemesi yapılan hücre-doku örneği sayısı yılda 100 binin üstündedir).
Schwartz kısa zamanda Türkçe öğrenerek 1952 yılına kadar 19 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Bölümü’nde genel patoloji ve patolojik anatomi derslerini vermeyi sürdürdü. Özellikle tümör patolojisi, nöropatoloji, akciğer tüberkülozu ve bir otopsi tekniği üzerinde çalışmalar yürüttü.
Schwartz, 1933-1952 yılları arasında Türkiye’de bulunduğu 19 yıl boyunca 30 makale ve 1934-1954 yılları arasında ülkemizde görev yapmış olan asistanı Dr. Rosa Maria Rössler (1901-1954) tarafından Türkçeye çevrilen 8 kitap yazdı. Yurtdışı kongrelere katıldı.
1939 yılında Türk vatandaşlığına geçmek için başvuruda bulunan Schwartz, 28 Nisan 1948 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçti. Son sözleşmesi gereği Türk profesörlerinden yedi-sekiz kat fazla olan maaşı, Türk profesörlerin maaşına indirildi. Bu durum Schwartz ve ailesinde yabancı statüsündeki aldıkları maaşa göre oluşturduğu yaşam kalitesinde önemli düşüşe neden oldu.
Kızı Susan, Türkiye’den ayrılarak eğitimi için İsviçre’ye gitti. Sonraki yıllarda da psikiyatrist olarak burada hayatını sürdürmektedir. Bu satırların yazıldığı Nisan 2022 tarihine göre 92 yaşında olup ve Zürih’te yaşamaktadır.
Türkiye yıllarında İstanbul Üniversitesi’ndeki akademisyen meslektaşlarından biri olan, Schwartz’ın Türkiye’den ayrılmasından sonra sadece, 1950’li yıllarda Frankfurt’ta Schwartz’ın kendisini ziyareti sırasında bir kez görüştüklerini ifade eden Ekonomist Prof. Dr. Fritz Neumark (1900-1991) anılarında, Schwartz hakkında şu değerlendirmelerde bulunur:(10)
“Türkiye projesinin gerçek yaratıcısı oydu… Benim gözlemlerime Türkiye projesinin gerçek yaratıcısı oydu… Benim gözlemlerime göre hemşerilerinin birçoğu gibi dâhiyane niteliklere sahipti. Geniş fantezisi, bitmez tükenmez bir çalışma enerjisi vardı; ama alaylı daha doğrusu iğneleyici tavırlarıyla kendisine düşman olmak istemeyen bazı kişileri bile düşman edinmişti. Bu olağanüstü insanın Türkler ve Almanlar arasında–genellikle layık olmadığı- bir güvensizlik, hatta antipatiyle karşılaştığını ve mülteciler için verdiği büyük uğraşlar nedeniyle objektif olarak hakkettiği takdiri görememiş olmasını büyük bir üzüntü ile ifade etmek gerekir. ”
Schwartz’a yer açılması için “üniversite reformu” sırasında Türk Patolojisinin kurucu sayılan Prof. Hamdi Suat’ın üniversiteden tasfiye edildiği düşünülmektedir. O zamanın üniversite rektörü Prof. Dr. Tevfik Sağlam, bu olayda Malche’nin rolü olduğunu yazmıştır. Hamdi Suat Aknar(1873-1936), Gülhane’de staj gördüğü sırada hocası Dyke’nin dikkatini çekti. Patoloji eğitimi için Hamdi’yi Almanya’ya yolladı. Hamdi Suat, Almanya Leipzig ‘te dönemin ünlü patoloji profesörü Marcland’ın yanında yetişmiş ve Türkiye’nin batılı anlamda resmi patoloji eğitimi almış ilk patoloğu idi. Reform öncesi üniversite yaşamında başarılı çalışmaları vardı. Öğrendiği Alman sisteminin temelleri atmıştı. Eski üniversiteden (Darülfünun) tasfiye edilen profesörler için ileri sürülen “eski ve çağdışı” nitelemesine hiç uymuyordu. Kitaplarını Latin harfleri ile yayınlayan ilk İstanbul Darülfünunu hocasıdır. Prof. Tevfik Sağlam, Hamdi Suat’ın vefatından sonra Tan gazetesinde kaleme aldığı makalede, Malche’nin Almanlara yer açabilmek için Hamdi Suat’ın feda edildiğini yazar(21). Neyse ki dönemin sağlık bakanı Dr. Refik Saydam Hamdi Suat’ın arkadaşıdır. O sayede, Vakıf Gureba Hastanesi patoloji bölüm şefliğine atanır.
