Yeni Târihî Bulgular Işığında: Bursa Ne Zaman Fethedildi? |
Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Kuruluş devri, mevcut kaynak ve belgelerin yok denilecek kadar az oluşu nedeniyle, hiç şüphesiz Osmanlı tarihinin en karanlıkta kalmış olan ve bulunacak yeni çağdaş materyaller ışığında aydınlatılmaya ihtiyaç duyulan dönemidir. İşte literatürde Osmanlılar’ın ilk büyük ve önemli fethi olarak kabul edilen Bursa’nın fethinin hangi tarihte gerçekleştiği meselesi de, yakın zamâna kadar Osmanlı tarihlerindeki çelişkili kayıtlar ve manzum bir Bizans kroniğindeki belirsiz atıflar ekseninde, en çok tekrarlanan târihe bakılarak tespit edilmeye çalışılırken, ortaya çıkan çağdaş bulgular ekseninde henüz yeni yeni aydınlanıp çözülmeye başlayan Kuruluş devri Osmanlı tarihinin en önemli tartışmalı meselelerinden birisidir.
Osmanlılar’ın Bizans’tan aldıkları ilk büyük şehir olan Bursa (Προύσα)’nın fethinin bilinen yaygın târih olan 726/1326’dan dört yıl önce, 722/1322 yılı ortalarına doğru gerçekleştiği birkaç yıl önce kaleme aldığımız kısa bir makalede ana hatlarıyla gösterilmişti[1]. Bu araştırmamızda ise Bursa’nın fetih tarihine ilişkin mevcut Osmanlı kaynaklarındaki bilgiler ve Bizans takvimlerinde yer alan tarihler daha geniş bir çerçevede ele alınıp birbirleriyle karşılaştırılarak, çağdaş kaynak ve belgelerden aktardığımız daha önceki verilerin yanı sıra, o devre yâhut yakın dönemlere ait eski tarihî takvimler, onlardaki bilgileri esas alan Silsile-nâme’ler ve bilinmeyen nâdir nümismatik materyallerdeki ortak veriler günyüzüne çıkarılarak, bunların tümü topluca sentezlemek sûretiyle, Bursa kuşatmasının başlangıç tarihinden Bursa kalesi’nin alınışı ve fethin çevre bölgelere doğru genişleyip tamamlanışına kadarki süreç hakkında ilk kez doğru ve sağlam verilere dayalı kronolojik bir perspektif inşâ edilmeye çalışılacaktır.
Kayır Hân’ın üçüncü kuşaktan torunu olan Osman Gâzî’nin 689/1290 yılından beri Bizans’ın doğusundaki kararlı ilerleyişi ve 699-700/1300-1301’de tüm Uç Türkmenleri’nin liderliğini üstlenip Bithynia’nın önemli bir kısmını ele geçirmesi, 27 Temmuz 1302’de imparatorluk ordusunun karşı saldırısı niteliğindeki Bapheus Savaşı’nın ortaya çıkması sonucunu doğurmuş; Bizans ordusunun yenilgisiyle sonuçlanan bu savaş Osman Gâzî ve erleri için yeni akın ve fetihlerin, Bizans için ise yıkım ve felâketin başlangıcı olmuştur.
Osman Gazi, Batı Anadolu’daki Türkmen varlığını yok etmeye yönelik bu büyük tehdidi bertaraf ettikten sonra, imparatora öfkelenerek sınır boyundaki tüm Bizans yerleşkelerini birer birer vurmuş ve imparatorluğun doğu uçları yerleşik Rumlar için artık yaşanmaz bir yer olmuştu. Onun bu karşı taarruzunu önlemek için imparator II. Andronikos, 1303 yılı yazında bölge tekfurlarını örgütlemesi için komutanlarından Sgouras’ı arbaletli bir orduyla Katoikia/Kite bölgesine sevketmiş; ne var ki durumu önceden haber alan Osman Gâzî, bu orduyu da henüz harekete geçmeden düzenlediği ani bir baskınla yok etmişti (Haziran 1303)[2]. Kazandığı bu ikinci zaferden sonra ise Osman, bekleneceği üzere doğrudan bu ittifâka dâhil olan Rum tekfurlarının kale ve beldelerini hedef almış; Katoikia/Kite, Adranos, Kestel ve Bednos tekfurlarının birleşmelerine öncülük ettiği için, Pachymérès’in bildirdiği üzere, o âna kadar: “τούτων ἀπώνατο τῶν δεινῶν καὶ Προῦσα, μόνη πε ριλειφθεῖσα τῶν ἔξωθεν καλλονῶν” : “İyi hâlini korumayı başarabilmiş tek yer olan Brousse de sonunda bu felâketlere mâruz kalmış”tı[3]. Pachymérès’in bu bilgiyi tâkiben, Bursa’dan hemen sonra Πηγαὶ / Pegai (Biga)’nın da Osman tarafından vurulduğunu, savaşla eş zamanlı olarak Pegai’ye yerleşen İmparator IX. Mikhael’in Roger de Flor’u engellemesi nedeniyle bu kıyı şehrinin de akınlara hedef olduğunu belirtmesi[4]; bu çağdaş kayıtlara göre daha önce Alp Osman’ın hışmına uğramadan kalmış tek belde olan Bursa’nın ilk kez 6811/1303 yılı Temmuz ayı içinde (Zilhicce 702) Osmanlı akınlarına mâruz kaldığını gösterir ki, bu tarih aynı zamanda şimdiye dek bilinmeyen Bursa kuşatmasının da resmî başlangıç târihidir.
Nitekim bir görgü şâhidi olan İshak Fakih’ten naklen savaşı aktaran Âşık Paşa-zâde rivâyetinde de, 702 yılı sonu (1303 yılı ortaları)nda gerçekleşen Kite (Dinboz) Savaşı’nı direkt Bursa’nın kuşatma ve ablukası tâkip eder[5]. Bu çağdaş rivâyete göre bundan sonra Osman Gâzî, Kaplıca ve dağ tarafına iki ayrı havâle kulesi yapmaları için “ḳardaşı-oġlı Aḳ-Temür”le “Balabāncuḳ” adlı nökerini bu stratejik noktalara yerleştirecek; inşâsına başlanan kuleler tam bir yıl sonra, 703 yılı Şevvâl ayı (Haziran-Temmuz 1304 civârı)nda tamamlanarak, şehre uygulanan muhâsara ve abluka 1320’li yıllara kadar sürdürülecektir[6].
XV.yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. yüzyıl başları arasında te’lif edilmiş Osmanlı kroniklerinde Bursa kuşatmasının başlangıç zamanı hakkında, yalnız yukarıdaki rivâyetle sınırlı olarak belirsiz bir ipucu vermekle yetinildiği gibi; uzun bir zaman sonra gerçekleşecek olan Bursa’nın fetih tarihi hakkında da birbirinden tamâmen farklı ve çelişkili tarihlere yer verilmiştir.
Ahmedî’nin kronolojik hiçbir veri içermeyen Dāsitān ve Tevārīḫ-i Mülūk-i Āl-i ʿOs̱mān’ınını yazarken yararlandığı eski bir kaynağı, tahrife uğramış eski bir takvimle birleştirerek yeniden kullanan Şükrullah Çelebi, Behcetü’t-Tevārīḫ adını taşıyan Farsça İslâm tarihinde Osman Gâzî’nin Bursa kuşatması devam ederken öldüğünü, şehrin ancak oğlu Orhan’ın cülûsundan sonra alındığını belirterek, Bursa’nın fethini 710/1310 yılı gibi çok erken bir tarihte gerçekleşmiş gösterir[7]. Eserinin büyük bir kısmını Şükrullah’ın kroniğinin Osmanlı tarihi kısmı üzerine inşâ eden Mehmed bin Hacı Halîl el-Konevî de, Farsça kaleme aldığı Tārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān ve’s-Selçūḳ adlı eserinde aslî kaynağını takiben yine aynı târihe yer verir[8].
Kuruluş devri vak‘alarında Yazıcı-zâde Ali’nin Selçūḳ-nāme’sine ve Anonim Osmanlı kroniklerindeki rivayetlere ağırlık verdiği halde, Bursa’nın fethi konusunda farklı bir tarih vermesiyle dikkati çeken Lütfi Paşa, Kânûnî devrinde yazdığı Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān’ında fethin, yukarıdaki kroniklerde verilen tarihten altı yıl sonra, “hicretüñ yedi yüz on altı senesinde”, yani milâdî 1316 yılı içinde gerçekleştiğini belirtir[9].
Behiştî Ahmed Çelebi Vāridāt-ı Sübḥānī ve Fütūḥāt-ı ʿOs̱mānī adını taşıyan kroniğinin ilk cildinde, Osman Gâzî’nin âhir ömründe nikris hastalığına mübtelâ iken oğlu Orhan’ı yerine “kâ’im-makâm” olarak bırakıp Adranos fethine çıktığını, ardından Mihal’in girişimiyle Bursa’nın da alındığını belirtir ve: “Bu fetḥüñ tārīḫi hicretüñ yidi yüz yigirmisinde vāḳıʿdur.” diyerek, tek bir bâbın içine sıkıştırdığı her iki fethi 720 hicrî (= m. 1320) yılına târihlendirir[10].
Çelebi Sultan Mehmed dönemi müelliflerinden Semerkandî’nin kayıp kroniğine dayanarak[11] Düstūr-nāme adında manzum bir tarih yazmış olan Enverî de, Fatih döneminde kaleme aldığı eserinde Behiştî’ye benzer şekilde Osman Gâzî’nin 720/1320 yılında dünyadan göç ettiğini, yerine oğlu Orhan’ın geçip Bursa ve İznik şehirlerini fethettiğini söyleyerek, tarihlerini açıkça belirtmemekle birlikte her iki fethi de 1320 yılı sonrasına tarihlendirmiştir[12]. Fethin tarihi konusunda Enverî gibi 720/1320 yılından yola çıkan Edirne’li Rûhî Çelebi ise, diğerlerinden farklı olarak kroniğinde Bursa’nın fethinin “beşinci yıl”a tekabül ettiğini, yani 725/1325 yılında gerçekleştiğini ifâde etmiştir[13].
Fatih’in vezîri Karamânî Mehmed Paşa Tevārīḫu’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye adlı Arapça kısa kroniğinde Bursa’nın fethinin 726/1326 yılında gerçekleştiğine işaret ettiği gibi[14], eserinde Yıldırım Bâyezîd’in cülûsuna kadarki vak‘aları Yahşi Fakih Menāḳıb’ından özetleyen ve kronolojisinde kısmen Karamânî’nin kullandığı takvimi izleyen Âşık Paşa-zâde ise, Adranos fethi ile Bursa’nın fethinin birbirinin peşi sıra gerçekleştiğini aktardıktan sonra: “Bu fetḥüñ tārīḫi hicretüñ yedi yüz yigirmi altısında vāḳıʿ olundı, Orḫān Ġāzī elinden.” diyerek fetih hakkında yine 726/1326 tarihini vermiştir[15]. Âşık Paşa-zâde ile aynı rivâyet silsilesini takip eden Anonim tarihler[16] ve Edirne’li Oruç bin ‘Âdil de onun kullandığı takvime dayanarak Bursa’nın 726/1326 yılında fethedildiği bilgisini tekrar etmişlerdir[17].
Rivâyetlerini seçmedeki titizliği ve güvenilirliği ile tanınan ünlü Osmanlı müverrihi Mehmed Neşrî ise Kitāb-ı Cihān-nümā’sında, yukarıdaki kaynaklarda verilen tarihlerin hepsini asılsız kabul ederek yegâne sayılabilecek bambaşka bir târihi Bursa’nın gerçek fetih tarihi olarak zikretmiş; “Bu fetḥüñ tārīḫi hicretüñ yedi yüz yigirmi ikisinde vāḳıʿ oldı, Burūsa’nuñ fetḥi bu tārīḫden olduġına hiç nizāʿ yoḳdur.” diyerek[18], diğer müverrihlerden farklı olarak 722/1322 yılının Bursa’nın kesin fetih tarihi olduğunu açık bir biçimde dile getirmiştir.
Kendisinden önce eser yazan ya da çağdaşı olan tüm müverrihler birbirinden farklı tarihler verdikleri halde, Neşrî’nin 722/1322 yılını diğerlerine tercih ederek, “hiç nizāʿ yoḳdur” ifadesiyle Bursa’nın gerçek fetih tarihi olarak eserine titizlikle kaydedip doğruluğunu özellikle te’yid etmesi; onun bu bilgiyi geç dönem kroniklerinin herhangi birinden değil, onlardan daha güvenilir ve birbiriyle uyum içinde bulduğu çağdaş kaynaklardan tenkid yoluyla aktarmış olabileceği düşüncesini akla getirmektedir[19].
II.Bâyezîd’in emriyle her pâdişâha ayrı bir defter ayırmak suretiyle birer Osmanlı tarihi yazmaya memur edilen müverrihlerden İdrîs-i Bitlisî, Heşt Behişt adını verdiği Farsça eserinin ilk cildinde Bursa kuşatmasının 725/1325’te başlayıp 726/1326’da fetihle sonuçlandığını dile getirirken[20]; İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde) ise herhangi bir tenkide girişmeksizin, fethin 726/1326 ve 727/1327 tarihlerinde gerçekleştiğini gösteren iki farklı rivâyeti ayrı ayrı zikretmekle yetinmiştir[21].
