Türkiye Büyük Millet Meclisi, ordunun ihtiyaçlarının karşılanması ve savaşın yönetilmesi için 5 Ağustos 1921 tarihinde “Başkumandanlık Kanunu”nu kabul etmiş, yetkilerinin ordu ile ilgili kısmını üç aylık bir süre için Mustafa Kemal Paşa’ya vermişti.
Bu yetkiye dayanarak “Tekalif-i Milliye Emirleri”ni yayınlayan Mustafa Kemal Paşa orduyu savaşa hazırlamıştı. Bu sayede Sakarya Savaşı kazanılmış ve Yunan taarruzunu geri püskürtülmüştü.
Sakarya zaferinin de etkisiyle Başkumandanlık Kanunu, üzerinde çok da fazla tartışma olmadan iki kez 3’er ay süreyle uzatıldı.
Ancak Meclis’teki gruplaşma her geçen gün daha da belirginleşiyordu. 1922 yılı mayıs ayında başkumandanlık süresinin üçüncü kez uzatılması gündeme geldiğinde, 2. Grup adı verilen muhalefet harekete geçti.
Muhalifler, Mustafa Kemal Paşa’ya verilen özel yetkiler iptal edilerek sürenin uzatılmasını talep ediyorlardı. Mecliste uzun süren tartışmalar yaşandı…
Ordu cephede büyük taarruza hazırlanıyordu ama Ankara’da görüntü hiç de öyle değildi. Ordunun başkomutansız kalması söz konusuydu. Hatta İkinci grup meclisi görüşmelerini tıkayarak 5-6 Mayıs 1922 için, bunu 48 saatliğine başardı da… Bu durum sadece orduda üst kumanda değil, mecliste bir hükümet krizine de neredeyse yol açacaktı.
Milli mücadelenin en kritik dönemlerinden biridir…
Yazar Tayfun Çavuşoğlu anlatıyor…
***
Başkumandanlık görevinin Mustafa Kemal Paşa’ya verilmesi ve belirli şartlar dâhilinde Meclisin bazı yetkilerin kullanılmasına izin verilmesine dair kanunun kabulü ve süre uzatımıyla ilgili süreç incelendiğinde, Meclisteki görüş ayrılıklarının zaman geçtikçe giderek derinleştiği ve Mustafa Kemal Paşa’ya olan itirazların her aşamada daha da arttığı göze çarpmaktadır.
Meclis’in bazı yetkilerinin Mustafa Kemal Paşa tarafından kullanılmasına önceleri çok fazla itiraz etmeyen milletvekillerinin süre uzatımında itirazlarını yükseltmesinin, Meclis’teki muhalefetin gittikçe güçlenmeye başladığını göstermektedir.
Başkumandanlık Kanunu’nun süresinin üçüncü defa uzatılması TBMM’nin 4 Mayıs 1922 tarihli gizli oturumunda önemli bir krizi gün yüzüne çıkardı.
Başkumandanlık Kanunu’nun süresinin bitmesine birkaç saat kaldığını, o günün bitmesiyle kanunun da hükümsüz kalacağını iddia eden o dönemki adıyla Karahisar-ı Sahip yani Afyon mebusu Mehmet Şükrü Bey, Başkumandanlığa gerek olup olmadığı, olacaksa kimin başkumandan olacağı, yetkilerinin ne olacağının Meclis tarafından kararlaştırılması ve teklifin gizli celsede görüşülerek gerçeklerin Milletten gizlenmemesi gerektiğini savunmuş ve yaşananları “komedya” olarak nitelendirmiştir.
Erzurum Mebusu Hoca Salih Efendi ise Mustafa Kemal Paşa’nın şahsını da hedef alarak, başkumandana Meclis adına tanınan özel yetkilerin derhal iptalini talep ediyor şöyle konuşuyordu: “Mustafa Kemal Paşa bizden hakkımızı gasp etmek istiyorsa kendisini küçültür, biz de hakkımızı verirsek aptalız.”
Mustafa Kemal Paşa’nın ismini anmaksızın “Başkumandan olan zat” ifadesini kullanan Mersin Mebusu Salâhattin Bey, tepkisini açığa vururken; “taarruz edeceğiz” denilmesine rağmen, o tarihe kadar ordunun taarruz etmediğini, ayrıca ordunun taarruz için gereken güce erişmiş olması nedeniyle olağanüstü dönemin bir gereği olan başkumandanlığa da ihtiyaç kalmadığını, ordudaki komutanların da bu taarruzu idare edebileceklerini savunuyor, Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis Başkanlığına dönmesini istiyordu.
Buradan, Salâhattin Bey’in üstü kapalı olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ordunun idaresinden uzaklaşmasını istediği sonucuna varmak mümkündür.
İkinci Grup üyelerinden Sivas mebusu Vasıf Bey de Mustafa Kemal Paşa’ya özel yetki tanıyan ikinci maddenin kaldırılmasını savunduktan sonra ordunun 7 aydır Sakarya kıyılarında hareketsiz bir şekilde beklediğini ve böyle giderse uzun süre de yerinden kıpırdayamayacağını söyleyince, bazı mebuslar tarafından “bravo” sesleri ve alkışlarla karşılanmıştı.
Tartışmalar arasında Başkumandanlık Kanunu’nun süresinin üç ay daha uzatılması oylamaya sunuldu ve oyçokluğu ile kabul edildi. Ne var ki, oylamada Nisab-ı Müzakere Kanunu’na göre toplantı yeter sayısı olan 161’e ulaşılamadı. Oylamaya 144 milletvekili katılmıştır ki bu karar yeter sayısından az olduğu için teklif kabul edilmemiş sayılarak bir sonraki toplantıda tekrar oylanması kararlaştırılmıştır.