İÜ Tıp Tarihi öğretim üyesi merhum Prof Dr Bedi N. Şehsuvaroğlu , Doç Ayşegül Erdemir Demirhan ve Doç. Gönül Cantay Güreşsever’in 1984’te birlikte yayınladıkları “Türk Tıp Tarihi” kitabında (Taş Yayınevi, Bursa) Reşit Galip ile Hamdi Suat arasındaki duygusal bir kırgınlığa (muhtemel hoca-öğrenci olarak) değinir ama kitabında bu kırıklığın nedenine ilişkin başka bilgi yoktur.
Eski Bakan ve THY Genel Müdürü Cem Kozlu’nun yeni kitabı “Bir Tıp Şehidi Salahattin Mehmet Erk, Cumhuriyet’in ilk röntgen profesörü” adlı eserinde dedesinin öyküsünü anlatır (Remzi Kitapevi 2021). Dedesi tıbbiyeyi yarım bırakır; Çanakkale ve Filistin cephelerinde hekim olarak görev yapar. İstanbul’a dönüşte tıbbiyeden mezun olur ve Avusturya’da röntgen ihtisası yapar. Haydarpaşa’daki Darülfünun tıbbiyesinde Cumhuriyet’in ilk röntgen profesörü olur. Böyle bir kişi bile, 33 Reformunda İstanbul Üniversitesi’ne alınmaz. Haydarpaşa Numune hastanesinde röntgen uzmanı olarak çalışır. Bazı kaynaklara göre “tasfiyenin adil olmadığı, birçok haksızlar içerdiği belirtilmektedir. 151 öğretim üyesinin 92 si tasfiye edildi. (22, 23). Atatürk, Reşit Galip’in tavsiyedeki katı tutumundan rahatsız olur ve onu hem bu görevden hem de Millî Eğitim Bakanlığı’ndan alır. Reşit Galip bir süre sonra Moda’da geçirdiği bir deniz kazasında ciğerlerini üşütüp zatürre olur hayatını kaybeder. Görevden almasına karşın Atatürk, Reşit Galip’i Cumhuriyet’in kuruluş ilke ve inkılaplarına sadık bağlılığından dolayı onu sevmektedir. Vefatından çok üzüldüğü belirtilir.
Schwartz’ın diğer Alman meslektaşı Oberndorfer ile aynı çatı altında çalışamayıp Oberndorfer için “Deneysel ve Genel Patoloji” sonra da “Kanser Enstitüsü “adıyla ayrı bir bölüm oluşturulmuştur. Bu durum Schwartz’ın “tek adam” olma yapısını destekleyen bir diğer unsur olarak düşünülmektedir.
Schwartz’ın Türk vatandaşı olduktan sonra maaşının belirgin derecede hem hevesini kırdıhem de yaşam kalitesi düştü (Yabancı hekimler, üniversitedeki Türk meslektaşlarına kıyasla 5-6 kat daha fazla maaş almaktaydı. Doktor olanlar için Türklere izin verilen serbest çalışma onlara yasaktı). ABD Wrentham State Medical School (Tıp Fakültesi) Akıl Hastalıkları Hastanesi Araştırma Merkezi’nde “yeni doğanlarda doğum travmaları nedenli kalıcı beyin hasarları” konusunda bir yıl sureyle araştırma yapmak üzere davet alır. 1950’de İstanbul Üniversitesinden izinli gittiği Amerika’dan 1951’de dönerek üniversitedeki görevine devam etti. Bir süre sonra, mesleki araştırmasına devam etmek için tekrar izin alarak ABD’ ye bir kez daha gitti. Bu kez izin sonunda İstanbul’a dönmeyip 1952’de Türkiye’deki görevinden istifa etti.
ABD Pennsylvania WarrenStateHospital’de Patolojik Anatomi Araştırma Enstitüsü’nün başkanı olarak çalışmaya başladı. Karısı Vera ve oğlu Andreas ile Amerika’ya yerleşti. Özellikle “yenidoğan serebral doğum lezyonları üzerine çalıştı.
