Tarihçi Hakan Erdem Bey 2008 yılında bir kitap yayınladı. Tarih Lenk adlı kitap, kısa sürede tarih okurları arasında büyük ilgi gördü. Kitabında tarihçilerin Osmanlıca kaynakları incelerken Tercüme ederken yaptıkları hataları yazmıştı. Fatih Sultan Mehmet’i Boğdan seferi yerine Bağdat seferine nasıl çıkardıklarını okuyunca hem şaşırmış, hem üzülmüştüm. Fatih’in hayatını bilmeyen bir tarihçi, nasıl o dönemle ilgili yazardı. Osmanlı ancak Fatih döneminde Fırat’ı geçmişti. Bağdat, Fatih’in ölümünden(1481) 43 yıl sonra Padişah Sultan Süleyman zamanında 28 Kasım 1534’te Sadrazam İbrahim Paşa tarafından fethedilmişti.
Tercüme yapanların yaptığı hatalar tarihçilerin hatalarına rahmet okutur. Doksanlı yılların sonlarına doğru ABD’li Amiral Mahan’ın “Deniz Gücünün Etkisi” adında kitabı piyasaya çıktı. Amerikan emperyalizminin yayılma stratejisini yazan ve güçlü bir donanmanın yanı sıra deniz piyade gücü oluşturulmasını öneren Mahan’ın kitabını bir solukta okudum.
Kitaptaki bir bölümü okuyunca böyle bir hata olamaz dedim. Yayınevine yaptıkları hatayı faksla bildirdim ve “Keşke bir deniz subayına okutaydınız” dedim. Kitapta Danimarka ve İngiliz donanması savaşıyor ve savaşta Danimarka donanması savaşı kazanıyordu.
“Ne var bunda” dediğinizi duyar gibiyim. İki ufak hata var: Birincisi Danimarka’nın büyük deniz gücü olmadı. Diğeri bu savaş Hollanda ve İngiltere arasında oldu, savaşı Hollanda kazandı. Bir daha aralarında savaş olmadı. İngiltere, Hollanda’yla uzlaşmayı seçti.
İkinci şaşkınlığımı “Büyük İskender” rüzgârı estiğinde yaşadım. Dergiler, İskender’i yazıyordu. Yazılar sanki tek elden çıkmışçasına birbirine benziyordu. Fokus dergisindeki yazıda 12 önemli hata buldum ve dergi editörüne faksladım. Özür telefonu açtı. Ama 4-5 yıl sonra Özbekistan’a giderken THY dergisinde aynı hata dolu yazıyı okudum.
Genelde tarihçiler Perslerden sonra hemen Partlara geçiyorlar. Oysa arada yaklaşık 300 sene süren bir Helenistik dönem var.
Transilvanya’yı Transibirya diye çevireni gördüm, okudum. “Konu Balkanlar’da geçiyor, Transilvanya olmalı” dedim ama yayınevini bir türlü ikna edemedim.
Yayınevlerine çok mail gönderdim, mektup yolladım. Bir dostum, “Türkiye’de kitap alınır ama okunmaz” demişti. İnanamamıştım, yıllar sonra hak verdim. Yazarken tarih hatası yapılabilir, ama beşinci veya onuncu baskıda da devam etmez ki? 55. Baskısını yapmış kitapta iki göze batan tarih hatasının yanı sıra Amasya hala Bolu Sancağı’na bağlı gösterilmez. Amasra diye düzeltilmeliydi. Amasya, hem Bolu’ya uzak, hem de ayrı bir sancaktır.
Tarih kitabı çeviren tarihçilerin hatalarının baş sebebi genel tarih bilgisinin zayıflığı olduğunu gördüm. Tercüme yapan dilcilerin hatası ise genel kültür eksikliği.
Gelelim wagona, kovboy yani western filmi seyrettiniz mi? Bu filmlerde arabalarının üstü branda ile çevrili içinde her türlü ıvır zıvırın satıldığı seyyar satıcı arabalar vardır. Üzerlerinde wagon yazar. Ayrıca kovboy kasabalarında içinde her türlü eşyanın satıldığı dükkânların üzerinde de wagon yazar.
Tarihçiler, geçmişi daha iyi anlatabilmek için tarihi çağlara bölmüşlerdir. Orta Çağ (MS. 375-1453), Yeni Çağ (1453-1789) ve 1789’dan günümüze olan süreye Yakın Çağ demişler.
Gelelim yazının başlığındaki başındaki Wagon kelimesinin niye yazıldığına; trenle ilk yolcu ve yük taşımacılığı 1825 yılında İngiltere’de başlamıştır.
Beş veya altı yıl önce Sabetay Sevi’nin hayatını anlatan bir kitap aldım. Fırsat bulamadım ve aldıktan 2 yıl sonra okuyabildim. 1626-1676 yılları arasında yaşayan Sevi, kendisinin beklenen Mesih olduğunu ilan etmiş, gerek Osmanlı devletinde, gerekse Avrupa’daki Yahudiler arasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Neyse biz konumuza dönelim, çevirmenimiz Sevi’yi 1665 yılında Halep’ten lüks bir tren yolculuğuyla İzmir’e gönderir. Okudum, tekrar okudum. Tren nereden çıktı diye düşündüm ve sonunda çözdüm. Sevi, üstü örtülü bir arabayla bu yolculuğu yapmıştı. Bu arabalar için kullanılan wagon sözcüğü trenlerin yolcu ve yük taşıyan kapalı bölümleri için de kullanılmış. Çevirmenimiz o çağda tren var mı? Diye düşünmemiş ve mota mot çeviri yapmış. Sevi’yi trene bindirmiş.
Olayı anlattığım tarihçi dostum inanmadı. Beraber yakındaki kitapçıya gittik. Kitabın 17. Baskısı vardı ve aynı hatalı çeviri bu baskıda da vardı.
Geçenlerde okumak için sürükleyici bir kitap ararken filmini seyrettiğim “Boleyn Kızı” kitabı elime geçti. Bir solukta okudum. 1491-1547 yılları arasında yaşamış olan İngiltere Kralı VIII. Henry’nin anne Boleyn ile evliliğini ve o dönemi anlatıyordu. Çevirmen burada da Anne Boleyn’in dayısını 1530’da trenle Fransa’ya gönderince “Yeter artık, bu konuda bir yazı yazmalıyım” dedim. Kitapta atlara konulan eyere semer denmesi ayrı bir çeviri hatası, semer eşeklere konulur. Bu arada benim okuduğum kitabın 8. Baskısıydı.
Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar.
Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu.
TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi.
Yayınlanmış kitaplarından bazıları:
"Kuşçubaşı Hacı Sami Bey",
"Özbek Mektupları",
"Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler",
"Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi".
Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır.
E-Posta: [email protected]