Bursa’nın fetih tarihi ile ilgili bilgi karmaşasının yalnız Fâtih ve II. Bayezid dönemi müverrihleri arasında yaşanmadığı, Osmanlı tarihçiliğinin zirveye ulaştığı Kanunî, II. Selim ve III. Murad dönemlerinde de tartışıldığı, hatta yapılan dikkatsizlikler ve yeni hatalar nedeniyle konu ile ilgili tartışmanın daha da karmaşık bir çizgiye doğru kaydığı dikkati çekmektedir. Meselâ XVI. yüzyıl tarihçilerinden Seyyid Lokman Aşûrî’nin Ḳıyāfetü’l-İnsāniyye fī Şemāʾili’l-ʿOs̱māniyye’sinde kaleme aldığı bir manzûmenin sonuna Bursa’nın fethi hakkında düşürdüğü tarih bunun en ilginç örneğini teşkil etmektedir. Fetih yılı olarak 726/1326’yı esas aldığı anlaşılan Seyyid Lokman, şehrin fethine ebced karşılığı 626/1229 yılına tekabül eden: ام الفتوحين “Ümmü’l-fütūḥīn” ibâresini tarih düşürerek büyük bir dikkatsizlik örneği sergilemiş[22]; pek çok konuda eleştirel yaklaşımıyla dikkati çeken ünlü Osmanlı tarihçisi Gelibolu’lu Mustafa Âlî de haklı olarak, aynı yüzyılın sonunda nükteli bir üslûpla onun düşürdüğü bu yanlış târihi eleştirmiştir[23].
Yukarıda sıraladığımız kaynaklardan açıkça anlaşılacağı üzere, Osmanlı kronikleri Bursa’nın fethi hakkında 1310-1327 yılları arasında değişen çelişkili tarihlere yer vermişlerdir. Tahrife uğramış eski takvimlerdeki yanlış bilgilerin tekrarlanışı veya bu takvimlerdeki doğru tarihlerin nakli sırasında yapılan istinsah hatâları, zamanla kaynaklarda birbirinden çok farklı tarihlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiş; fethin aslî yılını gölgeden bırakan bu yanlış tarihler doğal olarak şimdiye dek çağdaş hiçbir kaynak ve materyalle de desteklenememiştir. Bu tarihlerin birbiriyle çelişkili oluşu Bursa’nın fetih tarihi meselesini uzun bir süre bilinmezliğe sürüklemiş; nihayet ünlü Bizantinist Lampros’un 1932-33’te yayınladığı XVIII. yüzyılda yazılmış bir Bizans kroniğindeki “9 İndiksiyon 6834/6 Nisan 1326” tarihi[24] diğerlerinden daha ayrıntılı oluşu ve yukarıdaki kayıtlardan bazıları ile uyuştuğu baz alınarak, Uzunçarşılı ve diğer bâzı araştırmacılar tarafından Bursa’nın gerçek fetih tarihi olarak kabul edilmiştir[25].
Bursa’nın fetih tarihinin 726/1326 olduğu bilgisini tereddütsüz kabul edenlerin ortak dayanak noktasının; Âşık Paşa-zâde ve onun kullandığı takvimi izleyen iki kronikle, bu tarihi gün ve ay ilâvesiyle tekrâr eden manzum bir Bizans kroniği olduğunu belirtmiştik. Özellikle Bizans kroniğindeki kaydın, Grek kaynaklarının daha güvenilir olduğu mantığıyla tereddütsüz kesin tarihî bir veri olarak kabul edilmesi, Bursa’nın fethi hakkında Osmanlı kaynaklarından sonra Bizans kısa kroniklerinde verilen tarihleri de ayrıntılı olarak gözden geçimemizi zarurî kılmaktadır.
Kuruluş devri Osmanlı tarihinin tartışmalı meselelerinin çözümünde büyük önem taşıyan Bizans Kısa Kronikleri, Selçuklular’dan beri bir inşâ klasiği olarak süregelen ve Çelebi Sultan Mehmed dönemine kadar Osmanlılar’da da varlığı tespit edilebilen, Türkler’deki tarihî takvim düzenleme geleneğine formatı itibâriyle tam bir benzerlik arz etmektedir[26]. Bu benzer özellikleri nedeniyle, tarih yazım literatüründe bizce Bizans Kısa Kronikleri yerine Bizans Târihî Takvimleri şeklinde nitelendirilmesi daha isâbetli gözüken bu metinlerde de, zannedildiği gibi Bursa’nın fethi hakkında sâbit kesin bir tarihin yer almadığı, XV.-XVI. yüzyıl Osmanlı kaynaklarında sıralanan karmaşık tarihler silsilesinin bir benzerinin tekrarlandığı görülür.
Osmanlı kaynaklarındaki çelişkili tarihlere paralel olarak, geç dönemde kaleme alınmış sekiz Bizans takviminde, Bursa’nın fethinin 6834/1320 ilâ 6858/1350 yılları arasındaki otuz yıllık zaman aralığına odaklandırıldığı dikkati çekmektedir ki; bunlardan ikisi aynı takvimlerin ikişer farklı versiyonunu temsil ettiğinden, genel çerçevede toplam altı farklı Bizans takviminde fetihle ilgili farklı tarihlerin yer aldığı söylenilebilir. Bu takvimlerden ilkinde ay ve yıl zikredilmeksizin: “͵ϛωϰηʹ ἐπῆρεν ὁ ҆Ατουάνης τὴν Προῦσαν.” “6828 (1320): Atoumanēs Prousa’yı aldı.” denilerek, Bursa’nın fethi 6828/1320 yılı gibi erken bir tarihte gösterilip doğrudan Osman Gâzî’ye mâledilmekte[27]; bir diğerinde fethin üç yıl daha sonra, 4 Nisan’da meydana geldiği belirtilerek: “ ἐν ἔτει ˏςωλα΄, ἀπριλλίῳ δ΄, ἰνδιϰτιῶνος ϑ΄, ἡμέρᾳ ε΄, ἐϰρατήϑη ἡ Προῦσα ὑπὸ τῶν Τουρκῶν ἀπὸ τὰς χεῖρας τῶν ҅ Ρωμαίων. ” “6831 (1323) yılı, 4 Nisan, IX. İndiksiyon’da, Perşembe günü Prousa Türkler tarafından Romalılar’ın elinden alındı.” bilgisi verilmektedir[28]. Bu iki takvimin erken dönem Osmanlı takvim ve kroniklerinden bazıları gibi, fethi 1320-1323 tarihleri arasına konumlandırmış olması ve İbn Battuta’nın “Bursa’yı Sultan Osman’ın fethettiği” yönündeki sözleriyle tamâmen uyuşması kayda değerdir.
Bununla birlikte, çeşitli ilâve ve değişikliklerle yeniden düzenlenip genellikle XVI-XVII. yüzyıllara kadar getirilmiş olan Bizans tarihî takvimlerinden dördünde, Bursa’nın fetih tarihi olarak Âşık Paşa-zâde-Oruç-Anonim grubunun kullandığı takvimdeki gibi 6834/1326 tarihine işâret edildiği ve bu tarihin başına “3”, “4” ya da “6 Nisan” bilgisinin de eklendiği dikkati çekmektedir. Bunlardan ikisinde: “ ἀπριλλίῳ γ΄, ἰνδιх τῷ ˏςωλδ΄ ἔτει παρεδόϑη ἡ Προῦσα τοῖς ἀϑέοις ҆ Αγαρηνοῖς, μηνὶ ” : “3 Nisan’da, 6834 (1326) yılı, IX. İndiksiyon’da Mousoulmanoi (Müslüman Türkler) Prousa’yı ele geçirdiler.”[29] ve: “ ἀπριλλίῳ γ΄, ἰνδιϰτιῶνος θ´, τοῦ ἑξαϰιλιοστοῦ ὀϰταϰοσιοστοῦ τριαϰοσιοστοῦ τετάρτοῦ ὲπήρϰσιν οἱ Τοῦρκοι τὴν Προῦσαν, ἤγουν ἔτει ,ςωλδ´” “Altı bin sekiz yüz otuz dördün IX. İndiksiyon’u, 3 Nisan’da Türkler Prousa’yı aldılar, yani, 6834 yılnda.” denilerek[30] fethin tarihi 3 Nisan 1326 şeklinde gösterildiği gibi; bir başka takvimde bundan bir gün sonrasına işâret edilerek: “ άπὸ Χριστοῦ καταβќσεως ατϰς´, ἀπρριλλίῳ δ´, ἡμέρᾳ πέμπτῇ, ἐπῆρεν ὁ σουλτὰν Ὄρχανις τὴν Προῦσαν ἐϰ τὰς χεῐρας τών ‘Ρωμαίων.” : “İsa’nın yeryüzüne inişinden sonra 1326, 4 Nisan Perşembe günü, Sultan Orchanis Romalılar’ın elinden Prousa’yı aldı.” ifâdesine yer verilmiş[31]; diğer bir takvimin iki farklı nüshasına düşürülen benzer kayıtlarda ise: “ τῷ ˏςωλδ΄ ἔτει παρεδόϑη ἡ Προῦσα τοῖς ἀϑέοις ҆ Αγαρηνοῖς, μηνὶ ἀπριλλίῳ ϛ΄. ” “6834 (1326) yılında Proussa Tanrı’sız Agarenler’e (Türkler’e) teslim edildi, 6 Nisan’da.” ve: “τὴν δὲ Προῦσαν ἔλαβον οἱ Τοῦρϰοι τῷ ͵ςωλδʹ ἔτει, ἀπριλλίῳ ϛ΄. ” “Türkler Proussa’yı aldılar, 6834 yılı 6 Nisan’ında.”[32] denilerek bugün litertürde meşhur olan târih zikredilmiştir. Bu son takvime ait kayıtlar, Lampros’un verdiği tarihin menşeini göstermesi bakımından çok önemlidir.
Bu son kayıtların sayıca diğerlerinden çokluğu, her ne kadar Osmanlı kroniklerinden yalnız Âşık Paşa-zâde-Oruç-Anonim grubunda zikredilen 726/1326 tarihini destekler gibi gözükse de, XV. yüzyılda eser yazmış bazı Bizans müverrihlerinin kroniklerinde Osmanlı rivâyetlerinden açık izlere, hatta bire-bir nakillere rastlanması ve mevcut takvimlerin büyük çoğunluğunun XVI. ya da XVII. yüzyıllarda çeşitli ilâve ve eksikliklerle yeniden istinsah edilmiş olması; bu geç tarihli takvimlerin de sözünü ettiğimiz Osmanlı rivâyet grubundan bir şekilde etkilenmiş ve 1326 yılının Bursa’nın fetih tarihi olarak yerleştiği sonraki asırlarda, bu kaynaklar doğrultusunda yeniden şekillenmiş olması ihtimâlini akla getirmektedir[33].
Öte yandan Osmanlı takvim ve kroniklerinde olduğu gibi, Bizans takvim ve kroniklerinin yazımında da istinsah hatalarının yanlış tarihlerin ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Nitekim bu takvimlerinden birine Bursa’nın fetih tarihinin 6858/1350 olarak kaydedilmiş olması bizim bu tezimizi kuvvetle te’yid eder: “έπῆρεν τὴν Προῦσαν ’Ορχάνης ὁ υἱός του εἰς τὰ ατν’. ἀφέντευσεν χρόνους ϰβ´” : “Onun (Osman’ın) oğlu Orchanēs, Prousa’yı 6858/1350’de aldı; 22 yıl hükümdarlık yaptı.”[34] Fethi bilinenden çok geç bir zamâna erteleyen bu tarihin, Bursa’nın gerçek fethi ile hiçbir alâkası olamayacağı aşikâr olduğu gibi; burada Orhan Gâzî’ye atfedilen saltanat süresi de tarihî gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla tarihî verilere aykırı bu ve benzeri kayıtların varlığı, Bizans kaynaklarının bire-bir salt doğru bilgiler içeren materyaller olarak algılanmasının ne kadar yanlış olduğunu, bu takvim ve kroniklerdeki bilgilerin de Osmanlı kaynaklarındaki gibi çoğu zaman sıkı bir tenkidle, dikkatli ve kontrollü bir şekilde kullanılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Görüldüğü üzere tıpkı erken dönem Osmanlı kroniklerinde olduğu gibi, Bizans tarihî takvimlerinde de Bursa’nın fetih tarihi hakkında birbirleriyle tamâmen çelişkili tarihler öne sürülmekte; fethin tarihi olarak 6828/1320 ilâ 6858/1350 yılları arasını kapsayan geniş bir zaman aralığına odaklı çok farklı tarihlere yer verilmektedir.
Takvimlerde dikkati çeken yegâne ortak nokta; gün ve yıllar çoğu zaman değişiklik göstermesine ve birbirinden farklı şekillerde kaydedilmesine rağmen, tümünde ortak bir dille fethin “Nisan ayında” gerçekleştiğinin sarâhatle belirtilmesidir ki; bu kayıtlardan Bursa’nın fethi hakkında elde edilebilecek yegâne kesin bir bilgi varsa; o da fethin Nisan ayının ilk günlerinde, 3’ü ilâ 6’sı arasındaki dört günlük zaman dilimi içerisinde gerçekleştiğidir.