1 Aralık 1977 tarihinde, 83 yaşında Florida’da vefat etti. Vefatına kadar üniversitedeki görevine devam etti.
Bu arada Almanya’dan ayrılan bilim adamlarının geri dönmesine olanak sağlayan yasa uyarınca Schwartz, 1952 ‘de mart ayında Türkiye’den ayrılarak Frankfurt Üniversitesi’ndeki görevine geri dönmek için başvurdu fakat yaşının ilerlediği gerekçe gösterilerek bu başvurusu geri çevrildi. Halbuki Schwartz hem “ileri yaşta değildi (58 yaşındaydı) hem de benzer durumda olup kabul edilenler vardı. Bu durum Schwartz’ın savaş öncesi “Dayanışma Komitesini” kurmasındaki “öncü ve örgütçü” faaliyetlerine bağlandı(2, 3).
Neyse ki, Schwartz’ın değeri, ülkesini ve üniversitesini terke mecbur bırakıldığı 1933 ten 81 yıl, ölümünden 37 yıl sonra takdir buldu. Alexander von Humboldt Foundation inisiyatifle, 24 Kasım 2014’te Frankfurt Goethe Üniversitesi Hastanesi ana binasının girişine anısı için dikilen anıtın (stel) törenle açılışı yapıldı. (24).
Zürih Belediyesi tarafından, karısının ve kendisinin mezarı kızının yaşadığı Zürih’e taşındı.
Ömrü mücadele içinde geçen Schwartz değeri geçte olsa takdir edilen bir bilim adamının huzuru içinde sonsuz uykusunda uyumaktadır.
Bugün İstanbul Üniversitesi Merkez kampüsü bahçesinde 1986 Alman Cumhurbaşkanı Weisscahher’ın Türkiye ziyaretinde açtığı, 2 Dünya Savaşı öncesi-sırasında (1933-45) Türkiye’ye gelen Alman bilim adamları anısına bir plaket vardır. (Yazarın notu: 1. Dünya Savaşı öncesinde de Darülfünuna çalışmak üzere yollanmış bir grup Alman profesör de vardır. Bunlar savaş sonrası ülkelerine dönmüştür).
İstanbul Tıp fakültesi Patoloji Bölümünde, Schwartz ‘ın oluşturduğu müzede hastalıkları tanımlayan birçok doku-organ örneği öğrenci eğitimi amaçlı korunmaktadır.
1933-1952 arası 19 yıl Türkiye’de kalan Schwartz, büyük bir Türk dostu ve yetenekli bir bilim adamı olarak Türk patoloji topluluğunun anılarında yaşamaya devam etmektedir. “Fişek internet” sayfasındaki makalede tanımladığı üzere“o artık bizden biridir; ‘unutulmuş bir kurtarıcı’ değil, artık o ‘unutulmayan ‘bir kurtarıcıdır” [25].
****
Not: Bu yazının İngilizcesi, makale kapsamında “Annals of Diagnostic Pathology” adlı ABD kaynaklı uluslararası bir meslek-uzmanlık dergisinde yayına kabul edilmiştir.
a-Albert Wilhelm Fischer (1892-1969). Bir Alman cerrah ve Frankfurt am Main, Giessen ve Kiel’de üniversite öğretim görevlisiydi. Yahudi değildi.
b-Kurt Rheindorf tarihçi ve felsefeciydi. . Politik olarak sol görüşlüydü. Naziler tarafından Frankfurt Üniversitesi’nden çıkarıldı. Yahudi değildi.
c–Prof. BernhardFischer-Wasels: 1877-1941, Frankfurtlu Alman patoloji profesörüydü. Schwartz’ınçalışığı bölümün şefiydi. Liberal dünya görüşü vardı. Nazilere karşıydı. Schwartz dahil bölümünde çalışan 4 Yahudi bilim adamının kaçmasına yardım etti.
l. https://en. wikipedia. org › wiki, BernhardaFisher-Wasels
d-Prof. Richard Bieling. Frankfurt Universitesinde halk sağlığı profesörüydü. Yahudi değildi ama Nazi karşıtı dünya görüşüne sahipti.
