“Cigaramı sardım karşı sahile
Yaktım ucuna acıları
Ağları attım anılar doldu
Ağlar hasretimin kıyıları
Yareme tuz diye yakamoz bastım
Tek şahidim aydı
Aman aman
Bir elimde defne
Bir elimde sevdan
Kalbim Ege’de kaldı”
Sezen Aksu’nun bu duygu yüklü şarkısı belki de en çok mübadillerin yüreğini sızlatır. Kolay değil elbet yıllarca yan yana yaşadıktan sonra savaşa yenik düşüp, “düşman” olmak ve doğduğun, doyduğun toprakları bırakarak dilini, kültürünü bilmediğin topraklara gelmek. Ege’nin karşılıklı kıyılarında bir hasrettir sürer yaklaşık yüzyıldır. 2015 yılında hasretin 92 yılı geride kalırken, zorunlu göçe giden süreci kısaca hatırlatalım.
Balkan Savaşları (1912-1913) ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı’nda gerek Türk gerekse Yunan tarafı kayıplar vermiş, yorgun düşmüş. Savaş nedeniyle Yunanistan’a giden (kaçan) 850 bin kişi o tarihlerde nüfusu 3,5 milyon olan Yunanistan’ın ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamında travmalara neden oluyor. 1922 yılında Türk Ordusu’nun zaferiyle sonuçlanan savaş sonrasında başlayan Lozan Barış Görüşmeleri’nde üzerinde durulan bir konu da iki toplumda (Türkiye- Yunanistan) artan endişe nedeniyle gündeme gelen nüfus mübadelesi oluyor.
Mübadele Anlaşması, 30 Ocak 1923 yılında Lozan’da imzalanıyor. Anlaşmaya göre Türkiye topraklarındaki Ortodoks Rumlar ile Yunanistan topraklarındaki Müslümanlar, 1 Mayıs 1923 yılı itibariyle zorunlu göç edeceklerdi. Din temelli nüfus değiş tokuşundan İstanbul, Bozcaada, Gökçeada’daki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya’da yaşayan Müslümanlar muaftı. Anlaşmayla 1 milyon 200 bin Rum Ortodoks Yunanistan’a, 500 bin Müslüman ise Türkiye’ye onlarca gemiyle ki çoğu da yük gemisinden bozma yolcu gemileriydi, göç etti. Mübadiller, göç ettikleri ülke hükümetinin izni olmadan geldikleri ülkeye dönemeyeceklerdi. Mübadele yoğun olarak 1923-1924 yıllarında yaşandı. Mübadele anlaşması fiili olarak 1925’te, resmi olarak ise 1930 yılında sona erdi. Mübadillerin geldikleri topraklara giriş ve çıkışları ise 1974 yılında mümkün oldu.
Mübadiller Türkiye’de bölge olarak Doğu Trakya, Ege, Marmara ve Karadeniz bölgelerine yerleştirildiler. Kentler açısından bakıldığında ise Edirne, İstanbul, Bursa, Manisa, İzmir, Samsun, Mersin ve az da olsa Antalya’nın öne çıktığı görülüyor. Yoğun göçleri özellikle İstanbul, İzmir, Mersin ve Samsun’un almasının nedeni ise bu kentlerin birer indirme iskelesi olması.
Sorunlar başlar…
Mübadillerin Türkiye’ye geldiklerinde karşılaştıkları sorunlarından biri barınma oldu. Mübadelede göç eden nüfusların, karşılıklı olarak mülklerine yerleştirme yapılacaktı. Türkiye’den gidenlerin sayısı 1 milyon 200, Türkiye’ye gelenlerin ise 500 bindi. Ülkemizde göçle birlikte Rumlar’dan geriye bir ailenin 4-5 kişiden oluştuğu varsayımıyla 200 bin konutun kaldığı düşünülüyor ve mübadillerin buralara yerleştirilmesi planlanıyordu. Ancak bu gerçekleşemedi. Çünkü kalan evlerin çoğu ya yağmalanmış ya da işgal edilmişti. Bunun üzerine evler işgalden kurtarılarak mübadillerin bir kısmı oralara yerleştirildi, bir kısmı için de çadırlar kuruldu. Çadır kurulan yerlerin yakınlarına da örnek köyler inşa edildi. Diğer taraftan yağmalanan, kötü durumdaki evler de onarılmaya başlandı.