Osmanlı tarihçileri arasında Bursa’nın fetih tarihinin 722/1322 yılı olduğunda ısrar edişiyle dikkati çeken Neşrî, bu tarihin doğruluğunda hiçbir şüphe olmadığını söyledikten sonra, rivâyetlerdeki asıl belirsizliğin bu sırada Osman Gâzî’nin hayatta olup-olmadığı noktasında toplandığına dikkati çekerek: “Ammā nizāʿ anda ḳaldı ki; ḥīn-i fetḥde ʿOs̱mān Ġāzī ḥayātda mıydı, degül-miydi? Meşhūr ve eṣaḥḥ budur kim; ḥayātda idi, zīrā kim oġlını ol sefere ʿOs̱mān kendü göndermişdi.” cümlesiyle, kaynakların bu konuda da çelişki içinde olduklarına işaret etmiştir[35].
Eski tarihî bir takvime dayanan Cülûs listelerinden birinde[36] ve aynı takvimi esas alan İbn Kemâl Târîh’inin ilk defterinde belirtildiğine göre[37]; Osman Gâzî 719/1319 yılı sonlarında ayağındaki nikris hastalığı nedeniyle Söğüt’te inzivâya çekilerek, 720/1320 yılı başlarında yerini oğlu Orhan’a terk etmişti. Babasına vekâleten yönetimi devralmasını müteâkip Bursa’nın kuşatma işini daha da hızlandıran Orhan, çok geçmeden şehri Rumlar’dan alacak ve burayı Osmanlı Uç Sultanlığı’nın başkenti yapacaktır.
Bursa’nın fethinden söz eden yukarıdaki Osmanlı kroniklerinin tamâmına yakını, oğlu Orhan’ı Bursa fethine gönderen Osman Gâzî’nin fetih sırasında hayatta olduğu konusunda ittifak etmişlerdir ki[38]; bu bilgi Bursa ve İznik’e gelerek Orhan Gâzî’nin beylik topraklarını gezmiş olan ünlü Tanca’lı seyyah İbn Battuta (ö. 770/1368) tarafından da açık ve net bir şekilde tasdik edilmiştir. Bir görgü şâhidi olan müellif, Sultan Orhan’ın beylik topraklarında bulunduğu sırada Orhan’dan ya da tebaasından Bursa’yı hayatta iken Osman Gâzî’nin fethettiğini, ancak İznik’in alındığını göremeden vefât ettiğini işitmiş ve bunu Seyāḥat-nāme’sine aynen şu ifâdelerle kaydetmiştir:
ووالده الذي استفتح مدينة برصا من أيدي الروم وقبره بمسجدها وكان مسجدها كنيسة للنصارى . ويذكر أنه حاصر مدينة يزنيك نحو عشرين سنة ومات قبل فتحها ، فحاصرها ولده هذا الذي هو ذكرناه اثني عشرة سنة وافتحها …
“Onun (Orhan’ın) babası Rūm’un elinden Burṣa şehrini fetḥetmiş. Ḳabri oradaki bir mesciddedir. Oranın mescidi önceleri hıristiyanların kilisesi imiş. Söylendiğine göre; o Yeznīk (İznik) şehrini de yirmi sene kadar kuşatmış, ancak fetḥini göremeden ölmüş; ẕikrettiğimiz bu oğlu (Orhan) on iki sene daha kuşattıktan sonra nihâyet onu fetḥetmiş.”[39]
Osman Gâzî’nin ölüm ve Orhan Gâzî’nin müstakil bir şekilde tahta cülûs zamânı hakkında Eylül 1323 tarihli Asparuça Hâtûn vakfiyesi[40] ile Mart 1324 tarihli Mekece vakfiyesi[41] önemli ipuçları sağlar. Bunlardan ilkinde Osman Gâzî hayatta, ikincisinde ise vefât etmiş ve oğlu Orhan tek başına tahta geçmiş gözükmektedir[42]. İbn Battuta burada Bursa’nın fethini doğrudan Osman’a atfederek, onun Bursa fethi sırasında hayatta olduğuna açıkça işaret ettiğine göre; o dönemden kalma bu iki çağdaş belgeye göre Bursa’nın fethi kesin olarak Sultan Osman’ın ölüm tarihi olan 723/1323’ten daha önceki bir tarihte gerçekleşmiş demektir.
Bursa’nın Osman Gâzî henüz hayatta iken alındığı -az önce gösterdiğimiz üzere-, fethin tarihini 6828/1320 yılına odaklandıran bir Bizans takvimine de kısa fakat belirgin ifâdelerle şöyle yansımıştır: “͵ϛωχηʹ ἐπῆρεν ὁ ҆Ατουάνης τὴν Προῦσαν.” “6828 (1320): Atoumanēs Prousa’yı aldı.”[43] Bu kayıt İbn Battûta’nın, Bursa’nın 1323 yılı sonunda vefât eden Sultan Osman’ın vefâtından daha önceki bir tarihte bizzat onun tarafından alındığını gösteren kayıtlarıyla tam bir uyum içindedir. Bursa’nın fethi ile sonuçlanacak son umûmî kuşatmanın, Orhan Gâzî’nin 720/1320’de babasından yönetimi müstakil bir şekilde devralmasından sonra başladığını biraz önce delilleriyle göstermiştik. İşte son kuşatmanın başlamasına zemin hazırlayan bu târih, Osmanlı müverrihleri gibi Bizans takvim yazarı tarafından da “Bursa’nın fetih tarihi” şeklinde algılanmış ve metne yanlış bir şekilde aktarılmıştır.
Çağdaş bir göz tanığı olan İbn Battuta’nın yukarıdaki sözleri, Bursa’yı ölümünden önce bizzat Osman’ın fethettiği, ancak İznik’in fethini göremeden vefât ettiği noktasında bu Bizans takvimi ve bâzı Osmanlı kroniklerinde yer alan kayıtlarla birleşmekte ise de[44], bugüne kadar yukarıdaki iki vakfiyeden onun gerçek ölüm tarihini 724/1324 öncesi olarak tespit edip kroniklerdeki 726/1326 yılını düzelten isimlerden hiçbiri, Bursa’yı hayatta iken aldığı ünlü seyyahın sözleriyle öteden beri sâbit olan Sultan Osman’ın, şehri mantıken 1324’ten daha önce fethetmiş olması gerektiğini ne yazık ki farkedememişlerdir. Bu noktada Osman Gâzî’nin ölüm zamânını yanlış bir kronolojiyle de olsa, ittifakla Bursa’nın fethinden bir yıl sonrasına odaklandıran rivâyetler dikkate alındığında; fethin onun gerçek ölüm târihi olan 723/1323’ten bir yıl önce, yani 722/1322 yılı içinde gerçekleşmiş olma ve Neşrî’nin kesin bir te’yidle verdiği 722/1322 târihinin gerçekten ciddî tarihî bir veriye dayanma olasılığını akla getirir.
Dolayısıyla Osman Gâzî’nin Bursa fethi sırasında hayatta olduğu, fetihten sonra bir müddet daha yaşadığı ve şehrin onun ölüm târihi olan 723/1323 yılından önce alındığı kesin olup, yukarıda ortaya koyduğumuz çağdaş İslâm, Osmanlı ve Bizans kaynakları bunu gâyet açık ve net bir çizgide te’yid etmektedir.
Yukarıda Bursa’nın fetih tarihi hakkında Osmanlı kroniklerinin büyük çoğunluğunun birbiriyle çelişkili tarihler verdikleri görülmüştü. Bunlardan sadece, daha önce Karamânî Mehmed Paşa’nın da kullandığı müşterek bir takvimi kullanan Âşık Paşa-zâde-Oruç-Anonim kaynak grubu ortak bir çizgide 726/1326 tarihini zikrederler. Rûhî Çelebi’nin bu tarihe yakın olan 725/1325 yılını zikretmesi, Osman Gâzî’nin ölüm tarihi olarak 726 yılını esas alan ve hâfızasında onun fetihten bir yıl sonra öldüğü bilgisi yatan bir derleyicinin, buna kıyasla tarihi bir yıl geriye çekme çabasından kaynaklanmış olabileceği gibi; 727 yılının ise yine onu 726 yılında, ancak fethi göremeden ölmüş kabul eden müverrihlerin, Bursa’nın fetih zamanını bu tarihten bir yıl sonrasına erteleme çabalarının bir sonucu olduğu da düşünülebilir.
Görüldüğü üzere kaynakların çoğu Bursa’nın fetih tarihi hakkında 726/1326 yılı etrafında birleşmektedirler. Halbuki yukarıda İbn Battuta ve onunla uyuşan kronik kayıtları örneğinde görüldüğü üzere; XIV. yüzyılın ilk yarısından, yani bizzat fetih asrından kalma çağdaş bazı materyaller, Bursa’nın fethinin bu tarihten çok daha önce gerçekleştiğine ışık tutan son derece net ve kesin bilgiler içerirler ki, bunların bir kısmını daha önceki kısa makalemizde de ana hatlarıyla göstermiştik.
Bu tarihî materyallerden biri; kuruluş devrinin karmaşık meseleleri değerlendirilirken çoğu kez göz ardı edilen Ramazân 723/Eylül 1323 tarihli Asparuça Hâtûn vakfiyesidir[45]. Osman Gâzî hayatta iken düzenlenmiş iki mühim belgeden biri olan bu Arapça vakfiyede, Orhan Gâzî’nin eşi Asparuça Hâtûn’a kayınpederi Sultan Osman’ın 1323 yılı Eylül ayından çok önceki bir târihte, o zamanlar Kite kazâsına tabi olan نارلو “Nārlu”, قپاقلى “Ḳapaḳlı”, برومحصار “Bürüm-ḥiṣār”, مدانيه “Mudānya”, فرنكلى “Firenkli”, الچپنى “Çepni” ve يوركلى “Yörükli” köylerini vakfettiği gibi; والمزرعة المدعوة الچفتلكى بالقلى الكائنة بقضاء بروسه : “Burūsa ḳażāsına kāʾin (yerleşik) bulunan ‘Balıḳlı-çiftlük’ adlı mezraʿa”yı da vakfettiği açıkça belirtilmiştir[46]. Demek ki Bursa, 723/1323 yılı sonlarında çoktan Osmanlı hakimiyetine girmiş bulunuyordu. Bu kayıt, Osmanlı kaynaklarına yanlış ve hatalı şekilde geçtiği aşikâr olan yukarıdaki çelişkili tarihlerin aksine, Bursa’nın 726-727/1326-1327 yıllarında değil 723/1323’ten daha önceki bir tarihte fethedilmiş olduğunu açıkça gösterir[47]. Şu hâlde İbn Battûta’nın kayıtlarına eşdeğer olan vakfiyedeki bu kayıttan hareketle de, Bursa’nın gerçek fetih tarihini 723/1323 yılından daha önceki târihlerde aramak gerekmektedir[48].
Bursa’nın 1323’ten sonra fethedilmiş olma ihtimâlini tamamen ortadan kaldıran, İbn Battuta’nın sözleriyle aynı yerde buluşan ve Neşrî’nin te’yidle verdiği tarihi bilimsel gerçeklik noktasına daha da yaklaştıran bu belgeden sonra, Bursa’nın fetih tarihini daha net ve kesin bir şekilde aydınlatan ikinci çağdaş kanıt; XIII. yüzyılın ikinci yarısından XIV. yüzyılın ortalarına kadarki süreçte Irak’tan Batı Anadolu’ya kadarki İslâm coğrafyasını gezmiş olan Seyyid Kâsım el-Bağdâdî’nin (ö. 750/1350) Seyāḥat-nāme’sinde işâret ettiği târihtir. Orhan Gâzî’nin çağdaşı olan Bağdâdî’nin Soy Şeceresi ve İrşad İcâzet-nâmesi ile birlikte, hayat hikâyesini ve gezdiği yerlere ilişkin kısa izlenimlerini bir araya topladığı bu küçük Seyāḥat-nāme[49], dönemin genel İslâm târihinin yanı sıra Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinin tartışmalı bazı meselelerini de aydınlatacak nâdir bilgiler içeren çok önemli bir kaynaktır. 1223’te Bağdat’ta doğan ve Abbâsîlerin son Halîfesi el-Musta‘sım Bi’llâh’ın katline şâhid olan; Musul, Şam, Mardin, Diyarbakır, Şirvan, Kerbelâ ve Kahire gibi beldeleri dolaşarak dokuz ay kadar Mısır Ezher Medresesi’nde kalan, ulemâdan yüksek pâyeler aldıktan sonra talebeleriyle birlikte Orhan Gâzî’nin yanına doğru yola çıkan Seyyid Kâsım[50], Seyāḥat-nāme’sinde Sultan Orhan’ın tahta çıktığı 1324 yılının ortalarında Bursa’ya geldiğine açıkça işaret ettiği gibi, onun burayı ne zaman fethettiği konusunda da oldukça net ve önemli bir ayrıntı vermiştir.