e–Albert Malche (1876-1956) İsviçreli pedagog, siyasetçi, Cenevre Üniversitesi’nde profesör. 1932’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından davet edilerek İstanbul Üniversitesi reformuna yol açan raporu yazdı. 1940-41 tarihleri arasında İsviçre Konfederasyonu Eyaletler Meclisi başkanlığı görevinde bulundu. Malche ayrıca 1933’te iki kez Ankara’ya gelerek, Almanya’da üniversitelerden uzaklaştırılan öğretim üyelerinin Türkiye’ye getirilmesine aracı oldu.
f-Istanbul University Tıp Fakültesine gelen profesörler:
Philipp Schwartz (Patoloji), Siegfried Oberndorfer (Patoloji), Rudolf Nissen (Cerrahi), Wilhelm Liepmann (Kadın-Doğum), Erich Rutin and Karl Hellmann (KBB), Joseph Igersheimer (Göz), Friedrich Dessauer( Radyoloji ve Radyoterapi), Max Sgalitzer (Radyoloji ve Radyoterapi), Wilhelm Lipschitz (Biyokimya), Felix Haurowitz (Biokimya), Zdenko Stary (Biyokimya), Tibor Péterfi (Histoloji ve Embriyoloji), Erich Frank (İç Hastalıkları), Hans Winterstein (Fizyoloji), Julius Hirsch (Halk Sağlığı ve Hijyen), Hugo Braun (Mikrobiyoloji), Berta Ottenstein (Dermatoloji-Cildiye). Ankara NumuneHastanesi: Albert Eckstein (Çocuk Hastalıkları – yazarın notu: Bir Türk asistanı, sonraları Türkiye Yüksek Öğretimine yön veren YÖK sistemin 1981’deki kurucusu bir kişi olacaktı, Prof Dr İhsan Doğramacı…)
[1]Scwartz P. Notgemeinschaft: Zur Emigrationdeutscher Wissenschaftler nach 1933 in der Türkei. Paperback, Helge Peukert (Herausgeber, Vorwort). Marburg Metropolis-Verlag. 1995. (Türkçe baskı: Schwartz, Philipp. “Kader Birliği. 1933 Sonrası Türkiye’ye Göç Eden Alman Bilim Adamları”, Çeviri: Alçı N, Belge Yayınları, İstanbul; 2003).
[2]Pauli R, J. Sziranyi J, GroßD. The pathologist PhilippSchwartz(1894–1977): From Nazi victim to initiator of the “Emergency Society of German Scholars Abroad”. Pathologe 2020; 41 (Suppl 1):39–47. https://doi. org/10. 1007/s00292-019-0630-3.
[3]Kreft G. Neuroscientists rescuing refugee scholars: Three Founders of the Notgemeinschaft in Zurich, 1933. Swiss Archives of Neurologyand Psychiatry 2015; 166 (8) 293-7. https://doi. org/10. 4414/sanp. 2015. 00363.
[4]KreftG. In Memoriam Philipp Schwartz (1894-1977. Neuropathologe – Patriot – Weltbürger. e-Neuroforum 2007;13 (1): 31-3.
https://doi. org/10. 1515/nf-2007-0106.
[5]Gruber, Georg B. “Fischer-Wasels, Bernhard”, Neue Deutsche Biographie (in German), vol. 5, Berlin: Duncker&Humblot, pp. 213–214; 1961. (tam yayına erişim online)
[6] Reisman A. Turkey’smodernization. Refugees from Nazism and Ataturk’s vision. Washington DC: New Academia Publishing; 2006.
[7]Keser, M. Philipp Schwartz:Türkiye’ye ve Alman Göçmenlere Katkıları (Philipp Schwartz: His Contribution to Turkey and German Immigrants). AUSBD (Ankara International Journal of Social Sciences). 2020; 3 (5): 75-89 (in Turkish with an abstract in English).
https://dergipark. org. tr/tr/pub/usdad/issue/55369/727459[ Erişim 20 Mart 2022].
[8] Çam H. İki dünya savaşı arasında Türkiye`ye Alman akademisyen göçü (Migration of German Scientists between Two World Wars). Istanbul University Social Sciences Institute, Ph. D. Thesis (Istanbul 2012; in Turkish with an abstract in English).
https://acikbilim. yok. gov. tr/handle/20. 500. 12812/178781/;Istanbul [Erişim 10 Mart 2022].