“Gavur” yaftası
Mübadele din temelli olduğu için gelen ilk kuşağın en çok zorlandığı alan toplumla iletişim oldu. Çünkü anadilleri Rumcaydı. Geldikleri bu topraklarda Rumca konuştukları için “gavur” yaftası yapıştırılan ve yine Rumca konuştukları için Müslüman kabul edilmeyen bir topluluk olmuşlardı. Rumca konuşan birisi Müslüman olamaz önyargısı mevcuttu toplumda. Örneğin; Mudanya’da mahalleler “gavur” ve “yerli” diye ayrılmıştı. Dil konusunda en çok zorlanan Giritliler olmuştu çünkü hiçbiri Türkçe bilmiyordu. 1930-40’lı yıllarda dil konusunda yaşanan sıkıntılardan biri de “Vatandaş Türkçe Konuş” sloganıyla yapılan kampanya ve Rumca konuşanlara kesilen para cezaları oldu. Kültürel anlamda da farklı olan mübadillerin göç ettikleri topraklara adaptasyon süreci tüm bu yaşananlar nedeniyle sancılı geçiyordu. Hatta kız alınıp, verilmiyor, her iki toplum özellikle de mübadiller geçen bu yıllarda kendi içlerine kapanıyordu. Bu toplumsal travmalar nedeniyle soyadı kanunu çıktığında mübadiller “Vatansever”, “Türk” gibi soyadları alarak, toplumda kabul görmek ve kendilerinin de onlardan biri olduklarını ispata yöneliyorlardı. Zamanla, 1950-70’li yıllarda, bu kısır döngü kırılmaya ve iki toplum arasındaki ilişkiler yumuşamaya başlamıştı.
Bursa’daki mübadiller
Mübadillerin Bursa’ya gelişleri ise Mudanya üzerinden oluyor. Tarih, 19 Aralık 1923. Kırzade ile Nusret gemileri Mudanya’ya yanaşıyor. Sağlık kontrolünden geçirilen mübadillere, aile reisi adına düzenlenmiş kimlik belgesi veriliyor. Mudanya, Girit ve Drama’dan gelen mübadillerin yerleştirildiği bir merkez. Mudanya merkezde bin 84 kişi, Burgaz’da 47, Dereköy’de bin 318, Misabolu’da ise 216 kişi iskan ediliyor. Mudanya’da bugün köyleriyle birlikte 5 bin mübadil nüfusunun bulunduğu tahmin ediliyor. Mübadillerin en büyük sıkıntısı da zaten bu. Yani bu konuda yapılan araştırmaların sınırlı olması. Bunun nedenlerinden biri de Ege’nin karşı kıyılarında yaşanan acılar şarkılara, öykülere, romanlara, araştırmalara konu olurken Türkiye’ye göç edenlerin suskunluğu tercih etmeleri. Mübadele tarihiyle ilgili ülkemizde yapılan araştırmaların geçmişi 1990’lı yıllarda başlıyor. Sevindirici olan şu ki bugün mübadil torunları da geçmişlerini gün yüzüne çıkarmak için kolları sıvamış durumda. Tek bir dertleri var, Yunanistan topraklarında başlayan Türkiye’de devam eden tarihsel süreci geleceğe taşıyarak, iz bırakmak. Mübadillerin Bursa’daki izlerini sürerek, 92 yıldır Girit kültürünü yaşayan Mudanya’ya gittik ve 3. kuşak mübadil torunlarıyla konuştuk.
-Kaynakça-
Kalbim Ege`de Kaldı (Söz: Sezen Aksu, Şehrazat Müzik- Düzenleme Atilla Özdemiroğlu) Kemal Arı, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yaşanan Göç Olayları ve Sağlık Hizmetleri, s.107, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No: 156, Atatürk Dönemi Sağlık Tarihi Kongresi, Bildiriler, 6-9 Kasım 2007, İzmir http://webb.deu.edu.tr/atmer/atmer/uploaded_files/file/kemalarimakale/gocvesaglikuzerine.pdf (erişim tarihi: 12 Haziran 2015)
***
Doğan Savaş; mali müşavir, mübadil torunu.