Tasavvufî yönüyle Abdülkâdir Geylânî silsilesine mensup olan Bağdâdî, İslâm hilâfetinin iki önemli merkezi olan Bağdat ve Mısır’da yetişen ve oraların siyasî statüsünü iyi bilen sûfî bir gezgin olarak yüz beş yaşlarında iken geldiği Bursa’nın, “Ḫalīfetü’l-ʿālem” ve “Sulṭānü’l-İslām” olarak tanıttığı Orhan Gâzî tarafından, ziyaret ettiği tarihten tam iki yıl önce fethedildiğini şu cümlelerinde açıkça belirtmiştir:
وقفت فيه بهذه الطرز تسعة أشهر ، ثم انطلقت وتوجهت مع أصحابى إلى نحو البورصا عند جليفة العالم وسلطان الإسلام اورخان الغازى بن السلطان المرحوم المغفور السلطان عثمان خان الغازى ، بعد فتح البورصا وأخذها من يد الكفار بسنتين .
“Dokuz ay boyunca bu ṭarz üzere orada (Mısır/Ezher’de) durdum, sonra ayrıldım; aṣḥābımla birlikte Būrṣā ṭarafına, merḥūmü’l-maġfūr es-Sulṭān Ġāzī Sulṭān ʿOs̱mān Ḫān’ın oğlu, Ḫalīfetü’l-ʿālem, Sulṭānü’l-İslām Ġāzī Sulṭān Orḫān’ın yanına doğru hareket ettim. Būrṣā fetḥi sonrasıydı, orayı kāfirlerin elinden alalı henüz iki yıl olmuştu.”[51]
Seyyid Kâsım el-Bağdâdî Seyāḥat-nāme’sinde devamla Bursa’ya ayak bastığı ilk gün olup-bitenleri aktardıktan sonra, Orhan Gâzî’nin “Saltanat Sarayı”nda altı ay misafir kalıp 4 Muharrem 725/21 Aralık 1324 tarihinde buradan ayrıldığını söyleyerek sözlerini nihâyete erdirmiştir[52]. O burada, Bursa’nın fethinin ziyârete gelişinden tam iki yıl önce, yani 722/1322 yılı ortalarında gerçekleştiğini söylediğine göre; Bursa’nın fethi hakkında verdiği târihi, şehre geliş zamânı olan Recep 724/Haziran 1324 tarihi üzerinden hesap etmek gerekir. Fethin Bağdâdî’nin işâret ettiği bu tarihten tam tamına iki yıl önce gerçekleşmiş olamayacağı, arada az-çok zaman farkı bulunacağı da hesaba katılırsa; Bizans takvimlerinde şehrin fethine dâir farklı gün ve yıllar verilmesine rağmen, Nisan ayı başlarında alındığı bilgisinin tümünde ortak bir çizgide tekrarlanışı ve bu bilginin tarihî bir esâsa dayanıyor olma olasılığının fazlalığı dikkate alındığında, genel bir ifadeyle şehrin 1322 yılı Nisan ayının 3’ü ilâ 6’sı arasında Osmanlı hâkimiyetine girdiği söylenilebilir.
Bir görgü şâhidi olan Seyyid Kâsım’ın Seyāḥat-nāme’sine düştüğü bu tarihî kayıttan hareketle, Osmanlılar’ın Bizans’tan aldığı ilk büyük şehir olan Bursa’nın fethinin; Neşrî’nin verdiği bilgiyi te’yid edecek ve yukarıdaki çağdaş kayıtlarla tamamen örtüşecek şekilde, 722/1322 yılı Nisan ayının ilk günlerinde gerçekleştiği güvenilir bir biçimde tespit edilebilir. Bağdâdî’nin bu noktada Osman Gâzî’den: المرحوم المغفور “el-merḥūmü’l-maġfūr” ifadesiyle söz etmiş olması; Orhan Gâzî’nin 1324 yılı Mart ayında düzenlenen Mekece Vakfiyesi’ni te’yid edecek şekilde, Osman Gâzî’nin Osmanlı kroniklerinin çoğunda tekrarlanan 726-727/1326-27 tarihlerinden daha erken bir vakitte, 723/1323 yılı sonlarında vefat ettiği bilgisini de tarihî açıdan daha net ve kesin bir çizgide te’yid etmektedir[53].
Orhan Gâzî’nin Bursa’yı 722/1322’de fethettiğini ortaya koyan üçüncü çağdaş kayıt ise; Sultan Orhan’ın ölümünden hemen sonra yazıldığı anlaşılan Menāḳıb-ı Orḫānī isimli kayıp monografisinde bulunan bir cümleden ibârettir. Bursa’nın fetih tarihi kadar, burada inşâ edilen tam teşekküllü ilk Osmanlı sarayının tamamlanış tarihine de ışık tutan bu kısa cümlede, büyük bir Sultan olan Orhan Gâzî’nin övgüye değer yüksek vasıflarından söz edilirken: “Tamām ḳırḳ bir yıl dergāhında kös-i salṭanat dögüldi.” denilerek[54], onun Bursa Beg-sarayı’nda oturmaya başladığı tarihten 763/1362 Mart’ında ölümüne dek, sarayında tam 41 yıl süreyle saltanat kösü çalındığına işâret edilmiştir ki[55]; bu çağdaş kayıt da Bursa’nın fetih ve Beg-sarayı’nın bilinmeyen ilk faaliyete geçiriliş tarihinin yine 763 – 41 = 722, yani milâdî 1322 yılı olduğunu gösterir[56].
Bursa’nın 722/1322’de fethedildiği bilgisi, çağdaş tarihî takvimlerden birinden aktarıldığında şüphe olmayan XVII. yüzyıla ait minyatürlü bir Silsile-nāme’de, Orhan Gâzî’nin minyatür halkasının etrâfına yazılmış kronolojik kayıtlar arasında da aynen karşımıza çıkar. Orhan’ın babasına vekâleten tahta çıkış târihini doğru olarak 720/1320 ve İznik’in fethini de isâbetle 731/1331 yılı içinde gösteren bu Silsile-nāme’de, bu kayıtların arasına Bursa’nın fetih târihi tamâmen doğru ve yukarıdaki çağdaş verilerle uyumlu olarak: بعده شهر برساى فتح ايلدى ، بو تاريخده ׃ ٧٢٢ “Baʿde-hū şehr-i Bursā’yı fetḥ eyledi, bu tārīḫde: 722.” şeklinde kaydedilmiştir[57].
Dolayısıyla Bursa’nın fethi hakkında birbirinden farklı tarihler veren Osmanlı kronikleri arasında yegâne doğru bilgi; Seyyid Kâsım el-Bağdâdî Seyāḥat-nāme’si, Asparuça Hâtûn vakfiyesi, Menāḳıb-ı Orḫānī adlı kayıp kronik ve o döneme âit eski bir takvime dayandığı aşikâr olan Silsile-nāme’den aktardığımız yukarıdaki orijinal kayıtlarla tasdik gören, sonraki müverrihlerden yalnız Neşrî’nin zikrettiği ve doğruluğunun özellikle altını çizdiği 722/1322 tarihidir. Diğer Osmanlı müverrihleri eserlerine birbiriyle alabildiğine çelişen farklı tarihler kaydettikleri hâlde, Neşrî’nin 722 tarihini yukarıdaki Silsile-nāme’nin esâsını teşkil eden tarihî takvim başta olmak üzere, burada gösterdiğimiz çağdaş kaynak ve vesikaların benzerlerinden tespit etmiş ve tümünde aynı târihle karşılaştığı için dikkate alıp te’yid etmiş olduğu şüphesizdir.
Bursa’nın fethinin bilinenden tam dört yıl önce 722/1322 yılı içerisinde gerçekleştiği, Neşrî ile aynı kaynak ya da takvimi kullandığı aşikâr olan ünlü seyyah Evliyâ Çelebi tarafından da: “Bursa’yı kemā-kān muḥāṣaraya şürūʿ idüp, Ḳapluca ṭarafından Orḫān Beg, Puñar-başı ṭarafındaki ḳulleden Orḫān Beg’üñ birāder-zādesi Tīmūr Beg ve Balabancuḳ Beg ṭaġ ṭarafındaki ḥavāle yirinden muḥāṣara idüp, cānib-i erbaʿadan imdāda gelen küffārları cümle dendān-ı tīġdan geçürüp, derūn-ı ḳalʿada müteḥaṣṣın olan keferelere ḳaḥṭ [u] ġalā müstevlī olup, āḫir küffār bir sene muḥāṣaradan ṣoñra vire ile, bā-ṣulḥ ḳalʿayı Orḫān Ġāzī’ye sene 722 tārīḫinde teslīm itdiler.” denilmek suretiyle[58] açıkça dile getirilmiştir.
Bursa’nın -Neşrî’nin işâret ettiği gibi- 722/1322’de fethedildiği o dönem kaynaklarından net olarak anlaşılmakla birlikte, asıl fethi temsil eden Bursa kalesi ele geçirildikten sonra, fetih faaliyetlerinin şehre bağlı diğer birimlere yönelik olarak iki yıl daha devâm ettiği, fetihten sadece bir asır sonrasına ait ciddî kaynaklar ve önemli tarihî materyallerdeki ortak atıflardan tespit edilebilir.
Feridun Emecen Osmanlı klasik çağını ele aldığı son çalışmasında[59], daha önce Kâsım el-Bağdâdî Seyāḥat-nāme’sinden aktardığımız bilgiler ve üzerinde yaptığımız bazı değerlendirmelerden[60] yola çıkarak Bursa’nın fethini 1322’de başlayıp 1326’da tamamlanan bir sürecin içine yerleştirmiş ve: “Bu bilgi doğruysa, o vakit Bursa’nın 1322’de dış kesimlerinin ele geçirildiği, yukarıdaki iç kale kısmının bir süre direndiği ve sonunda 1326’da buranın da düştüğü farz edilebilir.” diyerek[61]; 1322’de Bursa’nın çevresinin, 1326’da ise “İç kale” olarak adlandırılan merkezinin düşmüş olabileceği yönünde görüş belirtmiştir. Emecen bu teziyle, Bursa’nın ve çevresindeki fetihlerin birkaç yıllık bir zaman zarfında tamamlandığı gerçeğini isabetli bir biçimde tespit etmekle birlikte; şehrin fethinin asıl tarihini belirleyecek olan “İç kale”nin düştüğü yılın 726/1326 olduğu varsayımı yukarıdaki tespitlerimize nazaran tarihî açıdan pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü bizzat kendi ifadesine göre Bağdâdî, 1324 yılı Haziran’ında Orhan Gâzî’yi Bursa’nın merkezinde, yani “İç kale”de bulunan, daha önce Bursa tekfurunun oturduğu Beg-sarayı’na gelip de ziyâret etmiş; hatta sarayın içine girerek Sultan Orhan’la sohbet ettiğini, burada Sultan tarafından altı ay süreyle misafir bile edildiğini açıkça belirtmiştir. Sultan Orhan’ın 724/1324 yılı ortalarında devlet erkânı ile henüz fethi gerçekleşmemiş bir kalenin içine girip de tekfurun sarayında oturması ve bir görgü şâhidi olan müellifin de aynı târihte onu burada ziyâret etmiş olması aklen ve târihen mümkün olmadığından, onun Bursa’nın iki yıl önce gerçekleşen 722/1322’deki fethi ile direkt sarayın kurulu bulunduğu Bursa kalesi ve şehir merkezinin, yâni “Nefs-i Burūsa’nın fethini kastetmiş olduğu şüphesizdir. Kaldı ki yine çağdaş bir kaynak olan Menāḳıb-ı Orḫānī’den aktardığımız yukarıdaki cümlede de sarayın 722/1322’den beri faaliyette olduğuna açıkça işâret edilmesi; Bağdâdî’nin 722/1322’de fethedildiğini söylediği yerin bizzat sarayın kurulu bulunduğu “İç-kale” bölgesi olduğunu bir kez daha sarâhatle te’yid etmektedir.
Günümüze ulaşmış en eski tarihî belgelerden biri olmakla birlikte çoğu araştırmacının dikkati çekmeyen, 824/1421’de Çelebi Sultan Mehmed’e sunulmuş Farsça bir takvimde ve yine oldukça erken tarihlerde oğlu II. Murad adına düzenlenmiş iki Türkçe takvimde de, diğer tarihî takvimlerde çoğu zaman çelişkili tarihler verilerek zikredilen Bursa, Ulubat ve Bursa’ya tâbî diğer yerlerin fetihlerine ilişkin kayıtların, mevcut bilgilerimizi değiştirecek ve fetih sürecinin 722/1322’de başlayıp 724/1324’te son bulduğunu kesinleştirecek ortak tarihî bir zeminde birleştiği dikkati çeker.