[9] Aslan P. 1933-1950 yılları arasında Türkiye’ye gelen Alman İktisatçılar. Gerhard Kessler’in Türkiye’de Sosyal Politikaların Gelişime Katkıları. Maltepe Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi 2019.
https://acikbilim. yok. gov. tr › bitstream › handle (Açıkerişim. (Erişim 2 Mayıs 2022).
[10]Neumark F. Zuflucht am Bosporus. Deutsche Gelehrte, Politiker und Kunstler in der Emigration 1933–1953 (English translation of the title: Those Who Took Refuge in the Bosphorus). Knecht, Frankfurt am Main;1980. (Türkçe basım:” Boğaziçi’ne sığınanlar”. Çeviri: Bahadır AŞ. İstanbul: Kopernik Yayınevi; 2017).
[11 ]Hirsh EE. Ausdes Kaisers Zeiten durch die Weimarer Republik in das Land Atatürks: eine unzeit gemässe Autobiographie. J. Schweitzer Verlag, München; 1982 (Türkçe basım: “Anılarım”. Çeviri: Suphi F. Tubitak Yayınları, Ankara;1997).
[12] Nazım Y. Vatansız! – T24 (Heimatlos ; internet gazetesi/an internet newspaperarticle in Turkish).
https://t24. com. tr / Son Yazılar /Yusuf Nazım/Vatansız [ erişim 13 March 2022].
[13] WidmannH. Exil und Bildungshilfe Die deutsch sprachige akademische Emigration in die Türkein ach 1933. Frankfurt /M, ; Peter Lang International Publisher; 1973 (Türkçe basım: Almanca konuşulan ülkelerden 1933 yılından sonra Türkiye’ye gelen öğretim üyeleri yaşam öyküleri-çalışmaları etkileri. Çeviri: Kazancıgil A, Bozkurt S. İstanbul, Kabalcı Yayınevi;2000).
[14] Mangold-Will S. Begrenzte Freundschaft : Deutschland und die Türkei, 1918-1933. Göttingen: WallsteinVerlag; 2013.
[15] Werner R, Strauss Arthur H, Foitzik J.
Biographisches Handbuch der deutsch sprachigen Emigration nach 1933. München: KG Saur Verlag;1980.
[16] Yalçın K. Haymatlos. İş Bankası Kültür Yayınları. İstanbul: 2011.
[17] Namal A. Ord. Prof. Dr. PhilippSchwartz’ın (1894-1977) İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Patoloji eğitimine katkısı. Türk Patoloji Dergisi 2003; 19(1-2): 1-6 [Prof. Dr. PhilippSchwartz’s (1894-1977) contributions to the pathology education at the Medical Faculty of Istanbul University. Turkish Journal of Pathology (in Turkish with an abstract in English)].
https://www. turkjpath. org / summary /ord. prof. dr. philippschwartz (1894-1977): İstanbul.
[18] Namal A. Ord. Prof. Dr. PhlippSchwartz (1894-1977). (1894-1977) 1933 Türk Üniversite Reformu ve Patoloji’ye Katkılarıyla. Nobel Medicus 2016; 12 (2): 87-90. (Ord. Prof. Dr. Philipp Schwartz (1894-1977: His contributionsto 1933 university reform in Turkey and to pathology; in Turkishwith an abstract in English).
https://www. nobelmedicus. com /Ord. Prof. Dr. PhilippSchwartz:Istanbul.
[19] Paksoy N. The history of pathology in Turkey. Pathol Res Pract. 1989;184(1):128–31.
https:// doi. org/10. 1016/S0344-0338((88)80203-6.
[20]Paksoy N. Role of German-speaking scholars in the development of pathology in Turkey. Wien Med Wochenschr. 2020 ;170(3-4):92-100.
https://doi. org/ 10. 1007/s10354-019-0686-y.
[21] Alper M. Akademide liyakat hep vardı, ama son dönemde bozuldu. . .
http://muratalper. com› haber› akademide-liyakat-hep-va. . .
[22] Arslan A. Darülfünun’dan Üniversite’ye. Kitapevi yayını. 1995, İstanbul.