3.kuşak mübadil olarak yıllarca evde anlatılmayan şeyleri son 4-5 yıldır araştırma içerisine girmiş. Kendisine ait kütüphanesinde yazılı birçok kaynak kitaba sahip. Şu an kendisi de bir kitap hazırlığı içinde. Kendisiyle Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilciliği’nde buluşuyoruz. 1923 yılında Girit’in o dönem başkenti olan Kandiya’dan hareket eden gemiyle Mudanya’ya geliyor büyükleri. Babası 6, annesi ise 4 yaşında Girit topraklarından ayrıldığında. Babası, babasıyla geliyor, annesi yok. Annesi ise annesiyle geliyor, babası yok. Kader ortaklığı Mudanya’da hayat arkadaşlığına dönüşüyor. Sonrasını Savaş’tan dinleyelim:
“Annem ile babam, anneannemle de babamın babası evleniyor. Mudanya’ya geldiklerinde çok yoksullar. Girit’te orta halli bir esnaf ailesiymiş dedemler. Her şeylerini bırakıp gelmişler. Dedem Girit’te fıçı yapıyormuş. Mudanya’da da mesleğini sürdürmüş. Babam da kunduracılık yapmış. Annemlerin sanırım Girit’te mal varlığı vardı çünkü buraya geldiklerinde bunun karşılığı olarak annemin üzerine bir ev ve zeytinlik veriliyor mübadele anlaşması gereği. Ama evde mübadeleye ilişkin çok fazla şey konuşulmazdı. Babam bu konuda bir şeyler izlediğinde hep ağlardı. Mübadele hikayemizi ben rahmetli halamın gelininden öğrendim. Öte yandan mübadele Türkiye’de parçalanmış aile tabloları da ortaya çıkarmıştır. Gelenlerin kimi Mudanya’da kimi Mersin’de kimi ise İzmir’de kalmış. Bizim ailemizde de böyle bir dram var. Babam iki kız kardeşiyle birlikte gelmiş Mudanya’ya. Ama dedem o kadar fakir ki, kızlarından küçük olanı bir subaya evlatlık veriyor. Hatice’ymiş adı halamın ve evlatlık verildiğinde 12 yaşındaymış. Babam yıllarca aradı kız kardeşini ancak bulamadı. Babam 84, annem ise 81 yaşında öldü.”
Mübadil kültürü sahiplenilmiyor
Savaş, geldikleri toprakları görmek için 2000 yılında annesiyle birlikte Girit’e gidiyor. Annesinin büyüdüğü sokağı buluyorlar ama eskiden geriye çok da bir şey kalmadığını ifade ediyor Savaş ve o sokakta oturanların da Manisa’dan oraya gittikleri öğrendiklerini, birbirlerine sarılarak, ağladıklarını söylüyor. Girit aile yapısının anaerkil olduğunu, aile içinde demokrasi anlayışının hakim olduğunu vurgulayan Savaş, şöyle devam ediyor:
“Mudanya, mübadiller gelmeden önce çok tutucu bir kasabaydı. İnsanlar sokağa çıkmazdı, denize girmezdi. Mübadiller bu anlamda çok önemli bir kültür yapısı getirdiler ilçeye. Şu anda Mudanya’da yaşayışıyla, diliyle, mutfağıyla, gelenek ve görenekleriyle 92 yıllık canlı bir mübadil kültürü var. Mudanya’da köyleriyle birlikte 5 bin civarında mübadil yaşadığını tahmin ediyoruz. Bu konuda envanter ve anket çalışmamız devam ediyor. Öte yandan Uludağ Üniversitesi’ni bu konudaki kayıtsızlığından dolayı kınıyorum. Mudanya’da mübadil tarihi açısından canlı bir laboratuar var, bunu önemsemiyorlar. 1 saatlik mesafedeyiz oysaki… Maalesef benim bu konuyla ilgilenmem son 4-5 yılı kapsıyor. Bana her 15 günde bir, tez hazırlamak üzere öğrenciler geliyor. Uludağ Üniversitesi ise bu konuda çok tembel. Bu kayıtsızlığı kırmak istiyoruz. Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilciliği kuruldu. Biz burada yaptığımız proje ve çalışmalarla Mudanya’nın marka değerini yaratmayı, marka değerine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Mudanya’nın özellikle ‘SlowCity’ ve ‘SlowFood’ hareketine elverişli doğal bir ortamı var. Trilye ve Siği bu yerlerden biri. Bu harekete dahil olmak için ben 5 yıldır uğraşıyorum ama bir türlü kimseye anlatamıyorum.”
Hasan Teoman; gazeteci, mübadil torunu.
Teoman’ın bir tarafı göçmen bir tarafı mübadil. Baba tarafı Selanik’ten, anne tarafı ise Girit’ten Mudanya’ya gelmiş. Dedesi 18 yaşlarında Mudanya’ya geliyor ve kendisi gibi yaşadığı toprakları bırakan bir mübadil ile evleniyor. Babası ve annesi Mudanya’da tanışıp, evlendikten sonra İstanbul’a yerleşiyor. İstanbul’da doğup, büyüyen Teoman hayatının ilk travmasını babasının ölümüyle yaşıyor. Ardından Mudanyalı yıllar başlıyor.