Bunlardan 824/1421 yılında düzenlenmiş olan ilk takvimde: وفتح بروصا والوباط وولايتش صد صالست “Burūṣā ve Ulūbāṭ, vilāyetleriyle fetḥ olunalıdan berü yüz yıldur.” denilerek; Bursa, Ulubat ve etrafındaki diğer bölgelerin fethinin 724/1324 yılında tamamlanmış olduğu açıkça belirtilmiştir[62]. Bu takvimden yirmi dört yıl sonra, 848 Zî’l-hicce’sinde (Mart/Nisan 1445) II. Murad’ın emriyle Türkçe olarak düzenlenen diğer bir tarihî takvimde de, aynı şekilde: بروسا والوباط ولايتلريله اورخان بك النده فتح اوللدن برو يوز يگرم درت ييلدر “Burūsā ve Ulūbāṭ, vilāyetleriyle Orḫān Beg elinde fetḥ olalıdan berü yüz yigirmi dört yıldur.” cümlesiyle[63]; iki yıl sonra, 850/1446’da tutulan başka bir takvimde ise: بروسا ولوپاط النلدن برو يوز يگرم اَلْتِ يلدر “Burūsā ve Lūbāṭ alınaldan berü yüz yigirmi altı yıldur.” denilmek sûretiyle[64] Bursa ve çevresindeki fetihlerin 724/1324’te nihâyete erdiği bilgisi tekrar edilmiştir.
Mevcut en eski Osmanlı tarihî takvimleri arasında yer alan bu üç takvimde önce Bursa’nın alındığına, ardından Ulubat ve diğer bölgelerin fethinin 724/1324’e kadar tamamlandığına ortak bir ifâde ile işâret edilmiş olması kuşkusuz bir tesadüf değildir.
Bursa’nın fethinin birkaç yıllık bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştiğini belgeleyen, ancak fethin çevreden merkeze doğru değil, merkezden çevreye doğru ilerlediğini kesinleştiren, yine Sultan II. Murad’a sunulmuş bu iki takvimden daha eski bir takvim daha mevcuttur. Vaktiyle merhum Mükrimin Halil Yınanç’ın kütüphanesinde muhâfaza edilen ve içeriği itibâriyle yukarıdaki takvimlere ana hatlarıyla benzeyen 833/1429 tarihli bu tarihî takvimde, diğerlerinden farklı olarak Bursa’nın fethinden sonra Ulubat’ın fethine daha başka bir madde tahsis edilerek buranın Bursa’dan bir yıl sonra ele geçirildiğine açıkça işaret edilmiştir[65].
Yine bu çağdaş tarihî takvimleri esas alan Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki minyatürlü üç Silsile-nāme yazması ve bu yazmaları izleyen bir Zübdetü’t-Tevārīḫ nüshasında, Bursa’nın 722/1322’de fethedildiğini gösteren Silsile-nāme’deki eski takvim kaydı güncellenerek: بعده شهر برساى فتح ايلدى ، اشبو تاريخده ، سنه ׃ ٧٢۴ “Baʿde-hū şehr-i Burūsā’yı fetḥ eyledi, üş-bu tārīḫde, sene: 724.” cümlesiyle, iki yıl önce başlayan Bursa ve tevâbi‘ine yönelik akın ve fetih faaliyetlerinin 724/1324’te kesin olarak sona erdiği ortak bir üslûpla dile getirilmiştir[66].
Bursa’nın merkez kazâsı düştükten sonra şehrin civar bölgelerinde fetih faaliyetlerinin hâlâ devâm ettiği, Bursa’nın fethinden bir yıl sonra düzenlenmiş olan Asparuça Hâtûn vakfiyesindeki bazı ipuçlarından da tespit edilebilir. Vakfiyede Bursa’nın merkezine yapılan yegâne atıfta, buranın ilkin müstakil bir yönetim şeklinde bırakıldığına; yıllar önce fethedilen Kite’nin kadısının Gemlik bölgesindeki vakıf köylerine daha yakın bir konumda bulunması nedeniyle hâlâ dâvâlara baktığına ışık tutan kanıtlar, Orhan Gâzî’nin İç kalenin fethinden sonra Bursa sarayına yerleşmesine rağmen, henüz bu tarihlerde şehrin tüm beldeler üzerine hâkim merkezî bir yönetim düzeyine yükseltilmediğine ışık tutar ki, bunun yukarıdaki yerleşim birimlerinin fethinin henüz tamamlanmamış olmasıyla alâkalı bulunduğu ortadadır.
Dolayısıyla yukarıdaki çağdaş kayıtlardan, 722/1322’de Bursa kalesinin fethinden sonra 723/1323 yılında Ulubat’ın da alındığı ve bu yılın sonlarına kadar şehrin etrâfındaki diğer bölgelerin de sırayla Osmanlı topraklarına katıldığı; böylece 1322’de merkezi alınan Bursa’nın civar beldelerinin fethinin de 724/1324 yılı başına kadar tamamlandığı sonucu çıkarılabilir.
Nitekim bu tezimizi doğrulayacak şekilde, ünlü Bizans müverrihi Laonikos Chalcocondylas Historia’sında, tıpkı İbn Battuta gibi Bursa’nın ölümünden önce bizzat Osman Gâzî tarafından fethedildiğini ve onun bu şehri öleceği âna kadar sürdüreceği diğer akınlar için bir harekât üssü hâline getirdiğini açıkça ifâde ederek şöyle der:
“[Ὀτουμάνον] πρῶτον δὴ τοῦ γένους τούτου ἄλλας τέ οἱ πόλεις ὑπαγόμενον ἐν τῇ Ἀσίᾳ, ἐν δὲ δὴ καὶ Προῦσαν τὴν ἐν Μυσίᾳ πόλιν καὶ τότε εὐδαίμονα παραστησάμενον, ὑπὸ λιμοῦ ἐκπολιορκῆσαι ἑλόντα τὴν πόλιν, καὶ ἐν αὐτῇ τὰ βασίλεια ποιη σάμενον, καὶ ἀπὸ ταύτης ὁρμώμενον ἔργα μεγάλα τε καὶ περιφανῆ ἀποδειξάμενον, παῖδάς τε καὶ ἀρχὴν οὐ φαύλην καταλιπόντα τελευτῆσαι ἐν Προύσῃ. τοῦτον δὲ ἴσμεν ἡμεῖς τοῦ γένους τοῦδε τά τε ἄλλα ὡς οἷόν τε ἄριστα καθιστάντα, καὶ τὴν ἀρχὴν ἐς τὸ ἐπιτηδειότατον αὐτῷ καταστησάμενον, τάξιν τε ἀρίστην ἀποδείξασθαι ἀμφ’ αὐτόν, ἣν θύρας βασιλέως καλοῦσι…”
“[Osman] Asya’daki kendilerine âit diğer şehirleri, Mysia’daki en müreffeh şehirleri olan Prousa (Bursa)’ya bağlı kıldı. Bu şehri bir kuşatma ile fethedip orada hükümdarlığını kurdu, burayı kendisine üs edinip kullanarak, çok büyük ve şanlı işler yaptı. Ayrıca Prousa’da öldü, ondan arta kalanlar geride bıraktığı çocuklarıydı. Onun kendi insanları için mümkün olduğunca mükemmel bir devletin temelini attığını ve yönetimini en uygun şekilde kurduğunu biliyorum. O kendisine ‘Saltanat kapısı’ adını verdiği muhteşem bir yönetim kurmuştu…”[67]
Chalcocondyles’in Osman Gâzî’nin fethettiği Bursa’yı ölümüne kadar kendisine bir harekât üssü edindiği yönündeki sarih atfı ile, şehrin çevresinde fetihlerin hâlâ devâm ettiğine işâret ettiği çok açıktır. 1322’de Bursa kalesini ele geçiren Osman Gâzî, vefât edeceği 1323 yılı sonlarına dek, başta Ulubat olmak üzere merkeze sınır olan etraftaki diğer yerleşim birimlerini de tümüyle devletinin sınırları içine katılmasını sağlayarak, 1324 yılı başında oğlu Orhan’a Bursa şehrini tüm tevâbiiyle birlikte fethedilmiş bir Saltanat yurdu olarak bırakmıştır.
Buraya kadar ortaya koyduğumuz çağdaş materyallere eşdeğer olarak, Bursa’nın 722/1322’de fethedilip, tüm tevâbi‘i ile birlikte fethinin bilinenden daha önce 724/1324 yılında tamâma erdiği gerçeği; doğrudan Orhan Gâzî’nin cülûs yılına tarihlenen nâdir nümizmatik bulgulardan da tespit edilebilir. Bursa’nın tüm beldelerinin fethi tamamlandıktan sonra, Orhan’ın babasının ölümünü tâkiben tahta çıktığı 724/1324 yılı başında bastırdığı; ön yüzünde Kelime-i Tevhid ve dört halîfenin isimleri, arka yüzünde: السلطان الٲعظم اورخان بن عثمان ـ خلد الله ملكه ـ “es-Sulṭānü’l-aʿẓam Orḫān bin ʿOs̱mān -ḫalleda’llāhu mülkehū-” ifadeleri bulunan; üst köşesinde: ۷۲۴ = 724 (m. 1324) târihi ve alt köşesinde: بروسه “Burūsa” ibâresi yer alan nâdir bir sikkesi[68], yukarıda ortaya koyduğumuz çağdaş tarihî kanıtlara paralel şekilde Bursa’nın bu târihten daha önce fethedildiğine ışık tutmakla kalmaz; Seyyid Kâsım el-Bağdâdî ve İbn Battuta’nın Seyāḥat-nāme’lerindeki kayıtları ile Mekece Vakfiyesi’nde açıkça görüldüğü üzere Osman Gâzî’nin 724/1324’ten önce vefât ettiğine ve Orhan Gâzî’nin bu yılın başlarında tahta geçtiğine de apayrı bir târihî kanıt sağlar.
Bu sikkeye benzer şekilde, Orhan Gâzî’nin nâdir rastlanan başka bir sikkesinin de bir yüzünün alt kenarında بروصَا “Burūṣā” ve diğer yüzünün aynı noktaya denk gelen kısmında را ۷۲۴ “R.e. 724” târihinin yerleşik bulunduğu[69] dikkati çeker ki; Mekece Vakfiyesi ile tamâmen aynı olan bu darp yer ve târihine ilişkin bilgiler de Bursa’nın Rebî‘u’l-evvel 724/Mart 1324’ten daha önce fethedildiği ve Orhan’ın bu tarihten biraz önce tahta geçtiği konularında yukarıdaki sikkeye münhasır gözüken nümismatik çözümlemeleri daha ayrıntılı bir biçimde te’yid eder[70]. Dolayısıyla Bursa’nın 724/1324’te çoktan fethedilmiş olduğu ve Sultan Orhan’ın bu tarihte önceki beylik merkezi Yenişehir’de değil, bizzat iki yıl önce fethedilen Bursa’da tahta oturduğu bu nümismatik verilerden de sarâhatle tespit edilebilir.
Bu sikkeler aynı zamanda, Osman Gâzî’nin 700/1300-1301’de Yenişehir’i imâr ettirip, burada bir sarayın yanı sıra “Darp-hâne” de kurması gibi, oğlu Orhan’ın da Bursa’nın fethinden hemen sonra Beg-sarayı’nı tâdil ettirirken şehirde bir “Darp-hâne” açtırdığını ve onun 1324’ten beri darp ettirdiği tüm sikkelerini -üzerinde darp yeri ve târihi bulunsun ya da bulunmasın- Bursa’da kurduğu bu darp-hânede bastırdığını tarihî açıdan netleştirir.
Tüm bu tarihî kayıtlar ve maddî kanıtlara göre; Adranos’un fethini müteâkip Şehzâde Orhan’ın eliyle 1222 yılı Nisan ayında İç kale’nin de düşmesiyle başlayan Bursa’nın fetih süreci, 1323’te Ulubat’ın ve ardından bir yıl içinde diğer bölgelerin de ele geçirilişiyle 1324 yılı başında nihâyete ermiştir.
Bursa’nın fetih tarihi hakkında Osmanlı kronikleri, 1310-1327 tarihleri arasında değişen birbiriyle çok çelişkili tarihler vermiş olup, yakın zamâna kadar bunlardan herhangi birini doğrulayacak çağdaş tek bir tarihî materyale rastlanamamıştı. Buna karşın Orhan Gâzî’yi 1324’te Bursa’daki sarayında ziyâret etmiş bir görgü tanığı olan Seyyid Kâsım el-Bağdâdî, şehrin ziyâretinden tam 2 yıl önce, 722/1322 yılında fethedildiğine açıkça vurgu yapmakta; Menāḳıb-ı Orḫānī adlı çağdaş kronik Bursa’da saltanatın başlangıcının 722/1322 olduğuna atıfta bulunmakta; 723/1323 yılı sonlarında düzenlenmiş olan Asparuça Hâtûn Vakfiyesi de “Bursa ḳażāsı” sınırları içindeki “Balıḳlı çiftlük” adlı mezraayı Asparuça’nın mülkü içinde göstermek suretiyle, Bursa’nın bu tarihten önce fethedildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu üç çağdaş tarihî metinde yer alan kayıtlar, fethin tartışmasız tarihinin 722/1322 yılı olduğunu savunan Neşrî’nin sözlerini doğrulamaktadır.