[23] Mazıcı N. Öncesi ve Sonrasıyla 1933 Üniversite Reformu- Nurşen Mazıcı
https://birikimdergisi. com› sayi-76-agustos-1995› onc. . .
[24]Kreft G. Goethe University honours the founder of the “Notgemeinschaft” with a column. Philipp Schwartz – the forgotten saviour pres release Nov 24-2014.
https://www. goethe-university-frankfurt. de / Goethe-Universität PhilippSchwartz – the forgotten saviour/;2014 [erişim 13 Mart 2022].
[25] Portraits, Philipp Schwartz: Bizlerden biri
https://portreler. fisek. org. tr/o-bizdenbiri-unutulmus-kurtarici-philipp-schwartz/:2019 [erişim 27 Mart 2022].
*******
EK 1:
Uğur Dündar 27 Şubat 2000 tarihli Hürriyet’teki köşesinde Schwartz’ı konu alan ilginç bir yazı kaleme aldı. Yazıyı ek not olarak olduğu gibi aktarıyorum:
Uğur Dündar: Tarihi bir belge Hürriyet
27 Şubat 2000
Uğur DÜNDAR
Prof. Dr. Alaattin Akçasu’dan ilginç bir mektup aldım. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki görevinden emekli olduktan sonra tüm zamanını okuma ve araştırmayla değerlendiren Prof. Akçasu’nun mektubu, tarihe ışık tutacak bir belge niteliğinde. Değerli bilim adamı, Türkiye’deki üniversite reformunun mimarlarından Prof. Philip Schwartz’ın bir anısını aktararak, Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını yansıtıyor.
ATATÜRK HAYRANLIĞI
Akçasu Hoca’mızın mektubunu, aynen sunuyorum:
‘‘1966 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek, Tıp Fakültesi’nden hocam olan Prof. Dr. Philip Schwartz’ı ziyaret etmiştim. Hocam o sırada, Warren State Hospital’da çalışıyordu. Kendisi, 1933 yılında ülkemizde gerçekleşen üniversite reformunda, Türkiye’ye gelecek yabancı bilim adamlarının belirlenmesi için, Dr. Reşit Galip ve Prof. Dr. Kerim Erim’le büyük hizmet vermiştir. Prof. Schwartz, İstanbul Üniversitesi’nde modern bir pataloji laboratuvarı kurmakla yetinmeyip, Millî Eğitim Bakanlığı’na gönderdiği raporlarla, reformun başarısına katkıda bulunmuştur. Özetle çok değerli bir bilim adamıydı.
Amerika ziyaretim sırasında Prof. Schwartz’ın odasına girdiğimde, hayretler içinde kaldım. Çünkü duvarda Atatürk’ün büyük boy bir resmi asılıydı. Masasının üzerinde ise, Türk bayrağının yanı sıra, Dr. Reşit Galip ve Dr. Kerim Erim’in fotoğrafları göze çarpıyordu. Benimle konuşurken, dünyada en çok saygı duyduğu devlet adamının Atatürk olduğunu söyledi. Ayrıca, Dr. Reşit Galip ve Dr. Kerim Erim’den de sitayişle söz etti. Bunların samimi duyguları olduğundan hiç kuşkum yoktu. Çünkü Amerikan vatandaşı olmuştu ve bir daha Türkiye’ye dönmeyecekti.
Büyük Atatürk, 1938 yılı başlarında Prof. Schwartz’ı Dolmabahçe Sarayı’na çağırtmış. Kendisine gizli bir görev vereceğini söylemiş. Göreve gelince. . . Prof. Schwartz İngiltere’ye giderek, hükümetin bilimsel danışma kuruluyla, ufukta görünen İkinci Cihan Savaşı konusunda bazı görüşmeler yapacak, bu görüşmelerde Türkiye’nin Almanlarla savaşa girmesini önleyecek temasların yanı sıra, İngiliz ve Fransızlar’la bir antlaşma zemini hazırlanacak. Atatürk’ün Schwartz’a emri böyle. . . Atatürk bu manevrayı, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalan bir hayranlıkla Almanlarla birleşme olasılığını ortadan kaldırmak için yaptığını söylemiş.
ATATÜRK’E SORULAR
Görüşmede Prof. Schwartz’la Atatürk arasında şöyle bir diyalog gerçekleşmiş:
‘Paşam, Dışişleri Bakanı’nız ve orada sefiriniz varken, bu görevi niçin bana veriyorsunuz?’