O an itibarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu aslında başkomutansız kalmıştı.
İcra Vekilleri Heyeti üyeleri 5 Mayıs’ta Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmişler ve Mecliste yaşananları anlatmışlardır. Hatta Nutuk’ta; Mustafa Kemal Paşa’dan sonra eleştirilere en çok muhatap olan Erkân-ı Harbiye Vekili Fevzi Paşa ve Müdafaa-ı Milliye Vekili Refet Paşa’nın Meclisin güvensizliği nedeniyle istifa etmek istedikleri ifade edilmektedir.
Ordunun Başkumandansız kalması bir kriz olarak zaten üzücü bir durum iken, vekillerin istifa niyetleriyle, üzerine bir de hükümet krizi yaşanması tehlikesi baş göstermişti.
6 Mayıs 1922 Cumartesi Günü Mecliste ilk oturum gizli yapılmış ve bu toplantıda, rahatsızlığı nedeniyle ilk toplantıya katılamayan Mustafa Kemal Paşa askeri durumla ilgili uzun bir konuşma yaparak milletvekillerinin sorularını cevaplandırmıştır.
Konuşmasının başında Başkumandanlık Kanunu’nun geçirdiği aşamaları özetleyen Mustafa Kemal Paşa, sorumsuz bir makamın varlığına kendisinin de karşı olduğunu, Başkumandanlığa kendisinin talip olmadığını da hatırlatmıştır.
Kanun teklifinin ilk günkü görüşmesinin gizli celsede yapılmasına itiraz edenlerden Karahisar-ı Sahip Mebusu Mehmet Şükrü Bey’in “hakikati milletten gizlemek” suçlamasına değinen Mustafa Kemal Paşa; TBMM’nin yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde topladığını, dolayısıyla da yürütmeyle ilgili kararların açık toplantılarda alınması gibi bir usulün dünyanın hiçbir yerinde olmadığını anlatmıştır.
Salâhattin Bey’in ordunun taarruz edemediği iddialarına cevap veren Mustafa Kemal Paşa; Sakarya Savaşı sonrasında ordunun taarruz edecek gücünün bulunmadığını, hazırlıklar yapılırken kış mevsiminin girdiğini ve bu nedenle de taarruzun geciktiğini, hazırlıklar tamamlanmasının ardından en uygun zamanda ordunun taarruz edeceğini ifade etmiştir. Mebusların asıl görevinin siyaset yapmak olduğuna dair sözlere “en büyük görevin düşmanı vatandan kovmak olduğu” cevabını veren Mustafa Kemal Paşa, Başkumandanlık Kanunu’nun siyaset yapmaya engel olmadığını, ordunun masraflarının karşılanmasına yönelik araştırmalar için engel çıkarıldığı iddialarının gerçeklerle bağdaşmadığını ve yapılan işlerin Meclisin denetimine açık olduğunu ifade etmiştir.
Vasıf Bey’in ordunun Sakarya Zaferi sonrasında kıpırdayamadığı şeklindeki sözlerinin bazı milletvekillerince alkışlanmasını garip ve utanılacak bir durum olarak nitelendiren Mustafa Kemal Paşa, bugünkü durumun Sakarya Savaşı öncesinden daha tehlikeli olduğunu anlatmıştır.
Meclisteki tartışmaların uzaması nedeniyle iki gündür ordunun Başkumandansız bulunduğunu belirten Mustafa Kemal Paşa kararlılığını şu sözlerle ifade etmiştir:
“Binaenaleyh bırakamam, bırakmayacağım. Fakat tezahürat-ı muhalefet beni gayr- i kanuni Başkumandanlık yapmaya sevk etmiştir…”
Mustafa Kemal Paşa’dan sonra Hükümet adına söz alan Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa, “Başkumandan çekilir çekilmez ben de çekilmek mecburiyetindeyim” diyerek bir bakıma rest çekmiş, Meclisin toplanma nedeninin vatan kurtuluşu olduğunu hatırlatmış, bunu gerçekleştirmek için çalışırken “obstrüksiyon” yaparak yani meclisi-hükümeti iş yapamaz hale getirerek orduyu maddi ve manevi açıdan zayıflatmanın tehlikelerine de dikkat çekmiştir.
2.Grubun asıl niyetini ortaya koyan ise Hüseyin Avni Bey oldu.
Grup olarak kendilerinin “herkese yutabileceği kadar lokma, yapabileceği kadar görev vermekten” yana olduklarını anlatan Hüseyin Avni Bey; Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlık adaylığından çekilmesi, vekil seçiminde aday göstermekten vazgeçmesi ve ayrıca 2. maddedeki yetkileri iade etmesinde ısrar etmiştir.
Mecliste isim okunarak yapılan oylamada 11 ret, 15 çekimsere karşılık, 177 oyla Başkumandanlık Kanunu’nun süresinin 5 Mayıs 1922’ten geçerli olmak üzere üç ay daha uzatılmış, çok büyük krizlere yol açması muhtemel bir sorun ortadan kalkmış oldu.
İkinci Grubun önde gelenlerinden Hüseyin Avni, Salâhattin, Ziya Hurşit, Vasıf Beyler ret oyu verirken, Ali Şükrü ve Mehmet Akif Beyler ile Hoca Salih Efendi çekimser oy kullanmıştır.
3 ay sonraki süre uzatımı ise Mustafa Kemal Paşa’nın özel yetkilere gerek kalmadığını ifade etmesi üzerine, görece sakin bir oturumla sonuçlanmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusu, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın yönetiminde 26 Ağustos’ta başlatılan taarruzla zafere yürümüştür.