Buna ilâveten, kroniklerde Bursa kalesinin son harekâtta kısa bir mücadele sonrası emanla teslim olduğunu, tekfur kaleden çıkıp Konstantinopolis’e gittikten sonra şehrin Osmanlı hâkimiyetine girmiş bulunduğunu gösteren tarihî kayıtlardan[71] hareketle, fethin yegâne ayrıntılı tarihlerini içeren Bizans takvimlerindeki “3”, “4” ve “6 Nisan” tarihlerinin de gerçek tarihî bir esâsa dayandığı; bunlardan ilk ikisinin son akının başlangıç ve emanla neticeleniş tarihlerini, sonuncusunun ise tekfur kaleden çıkarılıp şehirden gönderildikten sonra, şehirde Bizans hâkimiyetinin tamamen sona erip Osmanlı hâkimiyetinin başladığı târihi temsil ettiği düşünülebilir. Tarihî takvimlerde ve onları esas alan Silsile-nāme’lerde fethin 726/1326’dan önce gerçekleştiğini te’yiden verilen 722, 723 ve 724 tarihlerinin ise, 722/1322 baharında başlayıp 724/1324 yılı başlarına kadar uzanan fethin farklı aşamalarına işaret ettiği şüphesizdir.
Dolayısıyla bu çağdaş tarihî kanıtlara göre Bursa, 720/1320’de babasının yerine vekâleten tahta geçen Şehzâde Orhan tarafından 18 Rebî‘u’l-evvel 722/6 Nisan 1322 günü fethedilmiş, tahttan çekildikten sonra Söğüt’te oturmaya devam eden Osman Gâzî fetihten bir buçuk yıl sonra, 723/1323 yılı sonlarında burada vefât etmiş; oğlu Orhan ise 1324 yılı başında civar bölgelerin fethini de tamamlayarak, Söğüt’te geçici olarak defnettirdiği babasının naaşını manastırda gerekli düzenlemeleri yaptırdıktan sonra[72] vasiyeti üzere Bursa’ya naklettirmiştir[73].
Bursa’nın fetih tarihi ile ilgili yanlış bilgilerin yukarıda ortaya koyduğumuz çağdaş kanıtlar ışığında düzeltilmesi; herhangi bir târihî temele dayanamayıp sonradan ortaya çıktığı aşikâr olan 1326 târihinin literatürden kaldırılarak, yerine çağdaş kaynaklarla sâbit olan 6 Nisan 1322 tarihinin yerleştirilmesi ve bu tarihî veriye özellikle Orhan’ın 1324’teki cülûsunun Yenişehir’de değil, bizzat Bursa’da gerçekleştiği bilgisinin eklenmesi; kuruluş devri Osmanlı târihinin bu karanlık döneminin gerçek ve doğru bir zemine oturtulması açısından çok önemlidir.
DİPNOTLAR / KAYNAKLAR
* Bu makale daha önce Bursa Günlüğü, sy.: 8 (Aralık 2019-Şubat 2020), s. 14-32’de yayımlanmıştır.
[1] Krş. Hakan Yılmaz, “Bursa Fethine Yönelik Yeni Yaklaşımlar ve Bursa’nın Gerçek Fetih Tarihi”, Şehir & Toplum Dergisi (Marmara Belediyeler Birliği Kültür Yayınları süreli yayını), sy.: II (Haziran 2015), s. 61-73.
[2] Bu savaş hakkında ayrıntılı bilgi için, bk. Hakan Yılmaz, “Çağdaş Kaynak ve Belgeler Işığında Sakarya’nın Fethi ve Fethin Bilinmeyen Târihi”, Geçmişten Günümüze Sakarya (Tarih-Kültür-Toplum), Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları & OSAMER, Sakarya 2018, s. 87, 99-100 (dn.: 94), 113-115.
[3] Georgius Pachymérès, Corpus Scriptorum Historiae Byzantinae: Georgii Pachymeris de Michaele et Andronico Palaeologis, volume (I-II) II, I. Bekker, Bonnae: Impensis Ed. Weberi, 1835, p. 415.
[4] Pachymérès, a.g.e., II, p, 415-416.
[5] Âşık Paşa-zâde, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān’dan ʿĀşıḳ Paşa-zāde Tārīḫi, ‘Âlî Beg neşri, Matba‘a’-i ‘Âmire, İstanbul 1332, s. 22; Friedrich Giese, Die Altosmanische Chronik des ‘Āšiḳ Pašazāde, Otto Harrasowitz, Leipzig 1929, p. 23.
[6] Âşık Paşa-zâde, a.g.e., ‘Âlî Beg neşri, s. 28-32; Giese neşri, p. 28-30.
[7] بعضى لشكر را بر بُرُوسَا فرستاد هر دو در حصار بودمد بعثمان غازى منشور سبحانى رسيد بفردوس شد روز دوشنبه سنه عشر وسبع مائة … چون اورخان بك پادشاه شد … اولوباد وبروسا فتح كرد . Şükrullâh Çelebi, Behcetü’t-Tevārīḫ, Nuruosmaniye Ktp. nr.: 3059, vr. 159b, st. 11-14; Mustafa Fârisî, Behcetü’t-Tevārīḫ Tercemesi, Süleymaniye Ktp. Hafîd Efendi, nr.: 222, vr. 232b.
[8] Krş. Mehmed bin Hacı Halîl el-Konevî, Tārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān ve’s-Selçūḳ, Bibliotheque Nationale, Supp. Persian, nr.: 1394, vr. 17a, st. 9 / vr. 18a , st. 4; Kayseri Râşid Efendi Ktp. nr.: , vr. 9a, st. 6 / vr. 9b, st. 4.
[9] Krş. Lütfi Paşa, Kitābu Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Ktp. Şevket Rado, nr.: 248 (376), vr. 16b, st. 14; ‘Âlî Beg neşri, İstanbul 1341, s. 27, st. 1.
[10] Behiştî, Vāridāt-ı Sübḥānī ve Fütūḥāt-ı ʿOs̱mānī, es-Sifrü’l-Evvel, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Ktp., Şevket Rado Yzm. nr.: 293, vr. 87a-90a.
[11] Enverî, Düstūr-nāme, M. Halil Yınanç, İstanbul 1928, s. 6, beyit:
[12] Enverî, a.g.e., s. 82, beyit 9-10:
“Yedi yüz yigirmi olmışıdı sāl Ḳıldı ʿOs̱mān Beg cihāndan intiḳāl
Ata bindi çün-ki Orḫān beg olur Bursaʾı İznīk’le geldi alur…”
[13] “Sene: 725, beşinci yılda Bursa fetiḥ oldı.” Rûhî Çelebi, Tārīḫ-i Rūḥī, Berlin Staatsbibliothek, Tübingen, MS Or. Quart, nr.: 821, vr. 25a; Y. Yücel – H. E. Cengiz neşri, Belgeler, XIV/18, s. 383.
[14] “ وبلدة بروسا صين أهل عن ان يكابدو بوسا فى سنة ست وعشرين وسبع مايه ” Karamânî Mehmed Paşa, Tevārīḫu’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye, Süleymaniye Ktp. Ayasofya, nr.: 3204, vr. 4a.
[15] Âşık Paşa-zâde, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, İstanbul Arkeoloji Mz. Ktp. nr.: 1504, vr. 13b.
[16] Friedrich Giese, Die Altosmanischen Anonymen Chroniken, Breslau 1922, s. 13, st. 8-10.
[17] “Orḫān Ġāzī Burṣaʾı fetḥ itdi, hicretüñ sene: 726 vāḳıʿ oldı.” Oruç bin Âdil el-Edrenevî, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, Manisa İl Halk Ktp. Yzm. Genel, nr.: 5506/2, vr. 158a, st. 1-2.
[18] Mehmed Neşrî, Ğıhānnümā: Die Altosmanische Chronik des Mevlānā Meḥemmed Neschrī, Band II: Text des Cod. Manisa 1373, nşr. F. Taeschner, Leipzig, 1955, p. 58, st. 11-12; a.mlf., Kitāb-ı Cihān-nümā, F. Reşit Unat – M. Altay Köymen, TTK, Ankara 1949, c. I, s. 134.
[19] Neşrî’nin, Cihān-nümā’sının ilk versiyonunu temsil eden Menzel nüshasında daha önce, buradaki “hiç nizāʿ yoḳdur” ifâdesini “kimsenüñ nizāʿı yoḳdur” şeklinde kaydetmiş olması bizim bu tezimizi kuvvetle te’yid eder niteliktedir. Krş. Neşrî, Ğıhānnümā: Die Altosmanische Chronik des Mevlānā Meḥemmed Neschrī, Band I, T. Menzel nsh., nşr. F. Taeschner, Leipzig, 1951, p. 39, st. 20-21. O, gördüğü pek çok eski kaynağın müelliflerine atfen yaptığı bu göndermeyi, birbirinden farklı tarihler veren çağdaşı diğer müverrihler hakkında söylenmiş gibi algılanacağı endişesiyle sonradan değiştirmeyi tercih etmiş gözükmektedir.
[20] İdrîs-i Bitlîsî, Heşt Behişt (Türkçe trc.), I-II, haz.: Dr. Mehmet Karataş- Dr. Selim Kaya-U. Yaşar Baş, Ankara 2008, I, s. 181, 183, 232.
[21] “Bursa’nuñ fetḥi Ḥażret-i Risālet’üñ hicreti tārīḫinüñ yedi yüz yigirmi yedisinde vāḳıʿ olmışdur, ammā rivāyet-i sābıḳa üzerine, meẕkūr maʿmūrenüñ dār-ı İslām’a inżımāmı yedi yüz yigirmi altınuñ şuhūrında ẓuhūr bulmışdur.” İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde), Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, I. Defter, haz.: Şerafettin Turan, TTK Yayınları, Ankara 1991, s. 193. Müellif, anonimleri ve Oruç Beg’i takiben (krş. F. Giese nşr., s. 13, st. 14-15; Oruç bin Âdil, a.g.e., vr. 15a, st. 10) Osman Gâzî’nin ölümünün de fetihten 1 yıl sonra, 727/1327 yılı içinde gerçekleştiğini söylemiştir. Krş. a.g.e., I, s. 194.
[22] Seyyid Lokman’ın Ḳıyāfetü’l-İnsāniyye’sinde Bursa’nın fethine tarih düşürdüğü bu manzûmenin ilk ve son beyitleri şöyledir:
“Çü fetḥ itdi Bursa’yı Orḫān tamām Muṭīʿ oldı dergāhına ḫāṣṣ u ʿāmm
Geçüb taḫta oldı Şeh-i dīn-penāh Ṭapu ḳıldılar cümle mīr ü sipāh…
…O mülki açub Şāh-ı ʿālī-nihād ‘Livā-yı Ḫüdāvendigā’r itdi ād
Yeñiden yapub ḳalʿasın ḳıldı ḥarb Açıldı anuñla ḳamu şarḳ u ġarb
Meġārib-meşārıḳda pür zīndür Ki tārīḫi ‘ ام الفتوحين ’dür. = 726 (/1326)” (Ḳıyāfetü’l-İnsāniyye fī Şemāʾili’l-ʿOs̱māniyye, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 1216, vr. 23a / st. 8-9 – vr. 23b / st. 8-10). Son mısrâdaki “tārīḫ” ibâresi olan ‘ ام الفتوحين ’in ebced hesabına göre karşılığı 726/1326 değil, 626/1229’dur.
[23] Gelibolulu Mustafa Âlî burada Bursa fethini anlattıktan sonra: “Sene sitte ve ʿışrīn ve sebʿa-mīʾe ḥudūdında fetḥ olunmışdur.” diyerek, yukarıda zikrettiğimiz umum Osmanlı müverrihleri gibi 726/1326 yılını esas tutmakla birlikte, “ ام الفتوحين ” ifâdesindeki yüz yıllık eksikliğe dikkat etmeksizin bunu “Bursa’nın fetih tarihi” diye sunan Seyyid Lokman’ı: “Baʿżı müʾellifīn: ‘Tārīḫi ‘ ام الفتوحين ’dür.’ diyü beyān itmişler; yalnız: “ ام الفتوحين ” altı yüz yigirmi altı ḥisābında bulınup, yüz yıl noḳṣānı var iken bilmezin ne iʿtibārla tārīḫ dimişlerdür?” diyerek tenkid etmiştir. Krş. Âlî, Künhü’l-Aḫbār, TTK Ktp. nr.: Y/546, vr. 13b, st. 20-23. Tarihteki bu ibâre noksanlığı Evliyâ Çelebi’nin de dikkatini çekmekle birlikte, eksik olan lafzın onun iddiâ ettiği gibi “ بروسه ” = “Burūsa” olması; ebced değeri “273” rakamına karşılık geldiği için imkân dâhilinde değildir. Krş. a.mlf., Seyāḥat-nāme, II, TSMK, Bağdat, nr.: 304, vr. 222b.
[24] S.P. Lampros & K. Amantos, “Brachea Chronika” (Βραχέα Χρονικά), Athens: Akademia Athenon Mnemeia tes Ellenikes Istorias, (A, 1932-1933), XII, No.: 27, pp. 340. Lampros’un uzun yıllar önce yayınladığı, Bizans imparatorluğunun 313-1771 sürecindeki vak‘alarını içeren kısa kronikler kapsamındaki manzum bir tarihte yer alan bu bilginin, bugüne kadar esasen hangi kaynağa dayandığı ve kimden aktarıldığı bile tespit edilememiştir.