‘Önemli antlaşmaların zeminini önce bilim adamları hazırlarlar, daha sonra diplomatlar tarafından imzalanır!’
Bunun üzerine Prof. Schwartz, zihnine takılan iki soruyu Atatürk’e açmış:
1- Avrupa devletleri, Hitler Almanya’sınca işgal edilirse, oradan kaçacak Yahudileri, Türkiye’ye kabul edecek misiniz?
2- Harpten sonra Filistin’de kurulacak bir Yahudi devletine nasıl bakarsınız?
Atatürk, Avrupa’dan kaçacak tüm Yahudileri, sadece transit olarak kabul edebileceğimizi, onları 15 günden daha fazla besleyecek gücümüzün olmadığını, bu sürenin bitiminde başka ülkelere nakledilmeleri gerektiğini söylemiş. Ayrıca Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hükümranlığımız dışında kaldığını belirtmiş.
İMZALANAMAYAN ANTLAŞMA
Görüşmenin ardından Prof. Schwartz, Atatürk’ün imzasıyla yetkili kılınıyor ve Londra’ya gidiyor. Orada Prof. Lindeman ve arkadaşlarıyla temas kurarak, istenilen antlaşma zeminini hazırlıyor. Ancak bu sırada büyük önder vefat ediyor. İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçilince, Prof. Schwartz, Atatürk’ün kendisine verdiği görevi anlatıyor. İsmet Paşa da sonuna kadar götürmesini istiyor.
İngiltere ve Fransa ile sürdürülen bu antlaşma temasları sayesinde Türkiye, 2. Dünya Savaşı’ndan yara almadan sıyrılıyor.
Schwartz Hoca yemekte eşine dönerek:
‘Ben öldükten sonra evimizdeki belgeleri Alaattin’e vermeni vasiyet ediyorum’ dedi. Bir süre sonra vefat ettiğini öğrendim. Fakat eşi, Güney Afrika’daki kızının yanına gittiğinden, kendisiyle temas kurma olanağını bulamadım. ’’ İlginç ve düşündürücü bir belge değil mi?
EK 2:
Kartpostal Zurih’teki Schwartz’a iletilmek üzere, İsviçre’nin başkenti Bern’den yollanmış. Kartta, ”Türkiye’nin başta tıp olmak üzere , fizyoloji ve matematik gibi alanlarda konusunda yetkin olan profesörler ihtiyacı vardır. İlgilenenler “Tokatlıyan Otel”inde konaklayan Prof Malche ile bağlantıya geçebilirler. Prof M. Yahudi değildir. Saygılarımla. ”… Sonradan Kaynakça 3’teki makalenin yazarı G. Kreft, kartpostalın Bern’de Musevi cemaatinden bir vaizin, Schwartz’a iletilmek üzere Zürih’teki bir haham’a yazdığını belirtmiştir.
EK 3:
Albert Einstein 17 Eylül 1933’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına (Başbakan o zaman İsmet İnönü’dür).
Türkiye’ye Almanları destekleyen bir mektup yazar. Onların mesleklerinde yetkin birer bilim adamı olduklarını belirtir. Einstein o yıllarda daha Amerika’ya göç etmemiştir. Paris’te Yahudi Bilim Adamları için , tıpkı Schwartz’ın Zürih’te yaptığı gibi kısa adı “Ose” olan “Yahudi Nüfusu Koruma Grupları Birliği” adında bir dayanışma grubu oluşturmuştur.
Sonradan 1949’da ABD Priceton Üniversitesi’nde Einstien ile İTÜ Elektrik Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof Münir Ülgür, aynı üniversitede elektrik doktorası yaparken Einstein ile görüştüğünü yazar. Einstein’in Prof Ülgür’e “ Siz Atatürk gibi dünyanın en büyük önderine sahipsiniz. Atatürk 33 reformunda benim de Türkiye’ye gelmemi istedi ama ben ABD çalışma olanakların bana daha uygun olduğu gerekçesiyle kabul edemedim” dediğini belirtir (Kaynak: Osman Bahadır. Cumhuriyet Bilim Teknik Eki 20 Ekim 2006, sayı:1345).