Teoman: “Babam ölünce dedem bizi sahiplenerek, Mudanya’ya çağırdı. 12 yaşındaydım. 1963 yılında Mudanya’ya geldiğimde ise ikinci travmayı yaşadım. Çünkü ben İstanbul’da Osmanbey, Nişantaşı gibi kentin en iyi yerlerinde yaşamıştım. Şehir yaşantısının dışında bir hayat bilmiyordum. Gemiden Mudanya’yı ilk gördüğümde çok şaşırmıştım. Karşımda yemyeşil, zeytin kokan bir kasaba vardı. Çok sayıdaki at arabası ve hayvan kokusu dikkatimi çekmişti. O an hissettiklerimi bugün bile hatırlıyorum. Mudanya o yıllarda harika bir yerdi, ilçenin o yıllarını hala arıyorum.”
“Gavur” ve “Yerli” mahalleler
Mudanya’ya gelene kadar mübadil torunu olduğunu bilmediğini ifade eden Teoman, öğrenme vesilesini ise şöyle anlatıyor: “İlkokul 5. sınıfa gidiyordum. Mudanya ikiye ayrılmıştı. Belediyeden mütareke tarafında kalan kısım “Gavur”, belediyeden iskele tarafında kalan bölge ise “Yerli” mahallesi olarak adlandırılıyordu. Mahalleler arasındaki sınırı geçemiyorduk. Taşlamalar, kavgalar oluyordu. Bize “gavur” diyorlardı. Ben de o zaman dedeme bunun nedenini sormuştum. İşte o zaman Giritli olduğumuzu ve mübadelede geldiğimizi öğrendim.” Teoman, o sıkıntılı günlerde bile mübadil olmaktan utanmadıklarını ve göç olgusunu etnik olarak değerlendirmediklerini vurgulayarak, ayrıca Giritlilerin hiçbir zaman diğer göç edenler gibi şikayet etmediklerini söylüyor. Liseyi bitirene kadar Mudanya’da yaşayan ardından İstanbul’a gidip, gazeteciliğe başlayan Teoman’ın ilçede bir evi var. Emekli olan Teoman, yazlarını Mudanya’da geçiriyor. Akrabası olan Doğan Savaş ile birlikte mübadillerle ilgili bir kitap hazırlığı içinde.
3.Cumhur Aksan; Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilcisi, mübadil torunu.
Aksan da 3. kuşak Giritli. Anne ve babası Mudanya’da doğmuş ama dedeleri Girit Kandiya’dan geliyor. Mübadele anlaşması gereği gemilerle 1923 yılında yola çıkıyorlar. Aksan’larda da parçalanmış aile hikayeleri mevcut. Aksan, dedelerinin göç hikayesiyle ilgili şunları söylüyor: “Babamın babası 9 kardeş. 9 kardeş gemilerle ilk olarak Adana’ya geliyorlar. Kardeşlerden biri Adana’ya alışveriş yapmak için indiklerinde geminin kalkışına yetişemeyip, orada kalıyor. Bu kardeşinden 1960’lı yıllara kadar haber alamıyor babamlar. 1965 yılında, yani mübadeleden 42 yıl sonra, akrabalarını bulabiliyor. Yine benzer şekilde dedemin diğer kardeşi İzmir Urla’yı beğeniyor ve orada kalıyor. Kardeşlerin bir kısmı da Mudanya’ya gelip, yerleşiyorlar. Annemin dedesi ise Gemlik’te iniyor gemiden ancak o da kalkış saatine yetişemiyor. Öyle ki bir kardeş Gemlik’ten diğeri Burgaz’dan eşeğe biniyor ve Kurşunlu’da karşılaşıyorlar. Böyle hikayeler de anlatılıyordu ailemizde.” Aksan da Giritlilerin hiçbir şeyden şikayet etmediğine işaret ederek, mübadillerin yeni yeni konuşmaya başladıklarını belirtiyor. Girit’ten gelenlerin yüzde 80’inin Bektaşi olduğunu ifade eden Aksan, bunun çok dillendirilmediğini öte yandan Girit’teki isyanda Osmanlı’ya en büyük fayda sağlayanların Bektaşiler olduğunu anlatıyor.
İlk kez temsilcilik bir ilçede
Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilcisi de olan Aksan, merkezi İstanbul olan Vakfın, Ege Bölge Temsilciliği’nin ardından ilk kez bir ilçeye temsilcilik vermesini gururla dile getiriyor. Ocak 2015’te açtıkları temsilciliğin ilçeye damga vuran etkinliklere imza attığını söyleyen Aksan, Vakfın kurucuları arasında Turhan Tayan, Mustafa Bozbey ve Bilgin Alanbey gibi Bursalılar olduğuna dikkati çekiyor. Aksan da Girit ve mübadele konusuna kent dinamiklerinin ilgi göstermesini beklediklerini, ellerinde yazılı birçok önemli kaynağın bulunduğunu da sözlerine ekliyor.
Not: Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi yayın organı “Çağdaş”ta yayınlanmıştır. 2-7-2015