[25] Krş. İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, TTK, Ankara, 1973, I, s. 118, dn: 3; Halil İnalcık, “Bursa”, DİA, VI, s. 446 vb.
[26] Neşrî, a.g.e., F. R. Unat – M. A. Köymen nşr., c. I, s. 136, st. 1-2; Menzel nsh., s. 39, st. 21- s. 40, st. 1-2.
[27] Peter Schreiner, Die Byzantinischen Kleinchroniken, I-III (CFHB, XII), Wien 1975-1979, I, Kronik 72-I/1, p. 555; Şahin Kılıç, Bizans Kısa Kronikleri (Chronica Byzantina Breviora), İstanbul 2013, s. 243.
[28] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 38-I/1, p. 303; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 137.
[29] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 8-II/16, p. 77; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 68.
[30] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 73-II/10, p. 566; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 250.
[31] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 37-I/4, p. 299; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 134-135.
[32] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 7-II/6 (V-A), p. 64; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 59.
[33] Meselâ yukarıda sıraladığımız kayıtlardan, fethi ortak bir biçimde 4 Nisan’a odaklandıran Kronik 38/1’le 37/4’teki ifâdelerin birbirine çok yakın olması, bu kroniklerin birbiriyle doğrudan bağlantılı olduğunu açıkça göstermekte; ilkinde fetih tarihi 6831/1323 iken ikincisinde bunun 6834/1326 olarak kaydedilmesi, özellikle ikinci kayıtta Romalılar’ın klasik hilkat takviminin terk edilerek, Hazret-i ‘Îsâ’nın doğum tarihi olarak kabul edilen Cristmas’ın esas alınmış olması ve iki metin arasında sadece “’Ορχάνης : Orchanis” kelimesinin “Τουρκῶν : Türkler”e dönüşmesi dışında önemli bir fark bulunmaması, mevcut târih ve ibârelerin daha sonraki takvim düzenleyicileri tarafından zamanla klişeleşmiş bilgilere uygun yönde değiştirilebildiğine açık bir delil teşkil etmektedir.
[34] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 70-I/5, p. 543; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 233.
[35] Şimdiye kadar genellikle Ahmedî ile başlatılan Osmanlı tarih yazıcılığının, zannedilenin aksine XIV. yüzyılın ilk çeyreğinden beri Osmanlılar’da da mevcut bulunduğu ve bu dönemin târihyazım tekniğinin her açıdan Bizans târihyazımına eşdeğer olduğu, ileride kaleme alacağımız “Osmanlı Târihyazımının Bilinmeyen İlk Örnekleri: Kuruluş Devrinde Kaleme Alınmış İlk Osmanlı Kronikleri” başlıklı makalemizde delilleriyle ortaya konulacaktır.
[36] İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi, Yz. nr.: 862, vr. 175b.
[37] İbn Kemâl, a.g.e, I. Defter, s. 190, 194.
[38] Bu konudaki rivâyetlerin özeti, Âşık Paşa-zâde’nin şu ifadelerinden ibarettir: “Suʾāl: Bu fetḥler kim olundı, ʿOs̱mān Ġāzī ḥayātda mıdı? Cevāb: Eṣaḥḥ ḳavl budur kim; ʿOs̱mān ḥayatdayıdı. Zīrā ki oġlını bu seferlere atası göndermişidi. Suʾāl: Ya ʿOs̱mān Ġāzī kendü n’īçün bile varmadı? Cevāb: Anuñ-çün kim Orḫān Ġāzī’nüñ daḫı iki oġlı varıdı ve bunı ḳaṣd iderdi kim: ‘Orḫān Ġāzī benüm zamānumda şevket bulsun!’ diridi. Ve hem eks̱er ʿOs̱mān’uñ ayaġında zaḫmet vāḳıʿ olmışıdı, varmamaġa sebeb olıdı.” Âşık Paşa-zâde, a.g.e., vr. 13b-14a. Osman Gâzî’nin Bursa’nın fethi sırasında ve sonrasında hayatta olduğu bilgisi, anonim tarihlerde yer alan şu satırlarda da son derece belirgindir: “ʿOs̱mān Ġāzī’ye Bursa fetḥin didiler, şāẕ oldı. ‘Orḫān Ġāzī Burṣa’yı fetḥ itdi, hicretüñ 726 yılında vāḳıʿ oldı. ‘Orḫān Burṣa’yı fetḥ itdüginde ʿOs̱mān ḥayatdayıdı.” F. Giese, a.g.e., s. 13, st. 8-10.
[39] İbn Battuta, Tuḥfetü’n-Nüẓẓār fī Ġarāʾibü’l-Emṣār ve’l-ʿAcāʾibü’l-Esfār, Beyrut, ts., s. 308-309, st. 22; 1-4. İbn Battuta’nın burada, Osman Gâzî’nin kabrinin önceden bir hıristiyan mâbedi olduğuna ilişkin verdiği ayrıntı; Neşrî ve aynı rivâyet grubunu takip eden diğer müverrihlerde rastladığımız şu bilginin tarihî gerçekliğine de kesin bir kanıt teşkil eder: “ʿOs̱mān Ġāzī oġlı Orḫān’a vaṣıyyet itdi kim: ‘Ben vefāt idicek, beni Bursa’da, şol gümişlü ḳubbenüñ altında ḳoyasın!’ didi. Ol vaḳt kāfirler manastırı yeñi örtmişlerdi, gümiş-gibi yalabırdı, ıraḳdan gören gümiş ṣanurdı.” Krş. Neşrî, a.g.e., Unat-Köymen neşri, c. 1, s. 144, st. 14-16.
[40] Bu vakfiye ve mevcut sûretleri hakkında birazdan bilgi verilecektir.
[41] İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, Fr. nr.: 10.
[42] Bu iki tarihi esas alan merhum Halil İnalcık, haklı olarak Osman Gâzî’nin vefâtının da yukarıda belirttiğimiz zaman aralığında gerçekleşmiş olması gerektiğine işaret etmiştir. Krş. H. İnalcık, “Osman I”, DİA, XXXIII, 451; a.mlf., Kuruluş Dönemi (1302-1481) Osmanlı Sultanları, İstanbul 2010, s. 46.
[43] P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik: 7/6; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 137.
[44] Nitekim Bursa fethi gibi, ilk Osmanlı takvimlerinde ve onları kaynak edinen Silsile-nāme’lerde doğru olarak 731/1331’de fethedildiği bildirilen İznik’in, Osman Gâzî tarafından yirmi yıla yakın bir süre kuşatıldığı, ancak daha sonra kuşatmanın Orhan’a devredildiği, onun ise şehri on iki yıl daha kuşattıktan sonra fethettiği bilgisi, ünlü seyyahın verdiği orijinal ayrıntılar ekseninde Osmanlı kroniklerindeki bilgilerin doğruluğuna açık bir kanıt teşkil eder. Nitekim Şükrullah’ın Behcetü’t-Tevārīḫ’te 700/1301’de başladığını belirttiği İznik kuşatmasını (Nuruosmaniye Ktp. nr.: 3059, vr. 159b, st. 9), Osman’ın Bursa kuşatması ile birlikte henüz yirmi yıl tamamlanmadan 719/1319 sonlarında oğlu Orhan’a bıraktığı kroniklerden bilinmekte, bu tarihten İznik’in düşeceği 731/1331 yılına kadar on iki yıl daha geçtiği yine aynı rivâyetlerdeki ortak kronolojiden tespit edilebilmekte; böylece kuşatmanın başladığı 700/1301 yılı üzerinden hesaplandığında iki sürenin toplamı (19 + 12 = 31) doğru olarak 731/1331 yılını vermektedir.
[45] Osman Gâzî’nin gelini Asparuça Hâtûn adına düzenlenen bu vakfiye hakkında, bk. Yanko İskender Hoçi, “Şehzade Halil Sergüzeşti”, TOEM, II/VII, 436-445; İhsan Uludağ, “Osman Gaziye Dair Mühim Bir Vesika: Aspurça Hatun Vakfiyesi”, Uludağ, yıl: 1940, sy.: 26, s. 61-68; Prof. Dr. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 126; H. Basri Öcalan-Sezai Sevim-Doğan Yavaş, Bursa Vakfiyeleri, I, Bursa Kültür A.Ş., Bursa 2013, s. 24-29; H. Yılmaz, “Bursa Fethine Yönelik Yeni Yaklaşımlar…”, a.g.d., s. 66-67. Hoçi’nin yukarıdaki makalesinde işaret ettiği üzere; “Asparuça” kelimesi Rum halk dilinde: “Beyaz” anlamına gelmekte olup (s. 444), bize göre babası II. Andronikos büyük bir ihtimâlle ona beyaz tenli olduğu için bu ismi vermiştir.
[46] Krş. Bursa Şer‘iyye Sicilleri, Ankara Millî Ktp, nr.: 4121, vr. 83b; VGMA, nr.: 590/181, s. 207, st. 28-29; nr.: 1891/1, s. 2, st. 11.
[47] Irene Beldecieanu-Steinherr, XIV. yüzyıl Osmanlı belgelerini bilimsel açıdan incelediği Recherches sur les actes des régnes des sultans Osman, Orkhan et Murad I adlı çalışmasında Asparuça Hatun Vakfiyesi’ndeki bu atfın bilinen fetih tarihini gölgede bıraktığını farketmekle birlikte, fetih tarihinin farklılığına yönelik tartışmadan ve bu atfı destekleyecek herhangi bir çağdaş kaynaktan haberdar olmadığı için vakfiyedeki bu önemli bilgiyi çelişkili bir veri gibi yansıtmıştır. Krş. İ. Beldecieanu-Steinherr, “Legs Pieux D’Aspurtcha Khatun”, a.g.e., Munich 1967, pp. 80-81.
[48] Vakfiyedeki bu kayıt, Bursa’yı 1323 yılında Osmanlı sınırları içerisinde gösteren Bizans takvimindeki: “ ἐν ἔτει ˏςωλα΄, ἀπριλλίῳ δ΄, ἰνδιϰτιῶνος ϑ΄, ἡμέρᾳ ε΄, ἐϰρατήϑη ἡ Προῦσα ὑπὸ τῶν Τουρκῶν ἀπὸ τὰς χεῖρας τῶν ҅ Ρωμαίων. ” “6831 (1323) yılı, 4 Nisan, IX. İndiksiyon’da, Perşembe günü Prousa Türkler tarafından Romalılar’ın elinden alındı.” bilgisini te’yid etmektedir (P. Schreiner, a.g.e., I, Kronik 38-I/1, p. 303; Ş. Kılıç, a.g.e., s. 137.).
[49] XIII.-XIV. yy. İslâm tasavvuf tarihi ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi hakkında orijinal bilgiler içeren bu küçük Seyāḥat-nāme’ hakkında, şimdilik bk. H. Yılmaz, “Orhan Gâzî’yi Sarayında Ziyaret Etmiş Bir Seyyah/Sûfî: Seyyid Kâsım el-Bağdâdî ve Seyāḥat-nāme’sinin Kuruluş Devri Osmanlı Târihi Açısından Önemi”, Osmanlı’da Yönetim ve Savaş, ed.: M. Y. Ertaş-H. Kılıçaslan, Mahya Yay. & OSAMER, İstanbul 2017, s. 17-39.
[50] Seyyid Kâsım’ın hayatı hakkında topografik-toponomik araştırmalara ve arşiv belgelerine dayalı ayrıntılı bilgi yayına hazırladığımız Seyāḥat-nāme’sinin giriş kısmında verilecektir.
[51] Seyyid Kâsım el-Bağdâdî, a.g.e., rulo nüsha, Seyāḥat-nāme kısmı, st. 146-148; matbû‘ nüsha (tıpkıbasım), s. 22, st. 6-9. Yukarıdaki parça bu iki farklı nüshanın édition critique metnini yansıtmaktadır.
[52] Bursa’da altı ay kaldığını söyleyen müellif, Orhan Gâzî ile vedâlaştığı tarihi ziyâretle ilgili en son cümlesinde açıkça belirterek: “ وكان ذلك فى رابع المحرم يوم الإثنين سنة سبعمائة وخمسة وعشرين ” : “Bu, yedi yüz yirmi beş yılı Muḥarrem’inin dördünde (21 Aralık 1324), Pazartesi günü oldu.” der. Bağdâdî, a.g.e., rulo nüsha, st. 166-168; tıpkıbasım, s. 23-24, st. 18-2.
[53] Anonimler ve Oruç Beg’de zikredilen ۷۲٦ / 726 ve ٧٢٧ / 727 tarihlerinin her iki kaynağın ortaklaşa kullandığı, zaman içinde bozulmaya yüz tutmuş bir takvim nüshasından çıkarıldığı şüphesizdir. Bu takvimde “ ۷۲٦ ” (726) yılının, “ ٧٢٢ ” (722)’nin sonundaki “ ٢ ” (2)’nin gövdesinin “ ٦ ” (6) okunacak şekilde ortaya yakın bir yerden uzatılmasından; “ ٧٢٧ ” (727) tarihinin ise “ ٧٢٣ ” (723)’ün sonundaki “ ٣ ” (3)’ün çentiklerinin, gövdenin altına yakın bir noktadan “ ٧ ” (7) okunmasına sebebiyet verecek tarzda, düz bir çizgiyi anımsatır şekilde çıkarılmış olmasından dolayı, yanlış istinsahlar sonucu ortaya çıktığı düşünülebilir. Nitekim bunu doğrulayacak şekilde, anonimlerin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde kayıtlı bir nüshasında, Bursa’nın fetih ve Osman Gâzî’nin ölüm yılları olarak verilen “726” ve “727” tarihlerindeki “ ٢ ” (2)’ler, yukarıda işaret ettiğimiz gibi müstensihlerin elinde “ ٦ ” (6)’ya dönüşüp ٧٦٦ “766” ve ٧٦٧ “767” şeklinde kaydedilerek, her iki vak‘a da asıl tarihinden kırk yıl sonra gerçekleşmiş gibi gösterilmiştir. Krş. a.g.e., TSMK Sultan Reşad ve Tiryal Hn. Ktp., nr.: 700, vr. 9b, st. 8, 11-12. Bu, “ ٢ ” (2)’nin istinsah hatâsı sonucu “ ٦ ” (6)’ya dönüştüğü yönündeki tezimizin mümküniyetini kanıtlamak için yeterlidir.
[54] Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, TTK Ktp., nr.: 21, vr. 43b-44a; H. Yüksel – H. İ. Delice nşr., TTK, Ankara 2013, s. 48. Ahmedî, Şükrullâh Çelebi, Karamânî Mehmed Paşa ve Rûhî Çelebi’nin Orhan Gâzî ile ilgili bilgilerinin ana kaynağı olan, Celâl-zâde’nin Sultan Orhan’ın vasıflarını naklettiği bu meçhul kaynak ve bilinmeyen diğer ilk devir Osmanlı kronikleri hakkında yakında bir makale neşredeceğiz.
[55] Orhan Gâzî’yi “ḳırḳ bir yıl salṭanat” sürmüş gösteren Mustafa Cenâbî’nin de bu çağdaş kronikle aynı takvimi takip ettiğinde şüphe yoktur. Krş. a.mlf, Gülşen-i Tevārīḫ, Nuruosmaniye Ktp. nr.: 3107, vr. 143b, st. 11-12. Onun cülûsunu babası Osman Gâzî’nin 723/1323 yılı sonlarındaki ölümüne odaklandıran Enverî’de ise: “Ḳırḳ yıl Orḫān Beg otuz yıl Murād / Beg oluban ḳıldı ʿālemde cihād” mısrâlarıyla bu süre “ḳırḳ yıl”a indirilmiştir. Krş. Enverî, a.g.e., s. 85, st. 15.
[56] Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı bir cülûs takviminin başında da Orhan Gâzî’nin cülûsunun 722/1322 olarak gösterilmiş olması (krş. Râgıb Paşa, nr.: 981, vr. A2); onun Bursa Sarayı’nda saltanatının başladığı tarihe açık bir gönderme yapmaktadır. Menāḳıb-ı Orḫānī yazarının da bizzat Orhan Gâzî döneminde tutulmaya başlandığı anlaşılan bu takvimi kullandığı açıktır. Kroniğinde Osman Gâzî’nin ölümü hakkında: “Bu ḳażiyyeʾ-i hevl-nāküñ tārīḫi sene is̱nā ve ʿişrīn ve sebʿa-mīʾedür.” kaydını düşüren Behiştî’nin (Vāridāt-ı Sübḥānī, es-Sifrü’l-Evvel, vr. 94b, st. 15) ve aynı şekilde Cenâbî’nin de yine aynı takvimi tâkip ettikleri, ancak Behişti’nin bunu Orhan’ın Bursa fethinden sonra değil de, babasının ölümü üzerine Bursa Sarayı’nda tahta geçtiği târih zannettiği aşikârdır.
[57] Krş. Silsile-nāme, Stuttgart Linden Museum, Inv. nr.: VI. A1155, s. 4. Behiştî’nin de Silsile-nāme’ye temel olan bu takvimin bozuk bir nüshasını kullandığında şüphe yoktur. Bu takvimin aslî metninde muhtemelen bir sıra kayması nedeniyle Orhan Gâzî’nin 720/1320’de babasına vekâleten tahta geçtikten sonra Bursa kuşatmasını başlatması, Behiştî tarafından onun Bursa’yı fethettiği târih; Bursa’yı fethedip burada daha sağlam bir şekilde tahta yerleştiği 722/1322 târihi ise, cülûsun Osman’ın ölümü üzerine gerçekleşmesi gerektiği mantığıyla Osman Gâzî’nin ölüm ve Orhan Gâzî’nin mutlak anlamda tahta geçiş târihi olarak yansıtılmıştır. Behiştî’nin kullandığı takvim nüshasının bu kısımdaki olayları bir sıra geriden tâkip ettiğini belirginleştiren bu kronolojik izleğe göre, bu son tarihi 724/1324’te Osman’ın ölümü ve Orhan’ın kesin olarak tahta geçmesi vak‘ası tâkip etmeliydi ki, kronikte Osman’ın ölümüyle birlikte takvim verileri de kesildiği için bu târih mevcut değildir.
[58] Evliyâ Çelebi, a.g.e., II, vr. 222b. Orijinal nüshada Evliyâ Çelebi’nin doğru olarak zikrettiği “722” tarihini, Seyāḥat-nāme’yi sonradan istinsah eden bazı müstensihler “726” tarihiyle değiştirmiş ve böyle yapmakla müelllifin hatâsını düzelttiklerini zannetmişlerdir.
[59] Feridun M. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), İstanbul 2015.
[60] Hakan Yılmaz, “Orhan Gâzî’yi Sarayında Ziyaret Etmiş Bir Seyyah/Sûfî: Seyyid Kâsım el-Bağdâdî ve Seyāḥat-nāme’sinin Kuruluş Devri Osmanlı Tarihi Açısından Önemi”, Uluslararası Osmanlı Araştırmaları Kongresi, Sakarya Ünv. Kültür ve Kongre Merkezi, 14 Ekim 2015;
[61] F. Emecen, a.g.e., s. 49, dn.: 8.
[62] Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr.: 1297, vr. 33a, sütun: II, st. 5-6. Bilinen en eski Osmanlı tarih materyallerinden biri olan bu takvim, daha önce Nihal Atsız’ın yayınladığı tarihî takvimler arasında neşredilmiştir: krş. H. N. Atsız, Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961, s. 9-57.
[63] Bibliothèque Nationale, Supp. Turc, nr.: 180, vr. 2b, sütun: III-IV, st. 16-18. Bu takvim Osman Turan tarafından yayınlanmıştır. krş. O. Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, TTK yayını, Ankara 1984, s. 16-17.
[64] Oxford Bodleian Library, Hunt. Donat., nr.: 16, f. 2b. Takvim O. Turan tarafından neşredilmiştir: bk. Turan, a.g.e., s. 52-53.
[65] Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr.: 1297, vr. 2b, sütun: V-VI, st. 21-22. Bu takvim de Nihal Atsız tarafından yayınlanmıştır: krş. Atsız, a.g.e., s. 100-101. İstinsah hataları nedeniyle kronolojisi büyük ölçüde bozulmuş olan bu takvim mevcut şekliyle, tıpkı “Ulubat” gibi Bursa’nın kalan diğer bölgelerinin de, henüz şehrin merkezinin düşüşünün üzerinden daha bir yıl bile geçmeden 723/1323 yılı içinde alındığına oldukça net ve belirgin bir delil teşkil etmektedir.
[66] TSMA, Hazine, nr.: 1324, vr. 28b; nr.: 1591, vr. 28b; nr.: 1624, vr. 13b; Seyyid Lokman ‘Aşûrî, Zübdetü’t-Tevārīḫ, Karlsruhe Badische Landesbibliothek, Hs. Rastatt 201, f. 14b.
[67] Laonikos Chalkokondyles, The Histories (Historia), Volume I/1, Translated by A. Kaldellis, Harvard University Press, Cambridge and London 2014, s. 22-23. Bizans’lı müverrihin bu kaydı, Beg-sarayı’nın dış sur kapısına “ θύρας βασιλέως ” = “Saltanat kapısı” adının ilk kez Şehzâde Orhan’ın Bursa’da tahta oturduğu 722/1322 yılı civârında, hayatta iken bizzat şehrin fâtihi Osmân Beg tarafından verildiğini belgelemektedir.
[68] İzmir Arkeoloji Müzesi, Şevkullah Bal Anadolu Sikkeleri Koleksiyonu, Env. nr.: 1625, 0.80 gr., 15 mm.
[69] İzmir Arkeoloji Müzesi, Şevkullah Bal Anadolu Sikkeleri Koleksiyonu, Env. nr.: 444, 0.94 gr., 20 mm. Sağ tarafına Rebî‘u’l-evvel’in ر “Rı”sının ve uç kısmına doğru hafif ovalimsi bir kıvrımla ا “Elif” harfinin yerleştirildiği, üzerinde ilk sikke gibi çok açık ve net bir şekilde ۷۲۴ = 724 rakamı bulunan bu sikke Mekece vakfiyesine eşdeğer orijinal tarihî bir materyal olup, arka yüzünün aynı kısmına denk gelen köşesinde برصا “Burṣā” ibâresi, tıpkı Seyyid Kâsım’ın notlarında ve İbn Battûta’nın Seyāḥat-nāme’sinin bâzı nüshalarında rastlanan imlâya benzer tarzda ص “Ṣad” harfi ve sonuna “ā” sesi verecek bir ا “Elif” eklenerek istif edilmiştir. Bu sikkenin tarihî önemi, ilk Osmanlı sultanlarının cülûs tarihleri hakkında kaleme alacağımız başka bir araştırmamızda daha geniş bir şekilde işlenecektir.
[70] Şevki Nezihi Aykut “Osmanlı Sikkeleri” başlıklı makalesinde Bursa Türk-İslâm Eserleri Müzesi’nde yer aldığını belirtip, ön ve arka yüzlerini yukarıdaki ilk sikke ile neredeyse aynı mizanpajda tarif ettiği; ön yüzünün alt kenarında bu sikkeye eşdeğer şekilde “Bursa” ibâresi ve üst kenarında “700 eksik olmak üzere” 1324 tarihi yerleşik bulunan nâdir bir sikkeden söz etmektedir. Krş. Aykut, “Osmanlı Sikkeleri”, Türkler, X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 823. Restorasyon nedeniyle müze 2017 yılından beri kapalı olduğundan bu sikkeyi ne yazık ki görüp inceleme imkânı elde edemedik. Aykut’un bu sikke hakkındaki çözümlemeleri doğruysa, Sultan Orhan 724/1324’te tahta geçtiği sırada Bursa’da, şehrin gerçek fetih tarihine ışık tutan yukarıdaki iki sikkeye benzer ya da farklı mizanpajlarda daha pek çok sikke darp ettirmiş demektir.
[71] Krş. Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān (Ẕeyl-i Tārīḫ-i ʿĀşıḳ Paşa), Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Ktp. nr.: 773, vr. 13a, st. 5-14.
[72] 1960’lı yılların başlarında Osman Gâzî ve Orhan Gâzî türbelerinin mimarî özellikleri üzerinde incelemelerde bulunan merhum Semavi Eyice, her iki türbenin de Bizans mimarîsinden önemli izler taşıdığını; özellikle Osman Gâzî türbesinin giriş kapısının yanında yerde bir Bizans sütun başlığı bulunduğunu tespit etmiş ve 1962’de Vakıflar Dergisi’nde yayınladığı bir makalede seyyahlar tarafından bir şapel olduğu belirtilen bu yerin, esasen M.S. V.-VI. yüzyıllarda inşâ edilmiş bir Bizans vaftiz binâsı ya da bir martyrion (hıristiyanlık uğrunda savaşırken ölen birine ait mezar) olabileceği neticesine ermiştir. Krş. Semavi Eyice, “Bursa’da Osman ve Orhan Gazi Türbeleri”, Vakıflar Dergisi, sy.: V (Ankara 1962), s. 143-146. Dört buçuk yıl önce kendisini ziyaretim sırasında türbeye ilişkin önemli tespitleri hakkında ayrıntılı bilgiler vererek, konu ile ilgili makalesinin varlığından beni haberdar eden merhum Eyice’yi bu vesile ile burada minnet ve rahmetle yâd etmek isterim.
[73] Bu noktada Osman Gâzî’nin, İbn Battuta’nın sözleriyle tarihî gerçekliği kanıtlanabilen manastırdaki gümüşlü kubbe altına defni ile ilgili meşhur vasiyetini, zannedildiği gibi oğlu Orhan’ı fethe teşvik amacıyla fetihten önce değil, şehrin fethini müteâkip 723/1323 yılı içinde yapmış olduğu da bu çağdaş tarihî veriler ışığında artık kesinleşmiş demektir. Onun kroniklerde Bursa kuşatması öncesine odaklandırılan bu vasiyeti ve benzeri diğer tüm ayrıntılar, yukarıda ortaya koyduğumuz çağdaş kanıtlar ışığında fetihten sonraya nakledilmelidir.